Demokratik Enerji Programı- Oğuz Türkyılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

TÜRKİYE İÇİN DEMOKRATİK ENERJİ PROGRAMI: BİZ NE İSTİYORUZ?

Oğuz Türkyılmaz, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı

ÖN BİLGİ/ÖN SÖZ:

Bu çalışmanın öncülleri,

1.Aralık 2015’de Samsunda TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası tarafından TMMOB adına düzenlenen, “Enerjide Toplumsal Yarar ve Kamusallık”  temalı 10. Enerji Sempozyumunda TMMOB Makina Mühendisleri Odası adına sunduğum “Enerjide Toplum Yararı İçin Kamusal Planlamanın Gereği” başlıklı bildiri

2.Mülkiyeliler Birliği tarafından düzenlenen 21.Yüzyılda Planlama Seminerlerinin,12-13 Mayıs 2016 tarihlerinde SBF Şeref Salonunda düzenlenen “Türkiye Enerjide Ne Yapmalı, Nasıl Yapmalı?” temalı oturumlarında, 12.5.2016 tarihinde yaptığım “Türkiye İçin Demokratik Enerji Programı: Biz Ne İstiyoruz? ” başlıklı konuşma

3.Bu metinlerden hareketle Mühendis ve Makina Dergisinin Haziran 2016 sayısında yayınlanan ” Türkiye Enerjide Ne Yapmalı, Nasıl Yapmalı? Türkiye İçin Demokratik Enerji Programı: Biz Ne İstiyoruz?  başlıklı makale.

Bu çalışmada, İfade etmeye çalıştığım tez ve görüşlerin oluşmasında; MMO, EMO ve ODTÜ Mezunlar Derneği Enerji Komisyonundan çok sayıda arkadaşın katkısı var. Adlarını saymadan hepsine ve enerji konusunda yaptığım çalışmalara verdiği destekten ötürü TMMOB Makina Mühendisleri Odasına teşekkür ediyorum.

Türkiye’nin Enerji Politikaları konusunda yıllardır  yoğun bir şekilde
çalışmaktayım.

Mühendis olarak mesleki   yaşamımda geride bıraktığım 43 yıldan  sonra, bildiklerimin hala ne kadar sınırlı, okumam öğrenmem gerekenlerin ise ne denli çok olduğunu görüyorum.

Sağlığım su koymadıkça, ömür vefa ettikçe, bu zorlu yolda yürümeye,
öğrenmeye, bildiklerimi anlatmaya, yazmaya, paylaşmaya devam edeceğim.

Bu  yazıyı okuyanlardan varsa eleştiri ve önerilerini oguz.turkyilmaz@mmo.org.tr eposta adresine bildirmelerini diliyorum. Genel olarak içerilen tüm konular, özellikle de, kamunun yeniden organizasyonu, işlevleri, finansmanı, yönetimi, denetimi  konularını derinleştirebilmem için katkılarınıza ihtiyacım var.
Paylaşacağınız görüşleri not edeceğim, değerlendireceğim, çalışmalarımızın yeni safhalarında yararlanacağım.

Bildireceğiniz görüşlerle, tezlerimiz daha da gelişecek.

Durmak yok, yola devam.

 

  1. FOSİL YAKITLARIN EGEMEN OLDUĞU, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN YIKICI SONUÇLARIYLA KARŞI KARŞIYA KALDIĞIMIZ BİR DÜNYA VE TÜRKİYE

Petrol, gaz ve kömür tekellerinin çok etkin olduğu günümüz dünyasında, birincil enerji tüketiminde,  fosil yakıtlara 2014’de % 86,3 oranında olan yüksek bağımlılık, izlenen politikalarla kısa ve orta dönemde kayda değer bir azalma göstermeyecektir. 2012’de dünyanın en büyük elli şirketinden ondokuzu fosil yakıt üreten şirketler oluştururken, bu grup en büyük elli şirketin satış gelirlerinin yarısına yakın bölüme sahipti. Uluslararası Enerji Ajansı, UEA çalışmalarına göre, 2013’de, fosil yakıtlara dayalı enerji yatırımları için harcanan kaynak, yenilenebilir enerji yatırımlarına harcananın dört katıdır. UEA, mevcut politikaların sürdürülmesi halinde, 2035’de de; enerji ihtiyacının dörtte üçünün fosil yakıtlar tarafından karşılanacağını ifade etmektedir.

Çevresel yıkımın insan ve toplum yaşamına olumsuz etkilerini azaltmak, iklim değişikliğinin insan yaşamını tehdit eden, kuraklıklar, orman yangınları, beklenmedik zamanlarda mevsim normallerinin üzerinde yağışlar ve su baskınları vb. olumsuz etkilerini azaltmak, hızla artma eğilimindeki sıcaklık artışını, en çok 1,5-2 derece C ile sınırlamak için; enerji üretiminde fosil yakıtların payını mutlaka radikal bir şekilde düşürmek gerekmektedir.

Elektriğe hala erişemeyen, dünya nüfusunun beşte birine ulaşan “enerji yoksunu” 1,4 milyar insanı, elektrik kullanabilir hale getirebilmek, yemek pişirmek ve ısınmak için çalı çırpıdan öteye geçememiş yüz milyonlarca insanı, çağdaş yaşam koşullarına ulaştırabilmek için, enerji sektörünü özel tekellerin salt kar egemenliğinden çıkarıp kamusal bir düzleme aktarmak ve yenilenebilir kaynaklara dayalı, düşük karbon emisyonlu bir ekonomiye yönelerek, enerjide demokratik bir denetimi/programı gerçekleştirme ihtiyacı vardır.

BU NEDENLE, TOPLUM ÇIKARLARINI KORUMAYI VE GELİŞTİRMEYİ AMAÇLAYAN DEMOKRATİK ENERJİ POLİTİKALARI VE PROGRAMINI ÖNCE TAHAYYÜL ETMEK, SONRA TASARLAMAK, KURGULAMAK, GELİŞTİRMEK VE UYGULAMAK İÇİN YOĞUN BİR ŞEKİLDE ÇALIŞMAMIZ GEREKMEKTEDİR.

  1. FOSİL YAKIT EGEMEN, GİRDİ YÖNÜNDEN DIŞA BAĞIMLI TÜRKİYE ENERJİ ALTYAPISI

Enerji; bir ülkenin sosyal, kültürel, ekonomik gelişmesindeki en önemli etkenlerden birisidir. Ama yerli teknolojiniz yoksa, enerji arzı yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları değil de, ağırlıkla ithal kaynaklara dayalı ise; dışa bağımlı enerji arzı, ülkenin güvenliği için bir sorun kaynağı ve gelişmenin ve bağımsızlığın önündeki en önemli engellerden biri olur.

1980’lerden bu yana izlenen yanlış politikalarla,  yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesine ağırlık verilmemiş, tersine petrolün yanı sıra, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtların ithalatına ağırlık verilmiştir.

Aşağıdaki grafik ve tablolar yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır. 1990’dan 2014’e, Toplam Enerji İthalatı %214,05 oranında artarken, Yerli Üretimin Talebi Karşılama Oranı %48’den %25’e gerilemiştir. Birincil Enerji Tüketiminde,%99’u ithal edilen doğal gaz %32,5’lik payla ilk sırada yer alırken, yıllık ithalatı 35 milyon tonu aşan ithal kömürle yerli kömür %31,5 payla ikinci sırada gelmekte, onları izleyen ve %92’sini ithal ettiğimiz petrolün %26,5’lik payıyla, bu üç fosil yakıt birincil enerji tüketiminde  %90’u aşan paya sahip olmaktadır.

Şekil 1: Türkiye Birincil Enerji Tüketimi (2014)

de1

Şekil 2: Türkiye’nin Genel Enerji Dengesi (1990-2014)

 de2

Enerji maddeleri ithalatı 2013’te, rekor kırarak, 60 milyar dolara ulaştığı 2012’ye göre gerilemiş ve 55,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu gerileme (2014’de de sürmüş ve 2013’e göre % 1,8 azalarak) 54,9 milyar dolar olmuştur. Her ne kadar, Orta Vadeli Program, 2015–2017 dönemi için yıllık ortalama 60 milyar dolar ithalat bedeli öngörmüş ise de, petrol fiyatlarındaki yüksek oranlı düşüşün ve doğal gaz fiyatlarındaki gerilemenin etkisiyle, 2015’de enerji maddeleri ithalat faturası azalmıştır. 29.1.2016 tarihli AA haberine göre, 2015 enerji maddeleri ithalatı,2014’e kıyasla %37 gerilemiş ve 37,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. İthalat faturasında,  konjoktürel bir durumdan kaynaklanan bu düşüşe karşı, Dr.Nejat Tamzok’un çalışmaları, ithalatta dünyada; petrokokta 4üncü,doğal gazda 5’inci,kömürde 8’inci ve petrolde 13’üncü sıradaki yeriyle, Türkiye’nin enerji hammaddeleri tekelleri için büyük bir pazar olduğunu ortaya koymaktadır. Fiyatlardaki düşmeye karşın petrol ve kömür ithalatı miktar olarak artmıştır.

Tablo 1: Enerji İthalatında Türkiye’nin Dünyada Yeri.

 

de3

 

  1. FOSİL YAKIT AĞIRLIKLI, İTHAL GİRDİ BAĞIMLI ELEKTRİK ÜRETİMİ

Türkiye’nin elektrik tüketimi 2000-2015 döneminde iki kattan fazla artmıştır. Gerek kurulu güçte, gerekse üretimde ağırlığını ithal doğal gaz ve kömürün oluşturduğu fosil yakıtlara dayalı termik santrallar öndedir.

Şekil 3: Kaynaklara Göre Türkiye’nin Elektrik Üretimi-2015 Sonu

de4

Şekil 4: Türkiye Kurulu Gücü-2015 Sonu

de5

Siyasi iktidar, söylem olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık vereceklerini ifade etmektedir. Aşağıdaki grafikte yer alan ve ETKB Strateji Planı ve Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planında öngörülen yenilenebilir enerji kurulu güçlerine ulaşabilmek için; 2014 yılı sonundaki kurulu güç değerlerine göre 2019 yılında %65,4,  2023 yılında ise % 117,4 oranında artış gerekmektedir.

Ancak, gerek bugüne değin izlenen ve radikal bir değişiklik olması beklenmeyen politikalar, gerekse EPDK’nın lisans verdiği ve yatırım sürecinde olan projelerin durumu ve lisanslama aşamasındaki santralların kaynak dağılımı da göz önüne alındığında, bu öngörüler çok gerçekçi değildir. Ayrıca, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektriğe verilen alım garantilerine sınırlamalar getirilmiştir. Bununla da yetinilmeyip, bir grup iktidar partisi üyesi tarafından verilen ve jet hızıyla TBMM’den geçen yasa teklifiyle, rüzgâr ve güneşe dayalı elektrik üretiminin şebekeye bağlanması için, istekliler arasında yapılacak ihalede, üreteceği elektrik için en düşük alım garantili fiyatı teklif eden şirketlere, şebekeye bağlanma imkânı verilmesi öngörülmüştür. Böylece, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimini teşvik için verilen yüksek fiyatlar askıya alınmış olacaktır.

Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimini desteklemekten hızla vazgeçilirken, yerli linyite dayalı elektrik üretimine yeni teşvikler getirilmektedir. 6646 sayılı yasada yapılan bir değişiklikle, EÜAŞ ve bağlı ortaklıklarının varlıklarının veya hisselerinin yerli kömüre dayalı elektrik üretim amaçlı özelleştirilmeleri halinde, özelleştirilecek varlıkların değer tespitinin yapılmayacağı, havza madenciliği olgusu yok sayılarak, mevcut ruhsatların bölüneceği ve sahaların ayrıştırılacağı, her saha için açılacak ihalelerde bu varlıklar üzerinde gerçekleştireceği yatırımla üreteceği elektriği alım garantili olarak devlete satma için alım garantisi verilecek şirketlerden, elektrik için en düşük fiyatı teklif edene, bedelsiz olarak devredileceği, hükme bağlanmaktadır. Bu acele ilginçtir. İktidarın, muhtemel tepkileri önlemek için, değerini sakladığı ve bildirmediği varlıkları, kerametleri kendinden menkul, kömür madenciliği ve kömüre dayalı elektrik üretimi konusunda hiçbir bilgisi ve deneyimi olmayan şirketlere devretme niyeti ve planı, ülke ve toplum çıkarlarına uygun değildir.

Özelleşen santrallara çevre mevzuatı konusunda yükümlüklerini 2020’ye kadar erteleme imkanı veren hüküm, benzeri madde Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olmasına karşın,  “Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımama” mantığıyla, tekrar yasalaştırılmaktadır.

Şekil 5: ETKB YENİLENEBİLİR ENERJİ HEDEFLERİ 2019-2023

de6

4.PLANSIZLIĞIN SONUÇLARI

4.1 SORUNLU TALEP ARTIŞ TAHMİNLERİ

Siyasi iktidar, elektrikte yıllık %5-6 oranında talep artışları öngörmektedir. ETKB’nin 2015-2019 Stratejik Planında elektrik üretiminde çok iddialı hedefler yer almaktadır. Oysa, 2013’de, elektrik tüketiminde öngörülen artış %5,40 iken, tüketim yalnızca % 2,43 artmış, üretim ise %0,1 oranında azalmıştır. 2014 için talepte yıllık bazda %5,5 artış öngörülürken, tüketim  %4,69 oranında artmıştır. 2015 için %6,2’lik bir artışla 271,4 milyar kWh tüketim hedefi konulmuş olmasına karşın, tüketim 264,136 milyar kWh olmuş ve hedefin yarısından daha fazla oranda gerisinde kalmıştır. Ancak,2016’nın ilk altı ayında ise, elektrik tüketimi, geçen yılın aynı dönemine göre % 4.39 artmıştır. Türkiye’nin her yedi-sekiz yılda bir ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldığı (1994, 1999, 2001, 2008-2009) dikkate alınmalıdır. Ülke ekonomisindeki gelişmelerle bağlantılı olarak, elektrik talep artış hızı yavaşlamaktadır. Geçtiğimiz dönemlerde elektrik talep artışı, milli gelir artış hızından fazla gerçekleşiyordu. Elektrik tüketim kompozisyonun değişmesiyle birlikte, bu ilişkide de değişiklik söz konusudur. Elektrik tüketim artışı milli gelir artış oranına yaklaşmaktadır. Bu nedenle, talep artışındaki gelişim ve değişimin dikkatle irdelenmesi ve yıllık, nerede ise doğrusal olarak,   %5-6 oranında talep artışı üzerinden kurgulanan hedeflerin ve bu hedeflere uyarlı politikaların gözden geçirilmesi gerekmektedir.

4.2 SORUNLU PROJE STOKU

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubunun yaptığı çalışmalara göre, aşağıdaki tabloda EPDK’dan elektrik üretim amacıyla lisans alan projelerin Ocak 2016 itibarıyla dökümü verilmiştir. EPDK verilerine göre, Ocak 2016 itibariyle, lisans alan elektrik üretim projelerinin kurulu gücü 44.707,08 MW iken, bu projelerden yatırım sürecini başlatanların kurulu gücü ise 38.145,76 MW’tır. Lisans almış olmalarına karşın, 6.561,32 MW kurulu güç, başka bir ifade ile, lisans alan projelerin %14,7’si, Aralık 2015 sonu Türkiye kurulu gücünün %9,0’u kadar bir kapasitedeki projeler, lisans almış olmalarına karşın, yatırıma geçmemiştir.

Tablo 2: Lisanslı Elektrik Üretim Yatırımları

de7

EPDK’nın önünde bekleyen projeler ise aşağıdaki Tabloda yer almaktadır.

de8

Tablo 3: EPDK Önünde Bekleyen Projeler

 

Bu çok büyük proje stoku dikkatle irdelenmelidir. 2015 sonu kurulu güç rakamları ve yukarıdaki Tablolarda yer alan EPDK verileri esas alınarak, ileride sonuçları verilen bir proje stoku tahmin çalışması yapılmıştır. Bu çözümlemede, abartıdan kaçınılarak gerçekçi davranılmaya çalışılmış ve EPDK’ya lisans başvurusunda bulunan, ancak henüz başvuruları inceleme ve değerlendirmesine başlanmayan toplam 5.912 MW kapasitedeki 130 projenin tamamı dikkate alınmamıştır. İnceleme-değerlendirme aşamasındaki 40.385 MW rüzgâr santralı projesinden yalnızca 3.000 MW’ye lisans verileceği göz önüne alınarak, 37.385 MW kurulu güç, proje stokundan düşülmüştür.

Yerli linyiti destek politikalarının varlığında, İnceleme/Değerlendirme aşamasındaki 12.466 MW ithal kömür santralına da lisans alamayabileceği kabul edilmiştir.

BU KABULLERLE, PROJE STOKUNDA CİDDİ BİR AZALTMA ÖNGÖRÜLMESİNE RAĞMEN, 2023 YILI İÇİN SİYASİ İKTİDARIN ÖNGÖRDÜĞÜ KURULU GÜÇ HEDEFİ 125.000 MW İKEN, BUGÜNDEN TEMMUZ 2016 İTİBARİYLE, MEVCUT PROJE STOKUNUN 127.000 MW’I AŞMASI, HERHANGİ BİR PLANLAMA OLMADIĞINI ÇOK AÇIK BİÇİMDE ORTAYA KOYMAKTADIR.

Tablo 4: Elektrik Enerjisi Üretimi Proje Stoku

de9

Mevcut santrallar,  lisans almış olan ve yatırım aşamasında olan santrallar ve lisans alması beklenen santrallardan oluşan proje stokunun 127.041,68 MW’lık kurulu gücü, 2016 başında mevcut olan 73.147,60 MW’lık kurulu güçten %73,68 oranında daha fazladır. 2023’e kadar yeni lisans alacak santral projeleriyle, tesis edilecek kurulu güç rakamı daha da artacaktır. Ülke ihtiyacının çok üzerinde bu konfigürasyonda ise, nükleer santrallar yer almamaktadır. Bu durum, ÇED Raporunda öne sürülen, “ülkenin elektrik ihtiyacının karşılanabilmesi için Akkuyu NES’ına ihtiyaç olduğu” iddiasını boşa çıkartmaktadır.

 

4.3 DURACAK, VAZGEÇİLECEK, İPTAL EDİLECEK SANTRAL YATIRIMLARI VAR, KREDİ GERİ ÖDEMELERİ AKSAYABİLİR

Enerjisa’nın önceki CEO’su vb. bazı özel sektör temsilcileri de proje stokundaki aşırı yığılma olduğu saptamasını yapmakta ve lisans almış projelerden ağırlıklı doğal gaz ve kömür santral projeleri olmak üzere, geri dönüşü mümkün olmayan aşamaya gelmemiş olan yatırımların büyük çoğunluğundan vazgeçileceğini ve gerçekleşemeyeceğini ifade etmektedir.

Merve Erdil’in 7.4.2016 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan haberinde Garanti Bankası Proje Finansman Birim Müdürü Emre Hatem kayda değer değerlendirmeler yapıyor. Hatem’e göre,  “Bugün geldiğimiz noktada artık arz fazlası açıkça kendini ortaya koydu, 10 bin megavat (MW) arz fazlası var. Bu belirli pahalı tesislerin daha az çalışmasına neden oluyor, gaz santralleri üretim yapamıyorlar, onlarda ihtiyaç daha az. Kar marjlarını etkiliyor çünkü piyasada daha fazla oyuncu, rekabet var. 2018’e kadar bir dalga daha geliyor. Bankaların 2012-2015 yılında finanse ettiği ve inşaatına başlanmış 17 bin MW civarında proje var. Önümüzdeki 3 yılda bu projeler de devreye girecek. Dolayısıyla arz fazlası durumu daha da şiddetlenecek. 3 yıl burada nefesi tutmak, suyun altında dayanabilmek önemli olacak. Bu dönemde yeterli finansman gücü olmayanlar belki zorlanabilir veya piyasadan çıkmak zorunda kalabilir” değerlendirmesi yapıyor.

Sabancı Holding Enerji Grubu Başkanı Mehmet Göçmen, “Türk enerji sektörü şu anda yerli bankalara 50 milyar dolardan fazla borçlu ve bunun yarattığı bir risk var. Bugünkü fiyatlar, yeni yatırımcı için uygun ortam oluşturmuyor. Hem eski yatırımları ödemekte zorlanan hem de yeni yatırımları yeterince özendiremeyen bir durumla karşı karşıyayız.” değerlendirmesiyle, enerji sektöründeki yatırımlara verilen kredilerde yaşanması söz konusu geri ödeme sıkıntılarına işaret etmekte. http://enerjienstitusu.com/2016/05/12/turk-enerji-sektorunun-bankalara-50-milyar-dolardan-fazla-borcu-var/

Uzun yıllar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcılığı yapmış olan Murat Mercan Enerji Günlüğü web sitesinde Mehmet Kara’nın sorularına verdiği yanıtlarda, özel şirketlerin hesaplarını iyi yapmadıklarını, birçoğunun el değiştireceğini söylüyor.

http://www.enerjigunlugu.net/icerik/18298/mercan-enerji-oyunculari-stratejilerini-yenilemeli-.html#.Vyz9e4SLTIV

 

“Liberalizasyon sürecinin önündeki tıkanıklıklar için özel sektöre neler söylemek istersiniz? 

Enerji piyasasındaki sorunlara bakarken oyuncular aslında önce iğneyi kendine batırmalı. Gerek yeni lisans almalarda, gerek özelleştirmelerde oyuncuların çok iyi fizibilite çalışmaları yaptıkları söylenemez. Yani bu özelleştirme sürecinde öyle bir mekanizma hakimdi ki, rekabet, yarış rasyonel fiyatın önüne geçti. 

Kamunun hiç mi hatası yok? İşletmeleri elden çıkarmanın yetmediği ortada…  

Özel sektör ‘ben bu fiyata alacağım’ dediyse devletin herhangi bir söz söyleme hakkı yok ki. Bir malın fiyatı piyasada belirlenir. Ederi başka, fiyatı başka. Şimdi devlet bütün fiyatları kontrol etsin demek doğru olmaz. Böyle bir yaklaşım bütün piyasa mekanizmasını çarpıtır. 

İyi de şu anda da piyasa mekanizmasında bir çarpıklık var zaten…  

Burada gerçek olan şey şu. Özelleştirmelerde devlet özel sektör oyuncularına bütün dataroom’u açtı. Yapacağı şu. Herhangi bir satın almaya baktığınızda alınacak şirket bütün bilgileri verir. Bütün bilgileri verdikten sonra bir satın alma fiyatı belirler. Devlet doğal olarak daha yüksek fiyata satmak isteyecektir. Haksız bir rekabet oluşmadı. Fakat bana sorarsanız firmaların kendi iç değerlendirmeleri, ekonomik ve ticari değerlendirmeleri rasyonelliğin çok ötesine geçti. Yani artık olan olmuş oldu. 

Bundan sonra ne yapmak lazım? 

Ne yapılacaksa, bu gerçeği bilerek yapmak lazım. Bence yapılacak iki şey var. Biri, bütün özel sektör firmaları kendi stratejilerini, uzun vadeli stratejilerini ve hesaplamalarını daha reel verilere göre revize etmeli. Yani çok uzun vadeli ciddi bir çalışma yapmaları lazım. Özelleştirme sürecinde eksik yaptıkları fizibiliteleri yeniden yapmaları lazım belki de. Ve yeni duruma göre şirket politikalarını da revize etmeleri lazım. 

Ama bu satın almalar krediyle yapıldı ve bankacıların da beklemeye tahammülü yok… 

Yani bu koşullar, bu mekanizmalar bankalara da çok iyi bir şekilde anlatılırsa, hakikaten bankalar ile şirketler bir araya gelip, Türkiye’nin elektrik piyasasının geleceğini, potansiyelini ortaya koyup, gerekli bilgi paylaşımını yaparlarsa, bankaların enerji oyuncularına daha iyi kolaylık gösterebileceğini düşünüyorum. Bu problemler olay bazında çözülebilir. Bunun dışında yapılacak fazla bir şey yok. 

Kolaylıktan kastınız nedir, ne yapabilir bankalar? 

Şu yapılabilir. Sektördeki oyuncular kendi şirketlerini uzun vadeli şekilde yeniden yapılandırmalı. Onun dışında devletten fazla bir beklenti içinde olmamaları lazım. Çünkü işin en başında devlet oyunun kurallarını koymuştu. Şartlar belliydi. Elektrik satışları TL bazındaydı. Kimse de dolar bazında alışveriş yapın ya da borçlanın demedi. Kurallar değişmediği için kamunun burada yapabileceği fazla bir şey yok. Ancak durumu anlamaya çalışabilir. ….

Devlete fazla umut bağlamasınlar diyorsunuz yani… 

Ben artık rahat konuşuyorum. Bakın güneş enerjisi lisans ihaleleri yapılıyor. Çok yüksek fiyatlar teklif ediliyor. Oysa devletin satın alma garanti fiyatları belli, YEKDEM’i belli. Yerli ilave katkı oranı belli. Ama tüm bunlara rağmen istekliler o fiyatları veriyorsa bu devletin değil, yatırımcının sorunudur. 

O halde bu sözleriniz özel sektör yatırımcılarına… 

Evet. Yatırımcılar daha fazla profesyonelleşmeli. Ve profesyonel bilgiyi daha fazla kullanmalı. Bana sorarsanız, daha uzun vadeli ve daha profesyonelce düşünüp kendi transformasyonlarını yapmalılar. Kaldı ki, aslında sektör sadece Türkiye’de değil bütün dünyada sorunlu. Zorda olan şirketler, el değiştirenler… Bunu da dönemsel kabul etmek lazım. 

Bunu biraz açar mısınız? 

Bazı sektörler büyür, bazıları küçülür. Maden ve petrol fiyatlarında bunu görüyoruz. Şirketlerin bu değişimlere çok iyi ayak uydurabilecek esnek yapıda olmaları lazım. Bana sorarsanız elektrik piyasası çok hızlı bir dönüşüm içinde. Bu dönüşümü iyi irdeleyen, iyi anlayan ve tedbirlerini alan firmalar başarılı olacaktır. 

O halde başarısız olanlar da silinecektir… 

Şirketler el mi değiştirecek? 

Her sektörde konsolidasyon olabilir. Bu bazı şirketlerin ortaklık yapısının değişmesi, belki yönetim haklarının el değiştirmesi demek. Alıcı da olabilirsiniz, satıcı da. Bundan 5-10 yıl önce bu tür konsolidasyonları bankacılıkta gördük. Aynı yol izlenmez belki ama benzer bir konsolidasyonu enerji sektöründe görmemek için hiçbir neden yok. “

 

4.4 YERLİ VE YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI DEĞERLENDİRİLMEYİ BEKLİYOR

LİNYİT:
Türkiye’nin elektrik üretimi amacıyla kullanılabilecek linyit rezervleri ile 17.000 MW kapasitede termik santral kurulabileceği öngörülmektedir. TEİAŞ’ın kabul ettiği  yıllık 6 220 saatlik çalışma süresiyle, yerli linyite dayalı ilave elektrik üretim kapasitesi, 105 740 milyar kWh ‘dır.

HİDROELEKTRİK:

TEİAŞ’IN yıllık 3 450 saatlik çalışma kabulüyle yıllık 140 milyar kWh eşdeğeri 40 580 MW olarak hesap edilen hidroelektrik potansiyelin 25 867.80 MW’lik kısmı faal durumdadır. Nerede ise tamamı projelendirilmiş olan bakiye 14 712.20 MW kapasite, önümüzdeki yıllarda devreye girdiğinde, yılda 50.757 milyar kWh ilave arz olacaktır.

RÜZGÂR ENERJİSİ:

ETKB, rüzgâra dayalı olarak kurulabilecek elektrik üretim kurulu gücünü 47.849 MW olarak öngörmektedir. Bu rakamdan mevcut 4.503 MW Kurulu güç düşüldüğünde, değerlendirmeyi bekleyen 43 346 MW güç ile, yıllık 3000 saatlik çalışma ile yılda 130 milyar kWh ilave arz mümkündür.

JEOTERMAL:

İTÜ Enerji Enstitüsü yapılacak yeni sondajlarla jeotermal kaynağa dayalı 2 000 MW kurulu güce ulaşmanın mümkün olabileceğini belirtmiştir. Mevcut kurulu güç olan 614.20 MW düşüldüğünde, değerlendirilebilecek potansiyel olan 1 385.80 MW kurulu güce dayalı olarak, TEİAŞ’ın yıllık 7 120 çalışma saati kabulüyle, 9,9 milyar kwh ilave arz mümkündür.

Ayrıca, güneşe dayalı yıllık 400 milyar kwh, biyoyakıtlara dayalı 35 milyar kwh potansiyel söz konusudur.

Tablo 5: Elektrik Üretimi İçin Kullanılabilir Yerli ve Yenilenebilir Kaynaklar:

 de91

2.5. MEVCUT SANTRALLAR TAM KAPASİTE ÇALIŞTIRILIRSA, 134.5 MİLYAR KWh İLAVE ELEKTRİK ÜRETİLEBİLİR

TEİAŞ verilerine göre kaynak türüne göre santralların yıllık tam kapasitede çalışma süreleri ve 1971-2015 arasında çeşitli dönemlerde ortalama çalışma süreleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 6: Santralların Yıllık Ortalama Çalışma Süreleri

de92İzleyen tablomuz ise, santralların büyük bölümünü tam kapasitede çalışmadığını göstermektedir.

Tablo 7: Santralların Kapasite Kullanım Oranları

de93

Bu veriler, Türkiye’deki mevcut santrallar tam kapasite ile çalıştırılacak olursa, yıllık üretimin 394,218 milyar kWh ‘a ulaşabileceğini göstermektedir. Başka bir ifade ile, 2015 yılı üretimi 261,783 milyar kWh’ın, yarısından daha fazla olan 134.527 milyar kwh güçte, atıl bir kapasite değerlendirmeyi beklemektedir. Kuşkusuz, bu kapasitenin tamamının eş zamanlı olarak kullanımı olağan değildir. Ancak, bilinçli ve planlı bir yönetimle, mevcut santrallardaki atıl kapasitenin daha verimli bir şekilde değerlendirmek mümkündür. Ayrıca, yapımı süren santralların da devreye girmesiyle, arz fazlası daha da artacağı da bir gerçektir.

Mevcut santrallarda değerlendirilmeyi bekleyen kayda değer bir kapasite, elektrik üretiminde yararlanılabilecek yerli ve yenilenebilir kaynaklar ve enerjiyi daha verimli kullanmanın yaratacağı potansiyel, ilave bir trilyon kWh kapasiteye işaret etmektedir.

 

5.BİZ NE İSTİYORUZ, NE ÖNERİYORUZ?

5.1 TEMEL TERCİHLER

Biz, toplum yararını gözeten alternatif kalkınma ve sanayileşme politikalarını; demokratik katılım mekanizmalarıyla tartışarak tasarlamak, kurgulamak, geliştirmek ve öncelikle;

  • Her ne pahasına ve her ne şekilde olursa olsun esaslı büyüme politikalarının gözden geçirilmesini
  • Büyümede enerjiyi verimli kullanan, , enerji verimliliğini en önemli birincil kaynak olarak gören, enerjiyi öncelikle yerli ve yenilenebilir kaynaklarla, azami ölçüde yurt içinde üretilen ekipmanlarla temin eden, enerji yatırımlarının yerli mühendislikle, deneyimli ve yeterli vasıfta yerli müteahhitlik kuruluşları, yerli teknik işgücüyle gerçekleştirilmesini öngören bir paradigmaya geçiş sağlanmasını,
  • Artan elektrik ihtiyacını karşılamada bugüne kadar akla ilk gelen ve uygulanan yol olan, çok sayıda yeni elektrik tesisi kurmak yöntemi yerine; öncelikle,
    • Arz tarafında, yıllardır özelleştirilecekleri gerekçesiyle herhangi bir yenileme yapılmaksızın çalıştırılarak özel sektöre devredilen, yeni sahipleri özel şirketler tarafından da bu açıdan ihmal edilen mevcut santrallarda; ciddi bakım, onarım, rehabilitasyon çalışmaları yaparak santral verimlerini ve üretimlerini arttırma, çevresel sorunları azaltma çalışmalarının hızlı bir şekilde yapılması,
    • Enerji iletim hatlarında gerekli yeni hatları tesis etme ve mevcut iletim şebekesinde yenileme/iyileştirme yatırımlarının yapılması
    • Talep tarafında, talebi yöneterek, enerjiyi daha verimli kullanıp, sağlanan tasarrufla yeni tesis ihtiyacını azaltma, politika ve uygulamaların hayata geçirilmesini,
  • Tüm yatırımlarda olduğu gibi, enerji yatırımlarında da; yatırımcıların tekil çıkarlarına değil, toplum yararına öncelik verilmesini, yatırımların katılımcı mekanizmalar eliyle takip edilmesi ve denetlenmesini ve topluma ve çevreye olumsuz etkilerinin asgari düzeyde tutulmasını,

Savunuyoruz.

Biz,

  • Sanayileşme strateji ve politikalarında, yarattığı katma değeri görece düşük, yoğun enerji tüketen, eski teknolojili, çevre kirliliği yaratabilen sanayi sektörleri (çimento, seramik, ark ocak esaslı demir-çelik, alüminyum, tekstil vb.) yerine; enerji tüketimi düşük, ithalata değil, yerli üretime dayalı, ileri teknolojili sanayi dallarının, örneğin, elektronik, bilgisayar donanım ve yazılım, robotik, aviyonik, lazer, telekomünikasyon, moleküler biyoloji, nano-teknolojiler vb. gelişimine ağırlık veren tercih, politika ve uygulamaların ülke ve toplum çıkarlarına uygunluğunun tartışılmasını, eğitimde ve sanayileşme de, bu sektörlerin dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz.
  • Enerji politikalarının da, bu makro yönelimlere göre toplum çıkarlarını gözeten, kamusal hizmet anlayışına uygun olarak, kamusal planlama ilkeleri dahilinde yeniden düzenlenmesini öngörüyoruz.
  • Enerjiden yararlanmak modern çağın gereği ve temel bir insan hakkıdır. Bu nedenle, enerjinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir bir şekilde sunulması, temel bir enerji politikası olmalıdır.
  • Elektrik enerjisi; insan yaşamının zorunlu bir ihtiyacı, ortak bir gereksinim olarak toplumsal yapının vazgeçilmez bir öğesidir. Sosyal devlet anlayışında tedarik ve sunumu kamusal bir hizmeti gerekli kılar. Elektrik enerjisi faaliyetlerinin, toplum çıkarını gözeten bir kamu hizmeti olduğu gerçeği kabul edilmeli ve yasalarda yer alacak hususlar buna göre düzenlenmelidir.
  • Elektrik enerjisinde üretim, iletim ve dağıtım faaliyetleri arasında organik bir bağ vardır ve enerji politikaları üretimden tüketime bir bütündür, bu nedenle bütüncül bir kamusal planlama yaklaşımı esas olmalıdır. Bu planlama, birincil enerji kaynağı kullanımında dışa bağımlılığın azaltılması ile sürdürülebilirlik ve arz güvenilirliği unsurlarını içermelidir. Gerek kamu sektörü gerek özel sektör yatırımları için bu planlara uyma zorunluluğu getirilmelidir.

 

  • Enerjiyle ilgili tüm kurumların çalışmalarında şeffaflaşması, bilgilerin yaygınlaşması, herkesçe erişilebilir ve kullanılabilir olması sağlanmalıdır. Kurumların yaptığı ikili anlaşmaların ticari sır içeren hükümleri belki kamuoyunun yaygın bilgisine sunulmayabilir; ancak kapalı kapılar ardında, gizli görüşmelerle yapılan hiçbir anlaşma, geliştirilen plan ve proje, ne gerekçe ile olursa olsun, ülke  ve toplum çıkarlarının üzerinde olamaz, hiçbir bilgi bir ülkenin kurumlarından ve yurttaşlarından saklanamaz. Ülke çıkarlarını koruma görevi, yalnızca gizlenen anlaşmaları imzalayan görevlilerin tekelinde değildir..
  • Türkiye bugüne kadar enerji ihtiyacını esas olarak yeni enerji arzıyla karşılamaya çalışan bir politika izlemiştir. İletim ve dağıtımdaki kayıplar ve nihai sektörlerde yer yer %50’nin üzerine çıkabilen enerji tasarrufu imkânları göz ardı edilmiştir. Enerji ihtiyacını karşılamak üzere genelde ithal enerji kaynağı kullanılmış ve ithalata dayalı yüksek maliyetli yatırımlar yapılmış, diğer yandan enerji kayıpları devam ederek, enerjideki dışa bağımlılık Türkiye için ciddi boyutlara ulaşmıştır. Bu nedenle bundan sonra izlenmesi gereken politikanın esası; “önce enerji verimliliği için yatırım yapılması, bu yatırımlarla sağlanan tasarruflar yeterli olmaz ise, yeni enerji üretim tesisi yatırımı” olmalıdır.
  • İklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarının sınırlanabilmesi için, enerji üretiminde öncelik ve ağırlık, fosil yakıtlara değil; yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına verilmelidir. Henüz yalnız dörtte birini değerlendirme sürecinde olan rüzgar potansiyelinin ve tamamı kullanıldığında yüz milyarlarca KwH elektrik üretimine imkan verecek büyük ve atıl güneş enerjisi potansiyelinin, toplum çıkarları doğrultusunda; yerli makina ve ekipman kullanımıyla, yeterli nitelikte yerli mühendislik ve müteahhitlik kuruluşları eliyle elektrik üretimi amacıyla hızlı bir şekilde devreye alınmasına planlı uygulamalara yönelinmelidir.

 

5.2 YENİ BİR KAMU İŞLETMECİLİĞİ

Elektrik enerjisi; insan yaşamının zorunlu bir ihtiyacı, ortak bir gereksinim olarak toplumsal yapının vazgeçilmez bir öğesidir. Sosyal devlet anlayışında, genel olarak enerjinin, özel olarak elektrik enerjisinin; tedarik ve sunumu, kamusal planlamayı, kamusal varlığı ve kamusal nitelikte bir hizmeti gerekli kılar. Bu nedenle, kamu işletmelerinin ve kuruluşlarının, kamusal işlevlerini toplum çıkarları doğrultusunda yerine getirmeleri için yeniden düzenlenmeleri gerekir. Sermaye iktidarlarınca sürdürülen ve kamu sektörünü siyasal iktidarın arpalığı ve yandaş sermaye gruplarına rant/kaynak/fon aktarım mekanizması olarak gören, nitelikli insan gücünü yok eden yönetim anlayışı kesinlikle kabul edilemez.

Yeni bir kamu mülkiyeti anlayışıyla, kamu kurumlarının toplumsal çıkarlar doğrultusunda, çalışanların da katılımıyla, katılımcı ve demokratik bir şekilde yönetilmesi ve denetlenmesi; bu kuruluşların faaliyetlerinin daha verimli ve etkin kılınmasına, çalışmaların erişilebilirliğini, şeffaflığını ve böylece kamusal hizmetin niteliğinin ve niceliğinin arttırılmasına imkan verecektir. Toplum çıkarının korunması için toplumdaki bireylerin bilgiye ulaşması, sorunların tartışılması ve karar alma süreçlerine katılması sağlanmalıdır. Bu yolla demokratik açıdan hesap verilebilirlik de gerçekleşecektir.

Hep birlikte tartışarak yeniden tasarlayacağımız ve kurgulayacağımız; emekçi halkın çıkarlarının yanı sıra; tüm toplumun çıkarlarının korunmasını ve geliştirilmesini öngören bir kamu mülkiyeti anlayışının uygulamasıyla; kapitalist toplumun sınırları içinde bile, toplum çıkarlarının korunmasına ve sürekliliğinin sağlanmasına katkıda bulunmak imkan dahilinde olabilir ve sınırlar genişletilebilir.

5.3 ELEKTRİK ÜRETİMİNDE PLANSIZLIK SON BULMALI

Elektrik enerjisi talebe ihtiyaç duyulduğu anda üretilmesi gereken bir üründür. Elektrik üretim yatırımları uzun süren ve oldukça pahalı yatırımlardır. Bu nedenlerden dolayı, elektrik enerjisi üretim yatırımlarının gerektiği kadar ve zamanında gerçekleştirilmesi şarttır. İhtiyacı karşılayacak yatırımlar, toplum yararını gözeten kamusal bir plana göre gerçekleştirilmeli, atıl kapasite kalacak şekilde yatırım yapılmamalıdır. Bugün, yeni elektrik üretim tesisi yatırımlarının yapılabilmesine yönelik olarak, her hangi bir ciddi ve bütünsel planlama, izleme ve denetim anlayışı ve uygulaması olmadığı için, bir özel sektör yatırımcısı, özellikle fosil yakıtlarla, nerede ise,

-Toplumun ve çevrenin öncüllerini incelemeden ve dikkate almadan, yatırımın bölgedeki diğer enerji yatırımlarıyla birlikte topluma ve çevreye kümülatif etkilerini araştırmadan istediği yerde,

-Süreklilik, güvenirlik, sürdürülebilirlik vb. ölçütleri gözetmeden, istediği kaynak ile, istediği kapasitede

-Uymadığı takdirde cezai işleme tabi olacağı, bağlayıcı nitelikte yatırım gerçekleşme zaman planları ve takvimleri olmaksızın, istediği zaman aralığında

-Ülke şartlarına uygunluğu, uygulanabilirliği, uyarlanabilirliği yeterince gözetilmeden bulabildiği, demode olabilen sorunlu teknoloji ve teknolojik seçimlerle,

-Uyulması zorunlu eşik değerler olmadığı için santral imalatçılarının belirlediği verimlilikte,

-Finansman ihtiyacını önceden karşılamasına gerek kalmadan;

yatırıma başlayabilmekte, gerekli ön inceleme ve hazırlık yapılmadan başlanan yatırım koşullara göre gecikebilmekte, zora geldiği zaman da yatırımcı lisansını şirket ortaklık yapısı değişimi yoluyla satmak ya da iptal etmek yoluyla terk edebilmektedir.

Oysa, lisans verilme sürecinde, bu üretim yatırımının yeri, zamanlaması, kapasitesinin enerji planlarına uygunluğu, ülkenin ve toplumun ihtiyacına yönelik olup olmadığı, kaynağın verimli kullanılıp kullanılmadığı, seçilen teknolojinin niteliği ve ülke koşullarına uygunluğu ve maliyet açısından verimli olup olmadığı gibi hususlar irdelenmeli, konulacak ölçütlere uygun olmayan projelere izin verilmemelidir.

5.4 PLANLAMA YENİDEN

Planlamayı yeniden düşünmeli ve uygulamalı, ülke, bölge ve il ölçeğinde kaynakları sağlıklı bir şekilde belirlemeli, enerji yatırımlarında ithalat faturasını arttıran, dışa bağımlılığı yoğunlaştıran doğal gaz ve ithal kömür yerine, stratejik ve kurumsal öncelik ve destekleri başta rüzgâr ve güneş olmak üzere yenilenebilir kaynaklara vermeli; yerli ve yenilenebilir kaynakları azami biçimde değerlendirmeli, bu kapsamda yerli kömürün toplum yararı gözetilerek, elektrik üretim amacıyla değerlendirilmesi imkanlarını araştırmalı, yerli mühendisliği geliştirmeli, araştırma kurumları ve kamunun desteği ve yol göstericiliğinde enerji ekipmanlarını yurt içinde üretmeliyiz.

İlgili kamu kurumlarının; elektrik üretim tesislerine lisans, doğal kaynakların aranmasına ve işletilmesine ruhsat/izin verme ve bunların işletilmesi süreçlerinde, toplum yararını da gözetmeleri; bu tür tesislerin topluma faydalarının maliyetlerinden fazla olduğundan emin olmaları temel şart olmalıdır. Alternatif projeler arasında, topluma faydası, maliyetlerinden daha fazla olanlara öncelik verilmelidir.

Mevzuattaki eksiklikler toplum yararını gözeten bütüncül yaklaşımla değerlendirilerek, çevrenin korunmasıyla ilgili uluslararası sözleşmeler de dikkate alınarak geliştirilmelidir. Özel şirketlerin veya kamu kuruluşlarının proje bazlı tekil çıkarları gözeten ticari talepleri doğrultusunda, çevreyi ve toplumu geri dönülmez şekilde etkileyecek uygulamalara imkan vermeyecek, sürdürülen yanlış ve çarpık uygulamalara son verecek bir yasal çerçeve oluşturulmalıdır.

 

5.5 BÜTÜNLEŞİK KAYNAK PLANLAMASI

Toplum çıkarını gözeten demokratik bir enerji programı için, sektörde bütünleşik kaynak planlaması zorunludur. Bu planlama; enerji üretiminin dayanacağı kaynakların seçimi, enerji tüketim eğilimlerinin incelenmesi, talep tarafı yönetim uygulamalarının üzerinde yoğunlaşma, enerjinin daha verimli kullanımı, çevreye verilen zararın asgari düzeyde olması, yatırımın yapılacağı yerde yaşayan insanların hak ve çıkarlarının korunması vb. ölçütleri gözeterek; demokratik katılım mekanizmalarıyla yapılmalıdır. Dostumuz, değerli araştırmacı, bilim adamı Dr. Serdar Şahinkaya’nın sözleriyle, kamusal planlama, eskimemiş, dişlileri fazla aşınmamış işlevsel bir araç olarak pek çok ulusal ekonomiye hizmet etmiş (ve) onları bir tarih aşamasında yukarıya çıkarmış bir kaldıraç olarak, hâlâ kendi aklının ürünü olan politikaları sürdüren ülkelere hizmet etmeyi sürdürmektedir.

 

5.6 O HALDE BİZ DE YAPABİLİRİZ! YENİDEN DENEYEBİLİRİZ VE DENEMELİYİZ DE!

5.6.1 HANGİ ARAÇLARLA?

Kaynakların sağlıklı envanterini yaparak, yerli ve esas olarak, yenilenebilir kaynaklara ağırlık vererek, güvenilir girdi-çıktı analizleri uygulayarak, yeni bir kurumsallaşma üzerinden, demokratik katılım mekanizmalarıyla, bütünleşik kaynak planlaması anlayışıyla hazırlanacak toplum, kamu ve ülke çıkar ve yararlarını gözeten Strateji Belgeleri, kısa, orta ve uzun vadeli Planlar, Yol Haritaları, Eylem Planları ile.

5.6.2 NASIL, KİMLERLE, NE KAPSAMDA?

Planlama çalışmaları demokratik bir anlayışla yürütülmeli, katılımcı ve şeffaf bir şekilde yapılmalı, çalışmalara ilgili kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin yanı sıra; üniversiteler, bilimsel araştırma kurumları, meslek odaları, uzmanlık dernekleri, sendikalar ve tüketici örgütlerinin, etkin ve işlevsel katılım ve katkıları sağlanmalıdır.

Tüm enerji sektörleri, petrol, doğal gaz, kömür, hidrolik, jeotermal, rüzgar, güneş, biyoyakıt vb. için Strateji Belgeleri hazırlanmalıdır. Daha sonra bütün bu alt sektör strateji belgelerini dikkate alan Yenilenebilir Enerji Stratejisi ve Eylem Planı ve Türkiye Genel Enerji Strateji Belgesi ve Eylem Planı oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. Ülke ölçeğinin yanı sıra, il ve bölge ölçeğinde de enerji kaynak, üretim, dağıtım planlaması yapılmalıdır. Strateji Belgeleri ve Eylem Planları tozlu raflarda unutulmak için değil, uygulanmak için hazırlanmalı, ilgili tüm kesimler için bağlayıcı ve yol gösterici olmalıdır.

5.6.3 YENİ YAPILAR: ULUSAL ENERJİ PLATFORMU, ULUSAL ENERJİ STRATEJİ MERKEZİ

Bu amaçla, genel olarak enerji planlaması, özel olarak elektrik enerjisi ve doğal gaz, kömür, petrol, su, rüzgâr, güneş vb. tüm enerji kaynaklarının üretimi ile tüketim planlamasında; strateji, politika ve önceliklerin tartışılıp, yeniden belirleneceği, toplumun tüm kesimlerinin ve konunun tüm taraflarının görüşlerini demokratik bir şekilde, özgürce ifade edebileceği, geniş katılımlı bir “ULUSAL ENERJİ PLATFORMU” oluşturulmalıdır. ETKB bünyesinde de, bu platformla eşgüdüm içinde olacak bir “ULUSAL ENERJİ STRATEJİ MERKEZİ” kurulmalıdır. Bu merkezde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık ve öncelik vererek, enerji yatırımlarına yön verecek enerji arz talep projeksiyonları; beş ve on yıllık vadelerle, 5, 10, 20, 30, 40 yıllık dönemler için yapılmalıdır.

5.7 TOPLUM YARARI

İlgili kurumların lisans/ruhsat/izin verme vb. mevzuatlarına, toplumsal fayda maliyet analizlerinin yapılması da eklenmelidir. Pek çok ülkede uygulanan kamu kaynaklarının tahsis edileceği projelerin ve yasal düzenlemelere dair kararların, fayda maliyet analizine ya da etkinlik analizine dayandırılması, ülkemizde de uygulanmalıdır. Bugün, kamu, bu izin, ruhsat ve lisansları özel sermayeli kuruluşlara verirken, yalnızca ülkenin enerji ihtiyacının karşılanmasını dikkate almaktadır. Yalnızca bu ölçüt, kabul edilemez. İlgili kurumlar, bu tür ayrıcalıkları birilerine verirken, toplum yararını da gözetmelidir. Bugüne kadar gelen uygulamalarda, Bakanlık tarafından yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatılan ÇED Rapor ve Proje Tanıtım Dosyalarının, büyük çoğunluğu yalnızca yatırımcının hak ve çıkarlarını koruyan bir içerikte hazırlanmış olarak, Bakanlığın ya da Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün değerlendirmesi ve görüşüne konu edilmektedir. Bakanlığın yetkilendirdiği, ama hizmet ücretini yatırımcıdan alan kurum ve kuruluşlar, yatırımın olası etkilerini öncelikle sorgulayan ve bu olası risklerin kabul edilebilir limitlerde olup olmadığını ya da nasıl giderilebileceğini belirleyecek yeterlilikte bir rapor hazırlamamaktadır. Mevcut Yönetmelikte de, ÇED süreci olsun ya da olmasın, yatırımın sadece çevresel etkileri incelenmektedir. ÇED sürecinde, her ne kadar “halktan gelen görüşlerin” dikkate alınacağı belirtilmiş olsa da, proje tanıtım dosyalarında halkın görüşü alınmamakta, “toplumsal etkilerin değerlendirileceği” bir çalışma, yönetmelik kapsamında yer almamaktadır. Halkın çevresel bilgiye erişimine yönelik ulusal ve uluslararası ölçekte çalışmalara katılımı da, söz konusu değildir. Yatırımın toplumsal etkileri irdelenmemekte   ve dikkate alınmamakta, enerji gibi büyük projelerin, en önemli paydaşı olan yöre halkı üzerinde; yatırımın neden olacağı olumlu ya da olumsuz etkiler değerlendirilmemektedir.. Halkı ÇED süreci konusunda görüş vermeye, aktif bir katılımcı olmaya yöneltecek süreç ve mekanizmalarda eksiklikler giderilmeli ve çevre konusunda karar verme süreçlerinin tüm aşamalarına halkın katılımı sağlanmalıdır.

Oysa toplumsal etki sürecinin de yönetmelik kapsamına alınması, Çevresel Etki Değerlendirmesi ile birlikte, Toplumsal Etkilerin de değerlendirilebilmesi ve halkın olumlu ya da olumsuz etkilerden haberdar olarak, yatırım öncesi sürece ve yatırımın izlenmesi/denetlenmesi çalışmalarına dahil edilmesi gerekmektedir. Genel olarak ilgili mevzuat, özel olarak ilgili Yönetmelik, Çevresel ve Toplumsal Etki Değerlendirme Mevzuatı ve Yönetmeliği olarak tanımlanmalı, içerikleri de, projelerin toplumsal etkilerini ölçmeye ve değerlendirmeye yarayacak ölçütler  ile donatılmalıdır. Stratejik çevre değerlendirme mevzuatı toplum yararı gözetilerek hazırlanmalı ve bir an önce geçerlilik kazanmalıdır

Bir plan döneminde, herhangi bir tür kaynak için konmuş kotadan yararlanmak isteyen projelerin kapasiteleri toplamının, öngörülen kotadan fazla olması durumunda –ki bu her zaman için mümkündür- kotadan yararlandırılacak projelerin seçiminde, bugün olduğu gibi, sadece alınacak paraya bakılmayıp, şebekeye bağlanmak için daha çok para vermeyi kabul edenler yerine; topluma faydası maliyetinden daha fazla olan projelere öncelik tanınmalıdır.

Elektrik üretimi ve iletiminde, tüm santralların çalışma, üretim ve duruşlarını  sürekli ve   anlık olarak takip eden, talepteki anlık, saatlik, günlük artışı görüp, üretimde bulunmayan santralların üretime geçmesini sağlayan arıza ve arıza dışı duruşları takip eden, hâlihazırda üretilen elektriği ihtiyaç noktalarına iletecek iletim şebekesini takip etmekle yetinmeyip, inter aktiv olarak, anlık, günlük ve geleceğe yönelik olarak şebekelerde alınması gereken tedbirleri gösteren, sistemdeki kısıtları belirleyip,  yapılması gereken yeni yatırımlara işaret eden, gösteren, planlama, tahmin, takip, denetim, yönlendirme fonksiyonlarını haiz bir karar destek sistemi tasarlanmalı ve kurulmalıdır.

 

Bu sistem tesis edildiğinde ve işlevsel bir şekilde çalıştırıldığında, üretimin daha ekonomik bir temelde sağlaması, kesinti ve kısıntılarının azaltılması ve sona erdirilmesi, iletim şebekesinin üretim altyapısı ve sistemine uygun ve uyumlu bir şekilde geliştirilmesi, mevcut üretim kapasitesi verimli bir şekilde kullanılacağı için gereksiz, düşük kapasitede çalışan, verimsiz üretim projelerinden vaz geçilerek kaynak tasarrufu sağlaması mümkün olabilecektir. İlaveten, yeni arz kapasiteleri için, hangi kaynaklara, hangi zamanlamada yönelmek konusunda da yol gösterici olacaktır.

Bu tür bir kurguda, elektrik üretiminde ağırlığı yenilenebilir kaynaklara vermek ve yenilenebilir kaynaklara dayalı üretimdeki kesinti ve kısıntıların olumsuz etkileri sistemin bütünselliğinde gidermek de söz konusu olabilecektir.

Planlama kurgu ve sistematiği içinde,  ülkenin yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesine öncelik veren, hangi kaynakların ne tür bir zaman planı içinde değerlendirileceği konusundaki öngörü, kabul ve kararlar uygulanmalı, dağıtım ve iletim şebekeleri de, bu sistematiğe uygun şekilde planlanmalı ve geliştirilmeli ve şebekede yatırımlar, öngörülen santralların şebekeye sorunsuz bağlanabilmesine imkân verecek bir içerik ve zamanlamada yapılmalıdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının yerinden üretim kaynakları olması nedeniyle iletim ve dağıtım şebeke kayıplarını minimize edecek ve üretilen enerjinin azami olarak bölgede tüketimi sağlanacak şekilde planlaması yapılmalıdır. Üretilen enerjinin iletimi/dağıtımı zorunlu ise; şebeke altyapısı geliştirilmeli ve şebeke bağlantısı açısından izin verilebilir kapasiteler ve alanlar, ilgili kurumlar tarafından öncelikle belirlenmelidir. Santral kurulabilecek yerlerin envanterleri önceden çıkarılmalıdır. Belirlenecek alanların, tarım, çevre ve imar vb. arazi kullanımı açısından diğer kullanım alanlarıyla çakışmamasına ve bölge halkının toplumsal yaşam hakkını olumsuz yönde etkilememesine ve doğal çevreye zararının asgari düzeyde olmasına, azami dikkat gösterilmelidir.

Ülkemizde artık elektrik yokluğuna katlanmak durumu ile karşılaşılmamalıdır. Her zaman kendi karını kamu yararının üstünde tutma hakkı elde etmiş özel sektör, piyasada anlık enerji fiyatı düştüğünde kar edemeyeceği için enerji üretmeme ve tüm ülkenin enerji sistemini çökertme ve buna da bir bedel ödememe lüksüne sahip olmamalıdır. Elektrik enerjisinin toplum açısından önemi göz önüne alındığında; kamu hizmeti yükümlülüğü her zaman vardır. Elektrik üretiminde özel şirketlerin var olması;  kamu hizmetinin ortadan kalktığı, bu alanda faal olan özel şirketlerin, kamu hizmeti yükümlülüklerinden vaz geçilebileceği anlamına gelmemelidir.

Gerek mevcut elektrik iletim ve dağıtım şebekelerinin yenilenmesi ve geliştirilmesi ve gerekse artan talebi karşılamak üzere yeni yapılması gereken üretim tesislerinin kaynaklarının, teknolojilerinin, zamanlamasının ve bölgesel konumlarının belirlenmesinde; siyasi otoritenin hem yetkili hem de sorumlu olması gerekir. BU KONUDAKİ SORUMLULUĞU TAŞIYACAK SİYASİ OTORİTENİN DE, TOPLUM ÇIKARLARINI GÖZETEREK, MALİYET OLARAK DÜŞÜK, ÇEVRE İLE UYUMLU VE TOPLUMDA HER KESİMİN KOLAYLIKLA ULAŞABİLECEĞİ, SÜRDÜRÜLEBİLİR ELEKTRİK ENERJİSİ ARZINI, “GÖRÜNMEZ ELİYLE”, SERBEST PİYASADAN BEKLEMEK YERİNE, TOPLUM ÇIKARLARINI GÖZETEN, PLANLI BİR GELİŞMEYLE, KAMU KURULUŞLARI ELİYLE GERÇEKLEŞTİRMESİ GEREKMEKTEDİR.

5.8 KATILIM VE KATILIM MEKANİZMALARI ÜZERİNE

Uzun yıllar enerji sektöründe çalışmış olan kimya mühendisi ve TMMOB Kimya Mühendisleri Odası eski başkanı Nilgün Ercan arkadaşımızın, bu çalışma için bizimle paylaştığı görüş ve değerlendirmeler önemli.

“Enerji temini ve hizmetlerinin demokratikleşmesini; toplumun/kullanıcının/tüketicinin bu süreçte söz ve kontrol sahibi olması şeklinde anlayabiliriz. Bu durumda, enerji hizmetlerinin demokratikleşmesinin, küresel/uluslararası, ulusal ve yerel düzlemlere ait yönleri olacağını düşünüyorum.

Enerji teminini toplumsal yarar-kamu hizmeti anlayışından çıkarıp, piyasanın kar esaslı işleyişine bırakan neoliberal politikalar; kuşkusuz ki, enerji temininin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeldir.

Enerji temininin yönetimini, merkezden yerele taşımanın katılım açısından daha demokratik bir uygulama olacağı yönünde görüşler varsa da, teknoloji-tedarik zinciri-uluslararası tekeller vb. unsurlar nedeniyle bağımlılık/sistem içi ilişkilere ve düzenlemelere tabi olma durumu ortadan kalkmamaktadır. Diğer yanda, enerji sistemlerinde yenilenebilir enerjiye doğru yönelen bir değişim, yenilenebilir enerji teknolojilerinin belli şirketlerin elinde bulunduğu göz önüne alındığında; doğrudan demokratikleşme anlamına gelmemektedir. Enerji, gerek enerji kaynaklarının coğrafi dağılımı, gerekse teknoloji yoğunluğu ve finansman gereksinimi nedeniyle bağımlılık ilişkilerinin fazla olduğu bir alandır. Dolayısıyla konu, yukarıda belirtildiği gibi küresel/uluslararası, ulusal ve yerel düzlemlerin bütünlüğü içinde ele alınmadığı takdirde eksik kalacaktır.

Eğer konuyu ulusal boyutta kamu hizmetlerinin işleyişi ile sınırlandırırsak; (Onur Karahanoğulları’nın Kamu Hizmeti, 2004 adlı yayınından da yararlanarak) şunlar söylenebilir: Kamu hizmetlerinin demokratikleşmesinde, eşitlik, yansızlık ve süreklilik gibi temel ilkelerin yanı sıra, bu hizmetlerin işleyişine yönelik olarak şeffaflık, erişilebilirlik, ödenebilirlik/uygun fiyatta olma, katılım gibi ilkelerin de yer alması gerekli görünmektedir.

Ülkemizde halkın siyasal katılımı hemen hemen genel seçimlerle sınırlı kalmakta, katılımı sağlayan mekanizmalar ya bulunmamakta ya da ÇED vb. nasıl işlediğini hepimizin bildiği süreçlerle sınırlı kalmaktadır. Kamu hizmetlerinin oluşumunda ve uygulanmasında açıklık, denetleme ve hesap verme mekanizmalarının oluşturulması önemlidir. Bu mekanizmalar oluşmadığı takdirde, genelde “demokratik olma” misyonu yüklenen yerel yönetimlerin işleyişinde de; demokratiklikten de söz etmek mümkün değildir.

Bu anlamda katılımın yaşama geçirilebilmesinin birincil adımı bilgilenmedir. Bu anlamda bilgiyi ve verileri ellerinde bulundurma yetkisi taşıyan kurumların bunları açıklamakla yükümlü olmaları gereklidir. Bunun yanı sıra topluma açık denetleme ve hesap verme mekanizmalarının olmadığı-işletilmediği bir yapıda da demokratikleşmeden söz etmek mümkün değildir.

Katılım, enerji sistemlerinin işleyişi üzerinde kontrolü sağlayabilmenin en önemli araçlarından biridir. Burada şu sorular ortaya çıkmaktadır:

– Kimlerin hangi aşamada katılımı sağlanacaktır; kamu hizmetini veren personel mi, bireysel tüketiciler/kullanıcılar mı, kullanıcıların/tüketicilerin örgütleri mi?

– Hizmetin oluşumuna mı, işleyişine mi, denetlenmesine mi vs?

Özelde kamu hizmetlerine katılım, genelde ise “katılım” konusunda fazla deneyimi ve kültürü olmayan ülkemizde, tüm ilgili öznelerin hizmetin verilmesinin her aşamasında şu veya bu ölçüde katılımını sağlayacak mekanizmalar geliştirilmelidir. Benzer şekilde, “katılım kültürü” eksikliği nedeniyle çalışanların/kullanıcıların/tüketicilerin örgütleri de yeterince güçlü değildir; sadece enerji konusuyla sınırlı olmamak üzere, öncelikle bu zaafların aşılması zorunludur.” 
5.9 YEREL YÖNETİMLER: YEREL YÖNETİMLER ENERJİ SEKTÖRÜNDE DAHA ETKİN OLMALIDIR

Yerel yönetimler öncelikle kendi tesislerinin enerji ihtiyaçlarının karşılanmasına, daha sonra da kentin ve kentlinin enerji ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak, ülke ölçeğindeki planlamaya uygun olarak:

-Çatı/açık alan güneş paneli/güneş tarlası uygulamalarıyla ve lisanssız/lisanslı GES yatırımlarıyla elektrik üretimine yönelmelidir. Alış veriş merkezleri, sınai tesisler, organize sanayi bölgeleri ve üniversite yerleşkeleri çatı paneli uygulamaları için teşvik edilmelidir.

-Belediye/il sınırları içinde jeotermal kaynakların araştırılması, bulunması ve kaynağın sıcaklığına bağlı olarak mekân ısıtması ve/veya elektrik üretimi için değerlendirmeleri doğrultusunda çalışmalar yapmalıdır.

-Kentsel atıkların toplanması ve ayrıştırılması sonrası, kalan atıkların çöp sahalarında bekletme ve metan gazı üretmeleri yoluyla veya doğrudan yakma yöntemiyle elektrik üretiminde kullanımı imkânlarını araştırmalıdır.

-Enerji verimliliği çalışmalarında örnek uygulamaları öncelikle kendi binalarında yaparak rehber olmalı, mühendis-mimar odalarıyla işbirliği ile kentlilere danışmanlık hizmeti ve teknik destek vermelidir.

 

5.10 KOOPERATİFLER

Lisanslı enerji üretimi için şirket olma şartı kaldırılmalı, mevzuat, esas amacı üyelerinin elektrik ihtiyaçlarını karşılamak ve ancak üretim fazlasını satmak olacak şekilde, enerji üretim kooperatiflerinin kurulmasına ve faaliyet göstermesine imkân verecek şekilde düzenlenmelidir.

Sulama kooperatifleri ve birliklerinin suyu daha verimli kullanma yönünde eğitilmelerinin yanı sıra, kendi ihtiyaçları olan elektriği güneşe dayalı uygulamalara karşılayabilmeleri için yönlendirilmeli, bu kuruluşların güneş elektriği yatırımları kalkınma ajansları, yerel yönetimler ve merkezi idare tarafından desteklenmelidir.

5.11 TOPLUM İÇİN ENERJİ

Enerji sektöründe süregelen ve sorunlara çözüm getirmediği ortaya çıkan kamu kurumlarını küçültme, işlevsizleştirme, özelleştirme amaçlı politika ve uygulamalar son bulmalı; mevcut kamu kuruluşları etkinleştirilmeli ve güçlendirilmelidir. Özelleştirmeler derhal durdurulmalıdır. Enerji üretim, iletim ve dağıtımında kamu kuruluşlarının da, çalışanların yönetim ve denetimde söz ve karar sahibi olacağı, özerk bir statüde, etkin ve verimli çalışmalar yapması sağlanmalıdır.

Bu kapsamda; doğal gaz ve petrol arama, üretim, iletim, rafinaj, dağıtım ve satış faaliyetlerinin entegre bir yapı içinde sürdürülmesi için BOTAŞ ve TPAO, Türkiye Petrol ve Doğal Gaz Kurumu bünyesinde birleştirilmelidir.

 

Elektrik üretim, iletim, dağıtım faaliyetlerinin bütünlük içinde olması için de, EÜAŞ, TEİAŞ, TEDAŞ, TETAŞ, yeni bir kamu organizasyonu içinde yapılandırılmalıdır.

Enerji girdileri ve ürünlerindeki yüksek vergiler düşürülmelidir. Ulusal Enerji Verimliliği Planında öngörülen,  tükettikleri elektrik üzerinden ticari abonelerden MWh başına 1,5 USD/MWh, ticari olmayan abonelerden 3 USD/MWh elektrik vergisi alınması niyetinden vazgeçilmelidir. Halen uygulanan vergiler ve elektrik ve doğal gazda konut abonelerinde tüketiciye maliyeti arttıran KDV %18’den %1’e düşürülmelidir.

Enerji yoksullarına ve yoksunlarına kamusal destek sağlanmalıdır.

Plansız, çevre ve toplumla uyumsuz, yatırım yerinde yaşayan halkın istemediği, topluma maliyeti faydasından fazla olan projelerden vazgeçilmelidir. Verimli tarımsal arazilere, ormanlara, SİT alanlarına, yerleşim alanlarına santral kurulmamalıdır. Zonguldak, Çanakkale-Karabiga, Aliağa, İskenderun Körfezi gibi dar sahil şeritlerine yığılan ithal kömür santral projeleri, Sinop, Akkuyu ve İğneada’da nükleer santral, Doğu Karadeniz’de, Dersim’de, Alakır’da, Alara’da, Göksu’da, Türkiye’nin dört bir yanındaki HES’ler gibi; yıkıcı toplumsal ve çevresel etkileri olacak ve bölgede yaşayan halkın istemediği tüm projeler iptal edilmelidir.

Gerek birincil enerji ihtiyacının, gerekse elektrik üretiminin yerli ve yenilenebilir kaynaklarla karşılanan bölümünün azami düzeyde olmasına yönelik strateji, yol haritası ve eylem planlarının uygulanmasıyla, elektrik üretiminde dışa bağımlılığın azaltılması ve kısa vadede, doğal gazın payının %25, ithal kömürün payının %5, yerli kömürün payının %25, hidrolik enerjinin payının %25, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının payının %20 düzeyinde olması hedeflenmelidir. Orta vadede ise, fosil kaynakların payının daha da azaltılması ve elektrik üretiminin büyük ağırlığının yenilenebilir enerji kaynaklarına dayandırılması ve nihai hedef olarak yalnızca yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı amaçlanmalıdır.

 

 

 

 

SON SÖZ:

Yazımızı değerli şairimiz, Melih Cevdet Anday’ın unutulmaz dizeleriyle bitirelim.

 

TELGRAFHANE

 

Uyumayacaksın

Memleketinin hali

Seni seslerle uyandıracak

Oturup yazacaksın

Çünkü sen artık o sen değilsin

Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin

Durmadan sesler alacak

Sesler vereceksin

Uyuyamayacaksın

Düzelmeden memleketin hali

Düzelmeden dünyanın hali

Gözüne uyku giremez ki…

Uyumayacaksın

Bir sis çanı gibi gecenin içinde

Ta gün ışıyıncaya kadar

Vakur metin sade

Çalacaksın.

 

Melih Cevdet Anday

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir