Çanakkale’ye Sahip Çıkmak- Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Özel olarak Çanakkale ve genel olarak Birinci Dünya Savaşı tartışmaları hiç bitmeyecektir. Öncelikle “biz bu savaşa nasıl sürüklendik” ve “silahlı tarafsızlık içinde kalsaydık imparatorluğun üçte ikisini yitirmez miydik, Orta Doğu yüz yıldır kanayan bir yara olmaktan kurtulur muydu acaba?” şeklindeki tartışmalar bugün anlamsızdır. Bu savaş sadece Osmanlıların değil, Romanovların, Habsburgların ve Hohenzollernlerin de sonu oldu. Hatta, görünüşte muzaffer İngiltere imparatorluğu da yıkılma sürecine girdi, hanedan ayakta kaldı ama imparatorluk ancak 1946’ya kadar direnebildi. Birinci Dünya Savaşı hanedanların ve imparatorlukların sonuydu. Bu savaşın dışında kalma şansımız yoktu ve tek başına ayakta kalacak olanaklara sahip değildik. 1914 yılında Balkan felaketinin şokunu yaşıyorduk. Daha toparlanamadan savaş tekrar burnumuzun dibine kadar geldi, macera başladıktan az sonra Çanakkale’de kapımızı zorlamaya başladı. Burada direnmeyi başaramasaydık başımıza gelenler, gelecek olanların yanında hiç kalırdı.

 

Öncelikle şunu iyi bilmek gerekir. Osmanlı devleti’nin paylaşımı İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında 1913-14 kışında yapılan bir dizi ikili veya çok taraflı antlaşma ile ayrıntısıyla belirlenmişti. Bu antlaşmaların çok iyi öğrenilmesi gerekir. Öyle ki, Rus limanları bombalanıp savaş başladıktan bir hafta sonra İngilizler Basra’ya çıkarma yaptılar. Bu tür operasyonların aylar öncesinden hazırlanmadan yapılamayacağını herkes bilir. İngiltere işgal gücünü çoktan hazırlamıştı.

 

İttihatçılar savaşı bu paylaşımdan kurtulmak için son çare olarak gördüler ve Almanya ile ittifak yaptılar çünkü daha önce diğer büyük ülkeler nezdinde ardı ardına yaptıkları girişimler ters çevrilmişti. Hiç birisi paylaşımdan vazgeçmeye razı değildi. Herhalde Osmanlı yöneticileri bunları bilmiyor olamazlar. Almanya ise hem Osmanlı üzerinde tek başına nüfuz sağlayacak, hem de Müttefiklere muazzam gaileler açacaktı. Çok az yatırımla büyük avantaj sağladılar ve bu İttifaktan çok karlı çıktılar. İki tümenlerine ayırdıkları kadar kaynakla 50 tümenimizi “Merkezi Güçler”e kattılar. Enver ve şürekâsı da askerlerimizi çok daha iyi koruyabilecekken maceracı heveslerine kurban ettiler.

 

Almanlar 1914 Eylül’ünde Marne üzerinde durdurulmasaydı dünyanın kaderi değişecekti. O zaman Almanların da bize karşı tutumu farklı olurdu. Ama iş siper savaşına dönünce Rusya’ya ulaşmak, onların sonsuz insan kaynaklarını donatıp cephelere sürmek için Boğazlara yönelmeleri son derece mantıklıydı. Kuzey denizi yılın yarısında ulaşıma kapalı olup, Vladivostok’tan tek hatlı demiryoluyla Avrupa cephelerine malzeme taşıyamazlardı. Çanakkale gündeme gelirken, 1914 sonunda Sarıkamış, Basra ve Süveyş’de gene yenilen Türk ordularının savaş gücü olmadığına hükmettiler. Ama işte tam da orada Türk ordusu yeniden doğacaktı.

 

Bu savaşta gereğinden çok kayıp verdik. Bunun ilk nedeni silah ve cephanemizin azlığıdır. Askeri yanaşık düzende tutmak zorunda kaldık ve onları zırhlılarının top ateşine feda ettik. Bunun günahı Osmanlı yöneticilerinin boynundadır. İkinci neden Sarıkamış’ta yarattığı cehennemden yeni dönmüş olan Enver’in tekrar hücum hırsıdır. Özellikle 1915 Mayıs’ında olanaksız hücumlara zorladığı askerleri boş yere kırdırmıştır. Sen İstanbul’da otur, düşman kayıplara aldırılmadan taarruzla denize dökülecektir diye emir yaz. Olacak şey mi? Kayıpların çoğu bu hücumlara bağlıdır. Sadece 1-2 Mayıs gecesi 16 bin kayıp verdik. Yeteneksiz muhterislerden daima korkulur. Üçüncü neden askeri taktiklerde esnek düşünceden yoksunluktur ama bu, o dönemde tüm ordularda olan bir zaaftı. Bize özel değildi. Daha düzinelerce faktör vardır ama burada amacımız taktik dersi değil.

 

Müttefikler 18 Mart hücumunda denizden geçemeyince 25 Nisan’da kıyıyı işgal ederek Boğaz’a hâkim olmayı denediler. Bolayır’a gösteriş taarruzu, Kumkale’ye tali taarruz, Seddülbahir ve Arıburnu’na ise iki ayrı ana taarruz yapıldı. Ana taarruzları önlemek için Seddülbahir’de sadece 9. Tümen, yarımadanın ortasında ise Mustafa Kemal komutasındaki19. Tümen vardı. Bu iki birlik o gün çıkarmayı kıyı başına hapsederek muazzam fedakârlıkla felaketi önledi. 27. Alay Komutanı Yarbay Şefik ile Mustafa Kemal o gün çıkarmanın kaderini tayin edenlerin başında gelir. Bunun inkârı olanaksızdır, karalama çabaları ise çirkin bir ülke düşmanlığıdır.

 

Çanakkale’yi savunmak günümüzde çok daha önemli hale geliyor. Ulus yıkıcılığına girişen neo-liberal etnik kuyrukçular ile radikal İslamcı güruh Türkiye’nin bütün değerleri gibi bu büyük dünya olayını da itibarsızlaştırmak istiyor. Şunların iyi bilinmesi gerekir;

 

(1) Çanakkale başlı başına bir askeri zaferdir. Bir de burada Alman silahları kullanıldı diye laf ediyorlar. O halde Rus silahlarıyla zafer kazanan Vietnamlılara ne diyeceklerini merak ediyorum.

 

(2) Savaşın en başında yıkılsaydık, Kurtuluş Savaşı’nı yapan kadrolar ateş içerisinde pişerek yetişmeyecek, uzun süredir başka büyük zafer kazanmamış olan askerlerimiz daha zor toparlanacaktı. Bu anlamıyla da Çanakkale Kurtuluş Savaşı’nın ön adımıdır.

 

(3) Tedarik ve üretim tesislerimizin büyük kısmının bulunduğu Marmara havalisini ve İstanbul’daki askeri fabrikaları yitirseydik kısa sürede savaştan çekilmek zorunda kalır ve Kurtuluş Savaşı’nı başlatmamız çok daha zor olurdu. Gerçi bu da hainlerin kin kustuğu bir olaydır çünkü hedefleri tüm başarılarımızı küçümseyerek ulusumuzun manevi değerlerini yok etmektir.

 

(4) Boğazlar yolu açılsaydı Rusya’da ihtilal olmayacaktı. Bu nedenle biz, Kurtuluş Savaşı’na yardım eden bir Rusya yerine, işgalcilere katılan bir Rusya ile karşı karşıya kalacaktık. Ayrıca Hint Müslümanlarından da bu kadar yardım alamayacaktık.

 

(5) Çanakkale’de o dönemin en büyük dünya gücünü yenilgiye uğratmak, ilerideki mücadelelerde başarıya ulaşmamızı sağlayan bir moral gücünü yaratmıştır. Balkan felaketinin hemen ardından gelecek bir başka yenilgi çözülmeye yol açabilirdi.

 

Tüm bunlara karşı, Çanakkale’de daha iyi eğitimli ve donanımlı olsaydık, çok daha az kayıp verirdik ama bu da Osmanlı devletinin çağın çok gerisinde kalan yapısından ve genel zaaflarımızdan kaynaklanır.

 

Çanakkale ve uzantısı sayılabilecek olan Kurtuluş Savaşımız bütün dünyada yankılanmış, Asya ve Afrika’da ulusal kurtuluş savaşlarının düşünce temellerini oluşturmuştur. Burada çok kahramanlık yapıldığı doğrudur ama hamaset edebiyatı yapmak yerine, olayın siyasi ve sosyal sonuçlarını iyi anlamamız gerekir.

 

Mehmet Tanju Akad

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

2 Responses

  1. Eğer Türkiye’de bu meselelerde söz söylemeye ehil bir kişi varsa o da Tanju Akad’dır. Nitekim birikimini konuşturmuş. Bu süreçte gerekli bir yazıydı. O dönemki Osmanlı yönetimine İtilaf Devletlerinin yüz vermediği çok doğrudur. Planlar yapılmış, paylaşımlara karar verilmişti. Başka türlü olsa kendi aralarında ayrılık çıkardı. Nitekim devrimden sonra Bolşevikler bu yağma pazarlığının pek çoğunun belgelerini açıkladılar. Cemal Paşa da bir tarafsızlığın zeminini yoklamak için Rusya’ya gittiğini ama pek soğuk muamele gördüğünü yazıyor. Başka türlü olamazdı. Demek ki zamanın hükmü buymuş. Yazarın dediği gibi, önemli olan o günkü güç koşullardan ders çıkarmak.

  2. Seçim’e doğru 2 “yurta sulh cihanda sulh görseli ile http://www.okuyay.net. yaınladım…Ve geçen seçime doğru yazımın son bölümünden: “Öncelikle Ön Asyalı bir toplumcu yurtsever bir kimlikle şunu dile getireyim: Çanakkale boğazına sulh yapıcılığı için yeni bir felsefi yaklaşımla ve nefsi sömürgeci zihniyetten arınmış bir dille hakkaniyet mayınları döşüyoruz.”…22.04.2015

orhan karakuş için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir