Gerici, Bölücü, Yıkıcı Paket Üzerine- Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

AKP, dini siyasette kullanan DP, AP gibi sağ iktidarların, 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinin ürünüdür;

AB-D’nin katkısı, dini sermayenin, cemaat ve tarikatların yardımı,  bir torba şekere, bir çuval una, bir ton kömüre iradesini bağlamış, özgür yurttaş olmanın erdemini anlayamamış seçmenin desteğiyle devlet iktidarını ele geçirmiştir; devleti yönetiyor, istediğini de yapıyor; eğitiminden hukukuna, sağlığından güvenliğine kadar her şeyi yeniden biçimlendiriyor!

GERİCİ, BÖLÜCÜ, YIKICI PAKET ÜZERİNE

Türkiye Cumhuriyeti Başvekili, AKP Reisi Tayyip, “Demokrasi Paketini (!)” açıklayınca yer yerinden oynadı; ne kadar da beklentisi olan varmış, şaşmamak elde değil!

Laik cumhuriyeti İslami cumhuriyete dönüştürmek için pusuya yatan dincilerin, ayrı devlet kurmayı düşleyen ve bu olmazsa federasyonlaşmaya da razıyım diyen ayrılıkçıların, ülkenin yeraltı yerüstü servetine göz koymuş yabancı şirketlerin, işbirlikçi yerli sermayenin sevinç gözyaşları sel olup akıyor! Laik cumhuriyetin canına ot tıkandığını gören dinciler bayram yapıyor, ayrılıkçılar “yetmez ama evet” havasında davul zurna eşliğinde halay çekiyor, ruhban okuluna kavuşan dini azınlıklar şarkı söyleyip, dua okuyor, işbirlikçi, montajcı yerli sermaye, ekonomimiz gelişiyor, büyüyoruz diyerek göbek atıyor!
Milli devleti tasfiye etmek için gözünü karartmış AKP iktidarı, “Osmanlı millet modeli” tasarımıyla, milli, laik, demokratik, devrimci cumhuriyeti parçalıyor,  altını üstüne getirerek yıkıyor, demokrasi lokumuyla da ruhuna fatiha okuyor(!)

Türk-İslam sentezi çizgisiyle bir eliyle dincilerin bir eliyle ırkçıların elini tutan, AKP sıkıştıkça arkasından koşup destek atan MHP ile MHP-CHP işbirliği yaparak milli hükümet kurma sevdasına düşen İşçi Partisi’ni bir yana bırakırsak, “demokrasi paketine (!)” açıktan tavır alan, karşı çıkan pek yok gibi!

CHP, ulusalcı/liberal ayrımıyla zikzaklar çiziyor; parti başkanının  “demokratikleşme paketi bizim paketimizin kötü bir kopyasıdır” demesiyle, partililer şaşırıp kalıyor!  

Ülkenin geçmişini derinlemesine irdelemeyen, geleceğini net olarak göremeyen, tasavvurlarını somutlaştıramayan sol partiler, paketin asıl hedefini görmezden gelerek içeriğiyle uğraşıyor. “Ezilen halklara sahip çıkma” adıyla ayrılıkçılardan yana tutum alan bir kesim, pakete bu açıdan bakıyor, gözü de başka hiçbir şey görmüyor. Bir kısmı ise, geçmişteki mücadele anlayışını ve yaşanmışlıklarını öyküleştirerek, “demokrasi ve özgürlük” söylemi altında yeni bir çıkış yolu arıyor, iktidar hedefli olamadıkları için de bir türlü bulamıyor! Geçmişiyle düşünsel bağını koparan, saf değiştirerek akil adamlığa soyunan, iktidarın düdüğünü öttürüp değirmenine su taşıyan dönek taifesi, “demokrasi” nutku atarak ortalıkta fır fır dönüyor, iktidara bağlanarak geleceğini arıyor (!)   

Kendi geleceğinden öte ülkenin, halkın geleceğini düşünenler, bu kadar karmaşa karşısında şaşırıp kalıyor. Şaşırmak doğal ise de kararsızlık, umutsuzluk çok kötü. Bunu nedeni, cumhuriyete sahip çıkacak siyasi kadroların neme lazımcı olması, yok canım bir şey olmaz demesi, oy almak için ilkelerinden ödün vermesi, halka dalkavukça davranması, ülkenin devrimci tarihine gönülden sahip çıkmaması, genç kuşakları yetiştirmede üşengen davranması, toplumu örgütleyip bilinçlendirmeyi savsaklaması, sağın dümen suyuna girerek iktidar olmak için emperyalizmden medet umması sayılabilir(!)  

Toplum yaşamında, basmakalıp (klişe) düşünceler, önyargılar, maalesef çok belirleyici; olayların değerlendirilmesinde zaman ve mekân kavramı, somut şartların somut tahlili yok gibi! Ülke tarihinin olumsuzlukları dilden düşürülmezken, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş sürecinde yaşananlar söz konusu bile edilmiyor, sağlıklı bir analiz yapılmıyor! Ülkenin nereden gelip nereye gittiği, hangi zorluklarla karşılaştığı, zorlukları aşmak için nasıl uğraşıldığı, cehaletle, yoksullukla nasıl mücadele edildiği,  ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel dönüşümlerin hangi bedeller ödenerek gerçekleştirildiği yeterince araştırılmıyor, öğrenilmiyor, ülkenin kurucuları baskıcı olarak nitelenip, basmakalıp düşüncelerle, topa tutuluyor, insanların kafası karışıyor, önyargılar oluşuyor. Bunu, “demokratikleşme paketi” adı altında uygulamaya sokulan “Gerici, bölücü, yıkıcı” pakete karşı takınılan tutumda da görmek mümkündür.

İnsanları, grupları, partileri, hareketleri damgalamak çok kolay, şu şudur, bu budur dedin mi akan sular duruyor, sorgulamaksızın yanlışa doğru, doğruya yanlış demek bir çeşit yaşam biçimi oluyor(!) Laik cumhuriyete bakışının bunda etkisi vardır kuşkusuz. Bu sorun aşılmadan,  kitlelerle sıcak bağlar kurulmadan, laik cumhuriyeti kitle desteği ile korumak,  yaşatmak pek olanaklı görülmüyor. Cumhuriyetin değerleri, birikimleri siyasi iktidarca tüketilirken, Cumhuriyeti kollamakla yükümlü Cumhuriyet Savcılığı bile elini koluna bağlamış bakıyor, sanırsın ki yıkıma destek oluyor, tabii ki bu durum cumhuriyetin vefakâr yurttaşlarında üzüntü, umutsuzluk, kaygı yaratıyor!

Aydınlanmacılar bilir ki dini referans alanlar, “yaradılış teorisinin” tutsağı olarak evrim teorisini dışlar; tez, anti tez, sentez yöntemini reddeder; bilimsel eğitim ve öğretimi ortadan kaldırır, özgür düşüncenin oluşmasına ve gelişmesine engel olmaya çalışır. Özgür düşüncenin bilimsel, eşitlikçi, özgürlükçü eğitim ve öğretimle sağlanabileceği, düşünen, tartışan, sorgulayan kuşakların bu yolla yetişebileceği bilimsel bir doğrudur. Siyasi iktidarın,  4+4+4 aşamalı eğitimle bilimsel eğitimin temeline dinamit koyması, dinsel inanca uygun yaşam biçimini topluma dayatması, okul, cami, ekonomik, sosyal, siyasal kurumlar aracılığı ve mahalle baskısıyla, medya yoluyla bu gericiliği olağanlaştırmaya çalışması net değil mi?  “İslamiyet’in Arabistan’da yaşam biçimi, İran’da siyaset, Türkiye’de inanç” olduğu konusunda bir düşünce vardır.  Bu iktidar, Arabistan’ın yaşam biçimini topluma dayatıyor. Herkeste bilir ki bu ülkenin İslamiyeti benimseyen insanları, cumhuriyet döneminde de Allaha, Kuran’a, Peygambere serbestçe inanır, ibadetini yapar; kimsenin dinine, mezhebine, yaşam tarzına karışmazdı; “İbadet ayrı kabahat ayrı”, “Her koyun kendi bacağından asılır” diyerek bir hoşgörü ortamında yaşardı. Ülkede ne zaman din istismar edilir oldu, darbecisinden siyasetçisine kadar din siyasette kullanılmaya başlandı, işte o zaman “Allaha sövüldü”, “Cami bombalandı”, “Peygambere ve zevcelerine hakaret edildi” denilerek tahrik edilen halk sokakları dökülüyor, insanlar öldürülüp evleri yakılıp ocakları söndürülüyor.  

Bunlar düşünüldüğünde, paket açıklayan siyasi iktidarın niyeti açık değil mi? İnsanların ne giyeceğine, ne içeceğine, ne yiyeceğine, hatta kadınların ne kadar çocuk doğuracağına karışmıyor mu? Buna ilişkin idari, mali, hukuki düzenlemeler yapmıyor mu?

İnsanlık birarada yaşamanın yarattığı zorunluluk nedeniyle klan birlikteliğinden başlayarak reis, şef, bey, kağan, han, hakan, sultan, krala boyun eğerek mutlakıyetçi, teokratik, meşruti yönetimlerde yaşayarak, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel gelişmeye bağlı olarak, farklı inanç ve etnik kökenlerden olmasına karşın bir millet olma gerçeğine ve bilincine ulaşıyor, cumhuriyeti benimseyerek ulus devleti kuruyor. Bu arada inançsal, etniksel, kültürel nedenlerden kaynaklanan iç savaş olasılığına olanak vermemeye çalışıyor. Bu nedenle çağımızda görülen savaşlar dış kaynaklı ve ekonomik amaçlıdır. Emperyalizm sömürüsünü sürdürebilmek için dinsel, etniksel ayrımları kışkırtıyor, iç destekçiler bularak ulus devletleri parçalamaya çalışıyor.  

Bu paketle, bir arada yaşamanın zorunlu sonucu olan dil birliği dinamitlenmiyor mu, inanç ayrımı yapılmıyor mu, kamu hizmeti sunanların hangi inançta olduğunu gösterecek biçimde giyinmesinin yolu açılmıyor mu? Devlet dairelerinde, okullarda, sakallı, sarıklı, fesli, türbanlı, şalvarlı, kara çarşaflı,  kamu görevlileri görülmeyecek mi? Hatta bunları bu kılıklarıyla çalıştırmak istemeyenler suç işlemiş olmayacaklar mı? İktidar, kurum, yönetici, çevre, grup baskısı karşısında başı açık, çağına uygun giyinmiş insan, nasıl kamu görevi yapacak, yapabilecek mi?  Daha işin başında cemaatçiler, ayrılıkçılar harekete geçti. Mürteci türbana izin çıkınca kara çarşafa girdi, ayrılıkçı büyükşehirlerin il sınırına eşitlenmesi, yerel yönetim özerklik şartını kaldıracağım öğrenmesi üzerine dört ülkede birleşeceğiz demeye, dolaysıyla ayrı devlet kurmanın yolunu düşünmeye başladı(!)  

Demokratikleşme paketine açıkça tavır almayanlar bunları görmüyor mu, laik demokratik cumhuriyetin canına ot tıkanarak ulus devlet modelinden dinsel gruplara dayanan “Osmanlı Millet modeline” geçmek istendiğini, toplumun din ve mezhep kavgalarına itileceğini, etnik ayrışmanın hızlanarak süreceğini,  çatışmaların yoğunlaşacağını, darbe ve iç savaşa riskinin artacağı anlaşılmıyor mu?

Kürt hareketi, sanki büyük bir zafer kazanmış (!) gibi nutuklar atıyor, kemendini dinci iktidarın boynuna dolamış, sıktıkça sıkıyor! İktidar, desteklerini alayım da Kemalist devletin (!) canına ot tıkayım diye ayrılıkçılığa karşı mücadele eden askeri darbeci diye içeri tıkıyor, ayrılıkçıların lideriyle cezaevinde görüşüp ödün üstüne ödün veriyor!

Solcular/Sosyalistler ise, garip biçimde 12 Eylül öncesi “Katil Oligarşi”, “Katil İktidar” derken,  yeni dönemde “Katil Devlet” demeye başlıyor, dolaysıyla hedef şaşıyor(!)

Devlet kalıcı, iktidar geçicidir. Devlet kalıcı olduğuna göre, devletle sürekli çatışmanın, kavga etmenin sola ne yararı olabilir? Uluslararası güçlerle işbirliğine girmiş dinci ve ayrılıkçı hareketlerin laik, üniter devlete savaş açmalarında anlayış farklılığı görülebilir, ancak sınıf temelinde mücadele eden, iktidara gelince halka ayrımsız hizmet sunmayı amaç edinen solun bundan ne çıkarı olabilir?

Devlet hedef alındığında,  yalnızca siyasi iktidarın politikaları hedef alınmıyor,  aynı zamanda iktidar karşıtı vatandaşın inandığı benimsediği devlet de hedefe konuyor, doğal olarak bu insanların tepkisine neden olunuyor! Devlet kurumunda, kamuda, emniyette, askeriyede, yargıda, bekçisinden amirine, sekreterinden müdürüne kadar binlerce devlet yandaşı, iktidar karşıtı insan var. Bunlar düşünülmeden atılan sloganlarda amaç üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi, anlamak zor!

Kuşkusuz devleti iktidar yönetir, ancak bu iktidarın devletle özdeşleştiği anlamına gelmez. Adalet ve özerk kuruluşlar dışındaki uygulamalar siyasi iktidarın kararları doğrultusunda olur ki iktidarın sorumluğu da işin doğası gereğidir.

Her ne kadar AKP iktidarı, adaletsiz seçimle elde ettiği güce dayanarak Anayasa’yı değiştirmiş, iktidar olanaklarıyla bu değişikliği halka onaylatmış, yargıyı yeniden yapılandırarak yönlendirmeye başlamış, üniversiteleri susturmuş, TRT, TÜBİTAK gibi özerk kuruluşları ele geçirmiş ise de yine de devletle siyasi iktidarı ayırmakta yarar vardır! 

 
AKP, dini siyasette kullanan DP, AP gibi sağ iktidarların, 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinin ürünüdür; AB-D’nin katkısı, dini sermayenin, cemaat ve tarikatların yardımı,  bir torba şekere, bir çuval una, bir ton kömüre iradesini bağlamış, özgür yurttaş olmanın erdemini anlayamamış seçmenin desteğiyle devlet iktidarını ele geçirmiştir; devleti yönetiyor, istediğini de yapıyor; eğitiminden hukukuna, sağlığından güvenliğine kadar her şeyi yeniden biçimlendiriyor! Ortada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş felsefesine bağlı, ilkelerine sadık, hukuka saygılı bir iktidar yok, ülkenin sosyal, siyasal, hukuki yapısını dinsel yapıya dönüştürmeye çalışan bir karşı devrim iktidarı var! Bu gerçeği görmeden, “demokratikleşme paketi (!)” üzerine konuşmanın da bir anlamı yoktur, yapılan eleştiriler buza yazı yazmadır, bir çeşit yasak savmadır(!)  

Anayasanın 81.maddesi ne göre milletvekili seçilenler, “Devletin varlığı ve bağımsızlığı, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan hakları ülküsünden ve Anayasa’ya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diyerek göreve başlar. İktidar yanlısı milletvekilleri ayaklarını kaldırarak yemin ediyor olmalılar, laik cumhuriyetin tasfiye edilmesine, andın okullardan kaldırılmasına, temel eğitimin dinselleştirilmesine, okullarının imam hatip okullarına dönüştürülmesine, 4+4+4 eğitim ve öğretim sistemiyle ülke geleceğinin karartılmasına, kız çocuklarının karar çarşafa sokulmasına, kamu görevlilerinin partizanlaşmasına, kadınların iş ve sosyal yaşamdan dışlanmasına ses çıkarmıyorlar, galiba “yemin bozmayı erdem sanıyorlar” (!)    

Sonuç olarak, demokratikleşme paketi (!), laik cumhuriyete kurulmuş tuzaktır, halkın elinde patlayacak saatli bombadır. Dileğim, ülkenin ve halkın geleceği daha fazla kararmadan, kardeş kardeşi vurmadan, herkesin aklını başına alması, güçlerini birleştirerek, laik demokratik cumhuriyete bağlı halkın örgütlü gücünü harekete geçirmesi, demokratik yoldan iktidarı sandığa gömmesidir. 20.10.2013

Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir