AKP dışında, muhalefetteki yönetim bile, 12 Eylül’ü aratmıyor!-Ömer Faruk Eminağaoğlu

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Konu demokrasi olunca, fatura hemen 12 Eylül’e çıkartılır.

Kuşkusuz demokrasinin içinden çıkılmaz bir durumda olmasında temel etken 12 Eylül.

12 Eylül’ün üzerinden onca yıl geçmesine, bu sürede her türlü siyasi parti iktidarının da yaşanmasına, söze gelince her siyasi partinin de, her iktidarın da 12 Eylül’e karşı olmasına rağmen, peki neden demokrasi bu durumda!

 

Demokrasi, sadece sandıkla, seçimle yaşanan bir sistem değil.

Demokrasi için, demokratik bir ortamın varlığı da zorunlu.

Bu ortamda da, hak ve özgürlüklerin güvence altında olmaları ve etkin biçimde kullanılabilmeleri de gerekli.

 

12 Eylül’den bu yana birçok yasa değişikliğine gidilmesine rağmen, demokratik sistemi etkin kılacak düzenlemeler hep ötelendi.

Demokrasi paketleri diye diye, hep paketlenen demokrasi oldu.

12 Eylül’den bu yana, sadece AKP döneminde 2000 dolayında olmak üzere, 4000 dolayında yasa çıkartılmasına, hak ve özgürlükler konusunda Anayasa’da da neredeyse değişiklik yapılmadık madde kalmamasına rağmen, yaşananlara bakınca, başlanan noktadan çok uzağa gidilmediği, hatta bazı konularda geriye bile gidildiği açıkça ortada.

 

Demokrasinin temeli olan, demokrasi için var olan siyasi partiler, kendi içlerinde demokrasiden uzak olunca…

Demokrasi için öncelikle parti içinde demokrasi gerekmesine rağmen, partiler sağda da, solda da parti içi demokrasiyi görmezden gelince, olan demokrasiye oldu.

Partilerde ya tek adamın ya da yönetimlerin, her türlü yöntemle farklı sesleri dışlamak yoluyla kendi iradeleri, tek egemen güç oldu.

Sonuçta da, parti içinde asla demokrasinin olmadığı partilerden, demokrasi beklenir oldu…

 

Demokrasi karşıtlığı zirveye çıkıp bu durum tescil edilen partinin, demokratik iktidar görevi yapacağı kabul edildi!

Anayasa Mahkemesince, AKP’nin iktidardaki eylemleri nedeniyle, laik ve demokratik Cumhuriyete aykırılığına hükmedildi. Bu niteliklere sahip olduğuna hükmedilen partinin, iktidar gücünü kullanması da görmezden gelindi!

Parti kapatılmayınca, AKP değil bu karara karşı koymak, İHAM’ın tek kapattığı parti olan RP kararını ve gerekçesini de bildiğinden, bu kararı havada kaptı ve İHAM’a bile başvurmadı.

Sonra da, bu karara konu eylemlerini de artırarak, iktidarına devam etti.

Yargıyı hizaya soktuğu için, artık kendine dokunan da yoktu.

Laik ve demokratik yapıya kavuştuğu yolunda yeni bir karar da almadan, sadece demokrasiyi yaşatacağım söylemiyle, seçimlere bile sokuldu!

Anti demokratik bir parti olmasına rağmen, tüm bu süreçte demokratik iktidar, demokratik hükümet görevi yaptığı, yapabildiği de kabul edildi.

Bu yapıya büründükten sonra da, demokrasi her geçen gün daha çok yok oldu.

Demokratik ortam yok oldukça da, AKP’nin seçimlerdeki başarısı azalmadı yerine göre de arttı.

Çünkü AKP demokrasiyi sadece sandığa indirgedi ve her ne olursa olsun bir biçimde de sandıktan çıkmanın yolunu buldu ve bu yolla da hep iktidara geldi.

Demokrasiyi de askıya alan Evren’e ve de Anayasası’na sandıktan %92’ler çıkmadı mı?

Evren’den kalan siyasi partiler ve seçimlerle ilgili kurallarla da, hala siyaset yapılmıyor mu?

Evren, demokrasi diye bu sistemi, bu yapıyı bırakmadı mı?

Demokrasi hala daha o anlayışla yürümüyor mu?

Görünen buysa iktidardaki AKP, 12 Eylül’ün demokrasi zirvelerini hedeflemiş durumda…!

 

12 Eylül’ün miras bıraktığı % 10 seçim barajı konusunda yıllarca siyasi partiler kılını kıpırdatmadı.

Ama her siyasi parti, bu barajın getirisine konmanın da peşinden koştu.

Söze gelince, bütün siyasi partiler birlik ve beraberlikten, hepsi ulus devletten yana.

Sonuç ne oldu…

Demokratik temsil için, bu barajı aşabilmek için, bir etnik grup, sağcısıyla, solcusuyla, dincisiyle, gericisiyle bir araya geldi ve rüzgârın da etkisiyle bu barajı yıktı.

Bu ne yarattı…?

Ulus devlette, ulus kimlik içinde alt kimliklerin, temel hak ve özgürlükler ve siyasal haklar dışında, üniter devletin ötesinde bir siyasal temsillerini de gündeme taşıdı!

Baraj sorunu aşılınca, anlamsızlaşınca, şimdi bütün siyasi partiler demokrasiyi yeni keşfetmiş gibi, hepsi demokrat kesildi ve şimdi hepsi seçimlerdeki % 10 barajına karşı.

Söylemde öyle, peki ya eylemde…

Yani karşılar da bunun için ne yapıyorlar?

Hiç bir şey!

 

%10 barajına iktidar dokundurtmuyor, muhalefetin de gücü yetmiyor!

Siyasi partiler veya muhalefet partileri bu konuda ne yapıyor…?

Seçimlerdeki %10 konusu, Anayasa değişikliği değil yasa değişikliği konusu.

Tüm partiler karşı olmasına rağmen, 12 Eylül’den kalan bu hüküm hep yürürlükte!

Bırakın yürürlükten kaldırılmasını veya değiştirilmesini, muhalefetin bu konudaki söylemi ne kadar gerçekçi!

Konu parti içi demokrasiye, parti içi iktidara gelince, muhalefet %10 barajlarını parti içinde fazlasıyla yaratıyor.

Muhalefetteki tüm parti yönetimleri, parti içindeki yollarına bile 12 Eylül anlayışı ile devam ediyor.

Bunun ötesinde, 12 Eylülden kalan yasalar bile, delegelerin beşte birine seçimli veya seçimsiz diye ayrım yaratmadan olağanüstü toplantı çağrısı için hak tanıyor.

Yine bu yasalar genel başkan adaylığı için baraj koşulu öngörmüyor.

Partilerdeki durum 12 Eylül yasalarını bile aratıyor!

 

Önce iktidardaki AKP’den başlayalım.

AKP yeni hükümet sürecinde, seçim barajının kaldırılmasından hatta yeni seçim ve siyasi partiler yasasının çıkartılmasından yana olduğunu açıkladı.

Partide her şeyin biatle işlediğini de bir an için görmeyelim.

Bunu açıklayan AKP, daha çok kısa bir süre önce büyük kongresini de topladı.

Şu an AKP’de genel başkan adayı olabilmek için tüzüğüne göre % 20 delege imzası gerekiyor!

Bir olağanüstü kongre toplayabilmek için de, %50+1 delege imzası!

12 Eylül barajları halt etmiş!

 

CHP’ye ne demeli!

Genel başkan adayı olabilmek için %10 delege imza barajı!

Hatta “bir olağanüstü kurultayın seçimli” olarak toplanması ayrıca düzenlenerek, bunun için de %50+1 delege imzası!

İşte parti içi demokrasi!

12 Eylül barajları bile halt etmiş!

Son olağanüstü kurultay imza sürecinde de, toplanan imzalar %50+1 bulunamayınca o imzalar da bu nedenle boşa gitti.

O imzalar boşa giderken şu görüldü.

Aday olanlar da o gitsin ben geleyim amacındaymış.

Aksi halde, seçimsiz bir olağanüstü kurultay gündemiyle, örneğin 1 Kasım seçim sonuçlarını değerlendirmek gündemiyle, olağanüstü kurultayı mevcut olan beşte bir imza ile toplayıp, bunu topladıktan sonra da, “yasada öngörüldüğü gibi, olağanüstü kurultaylarda seçim konusunda ayrı toplanma yetersayısı olamayacağı, bu nedenle salt çoğunluk öngören tüzük hükmünün, beşte bir olarak değiştirilmesi ve de toplanan o olağanüstü kurultayda da yönetim ve genel başkanlık için seçim yapılmasına ilişkin iki maddeyi”, %10 imza içeren bir önerge ile gündeme çok rahatlıkla ekleme yoluna gitmek söz konusu iken, kimse hem bu antidemokratik hükümleri ayıklayalım, hem bir kadro yaratalım, hem yönetimi değiştirelim demeyip, hiç kimse bir araya gelmeyince, herkes ben deyince, herkes kendisi için imza peşine düşünce, sonuç koskoca bir hiç oluverdi…

 

Bunun bir benzerini CHP yönetimi 7 Haziran sonrası yapmadı mı…?

TBMM’ye giren muhalefette 7 Haziran sonrası 292 imza varken, tüm muhalefet partileri 4 bakan konusunda demediğini bırakmamışken, AKP ise bu süreçte bakanlar yüce divana gidecek diye soğuk terler dökerken, 55 imza ile soruşturma önergesi vermek, 276 imza ile soruşturma açmak, 276 imza ile yüce divana sevk etmek söz konusu iken, bunun için koalisyona da, hükümet kurmaya da gerek te yok iken, AKP ile belki hükümet kurarım sevdasıyla CHP, tüm bu süreçte oyalanınca, AKP istediğini alıp, hem hayal bile edemediği biçimde süreçten sıyırıverdi, hem de 1 Kasım seçimlerini yaratıp, iktidara gelivermedi mi?

 

İşin ilginci, nasıl AKP demokrasiden uzaklaştıkça seçimleri kazanmaya devam ediyorsa, CHP yönetimi de ülkede seçim kaybettikçe parti içindeki seçimleri kazanmaya devam ediyor!

İşte parti içi demokrasinin düzeyi.

Herhalde parti içi demokrasi gelişmiş olsa sonuç böyle olmaz…

Önseçim deniyor, her tarafı yüz kızartıcı, önseçime benzer bir tarafı yok.

Kongrelerde, blok listelerle farklı sesler devre dışı bırakılıyor ve kurultay tek sesli bir yapıya çevrilip, delegeler de zan altında ve baskı altında bırakılıyor.

Bu süreçte CHP yönetimi çıkıp, blok listelere yönelinmesin diye tek bir şey söylemiyor.

Şimdi deniyor ki kurultay çarşaf liste olacakmış…

Kurultay için istedikleri atmosferi yaratınca, artık hangi liste olursa olsun ne fark eder ki…

Bir kurultay da, genel başkan adayı adı altında konuşacak bir kişinin sesine bile tahammül edilmezken ve konuşturulmazken…

 

Ve kurultay öyle ayarlanmış ki, 9 Aralıkta yapılan duyurudan 15 gün içinde, delege tamsayısının beşte birinin kurultay gündemine madde ekleme isteme hakkı varken, delegelerin kim olduğu 9 Aralık öncesi kesinleştirilmeyecek, ta 3 Ocak’ta kesinleşecek ve bu tarih itibarıyla da söz konusu hakkın düşmüş olduğu bir kurultay takvimi!

Böyle olunca bu süreçte Kurultayda, yönetim dışında kimseye gündeme madde eklenmesi konusunda tanınan bir hak yok!

Genel başkanın en yüksek oyla seçilmesinin amaçlandığı kurultay böyle yapılandırılmış.

2 yıl için seçilen genel başkanın, bir yıl ertelemekle 3 yıl olarak 17 Temmuz’a kadar görev yapıp, 17 Temmuz’dan sonra göreve nasıl devam ettiği de ayrı bir boyut!

Genel başkan ve yönetim adeta partiye el koymuş gibi!

Bunu 12 Eylül bile yapmadı.

Acaba parti yönetimi bunu nasıl açıklayabilir, açıklanması olanaklı mı!?

Bu durumdaki bir kişi hangi sıfatla ve nasıl parti kurultayını açabilir, açış konuşmasını yapabilir.

 

Ya MHP!

O da elbette ben de 12 Eylül anlayışını taşıyorum ben de farklı değilim diyor.

MHP’de genel başkan adaylığı için Tüzük’te 40 imza koşulu öngörülmüş!

Ancak MHP’de tüzüğe, “olağanüstü genel kurullarda seçim yapılamaz” diye hüküm de konulmuş.

Barajlar katmerli!

O da 1 Kasım seçimlerini değerlendirmek gündemli bir olağanüstü genel kurul toplayıp, genel kurul sırasında gündeme, yasa uyarınca onda bir imza ile tüzük değişikliğini ve seçim yapılması maddelerini ekleyip, yoluna öyle gitmek durumunda!

 

İşte partilerin, muhalefetin, parti içi demokrasinin durumu!

Bırakın 12 Eylül’ü, iktidarı, muhalefetin etkin muhalefet yapıp yapamaması konularını, muhalefet içinde demokrasi arayışı için bile, kırk dereden su getirmek gerekiyor.

Üstelik 12 Eylül’e demediğini bırakmayan muhalefetteki durum böyle.

Üstelik 12 Eylül’den taa 35 yıl da geçmişken…

Üstelik bu da partilerin 12 Eylül’e bile rahmet okuturcasına kendilerinin kendilerine yaptıkları bir durum…

 

Durum böyle olunca…

12 Eylül’ü, iktidarı, AKP’yi odağa oturtalım oturtmasına da, fatura sadece onlara ait değil ki…

Ya diğer partilerin içinde yaşanana ne demeli.

O nedenle demokrasi isterken, kuşkusuz önce iç temizlikten başlanmalı.

Böyle yapılmalı ki, ülke için de demokrasi istekleri içten olabilsin.

 

Ömer Faruk Eminağaoğlu

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir