7 Haziran Sonuçlarının İlk Akla Getirdikleri

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

7 Haziran seçimi, AKP’nin tek başına iktidarını engelleyecek biçimde sonuçlandı. Bu önemlidir, ancak ortaya çıkan tablo ne yazık ki emperyalist güçlerin Ortadoğu ve Türkiye’ye yönelik politikalarını geriletecek sonuçlar içermiyor. Seçimin öne çıkan aktörlerini ve bunlar arasındaki dengeleri göz önüne aldığımızda, emperyalist programı akamete uğratacak dinamiklerin bu iktidar-muhalefet dengelerinden çıkmayacağını, hatta emperyalist siyasanın dün olduğu gibi bugün de aynı elverişli koşullarda hareket imkânı bulabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sonuçta AKP’nin gerilemesi olumlu olsa da bu sonuç emperyalist güçlerin bölge projelerini geriletecek bir gelişmeye neden olmuyor. Çünkü seçimle kazançlı çıkan taraf emekçi halk değil. İşçi sınıfı ve müttefiklerinin politik bakımdan bu sonuçtan kazançlı çıktığını gösteren bir nedenden söz edemeyiz. İşçi sınıfının bir siyasi örgütü bu seçimlerden güçlenerek çıkmış da değil. Sonuç emperyalizmin kontrolünde olan AKP’nin daha fazla denetime girmesini sağlayacak ve seçimden en kazançlı çıkan parti (HDP)’nin politikalarına güç katacak ve bu iki partinin temel politikaları ABD’nin bölgesel projesi çerçevesi içinde birbirine daha da yaklaştırılacak. HDP’ye bir kısım solcunun oy vermiş olması ya da bu partinin Seçim Bildirgesinde ortaya koyduğu gibi “sosyal piyasacı” görüşler savunması sonuçta emekçi halk kitlelerinin çıkarları için mücadele edeceği anlamına gelmez. Bu partiyi asıl bağlayan Kürt hareketlerinin bölgesel politikalarıdır ve bu politikaların ABD’nin stratejik hedefiyle olan uyumudur.

Bütün bunları göz önüne aldığımızda AKP’nin iktidar olamamasının solda yarattığı rahatlığın gerçeklikte bir karşılığının olmadığını görmek durumundayız.

AKP-CHP koalisyonu kurulsa da, dışarıdan destekli CHP azınlık hükümeti kurulsa da emperyalizmin bölge politikalarının uygulanmasında bir aksama meydana gelmeyecektir. Sermaye çevrelerinin destek verdiği ilk durumda MHP ve HDP muhalefet rolü oynayarak güç toplamaya çalışacaklar. İkinci durum gerçekleşirse bu iki parti bir yandan muhalefet olurlarken diğer yandan iktidarın ortağı gibi istediklerini önemli ölçüde gerçekleştirecekler. CHP bir yandan MHP ve HDP’ye mecbur olurken diğer yandan emperyalist finans kuruluşlarının elemanları marifetiyle kötüye giden ekonominin yükünü halka daha fazla yükleme görevini yerine getirecek. Bu durumdan en karlı çıkacak partinin AKP ve HDP olacağı da açık. Çünkü arkadaki emperyal güçler hizaya sokulmuş AKP’yi ve özellikle de “umut” vadeden HDP’yi gelecekte daha önemli görevlere hazırlayacaklar. Bu arada liberaller ve Soroscu solcular da HDP’yi parlatma işlevlerini yerine getirmeyi sürdürecekler.

Burada bir parantez açarsak; Kılıçdaroğlu yönetiminin öncelikli misyonu CHP tabanının olası gelişmeler karşısındaki tepkisini pasifize etmektir. Sonrasında tabanın duygu ve düşünceleri, emperyalist siyasa doğrultusunda dönüşüme uğratılmaya çalışılacaktır. Son zamanlarda liberal cenahın sözcülerinin ısrarla öneminden bahsettikleri bu dönüşüm başarıldığı takdirde CHP ve HDP birlikte aynı politikanın farklı nüansları olarak yan yana var olacaklardır. CHP tabanı bu dönüşüme izin vermezse Kılıçdaroğlu yönetimi CHP’nin içini boşaltmaya yönelecektir. 7 Haziran’da bunun ilk işaretlerini de gördük.

Bizim açımızdan önemli olan devrimcilerin saflığı bırakarak bu muhtemel gelişmeleri görmeleri ve ona göre kendi bağımsız politikalarını tayin etmeleridir. “Yükseltilen değer” Selahattin Demirtaş’ın son olarak söylediği sözler Türkiye sosyalist hareketleri için alarm zillerinin çaldığını göstermesi bakımından önemlidir.  Sosyalist hareketin önünü kimlerin kesmeye çalıştığını gösteren o sözler şöyle:

“Biz de istikrarlı çizgimizi sürdürdükçe emanet olarak nitelendirilen oyları, haliyle de seçmenimizi HDP’li yapacağız. Onları HDP’de kalıcı kılmak için çaba göstereceğiz.” (Hürriyet, 9.6.15)

Daha önce de yazdığımız gibi HDP’ye giden solcular geri dönmeyecekler. Bizim bu sorunun üzerinde durmamızın nedeni ne Kürt karşıtlığıdır nede HDP düşmanlığıdır, biz HDP’nin sosyalist hareketi hegemonyası altına alıyor olmasına karşıyız. Bir kısım solcuyu da bu amaca hizmet ettikleri için eleştiriyoruz. Biz sosyalizmi savunuyor ve bütün demokratik hareketler de dâhil her türlü gelişmeyi sosyalizmin ülkemizdeki geleceği açısından ele alıyoruz.

Türkiye sosyalizminin bir kurtarıcıya ihtiyacı yoktur. Yenilse de, içinden bir kısmı sağa sapsa da, uzun süredir belini doğrultamasa da bu hareket kendi yolunu kendisi bulmak, kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır. Türkiye sosyalistleri, azınlık iktidarı veya koalisyon ortağı olması halinde de ABD’nin BOP projesi bağlamındaki politikalarını uygulamak zorunda olan ne CHP yönetiminin bastonu ne de HDP’nin uydusu olmadan kendi kaderlerini tayin etmek durumundadırlar.

Devrimcilere düşen asıl iş şuna buna bel bağlamadan bir yandan kendi öz gücüyle bağımsız devrimci hareketini yaratmak için çalışmak, diğer yandan tutarlı bir anti-emperyalist, devrimci-yurtsever cephe kurmayı önüne koymaktır.

editor

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

5 Responses

  1. YAZI:”Türkiye sosyalizminin bir kurtarıcıya ihtiyacı yoktur. ,” bu önerme ile “T.sosaylist haraketin “misyonunu ben temsil ediyorum demekte.. bu iddiadır ..2- sosyalizmin kurtarımay ihtiyacı yok o kendini kurtatrır demektesiniz… buda doğmattikliktir. bu önerme sosyal gerçeklik ve tasdik açısından her iki yönden de sorunlu ve de klişe bir önermedir.. Görüşlerim için:dayanak1 ; dünya ölçeğinde “sosyalizmin” ve “Türkiye ve bölge ölçeğinde ” yurtsever toplumcu bir haraketin ” teorik bunalımı ” ve dolayısı ile “marksist-leninist marksizm ” ötesi A.Gramsi yorumu ile Aristo’nun felsefede içselleştirdiği “potensiya ve praksis ” öz anlaşılmış değil…dolayısı ile fikriyat ve ruh açısından bu fikri kendim pek itibari görmüyorum….2-toplumsal pratikte “ana fikir ” çevresinin etkileyici bir dokusal ve dönüşümcü varlığını ne hissediyor nede görüyorum.. Yine kendimce bu yazı Türkiye’yi deruni ve kadim kültürel bitikimin imbiğinden OKU’muyor;”batının teknik dilli felsefesi” ile yaklaşıyor.. Bu topraklarda bu yaklaşımın kökleşmiyeceğini düşünmekteyim…YİNE YAZIDAN:”kendi öz gücüyle bağımsız devrimci hareketini yaratmak için çalışmak, diğer yandan tutarlı bir anti-emperyalist, devrimci-yurtsever cephe” ,,, fikriyatında dayanak1 gereği, kusurlu ve öze hitap etmediğini düşündüğümden öncelikle ( dayanak2) :fikriyat oluştuturma tevazusu içine girilmesi gerektiğini düşündüğümden bu abartılı çağrıyı yerli yerince göremüyorm…baki selamlar….

  2. sayın orhan karakuş… yazdıklarınız ancak 5 defa okunursa anlaşılıyor… yazdıklarınızın ne kadar saçma sapan olduğunu da siz tahmin edin artık

  3. Sayın Editör,

    Eyvallah.
    Fakat insanların bir “ooohh!” çektiğini de görelim. AKP tek başına hükümet kuracak çoğunluğu alsaydı, 8 Haziran günü bir “kabusa uyanacaktık” diyen milyonlarca insanı görelim. Kitlelerin ruh hali diye bir şey var. Tek adam, kanırta kanırta ülkeyi kendi Sultanlığına götürüyordu. Güncel pratik siyasete dair, güncel tavır alışlara dair kafa yormak lazım. HDP ye oy veren “bir kısım solcu” yu küçümsememek lazım. Yasama elinde, yargı elinde, yürütme elinde olan, hazine elinde olan bir faşist siyasal islamcının-narsisttin uygulamalarına karşı sözle, her yerde eylemle-etkinlikle karşı durularak varlık sorununu çözebiliriz. Biz böyle bir duruş ve vaoluş içinde olmadan bloglarda kıyametler koparmanın ne denli karşılığı var. Hiç değilse şunu yapalım: 15 maddelik bir deklarasyon yayınlayalım. Bunları hemen yapın diye tazyik oluşturalım siyaset alanı üzerinde. Bu deklarasyonu benimseyen binlerce insan sosyal medyada buna imza atar. Bu maddeler şunlar olabilir: 1. Cumhurbaşkanınınn yetkilerini kısıtlayın. 2. yüzde 10 barajını indirin. 3. Hırsızlık ve yolsuzluk dosyalarını açın 4. Vaat ettiğiniz asgari ücret ve emekli maaşları iyileştirmelerini yapın. 5. Milletin a..koyan iş adamlarına verilen ihaleleri iptal edin 6. HSYK, YSK, yARGITAY, dANIŞTAY vb kurumları RTE vesayetinden kurtarın. 7. İç güvenlik yasasını iptal eden yasayı çıkartın 8. Anaysayı rafa kaldıran, Gezi isyanı sırasında “emri ben verdim” diyenden, Soma da işçiyi tekmeleyenlerden hesap sorun 9. 4+4+4 kepazeliğine son verip bilimsel ve laik temelli 1+12 yıllık kesintisiz eğitime geçin 10. Suriye başta olmak üzere dış politikayı değiştirin. 11. Yandaş medya, yandaş ihale, yandaş … düzenini düzeltin. 12. Hes ler, madenler, Nükleer başta olmak üzere yaşam alanlarımızın ırzına geçen politikalardan vaz geçin.13. Kürt sorununu barışçıl yollarla çözün. vb vb Sevgiler

  4. HDP’nin secim sonuclarina iliskin yayinladigi 13-14 maddelik tesekkür metninin bir yerinde yaklasik olarak ‘Kürtlerin siyasi temsilcisi artik HDP dir ve o’da meclistedir’ mealinde ifade vardi. Bu tespit dogal olarak esyanin tabiatina uygun. Bu metnin icinde ’emekci halkin temsilcisi artik mesliste’dir gibi bir belirleme yok. Emek , emekci sorunlarina genel olarak diger partiler gibi yaklasmis ve yanlizca vurgu biraz daha belirgin. Bu durumu da aslinda esyanin tabiatina uygun olarak görebiliriz. Esyanin tabiatina uygun olmayan türkiyeli bazi sol, sol-liberal ve entellektüel cevrenin HDP’yi solun toplanmasi gereken mesru zemin olarak sunmaya calismasi. Anayasa referandumu sirasinda genis bir kesimi ‘yetmez ama evet’e razi eden bu cevrenin sol’a verdigi zararin yaninda AKP’ye nasil bir mesruiyet yarattiginin ve bunun sonuclarinin neler oldugunu bilmekteyiz. Bunlar öylesi sonuclardir ki, ‘insanlarin bir oh demesi’ bile bize olumlu bir yeterlilik olarak sunulabilmektedir. Bugün ayni cevrelerin sol’un mesru zemini olarak dile getirdikleri görüslerinin basin ve medya da tekrarlanip durmasi bosuna olmasa gerek. Secim sonuclari bu görüse haklilik saglayan dayanak gibi sunulmasi bulanikligi yogunlastiriyor ve etki alanini genisletiyor. Bunun en somut örnegini de sendikaorg’ daki yönelimde görüyoruz. Baslangictaki mütevazi destek tavrindan bügün orada olmanin zorunlulugunun teorik izahlarina bakinca, HDP ile sola müdahalenin mayalanma asamasina gectigini söyleyebiliriz.

    Ve bugün, bundan dolayi bagimsiz bir devrimci hareket yaratma sorunu daha da yakici hale gelmistir. Sol ezilirse kafasini yeniden kalidirabilir, ama manüple edilirse sürünmekten ve debelenmekten kurtulamayacagi aciktir.

  5. Devrimciler günlük bir “ooohhh” çekmek için mi yaşarlar? O zaman anafikir’in ne önemi var? Bunca emek niçin? Emperyalizmin kucağında ohh çekmek de bir başka oluyor herhalde:) Söylediğiniz maddelerin düzelmesinin ancak bir antiemperlalist devrim sonucu ancak gerçekleşebileceğini, bu partilerin derdinin başka olduğunu gördükleri için hemen mayışmamış anafikir galiba… keşke dileklerle olsa yanılıyor muyum? Belki de bu sonuçlar bize bir ohhh çektirip arkadan dayamak için gazı almaktı…

Kemal Ö için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir