Emperyalizmin “Sınav” oyunu-Tahsin Doğan

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Türkiye de bugün okul öncesinden üniversiteye, eğitim bittikten sonra da gireceğiniz

her iş için bir sınav ve bu sınavlara hazırlayan kurslar var.

 

tdogan@anafikir.gen.tr

Dünyanın her yerinde, örgün eğitim sürecinde sınavlar yapılır. Bu sınavlar daha çok çocuğun becerilerini, var olan yeteneklerini tanımaya ve bu doğrultuda başarılı olabileceği bir alana yönlendirmeye yöneliktir.

Türkiye’de, emperyalizmin işbirlikçisi gerici iktidar sınavları, milyarlarla ifade edilen bir sömürünün, hem de devleti tümüyle ele geçirmenin bir aracı olarak kullanmaktadır. Türkiye’de son 50 yıldır artarak yaygınlaşan sınav alanları ve türleri, bu gerici iktidar döneminde daha da çeşitlendirilmiş, yaygınlaştırılmıştır. Yaygınlaştıkça da iştahı kabaran iktidar, yeni sınav alanları yaratarak yoluna hızla devam etmektedir. YGS, LYS, SBS, KPSS, KPDS, TUS, DGS, ÜDS, ALES, vb. sınavlara her gün yenisi eklenmektedir.

Tekelci sermayenin, yeni liberal politikalarının ürünü olan bu sınavlara, siyasi iktidar dört elle sarıldı. Çünkü sadece adamlarını devletin kilit noktalarına yerleştirmenin bir aracı olarak değil, ekonomik ve siyasi hedefleri için de birçok yönden yararlandığı bir mekanizma olarak gördü. Birincisi, gerici sermayeye 10-15 milyar dolarlık bir ekonomik kaynak yaratıyor. İkincisi, dillere destan soru hırsızlıklarıyla zincir, yandaş dershane öğrencilerinin önemli eğitim kurumlarına yerleşmesini sağlıyor. Öte yandan cemaatlerin etki alanındaki binlerce öğrenciye sınav kazandırarak yurt dışına eğitime ya da göreve gönderiyor. Çoğu yurt dışında yetişmiş bu kadrolar, bugün Türkiye’yi yönetiyor. Üçüncüsü de “dindar” bir gençlik yetiştirmenin ve toplum yaratmanın tüm kanallarını açıyor. Dördüncüsü de sınavlarla başı döndürülen gençler, politikadan ve ülke sorunlarıyla ilgilenmekten uzaklaştırılarak toplumun depolitizasyonu derinleştiriliyor.

Bu nedenlerle siyasi iktidar, Türkiye’yi dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir sınavlar kıskacı içine sokmuştur. Buna halkımızın direnç göstermemesinden de yararlanan emperyalist güçler ve gerici işbirlikçileri, bu alandaki uygulamalarını artırarak sürdürmekteler. Dünyanın hiçbir yerinde yaşamı bu denli etkilemeyen sınavlar, Türkiye’de çocukluk döneminden başlayarak bireyin tüm yaşamını etkilemektedir.

2012 yılında 9 milyon adayın çeşitli sınavlara gireceği planlanmış durumda. Bir adayların aile ve yakınları olmak üzere 5-6 kişiyi etkilediğini varsayarsak, bu yıl sınavlar en az 45 milyon kişiyi etkileyecek.

Türkiye de bugün okul öncesinden üniversiteye, eğitim bittikten sonra da gireceğiniz her iş için bir sınav ve bu sınavlara hazırlayan kurslar var.

Eskiden sadece ortaöğretim ve yükseköğretime geçiş sınavları yaygın bir şekilde uygulanmakta iken yeni sınav türleri çıktı ortaya. İşe giriş sınavları kısa sürede yaygınlaştırıldı. Bir meslek okulunu bitirmek yetmiyor, öğrendikleriniz sayılmıyor, yeniden dershaneye gideceksiniz, orada öğrenecek, sınava gireceksiniz, eğer puanınız düşükse, yükseltmek için tekrar dershane, tekrar sınav.  Mesleğe girdiniz, çalışkanlığınız, alan bilginiz, başarınız önemli değil meslekte yükselme sınavları çıkar karşınıza, beş-altı yaşlarında başlayan sınav maratonu tüm iş yaşamınız boyunca korkulu rüyanız olmaya devam eder.

Hemen her aileyi ilgilendiren bu sınavlar, dünyanın hiçbir ülkesinde bu denli istismar edilmemektedir. Ailenin, çocukların, gençlerin, çalışanların bu denli büyük bir psikolojik açmaza ve sosyal bunalımlara sürüklediği bir ikinci ülke yoktur.

Yurt dışı görevlendirme ve eğitim için gönderilenlerin sınavları sayesinde bugün Türkiye’yi yöneten kadrolar son 50 yıllık bir uygulamanın ürünüdür. Her nedense halka kapalıdır kamu parasıyla öğrenim ve yurt dışı görevlendirmeler.

Zincir dershanelere aktarılan ve yaygın olarak yıllardır uygulanan sistemle aydınların, demokratların, emekçilerin çocuklarının önü kesilmiş, seçkin fakülte ve yüksek okullara yandaş çocukları yerleştirilmiştir.

Örgün eğitim sistemi içinde yer alan sınavlar dışında, doğal eğitim sürecine bilinçli olarak eklenen bu sınavlar tümüyle kaldırılabilir.

Siyasi iktidar, bu sınavları kaldıracağı yerde, yaşamın her alanına yeni sınavlar ekleyerek daha da yaygınlaştırmaktadır. Çünkü sınavları ideolojileri, siyasi ve ekonomik hedefleri için bir fırsat olarak görmektedirler.

HEDEFLERİ

  1. Siyasi iktidarın en önemli hedeflerinden biri de kamu eğitim kurumlarını işlevsizleştirmek, önemsizleştirmek ve süreç içinde yarattıkları cemaatlerin denetimindeki özel eğitim kurumlarını bunların yerine koymak. Etkisizleştirilen resmi eğitim kurumlarını da, süreç içinde özelleştirerek, halkın cumhuriyet döneminde yarattığı eğitim alt yapısını, diğer tüm birikimlerini, geliştirdikleri bu özel eğitim kurumlarına aktarmak,
  2. Çoğunu ellerinde tuttukları özel dershane ve kurslar kanalıyla, halktan ikinci bir eğitim gideri toplamak,
  3. Yandaş çocuklarının kurs ücretlerini, yönetiminde bulundukları yerel yönetimlere ödettirerek, devletin ikinci bir eğitim gideri yüklenmesini ve milyarlarla ifade edilen bu paraların yandaş özel eğitim kurumlarına aktarılmasını sağlamak.
  4. Yönlendirme ve mesleğe hazırlama programlarıyla işe hazırlamaları gereken lise mezunlarını üniversite kapılarında 2-3 yıl bekleterek, bunları üretim süreci dışında tutmak ve işsizlik göstergelerini aşağı çekmek.
  5. Gençlerimizin, üniversitelerden aldıkları eğitimi yok sayarak, KPSS gibi gereksiz bir sınav kanalıyla yandaşlara yeni bir gelir kaynağı yaratmak,
  6. Çalışanları da üretkenliğine, yaratıcılığına ve çalışkanlığına bakmaksızın, meslekte yükselme sınavlarına tabi tutarak, yeni bir kurs alanı yaratmak,
  7. Cemaatlere yaratılan devasa kaynaklarla, eğitim sistemini, giderek tüm devleti ele geçirmek,
  8. Cemaatlerin elindeki okul, dershane ve kurslarda, ders dışı dayatılan dini yaşama biçimi ve yaratılan kültürle başbakanın da dediği gibi “dindar” bir kuşak yaratılırken, emperyalizme de kültürel bir taban, yaşama ve gelişme altyapısı oluşturmak.

Bu nedenlerle, toplumda yarattığı tüm huzursuzluklara karşın sınavları kaldırmıyorlar, hatta yeni sınavlar üreterek, yeni gelir kaynağının yanında kamusal eğitim sistemini tümüyle etkisizleştirme çabasındalar.

SINAVLAR KALDIRILMALIDIR

Halkımızın boyun eğdiği bu sınavlar gene halkımızın dirençli mücadelesi ile kaldırılabilir. Buna öncelikle toplumun tüm dinamik güçleri sahip çıkmalı ve kendisine dayatılan bu engeli kolektif iradeyle, mücadeleyle yenmeyi hedeflemelidir.

Bu sınavlar tümüyle kaldırılabilir. Bu çok basit, sadece gençlerimizin mezun oldukları eğitim kurumlarından aldıkları notlar ve ek etkinliklerine ilişkin belgeler ölçüt alınarak bir üst öğrenim kurumuna veya işe girişleri sağlanabilir.

Üst öğretime geçişte ve kamu personeli alımında 1926 yılında genç Türkiye Cumhuriyeti ”Bakalorya” (ortak mezuniyet sınavları) sistemi sonuçlarını esas almış, yıllarca uygulamış ve hiçbir sorun yaşamamıştır.

Yukarıdaki nedenlerle bu sınav sistemi yaratılmış ve yıllarca yoksul halktan trilyonlar toplanmıştır. Toplanmaya da devam edilmektedir.

Biz, kamu eğitim kurumlarını işlevselleştirerek bu sınavlardan kurtulabiliriz. Siyasi iktidarın tüm kamusal eğitim kurumlarını dışlayan ve yerine kendi kurumlarını koyan bu zihniyetini, gerçek yüzünü halk artık görmelidir.

Kamu personeli alımında, özel yetenek gerektirmeyen hallerde eğitim kurumlarımızın verdiği diplomayı ve talep fazlalığında diplomaya esas olan notların ortalamasını ve bazı ek ölçütleri temel aldığımızda sorun kendiliğinden çözülecektir.

Bununla adaylarımızı bir saatlik sınavla değil, tüm eğitim süreciyle değerlendirmiş olacağız.

Kamu Personeli Alımında; adayların bitirdikleri eğitim kurumundan aldıkları notlara ek olarak ilgi ve yeteneklerine ilişkin belgeler yeterli olmalıdır. Eğer gerekiyorsa, ilk ve ortaöğretimde rehberlik servislerinin, yükseköğretimde öğrenci danışmanlıklarının görüşlerini içeren raporlar da incelenerek adayın işe yerleştirilmesi gerekir.

Örgün eğitimde kademeler arası geçişlerde büyük sıkıntılar yaşanmakta. Anaokuluna, ilköğretime, ortaöğretime ve yükseköğretime girerken de sınav barajları koyan bu sistemi artık Türkiye taşıyamıyor. Bu sistem, bilgi ve yetenek ölçmekten çok, maddi, siyasi ve ideolojik çıkar temelli çalışıyor.

Ağırlıklı olarak uluslararası “Bakalorya”  sistemine benzer bir sınav sistemini, öğrenim süreci içinde uygulayarak ve okul ortamındaki farklı değerlendirme kaynaklarını kullanarak, öğrencilerimizin bir üst öğretime sınavsız geçmesini sağlayabiliriz.

Halk bu sınavlardan bıkmış durumda. Tüm demokratik kitle örgütlerinde de bu doğrultuda bir iradenin ve gücün olduğu bir gerçek.

Ortaöğretime geçişte; öğrenim süreci içinde uygulanacak genel sınavların sonuçları, rehberlik servisince eğitim süreci içinde hazırlanan belgeler (ilgi, beceri, yetenek ve mesleki eğilimlerine ilişkin ölçüm sonuçları) ve okul sürecinde aldığı notlar yeterli sayılmalıdır,

Çocuğu veya genci bir günlük sınavla değil, tüm öğretim süreciyle değerlendirmeliyiz. Genel sınav bunlardan biri olmakla birlikte kimi yerlerdeki olası kayırmalara yönelik önlemleri almak ta zor değil. Bunun için ayrı bir çalışma yapılabilir.

Ortaöğretimde okullar arasında standart farklarının kaldırılması veya minimize edilmesini sağlayacak yeni düzenlemeler ile birlikte, yükseköğretime geçiş sınavlarının da (YGS) kaldırılması gerekmektedir. Bunun için yapılacak çalışmalar ve izlenecek yol çok basit;

Rehberlik servisleri yönlendirme ve değerlendirme sürecinde veli, okul ve üst öğretim kurumlarına veri hazırlayacak durumdadır. Ortaöğretim sürecinde bir yükseköğretim kurumuna, ya da iş yaşamına geçmesine esas olacak ölçütler okul ortamında hazırlanmalıdır.

Bu doğal ortamında çocuğun-gencin bilgisi, yeteneği, ilgisi, alan becerisi ve sosyal aktivitelerinin değerlendirilmesi ile sağlanabilir.

Rehberlik servisleri bu bilgiler ışığında öğrencinin hangi alanda başarılı olabileceğini, ya da lisede ek programlar uygulanarak hangi mesleklere yönlendirilmesi gerektiğini okuluna ve öğrenci velisine bildirebilir.

Bu yönlendirme ve bilgilendirme sadece lise son sınıfta değil tüm ilk ve ortaöğretim sürecine yayılmalıdır.

Yükseköğretim öğrenci yerleştirme, danışma ve izleme merkezleri, bilgisayar ortamında bu bilgilere özel şifreler ile her zaman ulaşabilmelidir.

Öğrencilerimiz bu bilgiler ışığında girebilecekleri program listesine göre yapacakları bir tercih sıralamasına dayanılarak, bir yükseköğretim kurumuna yerleştirilmelidir.

Bugünkü verilere göre üniversitelerimiz açıkladıkları kontenjana göre, lise ve dengi okullarımızın son sınıflarındaki bütün öğrencileri alacak kapasiteye ulaşmıştır.

Bu da göstermektedir ki sınav sorunu mevcut öğrencilerimizin sayısından değil iktidarların siyasi tercihinden kaynaklanmaktadır.

Ortaöğretim kurumlarımızın öğretim süresi 3 yıldan 4 yıla çıktığında bir yıl mezun vermediler. ÖSS’ye sadece eski mezunlar girdi. Bu dönem üniversite kontenjanlarıyla talep denkliği yakalanmıştı. Buna karşın iktidar sınavın kaldırılmasına yönelik bir adım atmadı.

Yönlendirme

Öğrenci ortaöğretimden başlayarak, güçlü danışmanlık ve rehberlik hizmeti ile ilgi ve yetenekleri doğrultusunda bir mesleğe yönlendirilmelidir. Çoğu ülkenin yükseköğretim kurumları, çağ nüfusunu alacak kapasitede değildir. Ancak bizim gibi üniversite önünde yığılmalara da rastlanmaz. İyi bir yönlendirme sistemi ile bizim de bu sorunları aşacağımız kuşkusuzdur.

Mesleki ve teknik okulların alt yapısı, mesleğe yöneltme programları için kullanılmalıdır.

Dershaneler

Dershaneler eğitim sisteminin amaçlı olarak yarattığı bir kurum olarak var olan bir gerçek. Bunlar sosyal eğitim politikaları çerçevesinde yapılacak yeni yapılanma ile işlevsizleşip kendiliğinden kalkacaklardır.

Doğal olarak devrimci bir eğitim programı ile bu sorunlar kökten çözülebilir.  Hem “Eğitim” konusu, hem de “demokratik eğitim”  ayrı yazıların konusu olacak.

Bu yazı, Türkiye için kanayan bir yara olan “sınav”la sınırlı kaldı. Sınavların kaldırılmasına yönelik kamuoyunda büyük bir isteğin olduğunu biliyoruz. Ancak direnç oluşturulamıyor. Bu konuda demokratik kitle örgütlerinin, meslek örgütlerinin büyük sorumluluk taşıdığını düşünüyorum.

Sınavların kalkmasıyla aileler, çocuk ve gençlerimiz sınavların yarattığı ekonomik ve psikolojik sorunlardan kurtulacaktır. Okul olma özelliğini yitiren kamu okulları tekrar saygınlık kazanacak, öğretmenler de toplum içindeki saygın konumlarına yeniden kavuşmaya başlayacaklardır. Bu arada eğitimde kısmi de olsa bir fırsat eşitliği sağlanacaktır.

Tahsin Doğan

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir