Emperyalizmle Mücadele Doğru Anlaşılmalı

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Yıldırım Koç’un 5.2.2018 tarihli Aydınlık Gazetesi’nde yer alan “DİSK’ten Kıbrıs Barış Harekâtına Destek” başlıklı yazısı, o dönemde (1974) takınılan bazı tavırları hatırlamamıza vesile oldu. Sadece DİSK değil başka ilerici-devrimci kuruluşlar da Kıbrıs Barış harekâtını desteklemişlerdi.

Devrimci gençler de Kıbrıs’ta Yunan cuntasına dayanan Rum faşistlerin darbesini ve Barış Harekâtı nedeniyle Türkiye’nin karşısında konumlanan ABD emperyalizmini protesto eden eylemler yapmışlardı. Tıpkı 6. Filo’nun ülkemize gelişini protesto eden devrimciler gibi…

Ama 1974 teki Kıbrıs harekâtını “işgal” olarak değerlendiren “solcular” da vardı.

Örneğin, Aralık 1974-Ocak 1975 arasında Doğu Perinçek’in Aydınlık’taki yazılarında bu değerlendirmenin çeşitli örneklerini görebiliriz:

“Türkiye hâkim sınıfları, ‘Kıbrıs devletinin bağımsızlığını korumak’ iddiasıyla adayı işgal ettiler.” (Doğu Perinçek, Kıbrıs Meselesi, s.32, Aydınlık Yayınları, 1976)

Perinçek, “Kıbrıs Altmış Sekizinci Vilayet Haline Getirildi” başlığı altında da harekâtı “işgal” olarak niteliyordu:
“Kıbrıs topraklarının neredeyse yarıya yakını Türkiye’nin işgali altındadır.” (Doğu Perinçek, age, s.33)
1970’li yıllarda Sovyetler Birliği’ni “Sosyal Emperyalist”, Kıbrıs Barış Harekâtını da “işgal” olarak gören Aydınlık çevresi gibi düşünmeyen devrimciler de vardı. Örneğin bu çevrenin “orta yolcu “dediği TMMOB yönetimi bunlardan biriydi.

Bugün AKP iktidarının adının başındaki “Türk” kavramını kaldırmaya uğraştığı TMMOB’un 19 Temmuz 1974 tarihli, 15 sayılı bülteninde, “Kıbrıs’taki askerî müdahale Türkiye açısından ulusal bir sorundur” denmekteydi. Bugün kendilerini ilerici-solcu kitle örgütü ya da parti olarak gören kuruluşlar ve devrimciler, TMMOB’nin Genel Başkanı Teoman Öztürk’ün bu açıklamasından, özellikle Kıbrıs ve Ege sorunlarına bakış, emperyalizm ve emperyalizme karşı mücadele anlayışı bakımından ders çıkarmalıdır. Açıklamanın bazı kısımları şöyleydi:

“ Kıbrıs’ta Rum kesiminde Yunan subaylarının öncülüğünde bir darbe ile iktidar zor yoluyla ele geçirilmiş bulunmaktadır. Bu girişimin, bölgede Amerikan çıkarlarını temsil eden Yunanistan’daki faşist cunta tarafından tezgâhlanmış olduğu apaçık ortadadır. Böylece adada uluslararası anlaşmalarla sağlanmış bulunan statüyü korumakla yükümlü devletlerden biri olan Yunanistan bağımsız bir devletin iç işlerine askeri bir müdahalede bulunmuş olmaktadır.”

“Ancak bu girişimi Yunan cuntasının kendi başına bir eylemi olarak görmek ve Kıbrıs adası içinde sınırlamak olanaksızdır. Bu girişim ABD’nin Ortadoğu’da olduğu gibi, Ege’de de güçler dengesini lehine çevirmek üzere yıllardan beri uyguladığı genel stratejinin bir parçasıdır. Bu dengeyi sağlamak için de öncelikle bölgedeki ülkelerde kendine kesinlikle bağımlı, uysal Amerikancı yönetimleri örgütlemek ve bu amaçla faşist darbelere girişmek gerekmektedir.”

“Yunan faşist cuntası bu yolda yönetime el koymuş ve ülkede halkı susturarak Yunanistan’ı Amerika’nın Ortadoğu için kullanacağı askeri bir üs haline getirmiştir. Kıbrıs’ta da aynı amaç güdülmektedir. Kıbrıs’ta Yunanistan’ı uluslararası anlaşmaları apaçık çiğnemeye iten güç ABD emperyalizminin militarist gücüdür.”

Günümüzde ise ABD Ortadoğu’da askerî, ekonomik ve giderek yıpranan siyasî gücüne dayanarak ülkeleri iç savaşlara sürüklemekte ve parçalamaya çalışmaktadır. Dün Kıbrıs’ta darbe yaptırarak adayı bölgeye hâkim olmak amaçlı üs yapmak istiyordu, bugün de Suriye’nin kuzeyini benzer bir amaçla kendi üssü haline getirmeye çalışmaktadır. Çünkü bu bölge –Doğu Akdeniz ve Ortadoğu- sadece petrol, doğalgaz ve su için değil Asya, Afrika ve Avrupa’nın kesişme noktası olarak, deniz yolları açısından yani jeostratejik yönden dünyanın en önemli parçasıdır. Batılı güçler daha petrol bilinmezken de bu bölgeye ticarî, diğer doğal kaynaklar, askerî, dini ve coğrafi nedenlerle sürekli hâkim olmak istemişlerdir.

Günümüzde emperyalist güçlerin bu bölgede İsrail dışında müttefiki yoktur, coğrafyayı kontrolü altında tutabilmek için faydalanacağı, kullanacağı, sömüreceği ülkeler ve güçler vardır. Bu çıplak gerçeği anlamak istemeyenler ya tarih ve coğrafya bilgisinden yoksundurlar ya da işbirlikçiliği içselleştirmişlerdir.

TMMOB Başkanının 1974’te altını çizdiği konuların çoğu -kıta sahanlığı ve devletleştirme gibi- güncelliğini korumaktadır. O günlerde yabancı sermayenin malı olan Ataş petrol rafinesinin çalışmasını yavaşlatarak ülkeyi ve özellikle de harekâtı zora sokmayı amaçladıklarını açıklayarak “devletleştirmenin” önemine vurgu yapılmaktadır:
“Ülkemizde koalisyon hükümetinin (CHP-MSP koalisyonu bn.) kıta sahanlığı ve haşhaş konularında izlediği dış politika ile anti-faşist iç politika Amerika’yı bir ölçüde tedirgin etmektedir. İşine gelmeyen iktidarı yıpratmak üzere her aracı kullanmakta, bu arada da ülke içinde üslenmiş ekonomik güçlerini harekete geçirmiş bulunmaktadır. Ataş Rafinerisinin askerî yakıt stoklarının azamiye çıkarılması gereken bu kritik dönemde revizyona girme bahanesiyle üretimi düşürmesi ülkemizi yakıt açısından zor duruma düşürmeyi amaçlamaktadır.

1967 yılında Kıbrıs olayları sırasında aynı hesaplar içinde olan yabancı petrol şirketleri benzer bir tavır takınmışlardı. BU NEDENLERLE YABANCILARIN ELİNDE BULUNAN STRATEJİK ÖNEMDE ÜRETİM BİRİMLERİNİN DEVLETLEŞTİRİLMESİ BUGÜN ARTIK KAÇINILMAZ BİR ZORUNLULUK HALİNE GELMİŞTİR. HÜKÜMET BU ALANDA EMPERYALİST OYUNLARI BOŞA ÇIKARACAK BAĞIMSIZ, KARARLI BİR POLİTİKA İZLEMELİDİR.”

Görüldüğü gibi emperyalist devletlerden ve uluslararası tekellerden hiçbir zaman dost olmaz. Onlar her durumda ekonomik çıkarlarına ve jeopolitik hesaplarına göre hareket ederler. Geçtiğimiz günlerde AKP hükümet yetkililerinin ABD Savunma Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanı’yla görüşmeler yapmış olmaları da bu gerçeği değiştirmez. Değişiklik, kuruluşunda ve iktidar yapılmasında ABD’nin derin adamlarının ve örgütlerinin rolü olduğu söylenen AKP gibi partilerin politikalarında olur. Bu tür durumlarda üzerinde anlaşılan politikalar genellikle halkın ve ülkenin başına yeni sorunlar açar.

19 Temmuz 1974’de TMMOB adına yapılan bu açıklamanın devamında yapılan vurgulara duyulan ihtiyaç bugünlerde her zamankinden daha fazladır.

“HALKIMIZ AÇISINDAN ACİL GÖREV BUGÜN, ÜLKEDE VE BÖLGEDE EMPERYALİZMİN ÜLKELERİN İÇİŞLERİNE MÜDAHALESİNE KARŞI BAĞIMSIZ BİR DIŞ POLİTİKA İSTEMEK VE ÜLKE İÇİNDE DEMOKRASİ CEPHESİNİ GÜÇLENDİRMEKTİR. GÜNÜN SORUNU ÜLKEDE VE BÖLGEDE BARIŞ VE DEMOKRASİNİN SAĞLANMASI SORUNUDUR.”
Dünün baş sorunu emperyalizmle, bölgedeki uzantıları ve içerdeki işbirlikçileriyle halkın mücadelesiydi, bugünün baş sorunu da emperyalizm, bölgedeki taşeronları ve ülke içindeki işbirlikçilere karşı halkın mücadelesidir. Bu mücadelelerin temel karakteristiği emperyalizme karşı verilen mücadelenin faşizme karşı mücadeleyi de içermesidir.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

One Response

  1. 1973 ekimayı itibarıyla A.Ü.S.B.F ne kayıt olduğum. Kaydımın akebinde de SBFDER in kuruluş çalışmalarına katıldım. Bu benim devrimci tavırımı göstermiş ve derneğin kuruluşlunda da yönetimkurulu birinci yedeğene konuldum.Kıbrıs barış hareketi gerçekleştiğinde 1974 Kasım ayıiçinde fakültenin büyük anfisinde Kıbrıs hareketine ilişkin forum düzenlendi. O forumda devrimci gurublar görüşlerini çıkartmanın bir emperyal çıkartma olarak değerlenmesi üzerine kurgulamışlardı.Ben ömür ernez olarak dernek yönetimine de daışmadan kendi görüşümü çıkartmanın anti emeryalis ve devrimci nitelik taşıdığını belirterek bildirdim. Toplantı sonrası .beni üzerine beni sert bir biçimde kınayarak derhal istifamı vermemiistediler. Kısa bir tartışama sonrasında ihraç kararı verileceğini ihtar ettiler.Sempati ve aid olduğumu hissettiğim devrimci hareketin önderleri yaşamış olsaydı bu hareketi kesinlikle devrimci olduğunu nitelerler ve ona göre tavır geliştirirlerdi.ABD nin işbirlik.iliğini savunan büyük sermaye gurupları sesiz kalıyor ve kısmende hareketin yanlışlığını fısıtı halinde dolaştırıyorlardı..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir