Akıl Sonsuz Yaşam Ve Metafizik Hakkında Her Şey -Mehmet Uysal

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp
  1. İnsanın canlı-olan doğası sonsuz yaşama yöneliktir.

1.1 Sonsuz yaşam ideali, insanın doğasından gelir.

1.1.1 Bütün canlıların doğası sonsuz yaşamaya yöneliktir.

1.1.1.1 Canlıların yapıtaşı genlerdir. Genler yaşam-kalım maddesi (protein) bulduğu sürece, kendilerini sonsuza dek kopyalayabilir. Yapıtaşları olan genlerin, kendilerini sonsuza dek kopyalayabilme yeteneği, canlılardaki sonsuz yaşama yöneliminin temelidir. Bu nedenle hiçbir canlı ölmek için dünyaya gelmez. Bütün canlıların doğası sonsuz yaşama yöneliktir.

1.1.1.2 İnsan da bir canlıdır. İnsanın da doğası sonsuz yaşama yöneliktir.

1.1.2 Genler sonsuza yönelik kopyalama hareketini, yaşam birimleri halinde yapagelmişlerdir. “Yaşam birimi”, canlı yaşamı taşıyıp kalıtan her bir organizmadır. Canlı yaşam, yaşam birimleri halinde var olur. Yani canlı yaşam, yaşam birimleri halinde yaşanır ve kalıtılır. Bakteriden solucana, filden tavşana, ayrık otundan sedir ağacına, her bir canlı yaşam birimidir.

1.1.2.1 İnsan da bir yaşam birimidir.

1.1.2.2 Her bir insan yaşam birimi olduğu için, her bir insanın doğası sonsuz yaşama yöneliktir.

1.1.2.3 Sonsuz yaşam yönelimi, “sonsuz yaşam aşkı” olarak yaşanır. Bütün sevgilerin, aşkların kaynağında sonsuz yaşam aşkı vardır. Çünkü insanların sevdiği ya da aşık olduğu bütün şeyler,  insanların yaşamına yaşam katan, yaşama sürelerini uzatan şeylerdir. Bundan dolayı, sevilen, aşık olunan şeylere “güzel” denir. Güzel olan şeyler aynı zamanda “iyi” olarak da nitelenir. “İyi olmak”, yaşamak, yaşıyor olmaktır. Güzelin iyi olması, yaşamlara yaşam katmasından, yaşam sürelerini uzatmasındandır. Öte yandan, sevilmeyen, hoşlanılmayan ya da nefret edilen şeylerin uyandırdığı hoş olmayan duygular da sonsuz yaşam aşkından kaynaklanır. Çünkü sevilmeyen, hoşlanılmayan ya da nefret edilen bütün şeyler, insanların yaşamından yaşam eksilten, yaşama sürelerini kısaltan şeylerdir. Bundan dolayı, sevilmeyen, hoşlanılmayan ya da nefret edilen şeylere “çirkin” denir. Çirkin olan şeyler aynı zamanda “kötü” olarak da nitelenir. “Kötü olmak”,  yaşamın tehdit edilmesi veya sona er(diril)mesidir. Çirkinin kötü olması, yaşamlardan yaşam eksiltmesinden, yaşam sürelerini kısaltmasından, hatta yaşamları sona erdirmesindendir. İnsanlar sonsuz yaşam aşkını; güzel buldukları karşısında içlerinde hoş duyguların uyanması, çirkin buldukları karşısında içlerinde nahoş duyguların uyanması suretiyle yaşarlar. Kısaca, sonsuz yaşam aşkı, kendisinden (iyi veya kötü olsun) bütün duyguların kaynaklandığı duygudur. Bu nedenle, sonsuz yaşam aşkı, duyguların duygusudur.

1.1.2.4 Sonsuz yaşam aşkı, bütün insanlarda, sonsuz yaşama ulaşıp, sonsuz yaşamak gibi bir idealin oluşmasına yol açar. Başka bir deyişle, her bir insanın doğası sonsuz yaşama yönelik olduğu için, sonsuz yaşam ideali, her bir insan tarafından taşınır.

1.1.2.5 Her bir insanın doğası sonsuz yaşama yönelik olduğu, bundan da sonsuz yaşam ideali doğduğu için, her bir insan, doğasından gelen “yaşama hakkı”na sahiptir. Başka bir deyişle, her bir insanın doğası yaşamaya yönelik olduğu için, yaşamak şu veya bu kesimden ya da sınıftan insanların değil, bütün insanların doğasından gelen bir “doğal hak”tır. Binaenaleyh, hiçbir insanın diğer insanların yaşamına müdahale ederek, onların yaşam sürelerini kısaltmaya ya da yaşamlarını sona erdirmeye hakkı yoktur.

1.2 Doğal ve toplumsal bağımlılık insanın sonsuz yaşam yolunun engelleridir.

1.2.1 Doğal bağımlılık, beden içinden ve/veya dışından kaynaklanan ve insanın yaşamını kısaltan ve/veya sona erdiren tüm doğal etkenlerdir. Doğal etkenlerin insanın yaşamının kısaltması, ölüme yaklaşma,  sona erdirmesi de ölüm olduğu için, yaşamı olumsuz etkileyen tüm doğal etkenler, ölüm parantezine alınabilir. O halde, doğal bağımlılık, ölüme bağımlılıktır denebilir.

1.2.2 Toplumsal bağımlılık, insanın insana bağımlılığıdır. İnsanlar tarih boyunca, aralarında, “hakim toplum-tabi toplum”, “efendi-köle”, “derebeyi-serf” ve “burjuva-işçi” biçimlerinde bağımlılık ilişkileri kurmuşlardır.

1.2.3 İnsan, aklın özgürlüğü olanağı ile bağımlılıkların farkına varır ve bağımsızlık ister.

1.2.4 İnsanın bağımsızlık isteğinin ideali, doğasından gelen sonsuz yaşamdır.

1.2.5 İnsan, sonsuz yaşam idealine aklının sonsuz düşünme olanakları ile ulaşacaktır.

 

  1. Akıl düşünme “işi” yapan fiziki-biyolojik bir sistemdir.

     Bu sistemi “biyo-akıl” olarak adlandırdık.

2.1 Biyo-akıl, duyu organları, beyin, sinirler ve bazı iç salgı bezlerinden oluşur.  Biyo-akılların iki ana bölümü vardır: duygulanma sistemi ve mantık sistemi.

2.2 Biyo-akıllar, güncelde ve kuşaklar boyunca, dil üzerinden birbirlerine bağlanarak “toplumsal akıl”ı oluşturmuşlardır. İnsanoğlu hep toplum halinde yaşadığı için akıl hep toplumsaldır. Düşünme de toplumsal bir faaliyettir. Toplumsal aklın da iki bölümü vardır: sanatçılar tarafından taşınan duygulanma (sanat) sistemi ve filozoflar, mantıkçı/matematikçiler ve bilimciler tarafından taşınan mantık sistemi

2.3 Tüm inceleme, gözlem ve deney aletleri ile bilgiişlem aletleri (elektro-akıl), aklın bir parçası olup, biyo ve toplumsal aklın hizmetindedir.

 

3 Akıl, özgürdür. Özgür-olan akıldır.

3.1 Özgürlük, kendi kendine harekete geçebilip, her şeyin yapılanmasına ve hareketine egemen olabilmektir. Kendisi dışındaki nedenlerle harekete geçen ve her şeyin yapılanmasına ve hareketine egemen olamayan şey(ler) özgür değildir. (Özgürlük ile bağımsızlık farklı şeylerdir. Özgürlük mutlaktır, bağımsızlık görecelidir.)

3.2 Akıl kendiliğinden harekete geçer. Aklın harekete geçmek için kendinden başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Bu fikrimize  “dış dünyadan gelen uyartılar olmazsa akıl hareket geçmez” gibi bir itirazın geçerliliği yoktur. Çünkü aklı, içindeki duyarlılıklar ve canlı yaşamın evrimi ve kültürel evrim sürecinde edindiği “bilgi birikimi” harekete geçirir. Görme engelli birisini hiçbir renk, işitme engelli birisini de hiçbir ses harekete geçiremez. Akıl, pasif bir izlenim toplayıcı değil, aktif bir izlenim seçicidir. Başka bir deyişle, akıl, gören değil bakan, işiten değil kulak kabartan bir sistemdir.

3.3 Aklı harekete geçiren ve hareketini sürekli kılan şey; doğasından gelen sonsuz yaşam aşkıdır. Sonsuz yaşam aşkını, aklın “duygulanma sistemi” taşır.

3.4 Tüm duygular merak duygusunu, merak duygusu da mantık sistemini harekete geçirir. Merak, duygulanma sistemi ile mantık sistemi arasındaki köprüdür. Merak, mantık sistemini ufukların ötesine taşır.

3.5 Aklın mantık sisteminin ufukların ötesine doğru genişlemesinin ve büzülmesinin sınırı yoktur. Akıl “sonsuz büyük”e kadar genişleyip tüm evreni içine alabileceği gibi, “sonsuz küçük”e kadar büzülüp mikroorganizmaları, atom-altı parçacıkları ve varsa daha küçüklerini içine alabilir (matematik) .

3.6 Akıl içine aldığı her şey üzerinde düşünme etkinliğinde bulunarak, bunların yapılanması ve hareketinin bilgisini elde edebilir.

3.7 Akıl, yapılanması ve hareketine dair bilgisini elde ettiği her şey üzerinde egemen olabilir. (Bilmek egemen olmaktır-Roger Bacon).

3.8 Akıl kendiliğinden harekete geçiyorsa, aklın hareketi sonsuza uzanıp her şeyi içine alabiliyorsa,  akıl içine aldığı her şey üzerinde düşünme etkinliğinde bulunup, bunların bilgisini elde edebiliyorsa, bilgisini elde ettiği şeyler üzerinde egemen olabiliyorsa, o, özgür hem de mutlak olarak özgür demektir.

3.9 Aklı özgür kılan şey; “düşünülemeyeni de düşünebilme” -paradoksal-  yapılanması ve duygularla mantık arasında köprü kuran ve diğer duyguların tetiklemesiyle mantığı tetikleyen merak duygusudur. Düşünülemeyen şey, “hiçlik”tir. Hiçlik diye bir şey akla düştüğü için, o düşünülebilen bir şeydir. Öte yandan hiçlikten hiçbir duyu izlenimi alınamadığı için de o düşünülemeyen bir şeydir. Aklın, düşünülemeyen hiçliği düşünebilmesi paradokstur. Duygulanma -fizik- sisteminin taşıdığı sonsuz yaşam aşkıyla hareket eden akıl, merak duygusunun dürtmesiyle, mantık sistemini harekete geçirerek, düşünülemeyen şeyi de düşünülebilir kılmak için “hiçlik”in peşine düşer. Hiçlik peşinde koşarken, akıl, sonsuza uzanır. (Gözlerinizi kapayın ve hiçliği kafanızda canlandırmaya çalışın. Aklınızın, “akıl almaz” bir hızla sonsuza nasıl uzandığını deneyimleyeceksiniz.) Hiçlik peşinde koşarken sonsuza uzanması, aklın düşünme olanaklarının sonsuz olduğunu gösterir. Düşünme olanaklarının sonsuzluğu ise aklı özgür kılar. Görüldüğü gibi; etkinliğini sonsuza uzatarak, onu özgür kılan şey; aklın paradoksal yapılanmasıdır. Matematiğin kesinliğine darbe vurduğu düşüncesiyle, matematikçiler paradoksları pek sevmezler. Ancak gösterdik ki paradokslar, aklın ayak bağları değil, onu sonsuzluğa açıp özgür kılan en önemli olanağıdır.

3.10 Aklın, sonsuz yaşama ulaşabilmek amacıyla, düşünülemeyen hiçbir şey bırakmamak; “düşünülemeyen şey”i yani “hiçlik”i de bilebilmek için hiçlik peşinde koşarken sonsuza uzanması, aklın özgürlüğünü, sanat, felsefe, mantık/matematik ve bilim tarihi olarak görünüp yaşantılamasıdır. Aklın özgürlüğünü yaşantılaması ya da düşünme, bir var etme etkinliğidir.

 

4 Akıl kendisini ve her şeyi “var-eden”dir.

4.1 Akıl biyolojik-maddi bir yapı olduğu için bir fiziktir.

4.2 Bütün fizik aklın kapsamında olup, aklın kapsamı dışında bir fizik yoktur. Hiçlik de aklın içinde ve kapsamındadır. Sindirim, dolaşım vs. sistemlerimizden farklı olarak; aklın hareketi, bedenle sınırlı değildir. Tıpkı ısısının, ışığının ve çekim gücünün yayıldığı her yerde güneşin var olması gibi, düşünme faaliyetinin yayıldığı her yerde; milyonlarca ışık yılı ilerideki “en uzak” galaksinin olduğu yerde de “en küçük” atomaltı parçacığın olduğu yerde de akıl “hazır ve nazır”dır.

4.2.1 Aklın şey(ler)i kapsaması, onlar üzerinde düşünme etkinliğinde bulunarak onları bilmesidir. Bilmek, var etmektir. Var etmek, bilmektir. Çünkü düşünülmemiş/bilinmemiş şeyler, var değildir. Düşünülmemiş/bilinmemiş şeyler “yok” da değildir. Çünkü “yokluk”, var olmayı öngörür. “X, yoktur” demek, “x” diye bir şeyin bilinip var edilmiş ve bilinmekte olduğunu gösterir.

4.2.2 Akıl gözlerini açtığında, düşünme olanakları sonsuz olduğu için, tüm evreni kapsamına alır. Akıl evreni görüyor/düşünüyor olması dolayımıyla ve hiçlik peşinde sonsuza uzanıyor olmakla, “mutlak özgür, sonsuz düşünen şey”i, yani kendisini görüp, bilip var eder (cogito ergo sum-Descartes).

4.2.3 Kendisini, evreni görüyor/düşünüyor olması dolayımıyla var ettiği için, akıl, kendini var etmekle, kapsamına aldığı şey(ler)i de var eder.

4.2.4 Aklın düşünme olanakları sonsuz olduğu, bu nedenle her şeyi kapsamına aldığı için, kapsamına aldığı her şeyi düşünerek bildiği için, bilmek var etmek olduğu için, akıl her şeyi var

4.2.5 Akıl, her şeyi var eden olduğu için her şey aklın içindedir. (NOT: Büyük patlamadan büyük çatırtıya kadar her şeyi aklımızın içine alabiliyoruz. Hatta büyük patlama “öncesini” ve büyük çatırtı “sonrasını” düşünebiliyoruz. Bkz. Sonsuz Evren, P. J. Steinhardt-N. Turok, Kırmızıkedi)

4.2.6 Bütün bu söylediklerimize, karşı ileri sürülebilecek olan; “aklın dışında bir dış dünya var” itirazı abestir. “Aklın dışında bir dış dünya var” sözü, kendi kendini çürüten bir paradokstur. Şöyle ki: “aklın dışında bir dış dünya var” diyenlerin akıllarının içinde, bu sözü söylemeden önce bir “dış dünya bilgisi” mevcut olmalıdır. Öyle ya; aklın içinde bir dış dünya bilgisi olmadan, “dış dünya var” sözü nasıl söylenebilir? Akıllarımızın içinde bir dış dünya bilgisi varsa, o zaman da o “dış dünya” olmaktan çıkar, “içimizdeki dünya”  olur. Bütün bu argümanlarımıza rağmen, derlerse ki “Kolomb’tan önce de Amerika vardı”; deriz ki, “Kolomb’tan önce Amerika bir hiçtir”. Okuyucularımızdan “aklın dışında bir dünya yoktur” düşüncemizi hala ikna edici bulmayanlar varsa, onlara, akıllarının dışında bir dış dünya tasavvur etmelerini öneririz. Eminiz ki tasavvur edemeyeceklerdir.

4.2.7 Akıl fiziki-biyolojik bir sistem ise, her-şeyi var eden ise bu nedenle her şey aklın içindeyse, metafizik nerededir?

 

5 Metafizik aklın kendisidir. Her şey fiziktir. Fizik her şeydir.

5.1 Metafizik, bir yanılsama olup, aslında aklın kendisidir. Metafizik yanılsamanın temelde yatan nedeni, aklın hareketinin bedenle sınırlı olarak düşünülmesidir. (NOT: “Aklın hareketi bedenle sınırlıdır” düşüncesi, halen metafizikçi olmadığını sananlar arasında da oldukça yaygındır.) Metafizikçiler, evrene baktıklarında, bir “ezeli” ve “ebedi” kavramlar sistemi görmüşler ve bu sistemdeki kavramları “form”, “idea”, “Geist” vs. olarak, kavramlar sistemini de “metafizik âlem” olarak adlandırmışlardır. Metafizikçileri, kavramlar sistemini, metafizik âlem olarak adlandırmaya götüren şey; kavramların ilişkin oldukları olgulardan bağımsız bir yaşantılarının olmasıdır. Olgular ya da fizik, biyo-akıllarca nöronik nesneler halinde beyne izdüşürülmek suretiyle kavramlar yapılır. Kavramlar dil aracılığı ile sözler halinde toplumsal akla katılarak toplumsallaşır. Kavramlar bir kere nöronik nesne halinde akılda oluşup, sözler halinde toplumsal hafızaya eklendikten sonra, onların ilişkin oldukları olgudan bağımsız bir yaşantıları olur. Olgular değişikliğe uğrar; doğar, büyür, yaşar ölür, ortadan kalkar, ancak ilişkin oldukları kavramlar öylece durur. Çeşitli dillerde, ilişkin oldukları olgular silinip gitmiş olmakla beraber, yaşamaya devam eden sayısız kavram vardır. Kavramların “hep var” görüntüsü, metafizikçileri, onların ezeli, ebedi, değişmez oldukları, yaratılmadıkları ve yok olmayacakları düşüncesine götürmüştür.  Metafizikçiler, “ezeli ve ebedi” olan metafizik âlemin, gelip geçici olan varlıkların varoluşunun temel nedeni; “var-eden” olması gerektiğini düşünmüşlerdir. Oysa metafizikçilerin evrene baktıklarında gördükleri kavramlar ve kavramlar sistemi, “her yerde hazır ve nazır olan” aklın kendisinden başka bir şey değildi. “Aklın hareketi bedenle sınırlıdır” -yanlış- düşüncesinin sonucu olarak, bir metafizik âlem olduğunu düşünmek, aklın kendisini kendisi dışında, kendine yabancı bir şey olarak görmektir. Metafizikçiler, “var-eden”in akıl olduğunu sezmişlerdir; ancak onun aklın kendisi değil de akla yabancı bir şey; metafizik âlem olduğunu sanarak. Evren aynasında gördükleri kavramlar sistemi, onlara aklın kendisi değil de başka bir şey “metafizik âlem” gibi görünmüştür. Tıpkı Aristoteles’in güneşin doğudan doğup batıdan batması, yıldızların da dünya çevresinde dönüyor olması görüntüsüne bakarak, dünyanın sabit, evrenin onun çevresinde döndüğünü düşünmesi gibi. Sonuç: metafizik, aklın kendisini, kendisine yabancı bir şey olarak gördüğü bir yanılsama olup, metafizik âlem denilen şey, aklın kendisinden başka bir şey değildir. Öyleyse, metafizik, aslında fiziktir.

5.2 Metafizik aklın kendisiyse, akıl fiziki-biyolojik bir sistemse, akıl her-şeyi var eden ise bu nedenle her şey aklın içindeyse, her şey fiziktir ya da fizik her şeydir.

 

  1. Akıl, mutlak olarak özgürse, aklın düşünme olanakları sonsuzsa, akıl bilgisini elde ettiği şeylere egemen olabiliyorsa, içimizde de sonsuz yaşam aşkı varsa, aklımız bizi sonsuz yaşam aşkımıza kavuşturacak, sonsuz yaşam idealimiz gerçekleşecek demektir.

 

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir