Emperyalizm Ortadoğu ve Türkiye-Mehmet Ayaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Emperyalizmin Ortadoğu’ya olan ilgisi Tek Tanrılı dinlerin Dünya’da yaygınlaşmasıyla başladığı döneme

dayanmaktadır. Haçlı seferleri ve Osmanlı’nın Ortadoğu seferleri ve işgali kendi işgalcilerin mensup oldukları dinlerin ortaya çıkmış olduğu yerleri ele geçirmek ve o merkezlerden elde ettikleri metalarla , topluma itaat mekanizmasını benimsetmek ve o dönem kendi dinleri dışındaki diğer dinlerin egemenliği altında olan kutsal yerlerin egemenliklerini kendi denetimlerine almak için ve Dinlerinin en yüce temsilcisi  unvanını ele geçirerek  , kişisel unvanlarının yanına dini unvan da ekleyerek, kendilerine kutsallık edinmişlerdir.

  Orta çağda dini hegemonyanın  egemenliğini bahane eden emperyalist yayılmacı anlayış, ortaçağın sonlarında teknoloji ve bilimin gelişmesi ile ekonomik yayılmacılığı da dini yayılmacılıkla birlikte sürdürmeye başlamış ve ekonomik yayılmayı dini referanslar  üzerinden yapmaya başlamıştır.

    20. yüzyıl başlarına kadar bu nedenle sömürgeleştirilen Ortadoğu da petrol kaynaklarının yoğun olduğu tespitinden sonra emperyalizmin 1.Büyük bunalımı sonrasındaki 1. Dünya savaşı sonrasında , emperyalist  güçler Ortadoğu da  yeniden paylaşım savaşına girişmiş  ve harita üzerinde  sınırlar çizerek petrol bölgelerini kendi aralarında paylaşmışlardır. Bugün gelinen noktada emperyalizm enerji kaynaklarının paylaşımının yanı sıra, son dönemde sıklaşan  krizlerden çıkmak için ,  elinde her zaman hazır bulunan Ortadoğu da yeniden sınır belirleme ve uluslararası sermayeye uygun yönetimler oluşturmaya başlamış. Sürekli savaş alanı olan Ortadoğu ülkeleri içerisinde  iç savaş başlatarak  bu değişlikleri gerçekleştirme yolunu seçmiştir.

     Son dönem yaşanan ve adına Arap baharı denen iç savaşların 3 ayağı var :

1.Emperyalizmin hala içinde kıvrandığı 2008 krizine çözüm bulmak

2. Yeni Pazar alanları yaratmak

3. Yeni  sınırlar yaratmak ve enerji kaynaklarını yeniden pay etmek ile birlikte özellikle İsrail’ in sınırlarını netleştirmek .(İsrail’ in hızla  yeni yerleşim yerleri inşa etmesi ve sınırları genişletmesi bundan kaynaklı. Ve bu arada da Filistin devletinin ilan edilmesi.)

   Arap baharı denen emperyalizmin yeniden paylaşım politikasının şu anki son ayağı olan (şu anki dememdeki neden Suriye’ nin   son olmadığını  belirtmek içindir.) Suriye’ deki iç savaş  ABD ve AB emperyalizminin en zorlandığı alan olmuştur. Bu zorlanmanın nedeni emperyalistler ne kadar kabul etmeseler de Esat yönetiminin  ülkede geniş bir tabana sahip olması ve Rusya nın hem ekonomik hem de askeri müttefiki  olmasıdır.

   Özellikle ABD emperyalizmi bu zorlanmayı Türkiye’deki bugünkü işbirlikçisi AKP iktidarının oradaki siyasi İslamcı muhalif güçlerle olan ilişkisini kullanarak Esat iktidarını yıkmayı hedeflemiştir. Ancak bu hesapları hem Esad’ ın tabanının güçlü olması hem de Rusya’ nın fiili müdahaleye karşı olması nedeniyle tutmadı.

    ABD nin bu politikası bugünkü bir  politika değil.  90’ lı  yıllarda  körfez savaşı ile uygulanmaya başlanmış olan bu politika bölgedeki  Kürt sorununu da kapsayan bir politikadır. 32. Paralel yani Kuzey Irak’ın (Güney Kürdistan) uçuşa ve müdahaleye yasaklanması , Abdullah Öcalan’ın Suriye’ den  çıkarılması ve daha sonra Türkiye ye teslimi, Irak’a fiili müdahale ve sonrasında Ortadoğu ülkelerindeki ayaklanmalar.

    ABD’nin AKP üzerinden hesaplarının tutmaması ve fiili  müdahale ye bahane ve zemin bulamaması ABD’yi Suriye sorununu Rusya ile birlikte çözme konuma  evirmiştir. Kraldan çok kralcı olan AKP iktidarı,  ABD’nin  kendisine verdiği rolü benimsemekle  kalmamış, kendini başaktör görmüş ve ABD’ye  kendince oluşturduğu :

 Suriye’ye karşı ABD’nin daha katı tavır alması,

 Uçuşa yasak bölge ilanı

 Muhalif güçlere silah yardımı

 Gazze sorunu ve ziyareti

 Kıbrıs Sorunu

 Irak hükümetine daha fazla baskı

Ve Kürecik’ e yerleştirilen füze kalkanı ve radarların İran’a müdahale ya da gözetlemede kullanılmayacağının ABD tarafından açıklanması gibi;                                                                                                                     bir dizi proje ile giden Başbakan Erdoğan, Obama’nın Suriye konusunda kendisini dışladığını ve Suriye sorunu Türkiye ile değil Rusya ile çözeceğini söylemesi ile ülkesine eli boş dönmüştür. Türkiye’ye dönen Erdoğan, ABD görüşmeleri ile ilgili değerlendirme yapmak yerine gündemin değiştirilmesi için 2014 te 3 seçim olabilir açıklaması yapmış bu tartışılırken , TBMM de alkol yasası onaylanmış  akabinde gezi parkında ağaçlar sökülmüş ve Yavuz sultan selim adı verileceği açılanan 3. Köprünün temeli atılmıştır.

  ABD görüşmelerinin kamuoyu ile paylaşılması bir yana tamamen unutturulmaya çalışılmıştır. Erdoğan’ın  zaman zaman satır aralarında söylediği; ben bir şey söyler ya da bir şey yaparsam  herkesin onu konuşmasını sağlar , gündemi değiştiririm dediği gazete sayfalarında sıcaklığını korumaktadır.

 ( Erdoğan’ın  yine gündemi değiştirmek  için ortaya attığı ama gerçekte yapmayı planladığı  Topçu kışlası ve AVM projesini 28 mayıs’ ta İBB aracılığıyla ilk adımını attı ve Gezi Parkındaki ağaçları katletmeye başladı. Halktan tepki geldiğinde  İBB yol genişletmesi olduğunu  AVM  için olmadığını ,Erdoğan ise diktatörce bir tavırla :Yapacağım şeyi size mi soracağım diyerek ortamı daha fazla germe yolunu seçmiştir.)

  Ortadoğu politikalarında değişikler yapan ABD , yaptığı bu değişikliklerde AKP iktidarını dışlamıştır.

Mısır da Mursi iktidarının askeri darbe ile uzaklaştırılması karşısında sessiz kalan ABD emperyalizmi. Kendi çıkar  hesaplarının devamlılığını sağlamak nedeniyle Yeşil Kuşak projesinden ödün verebileceğini göstermekle birlikte ,AKP iktidarına da  vazgeçilmez olmadığı uyarısı yapmıştır. Bu taktik değişikliği gören AKP , asıl tepki göstermesi gereken ABD yerine AB ye saldırmaktadır. AB’ ye saldırmasının nedeni AB’ nin  gezi sürecinde uygulanan polis şiddetini ve AKP nin baskıcı politikalarını eleştirmesi nedeniyledir.

      Ben yaptım oldu anlayışı ile hareket eden AKP iktidarı Beysbol sopasının sersemliğini yaşarken Gezi Direnişi ne toslayarak  dengesini iyice kaybederek ne yöne gideceğini şaşırmıştır. Bir taraftan emperyalizmin Ortadoğu  da ki çıkarları doğrultusunda politik çizgi  izlemek ve bununla birlikte yeni Osmanlıcılık anlayışını Ortadoğu’ da hakim kılmaya çalışan AKP , kelimenin tam anlamıyla iki cami arasında bey namaz kalmıştır.

  Ne ABD emperyalizminin verdiği görevi ne de kendisine biçtiği yeni Osmanlıcılık  anlayışını Ortadoğu’ ya giydirememiştir. Emperyalizm  tarafından kucağına verilmiş olan Kürt sorunu konusunda ise bocalamaya devam etmektedir . Ortadoğu’ daki  sorun ve Kürt sorunu birbirine bağlı olarak bir kartopunun çığa dönüşmesi gibi AKP iktidarının üzerine doğru yuvarlanmaktadır.

  Kürt sorununu emperyalizmin Ortadoğu da ki politikalarından ayırmak büyük resmi görmezlikten gelmek olur. Ve emperyalizmin Ortadoğu da ki gelecek hesaplarını yanlış yorumlamaya yol açar. Kürt sorunun çözümü de (yani Türkiye de ki adıyla barış süreci) emperyalizmin Ortadoğu da 90 lı yıllarda  kurgulanmış stratejisinin  bir parçasıdır. Enerji  kaynakları paylaşımının tamamlandığı ve sınırların belirginleştiği bir Ortadoğu da (emperyalizmin istediği süre içinde) enerji kaynaklarının güvenliği açısından çatışmasız bir Ortadoğu hesabının yapılması Kürt sorunun en azından şimdilik emperyalizmin belirlediği ortak bir paydada çözülmesidir.

  90’ lı yılların başında ABD’ nin körfez müdahalesi ile başlayan süreç ile PKK’ nin izlediği  politik çizgi dikkatle incelendiğinde  PKK’ nin emperyalizmin Ortadoğu da yaptığı hamlelere göre politikalarını belirlediği net bir şekilde görülebilir.

  90 lı yılların öncesinde sosyalist söylemlerle ve orak çekiçli bayrakla mücadele yürüten ve Bağımsız Birleşik  Sosyalist Kürdistan ı temel amaç gören PKK ,90 yılı sonrasında Sovyetler Birliğinin dağılması ve ABD nin Kürdistan da 32 ve 33.paraleli uçuşa yasak bölge ilan etmesi ile politik çizgisini değiştirmiştir.

Aşama aşama sosyalist söylemden vazgeçmiş ve bayrağındaki orak çekici kaldırmıştır. Temel amaç olan Bağımsız Birleşik  Sosyalist Kürdistan mücadelesi Demokratik Cumhuriyet (!) noktasına  evrilmiştir.

Bugün  gelinen barış süreci ,90 lı yıllarda birkaç kez denenmesine  rağmen emperyalizmin Ortadoğu da ki  hesaplarının oluşmamış olması ve Türkiye de bu savaştan nemalanan Derin Devletin  tasfiye edilememiş olmasından dolayı süreçler savaşın daha fazla tırmandığı aşamalara  evrilmiştir.

  Bugün gelinen süreçte emperyalizmin (tamamen olmasa da ) yeniden şekillendirdiği Ortadoğu ve PKK’ nin yüksek sesle dillendirdiği silahlı mücadelenin koşullarının demokratik mücadeleye  evrildiği söylemine de bakıldığında Kürtlerin (Kuzey Kürdistan da) mücadeleyi  demokratik yoldan yürütecekleri ve Serhıldanların silahsız olacağını görmek zor olmasa gerek.

  Her ne kadar zaman zaman PKK Başkanlık Konseyi silahlı mücadeleye dönebileceği gibi sözler ima etse de söylemlerdeki esnekliği gözden kaçırmamak gerekir diye düşünüyorum.

  Emperyalizm son dönemlerde sık sık yaşadığı bunalımın faturasını yine kadim Ortadoğu halklarına ödetmiş ve krizden çıkış tercihini Ortadoğu Halklarının  canı-kanı ve enerji kaynakları üzerinden yapıyor.

NOT: Yazım içerisinde  kısaca değindiğim gezi sürecinin birkaç satırla geçiştirilecek bir süreç olmadığını biliyorum. Bu sürecin her yönüyle değerlendirilmesi gerektiğini düşünerek geniş bir şekilde yazarak katılmayı düşünüyorum.

Mehmet Ayaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir