Aklı-Fikri Kim Verecekse Versin Artık!

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Daha önce burada yazdık; ABD’nin Suriye’den sonraki hedefi İran’dır diye. İran’ın ekonomik, politik, toplumsal vd. sorunlarından da yararlanarak ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizm’i bu ülkede iç karışıklık çıkarmaya kalkıştılar, harekete katılanları bütün dünyanın gözü önünde yönetime karşı açıkça kışkırttılar. Bu dış güçler, içerdeki liberalleri ve bazı etnikçi kesimleri de kullanarak İran’da rejim değişikliği yapmayı ve bu ülkenin Rusya’dan uzaklaşarak Amerikan politikalarına yaklaşmasını sağlamayı amaçlamaktaydılar.

Bu planın şimdilik başarılı olamamasında Türkiye’nin takındığı İran yönetimini destekleyen tavrının da rolü oldu. Bu tavrın İran nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturan Türklerin sokağa çıkmamasında etkisinin olduğunu söyleyebiliriz.

Tam da İran’daki olaylar sönümlenirken ABD Başkanı, Pakistan’ı teröristlerle işbirliği yapmakla suçladı ve bu ülkeye yaptıkları yardımları keseceklerine dair aşağılayıcı bir açıklama yaptı.
Diğer yandan aynı günlerde Suriye’deki Rus üslerine yönelik İdlip’teki Elkaide uzantısı örgütlerin saldırıları gündeme geldi. Bu örgütlerin ABD hesabına çalışmadıklarını kim söyleyebilir?

1-ABD emperyalizminin Suriye’den sonra İran’da iç karışıklıklar çıkarmaya yöneldiği, Trump’ın bir süredir bu ülkeyi hedef alan açıklamalarından sonra somut olarak ortaya çıktı. Son günlerde Pakistan’la ilgili açıklamalar yapmaya başlamaları bu ülkenin de hedefe konduğunu göstermektedir.

2-Bu arada Türkiye’nin de hedefte olduğunu ABD’nin Suriye’de izlediği politikadan çıkarmamak için şaşkın ya da gerçeklere gözlerini kapatmış olmak gerekir. ABD’nin Suriye’de PKK-YPG’ye yapmakta olduğu askeri yardımlar, verdiği eğitimler vb. Türkiye’nin de hedefe konulduğunun açık kanıtıdır. Bir diğer kanıt da Amerika’da görülen Zarraf davasıdır. Türkiye’nin tepesinde oturanların ülkeye büyük yük oluşturan zaaflarından, gerici ve bölücü uygulamalarından yararlanan ABD’nin önümüzdeki dönemde ülkenin başına yeni sorunlar açacağı kesin görünmekte. Türkiye’nin hedefe konulmasının nedenleri arasına Suriye konusunda Rusya ve İran’la birlikte davranmasını da koymak gerekir. İdlip’ten Rus üslerine yapılan hava saldırısının gerisinde Ankara- Moskova ilişkilerini bozmak olabileceğini göz önüne almak durumundayız.

Toparlarsak; İran, Türkiye ve Pakistan ABD’nin hedefe oturttuğu üç ülke. Bunlar 2003’te Condoleeza Rice’ın “özgürlük”, “refah”, “demokrasi” getirmek ve ABD’nin güvenliğini sağlama almak gibi nedenlerle (!) dönüştürülmeleri, sınırlarının yeniden çizilmeleri için listeye aldığı 22 ülkenin arasında bulunan en önemli ülkeler. (Bu ülkelerin hepsinin de İslam ülkesi olması ilginç değil mi?)
Önümüzdeki dönemde ABD bu ülkelere karşı; askeri ve ticari ambargolar uygulayabilir. Ekonomiyi zora sokacak, kriz yaratacak yeni adımlar atabilir ve hatta iç karışıklıklar da yaratabilir.

***

AKP iktidarı bu saldırılara karşı bir çare üretebilir mi? Üretemez. Reis hazretleri ve AKP ülkenin başına ancak yeni sorunlar açar. Nitekim son olarak Türkiye Dışişleri Bakanı’nın Suriye hükümetinin, devletin resmi sınırları içinde bulunan, İdlip’te başlattığı harekât dolayısıyla cihatçı grupları korumaya yönelik Rusya ve İran’ı suçlayıcı tavır içine girmesi yeni sorunların çıkartılacağını işaret etmektedir. Uçak düşürme faciasından sonra büyük güçlüklerle yeniden kurulan iyi ilişkileri torpilleyecek davranışlar içine girmek, bölge ülkelerine karşı emperyalistlerin planlarına ve saldırılarına destek olmak anlamına gelir.

Ülkemizin çıkarları için atılması gereken adımlar:

1- Suriye’nin toprak bütünlüğünü sözde değil gerçekten savunmak ve bu ülkenin meşru yönetimiyle ilişki kurmak gerekmekte.

2-Bölge ülkeleriyle (Rusya, İran, Irak, Suriye ve son olarak hedef haline getirilen Pakistan gibi) ilişkiler bozulmamalı, aksine geliştirmeye çalışılmalı.

3-Ülke içini sürekli gerginleştirerek, halkı bölerek ve Cumhuriyet değerlerine saldırarak ancak ABD’nin emperyalist politikalarına hizmet edileceği artık görülmeli.

Dogmacılığa değil akılcılığa ve bilimselliğe, tek adam rejimine değil demokrasiye ve hakkaniyetli adalete bu günlerde her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğunu herkes anlamak zorunda.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

3 Responses

  1. Mücadeleci bir yapının olmadığı ortamda duvarlara konuşmaktır bu. Halkın ilerici kesimleri dahi suskunsa ANAFİKRİ kim koyacak ve gereğini yapacak, gereğinde ölümü göze alacak…Konformist bir ortamda ilericiler-devrimciler refleksini yitirmişler, mon ton son bizim oğlan bizim kız panelcilik oynuyorlar… Oysa geçmiş, gelenek bize bakıyor: ÖDP diyor vahşi durumlara seyirci kalmasın, basın açıklamalarıyla yetinmesin. Şeyh uçmasa da uçursun ya da yeni yepyeni önder kadrolar ortaya çıksın.

    Siyasi önderlik gerekiyor bu durumda ya da 30 yıl bekleriz. Bakınız; Marx’ın sınıf savaşımına ilişkin eserlerine. Yanlışım varsa düzeltin lütfen.Tek ses dinleriz sonra.Sönümleniriz sonra. Sana tokat atana diğer yüzünü dönme!

  2. 78 kuşağından bir sosyalist olarak diyebilirim ki ; Son dönemde saşma salak işler yapan bizim mahallede Sosyalistlerin yüzakı oldunuz teşekkürler. Yukarıdaki yorumda katılmadığım: Türkiye, Rusya ve İran a yakınlaştığı için Batı tarafından terk edilmedi. Tam tersine Türkiye ile köprüleri attığı için Rusya ve İrana yaklaşıldı. Batı uzun vadede istediği gibi (eskiden olduğu gibi) at koşturamayacağı için bölge de kendine bizim gibi yarı sömürge özellikleri gösteren bir (bu bir anlamda yarı bağımsız demektir) partner yerine kendi oluşturacağı göbekten bağımlı bir partner bulmaya hatta onu (Kürdistan) yaratmaya çalıştığı ve kısmen başarılı olduğu ortadadır.

  3. Ülkemizde akıl-fikir veren insandan daha bol bir şey bulmak mümkün değildir. Teorisyeni bol bir ülkeyiz. İki kitap okuyan kendini allame zanneder. Denir ya, ordusuz generaller diye… Kimse kimseyi beğenmez. Herkes başkasını kendi ölçüsüne göre yargılar, ama kimse başkasını yargıladığı ölçütü kendisine uygulamaz. Bu da çağımızın bir “anomalisi” anlaşılan.

    Bir de dogmatizm meselesi var, elbette. Dogmatizm en fecisinden, en koyusundan var. Bir de kendisi gibi düşünmeyen herkesi dogmatizmle suçlamak gibi eski moda sekter bir anayış var. Bu da bir tür dogmatizm. Zamane ifadesiyle “mod”, ya da “moda girmek”. Teorisyen “moduna girmek”, solcu “moduna girmek”, dogmatizm karşıtı “moduna girmek”, görmüş geçirmiş “bir bilen” moduna girmek; ama bu “modları” kıyafet gibi üstüne geçirip ortalıkta caka satmaktan başka bir şey elinden gelmemek. “Modların kiyafetsizliği” bir nevi…

    Bir de sessiz sedasız, namusuyla, onuruyla yaşayıp elinden geleni yapmaya çalışan insanlar vardır. Onları “etrafı kasıp kavururken” göremezsiniz. Ortalıkta görünmek, “göz önünde olmak” gibi bir kaygıları yoktur çünkü. Temsil edilmezler çoğu zaman. O insanlara ulaşma yönündeki her çaba gibi, Anafikir de takdire ve saygıya değer işler yaptı. Devamı dileğiyle…

Yavuz için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir