Dokuz Şiddetinde Deprem Hem De Aynı Fay Hattında-Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Günümüz Türkiye toplumu en sağından en soluna kadar 1960’lardaki fay hattı üzerinde

tekrar sarsılıyor ve dipten gelen dalga sadece toplumsal kesimleri değil aileleri ve arkadaşlıkları dahi dağıtıp geçiyor.

DOKUZ ŞİDDETİNDE DEPREM

hem de

AYNI FAY HATTINDA

1960’ların sonlarına gelirken Türkiye’deki gelişmelere paralel olarak Türk solu öncü depremlerle sarsılmaya başlamış ve görünüşteki bölük pörçüklüğü altında temel olarak iki ana kesime bölünmüştü: Emperyalizmin yönlendirdiği -resmi ve resmi olmayan- saldırılara şu veya bu şekilde boyun eğenler bir yanda, direnmeyi seçenler ise karşı kampta toplanıyordu. Öncü saldırılar 1970’lerde gelecek olan orta şiddetli depremlerin habercisiydi. Bu tarihe gelindiğinde tekil cinayetlerin yanında, toplu katliamlara geçilecekti. Toplum giderek kutuplaşıyor, fay hatları açığa çıkıyordu. Katliamlar dışarıdan güdümlü bir şekilde sürüyor ama bunu uygulayanların kinlerini ortaya dökmeleri saldırıları daha da kanlı ve çirkin hale getiriyordu. Alt kimlikler ve dar bakışlar en ilkel şekilleriyle, ırkçılık ve mezhepçilik şeklinde kendisini gösterdi. Ne var ki, 1970’lerdeki tüm çabalarına rağmen Aleviler üzerinden yeni bir fay hattını derinleştiremeyeceklerini görünce 1980’lerde Kürtler üzerinde çalışmaya yöneldiler. Bu konuda çok daha başarılı olmalarının koşulları vardı ve bu koşulları 12 Eylül uygulamalarıyla olgunlaştırdılar.

 

Direnen sol, belli bir devrimci özü koruduğu dönem olan 1970’lerdeki katliamlara karşı ciddi bir direnişle etkili oldu ama 1980’lerdeki PKK hareketi karşısında uzun süre tavır alamadı. Şaşkınlığını atamadığı için de yeni bölünmelere uğradı. Bunun acı örneklerinden birisi, 1970’lerde Türkiye’nin açık farkla en yaygın sol hareketi olan Devrimci Yol tabanındaki bireylerin çoğunun sayısız farklı istikamete savrulması ve bir kısmının da artık karşıt saflarda yer almasıdır. Acı olan farklı düşünmeleri değil, bir kısmının gerici saflara düşecek kadar bilinçsiz, ya da bunu bilinçli olarak yapacak kadar değerlerden yoksun olmasıdır. Aynı şey tüm siyasi eğilimler için geçerlidir. Bu ayırım azalmak bir yana, giderek -ve maalesef geri dönülmez bir şekilde- kökleşiyor.

1 Mayıs 2013 Türkiye solunun bir daha kolay yapışmayacak şekilde bölündüğünü dünya aleme gösterdi. Ankara’daki iki ayrı miting bölünmenin simgesi oldu. Sadece Kürtler ayrılmakla kalmadı, Türk “solu”nun (artık bu nasıl tanımlanacaksa) iki kanadı, böylesi bir günde bile ortak paydalarının kalmadığını ilan etti.

Günümüz Türkiye toplumu en sağından en soluna kadar 1960’lardaki fay hattı üzerinde tekrar sarsılıyor ve dipten gelen dalga sadece toplumsal kesimleri değil aileleri ve arkadaşlıkları dahi dağıtıp geçiyor. Kaderlerini emperyalizmin politikalarına terk edenler ve buna izin vermemeye kararlı olanlar sürekli kayan toprak üzerinde tutunacakları birer zemin arıyor. Bir kısım köktenci Sünni ile Kürt ittifakının dışarıdan güdümlü sözde demokrasisi geçmişteki tüm depremleri geride bırakarak dokuz şiddetindeki kaosu hazırlıyor. (Çok sayıda Sünni ve gene azımsanmayacak sayıda Kürt kökenli yurttaşlarımızın bu politikalara katılmadıklarını özenle belirtmek ve toptancı yaklaşımlara karşı azami dikkat göstermek gerekir.)

BU DEPREMİ GÖRMEZDEN GELMEK EMPERYALİZME HİZMET EDİYOR

Şöyle ki,

Emperyalizme teslim olan eski (aslında artık değiller anlamında) solcular bunun kılıfı olarak demokrasinin en önemli kıstas olduğunu söylüyorlar. Bu öncelikle insan aklına sonra da haysiyetine yapılmış iki saldırıdır. Akla yapılmış bir saldırıdır çünkü emperyalizmin demokrasi getireceğini ileri sürmektedir. İnsan haysiyetine yapılmış bir saldırıdır çünkü bizim kendi başımıza demokrasi yapamayacağımıza, hatta daha dar alırsak solcu olarak dahi demokrasiye muktedir olmadığımızı ima etmektedir. Emperyalizmin Irak’da, Suriye’de, Tunus’da, Libya’da, diğer Arap ülkelerinde getirdiği rejimlerin “demokratikliğini” onlara ithaf edelim. Sonra, isterlerse Latin Amerika’dan Uzak Asya’ya kadar bir hatırlatma turu da yapabiliriz.

 

Biz ne bu ayırımı istedik, ne de bunun yol açtığı kanlı çatışmalara razıyız. Ama engellememizin hiçbir olanağı yok. Zaten, dış müdahaleler bir tarafa, olaylar artık kendi iç mantığını izliyor. Her türlü gericilik ve ayırımcılık kol kola birbirlerini azdırıyor. Yapılması gereken ilk şey bunu görmektir. Saflar netleşirken, Suriye ve Hatay olayları hala tereddüt içinde olanların gözlerini açmış olmalı. Açmamışsa, emperyalizmin ve gericiliğin saflarını bilinçli olarak seçtikleri ortaya çıkar. Böyleleri de az değil ne yazık ki.

İnsanların kendi altlarını oymaya bu kadar hevesli hale getirilmeleri sadece cehaletle açıklanamaz. Çok daha cahil toplumlar bile yeri geldiğinde daha haysiyetli davranmışlardır. Bu başka bir eblehlik. Tam olarak anlayabilen varsa ve açıklarsa ebediyen minnettar kalacağım.

 

Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir