ABD bu işten memnun mu? Sürece ön ayak oldu mu?

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Tolga Tanış: Memnun. Bunu da her düzeyde söylüyor. Niye? Henri Barkey ile konuşuyoruz. “Amerika’nın Türkiye’ye yaptığı yardımlara rağmen Türkler ABD’ye Kürt meselesinde hiçbir zaman güvenmedi. Irak Savaşı’nı bile Kürt devleti kurulması için çıkardığımızı düşündüler. Bunun çözümü, ikili ilişkilerin de rahatlamasını sağlayacak” dedi. Bölge istikrarı için Amerika’nın güçlü bir Türkiye istemesini… PKK’nın uyuşturucudaki rolünü ekleyin… Her açıdan memnunlar. Barkey 1999’da Apo CIA tarafından Türkiye’ye teslim edildiğinde Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda politika planlaması yapıyordu. “Siz mi planladınız o teslimatı” dedim. “O işi ben olunca öğrendim. Çok az kişi biliyordu” dedi. “Sadece istihbarat mı?” dedim. “İstihbaratın da hepsi değil. Dışişleri Bakanı, Beyaz Saray’da birkaç kişi… Hepsi o” dedi. Resmi olarak bir şey açıklanmadığına göre biz de şimdilik kesin olarak bilemeyiz. Ama yönetimde pozisyon üstlenen isimlerden gidersek… Yine eski bir diplomatla konuşuyoruz. “Bugün Amerikan yönetiminin en büyük sorunu, içeride Türkiye konusunda söz sahibi kimse yok” dedi. Şimdi Beyaz Saray Ortadoğu Masası’nın başına geçen Phil Gordon’u söyledim. Burun kıvırdı. “Ben onun da ne özelliği olduğunu anlamadım” dedi. Bir ekip var Washington’da. Barkey de dahil. Yönetimi Türkiye konusunda çok acemi buluyorlar. Ama ortada görünen figürler dışında işin bir de kimsenin asla vâkıf olamadığı bir istihbarat kısmı var ki… 1999’daki Abdullah Öcalan operasyonu en canlı sonuçlarıyla orada duruyorken, işin o kısmını hep es geçiyorlar…

ABD açıkça dahil olmak istiyor mu?

Tolga Tanış: İstemez mi. Kaç kere bunun mesajı Türkiye’ye gitti. “Biz de yardım edelim” dediler. Niye? Çünkü birincisi… Başarı şansının yüksek olduğuna inanıyorlar. Obama’yı aldığı Barış Nobeli’ni hak etsin diye de o fotoğrafa sokmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Netanyahu ve Erdoğan arasındaki telefon konuşmasını bile nasıl pazarladıklarını gördünüz mü? “Biz başardık” mesajlarını… İçinde Obama’nın da olduğu böyle bir barış, Amerika’nın dünyadaki imajına çok güçlü katkı sağlar. İkincisi de elbette olayların içinde yer almak istiyorlar. Ne olup ne bittiğini bilmek için. Eğer dahil olurlarsa da işin birkaç boyutu var. 1993’te Özal ve Talabani’nin denediği ateşkeste Amerika’nın rolü eğer barış sağlanırsa örgütün üst yönetimine sığınma verecek ülke bulmak olacaktı. Burada da aynısı olabilir. Onun ötesinde âkil adam önerisinden kurulacak hakikat komisyonlarına adli tıp desteğine birçok yol var.

Ancak Barkey’nin iddiası daha çarpıcı. “İş silahsızlanma aşamasına gelince, artık 3-4 yıl mı sürer bilmem, PKK’lılar silahlarını ne Türkiye’ye ne peşmergeye verecek. Sembolik olarak Amerikalılara vermeye çalışacak” dedi. “Neden” dedim. “Savaştığın kimseye değil, silahını dünyanın süper gücüne veriyorsun. İzzetinefis meselesi” dedi. “Niye AB değil de ABD” dedim. “Çünkü AB kükrese bile ciddiye alınmıyor. Ayrıca unutmamak lazım. PKK şimdiye kadar hiçbir Amerikalı’ya zarar vermedi. Hep Amerika’ya bir mesaj vermeye çalıştı” dedi.

Amerika’nın resmen dahli süreci nasıl etkiler?

Tolga Tanış: Şartları olur. Örneğin 1999’da Apo’yu asılmaması şartıyla vermişlerdi. “Ne oldu 1999’da. Niye çözüme yönelik adımlar tıkandı” dedim Barkey’ye. “Sonra bizde seçim oldu. Cumhuriyetçiler geldi. 11 Eylül oldu. Irak Savaşı oldu. Amerika o dönem çözümü teşvik edecek politikasını takip ettiremedi. Ama Al Gore seçilseydi de Türkiye 2007’ye kadar buna hazır değildi” dedi. “Cumhurbaşkanlığı seçimi mi?” dedim. “Askerlerin yenilgisi” dedi. “Hükümetin Kuzey Irak’a açılım yapmak istediğini ama onu askerlerin önlediğini biliyoruz. Gül Dışişleri Bakanı’ydı. Neçirvan Barzani ile görüşecekti İstanbul’da. Yaşar Büyükanıt o zaman Genelkurmay Başkanı olarak Washington’a gelmişti, gazetecilere bağırdı, ‘Eli kanlı insanlarla görüşmeyiz’ dedi, geziyi durdurdu.” Başa dönersek. Amerika İmralı’nın neresinde? Dediğim gibi devlet arşivlerinin açıklanma zamanı gelinceye kadar kimse bilemez. Süreyi 2007’den mi 2013’ten mi başlatmak lazım, onun kararını siz verin.

Hürriyet, 24 Mart 2013

***      ***

‘Silah trafiğinde Esenboğa durağı’

Suriyeli muhaliflere silah ve teçhizat ulaştırılmak üzere CIA desteğiyle Hırvatistan, Suudi Arabistan, Ürdün, Katar ve Türkiye hattında gizli hava köprüsü kurulduğu iddia edildi.

Cumhuriyet

Dış Haberler Servisi- Arap hükümetleri ve Türkiye’nin son aylarda Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CIA) desteğiyle Suriyeli muhaliflere yönelik askeri yardımları büyük ölçüde arttırdığı savunulurken sevkıyat çerçevesinde Türkiye’deki havaalanlarının kullanıldığı iddiaları bir kez daha gündeme düştü.

ABD’de yayımlanan New York Times gazetesinin dünkü haberine göre, geçen yılın başlarında küçük ölçekle başlayıp giderek yoğunlaşan hava ikmali, Ürdün, Suudi Arabistan ve Katar’dan bu ülkelere ait askeri kargo uçuşlarıyla gerçekleşiyor. Bu çerçevede şu ana dek 160’tan fazla uçak Ankara Esenboğa Havaalanı’nın yanı sıra Türkiye’deki diğer ve Ürdün’deki havaalanlarına indi. Haberde en son muhalifler için Katar’dan bir askeri kargo uçağının önceki gün Esenboğa’ya indiği de ileri sürüldü. Bunun tam da ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Irak ziyaretinde Bağdat’a, İran’dan Suriye’ye giden silahlar konusunda baskı yaptığı saatlerde gerçekleştirildiğine işaret edildi. Kargo uçuşlarının ABD başkanlık seçimleri sonrasında kasım ayından bu yana yoğunlaştığına işaret edilen haberde ayrıca daha önce basına yansıyan geçen yıl 3 Ocak’ta Katar hava güçlerine ait C-130 tipi uçağın İstanbul’a indiği iddiaları da yansıtıldı. Şubat ayından bu yana en az 30 uçuşun Esenboğa’ya gerçekleştiği öne sürülen habere göre, 26 Nisan’dan 4 Mayıs’a kadar yine Katar hava gücünden kargo uçağı Ankara’ya 6 kez indi. Ürdün hava güçlerinden bir kargo uçağı da Kasım ayında Esenboğa’ya iniş yaptı. Gazetenin iddialarına bahsi geçen ülkelerden doğrulama gelmezken Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Levent Gümrükçü’nün “Elimizde bu tür haber ve iddiaları doğrulayacak resmi bilgi bulunmuyor” dediği belirtildi.

Stockholm merkezli Uluslararası Barış Araştırmaları Enstititüsu’den Hugh Griffiths gazeteye verdiği demeçte geçen yıldan bu yana toplam kargo miktarının yaklaşık 3500 ton olabileceğini söyledi. Gazetenin hava trafiği verileri, çeşitli ülkelerdeki yetkililer ve Suriyeli muhaliflere dayandırdığı haberinde, gizli bölgelerde konuşlu ABD istihbarat görevlilerinin Arap hükümetlerine Suriye’de muhaliflere gönderilecek silah alımında yardımcı olduğu belirtilirken bu alımların büyük bir kısmının ise Hırvatistan’dan yapıldığı iddiası dikkat çekti. CIA görevlilerinin ayrıca bu silahların Suriye’de kimlere verileceği yönünde çalışmalar yaptıkları da haberde yer aldı.

Türkiye’nin sınırlarına giren askeri yardımların karayoluyla Suriye’ye iletildiği, bu aşamada da kargonun uydu alıcılarıyla rahatça takip edildiği ifade edildi. Türk hükümetinin geçen sonbahardan bu yana hava yoluyla sevkiyatın hızlandırılmasına izin verdiği savunuldu. Silah ve teçhizat alımının Suudi Arabistan tarafından Hırvatistan’da yapıldığı, buradan havayoluyla Suriyeli isyancılara ulaştırılmak üzere Ürdün ve Türkiye’ye gönderildiği iddia edildi. Kış boyunca süren bu çoklu lojistik sevkiyatın mimarının ABD’li eski bir yetkili olduğu, programı silah trafiğinin perdenlemesine affen “silah kataraktı” olarak adlandırdığı kaydedildi. Haberde ABD’li yetkililerin, isyancıların komutanlarının yanı sıra Türkiye’deki muhalif politikacıların Suriye konusunda yürütülen programın Ürdün ve Türkiye’yi, Tahran’ın da provakasyon girişimiyle de savaşın içine çekme riski olduğuna işaret ettikleri belirtildi.

Silah sevkıyatına ilişkin Suriye muhalefetinin miktarı yetersiz bulduğu ve kimlerin eline geçtiği konusunda eleştirilerinin olduğu kaydedildi. Gazeteye konuşan muhalif güçlerin komutanlarından Hasan Abud “Özgür Suriye Ordusu’ndan olduklarını söyleyen sahte devrimcilere silahlar veriliyor, onlar da bunu satıyor” diye konuştu. Silah sevkiyatının yetersiz olduğu yönündeki muhaliflerin tepkisine karşı ise eski bir ABD’li yetkili büyük miktarda mühimmat gönderildiğini söyledi.

Haberde CIA’nın silah sevkiyatıne ilişkin rolü konusundaki haberlere ilişkin yorum yapmadığı belirtildi. Sevkiyatın aynı zamanda Suriye’nin geleceğine dönük olarak Sünni Müslüman ülkelerle, Esad yönetiminin yakın müttefiki Şii İran arasındaki yarışı da ortaya koyduğu ifade edildi. Washington uzun süredir Suriye’deki muhaliflere “ölümcül olmayan” yardım söylemini sürdürüyordu. Ancak ABD’den geçen haftalarda İngiltere ve Fransa’nın tersi tutum izlenmesi çağrılarına karşı çıkılmayacağı yönünde bir açıklama gelmişti.

25 Mart 2013

 

***     ***

Özür meselesinin ardından yatan iki faktör ne?

Financial Times, İsrail’in Türkiye’den neden özür dilediğini Türk ve İsrailli yetkililere sordu. İsrailli yetkili, en önemli faktörün Suriye’deki gelişmeler olduğunu söylerken, Türk yetkili ise iki ülke arasındaki enerji projelerine dikkat çekti.

Financial Times gazetesi, İsrail’in Mavi Marmara baskını nedeniyle geçtiğimiz cuma günü Türkiye’den özür dilemesinin arkasında iki sebep olduğunu yazdı.

Gazete, İsrail ve Türkiyeli yetkililere dayandırdığı değerlendirmesinde, özrün arkasında, Doğu Akdeniz’deki stratejik enerji projeleri ve Suriye meselesinin yattığını ifade etti.

İsrail: “Asıl mesele Suriye”

Gazeteye konuşan İsrailli bir yetkili, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun kararının arkasındaki en önemli faktörün Suriye’de yaşanan “kaos” olduğunu söyledi. Yetkili, İsrail’in, Suriye yönetiminin sahip olduğu iddia edilen kimyasal silahların Lübnan Hizbullahının ya da El Kaide bağlantılı muhalif güçlerin eline geçmesi konusunda “endişeli” olduğunu ifade etti.

Suriye konusunda bundan sonra iki ülke arasındaki istişarelerin ve istihbarat paylaşımının daha kolay olacağına dikkat çeken yetkili, “ancak bunun hemen ve otomatik olarak gerçekleşeceğini söyleyemem” dedi.

Netanyahu da konuyla ilgili Facebook’tan yaptığı açıklamada, , “Değişen gerçekler, bölgedeki ülkelerle ilişkilerimizi yeniden ele almamızı gerektirdi. Suriye krizinin sürekli kötüleşmesi en önemli kaygımız. En çok korktuğumuz da kimyasal silahların terör gruplarının eline geçmesidir” demişti.

Türkiye: “Enerji merkezi haline gelmek istiyoruz”

Gazeteye konuşan Türk yetkili ise, Suriye’deki istikrarsızlığın Ankara tarafında birincil öneme sahip olmadığını söyledi. Ancak özürle birlikte İsrail’le ilişkiler konusunda “normalleşme” sürecine girdiklerini ve iki ülke istihbaratının bundan sonra daha yakın çalışacağını belirten yetkili, “uzlaşmanın” İsrail’den Türkiye’ye boru hattı projesini “çok daha uygun” bir fikir haline getirdiğini söyledi.

Geçtiğimiz şubat ayında Türkiye ve İsrail’in, Akdeniz’deki İsrail gazını Türkiye ve Avrupa’ya satmak için Türkiye üzerinden geçecek bir doğalgaz boru hattı projesi üzerinde müzakereler yürüttüğü ortaya çıkmıştı.

Engelin Türkiye ve özel şirketler arasında değil yönetimler arasında olduğunu söyleyen yetkili, “Türkiye’nin şu anda buna karşı çıkacağını sanmıyorum. Biz enerji merkezi haline gelmek istiyoruz” diye konuştu.

(soL- Dış Haberler) 25 Mart 2013 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir