Aptala mı Benziyoruz?

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

“Sistem tartışması yapılıyor” sanısına inandırmak için uğraşıp duruyor, Tayyip’in adamları. Bu adamlar ve kadınlar danışman, akademisyen, gazeteci, yazar, bakan, milletvekili kılığında sabahtan akşama, akşamdan sabaha dek “Halkla İlişkiler” ya da “Algıyı yönetme” çalışması yapıyor. ( Neler söylendiğini herkes dinlediği için ayrıntısına değinmeye gerek yok.) Fakat Fiili hal / olgu başka, bizim algılamamız istenen başka.

 

FİİLİ DURUM ya da OLGU NE?

“Tek adam” eliyle yaratılmış bir fiili durum var: Yasama elinde ve her türlü yasayı geçiriyor veya yasaya bile ihtiyaç duymadan Bakanlar kurulu kararı çıkartıyor, hatta yoksuzluk iddiası olan bakanları yargılatmıyor; yürütme elinde yürüye bildiği kadar yürütüyor; ( onun uyarına gitmeyen kolluğun anasını – sürerek, görevden alarak, tutuklatarak – ağlatıyor); yargıya bağırıp çağırıyor, güvenmediğini açıklıyor, ayak bağı oluyorsunuz, diyor. Olmadı HSYK marifetiyle hakimi-savcıyı sürüyor, görevden alıyor. Mevcut hukuksallığa uymuyor, partisini yönetmeye ve partisine oy istemeye devam ediyor. Hükümeti yönetiyor. Olduğu kadarıyla mevcut parlamenter sistemi uygulamıyor, uygulatmıyor. İş adamlarını hizaya sokmak için azarlıyor. Yazılı ve görsel medyanın yüzde doksanı ona çalışıyor. Aykırı davranan gazetecileri görevden aldırıyor. Emrini tam yerine getirmeyen MB başkanına “çıldırtma adamı” diyor. Metal işçilerinin grevini erteliyor. Soma’da itiraz eden yurttaşı tokatlıyor…

Tam bir tek adam, tam bir başbuğ, tam bir diktatör, tam bir külhanbeyi, tam bir … (Hep saygı görmeye, sevilmeye ne kadar muhtaç; biz ölümlü evlatların böyle babaları tatmin etmemiz dünyada mümkün değildir, diyeniniz de olabilir.) Hasılı fiilen mevcut sistemi işletmiyor; mevcut hukuka uymuyor; fiilen partili başkan gibi davranıyor ve fiilen Türk-İslam sentezine uygun “Türk tipi” başkanlık uyguluyor; önümüzdeki seçimlerin de bu mevcut durumun oylatılması ekseninde geçmesinin direktifini veriyor!

Olgu bu değil midir?

 

NEYE KANMAMIZ İSTENİYOR?

Önündeki bütün engelleri aşabildiği, her istediğini yaptırabildiği halde; “parlamenter sistemin çalışmıyor” olduğuna, kanmamızı istiyor. Tayyip Bey’in istediği “Başkanlık” gelirse, yani Tayyip bey “Osmanlı tipi başkan” olursa; memleketin ve de Ortadoğu’nun sorunlarının –mesela başta Kürt sorunu- çözüleceğine, ülkenin önünde kimsenin duramayacağına, fena halde kalkınacağımıza inanmamız…

“Olguyu değiştiremiyorsan, algıyı değiştirerek taban desteği kazanacaksın” mekaniği işletiliyor yine. Aptala mı benziyoruz?

 

BAŞKAN’A “İÇ GÜVENLİK” YASASI HAZIRLANIYOR

Yetmiyor. Seçim barajı muhafaza ediliyor, başkan sultalı siyasi partiler yasası vd’ leri korunuyor. Fakat “Başkan Seçimi”nden önce “Kamu Güvenliği Yasası” çıkartılıyor. Bununla;

Polis yetkileri savcı katına çıkartılıyor, polise açıkça açık faşist dönemlerin yetkileri veriliyor. Artık insanlar polislerce evinde bile sorgulanabilecek, savcının haberi olmadan gözaltılar yapılabilecek ve bu sürede gözaltındakiler avukatlarıyla bile görüşemeyecek (bunun adı, polis infaz yapabilecek, faili meçhuller ve işkenceler yasalaşacak demektir). Sanki mevcut yasalar yeterince baskıcı değilmiş gibi.

Peki, bu “iç güvenlik” yasası kime uygulanacak? Siyasal-toplumsal- insani hakkının peşinde olan sana bana; insani ve kültürel hakkını isteyen Kürt’e; demokrasi isteyen gence; ekonomik- demokratik haklarını savunan işçiye; doğasını ve yaşam alanını korumak isteyen köylüye, ekolojiste… Yani “Alperenliği kabul eden esnaf” dışında, herkese! Yeni başkan ve onun uygulamalarına muhalif olan herkese!

Bu faşist baskı yasalarıyla beraber, bir de yasamayı, yürütmeyi, yargıyı ve basını kendi elinde bulunduran ve denetlenemeyen ve geldiği yolla gitmeyi hiç düşünmeyen ve zaten istese de “sırtındaki yükleri nedeniyle” gidemeyecek olan bir “Başkan” seçeceğiz. Haziran 2015 seçimleri (oyları rehin alma karşılığında torba içinde verilecek birkaç rüşvet dışında) bu eksende geçeceğe benziyor: “ Tayyip Bey’in başkanlığı her derde devadır, o nedenle 400’ e yakın milletvekili çıkaracak oy istiyoruz, ey ahali” denecek. Ve tabii hesaplar tutarsa, “Milli iradeyle” hoş geldin Tayyip faşizmi.

Sağlam iradeli “Başyüce” var, el kaldırıp indiren itaatkar mebusları var, “destan yazan” kolluk gücü var, ona biat eden yargı var, kamuoyunun algısını oluşturan danışmanları ve medyası var, iç güvenlik yasası da var! Ne kaldı? “Kutsal dava” ve o davaya inanmış mobilize edilen bilen kitleler… Mobilize ettiği 0n milyonun üstünde bir kitlesi de var. Kutsanan “Dava” ve düşman “hainler” tarifleri de netleşiyor yavaş yavaş.

Mesele bu kadar açık değil mi? Yoksa ben mi abartıyorum. Bir dönemeçte değil miyiz, gerçekten? Yoksa ben paranoya halleri mi gösteriyorum?

 

DİRENMEKTEN BAŞKA NE YAPACAĞIZ?

Eğer siyaseten bir dönemeçte isek, eğer köprüden önceki son ışıkları görüyorsak, Korkut Boratav hocanın deyimiyle “İslami faşizme” gidiyorsak; bu gidişe nasıl engel olunacak? Muhalif olanlar (parlamento içinde ve dışında), böyle bir momentte “Beni yalnızca esas isteğim ilgilendirir” diyebilir mi? Mesela hâlâ bu gidişe aidiyetler/ alt kimlikler üzerinden muhalefet yapılabilir mi? Bir bakıma aidiyetler üzerinden siyaset yapmanın sınırına da gelinmiş görünmüyor mu?

Bu oyun 2015 Haziran seçimlerinde bozulabilir mi? Seçimlerde kime, kimlere oy vererek demokrasi güçleri oyunu bozabilir? Peki, kimlerle yan yana olacağız? Çok gerilimli bir seçim sürecinin yaşanacağı ve her türlü seçim hilesinin yapılacağı da gün gibi aşikâr.

7 Haziran 2015 seçimlerinde halk güçlerinin önüne konan mizansen bozulmaz ise, bu defa içinden programı ve örgütlenmesini de çıkaracak olan ya da öyle olmasını istediğimiz ve mevcut sol örgütlenmeleri de aşan YENİ BİR GEZİ İSYANI mı bekleyeceğiz? Gemilere dolup Venezüella’ya gidemeyeceğimize göre. Ne yaparız?

 

Muammer Sakaryalı

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

One Response

  1. Ülke olarak bir dönemeçte olduğumuz bir gerçek. Hangi gerçeğe sırtımızı dönebiliriz ki;

    • Toplumsal ahlak; çökmüş,
    • Eğitim sistemi; çocuğumu okula göndermek bile istemiyorum,
    • Sağlık sistemi; paran kadar sağlık,
    • Şehirler; rant yuvası,
    • Doğa; emperyalist talana kurban,
    • Sanat; bir avuç iyi insanın inatla yürüttüğü bir çaba,
    • Tarım; mercimeği, buğdayı ve daha nice temel gıdayı ithal ediyoruz,
    • Siyaset; ya beceriksizlerin ya da çıkar şebekelerinin işi olmuş,
    • Biz; yokuz
    Biraz önce “Avrupa’da Güçlenen Sol” başlığıyla kaleme alınmış bir yazı okudum (8 Şubat,Cumhuriyet). Gerçekten de önemli gelişmeler oluyor, Yunanistan’da, İspanya’da, İtalya’da vb. Ülkelerde. Elbette bu ülkelerin kendi özgül koşulları var. Sahip oldukları toplumsal psikoloji, kültürel altyapı, ruhani sınıfın toplum üzerindeki etkileri (islam coğrafyasıyla karşılaştırıldığında önemli oranda kırılmıştır) ve başka nedenler. Yazının sonu güzel bitmiş; “Alman şansölyesi Merkel’e şu soru ayrıcalıklı azınlığın telaşını iyi yansıtıyor: “Yunanistan ve İspanya gibi ülkelerde halkı simgeleyen adil hükümetler seçeneği sizi korkutuyor, değil mi? Avrupa’da yükselen solun özeti bu.”

    Evet bizim özgül koşullarımız her ne kadar farklı da olsa, Haziran eylemlilikleri bu ülkede gerçekleşti. Hayatında hiç sokağa inmemiş ama eylem içinde kısa zamanda politikleşme eğilimi gösteren, çocukların ihtiyacı olur diye 3. katlardan sepet içinde su, ekmek sarkıtarak dayanışma örneği sergileyen insanlar, bu ülkenin insanlarıydı. Hangimizi şaşırtmadı ki ve hepimizi heyecanlandırmadı mı bu süreç?

    Her toplumun kendi dinamikleri ve muhalif potansiyeli vardır ve olacaktır da. Çünkü sömürü var, emperyalist hegemonya var. Büyük bir çoğunluk küçük bir azınlığın mutluluğu ve hegemonyası için hayatlarını harcıyor ve bu adil değil. Bu insancıl olmayan dünya düzeni sorunsuz olabilir mi?

    Gidişattan kaygı duyanlar (Boratav hocanın saydığı tüm bileşenler, hatta sağ kesim bile), mevcut baskı ve talandan beslenen veya beklentisi olanlardan fiziken daha fazla. Bir yol bulunabileceğine dair umutla, samimi bir çabayı desteklemek gerektiğine herzamankinden daha fazla inanıyorum.
    Saygılarımla,

    M.Avni Hindistan

M.Avni Hindistan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir