İkinci Konferansımız, Önemli Tartışmalara Sahne Oldu

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Anafikir olarak, ülkemizin sorunlarını tartışmaya açtığımız “Türkiye’nin Sorunları” konferans serisinin ikincisini Ankara’da Prof. Dr. Aziz Konukman’ın “Türkiye’de İktisadi Planlamada Yaşanan Dönüşüm” başlığı altında verdiği konferansla sürdürdük.

Konferans dinleyicilerin katılım ve sorularıyla zengin bir içeriğe kavuştu. 6 Şubat 2016 Cumartesi günü 14:00’de başlayan toplantı saat 17.00’de sona erdi.

Prof. Dr. Aziz Konukman, “Planlama konusuna öncelik veren, değer veren, gündeme getiren hiç bir sol parti, hiç bir oluşum yok. İsmini bile anmıyorlar. Oysa planlama olgusu, sosyalistlerin birinci önceliği, sosyalizmle birlikte anılan bir uygulamadır. Yalnızca emekli hocalarımızdan Prof. Dr. Bilsay Kuruç ve bir kaç arkadaşının kişisel gücüyle düzenlediği toplantılar vardı. Buna Anafikir gibi bir düşünce çevresinin de katılmasına sevindim. Çok önemli buldum.” dedi.

Konukman, “Birçok planlama hikâyesi var ama sermaye birikimiyle ilişkili bir planlama hikâyesi yok.” diyerek başladığı konuşmasına yüzyılın başından günümüze sermaye ve ekonomik kalkınma arasında gündeme gelen planlama düşünceleri ve uygulamalarını şöyle anlattı:

O dönem piyasanın müthiş kutsallaştığı bir dönemdi. Her arz kendi talebini yaratır anlayışı egemendi. Genelde dengesizlik yoktur. Piyasada görülen dengesizlikler kısa dönem dengesizlikleridir düşüncesi vardı. Devletin kaynak tahsisi ve dönüşüm ilişkilerinde etkin olmadığı bir dönemdi.

1930’lara gelince evdeki hesapların çarşıya uymadığı görüldü. Talep yönünden özellikle yaptıkları hesabın tutmadığı görüldü. Sistemde müthiş çöküş vardı. Borsada daha çok. Yani her arz kendi talebini yaratmıyordu; bir problem vardı.

Bunu düzenleyecek bir aktör lazım düşüncesi belirdi. Bu üretilen malların satılamaması durumunda devreye girmeli ya talep yaratmalı o büyük aygıt satın almalı; kapitalist rahatlayınca böylece sistem rahatlayacak. Yeri gelecek devlet bizatihi üretici olabilecek, planın içinde olabilecek; o dönemin kriz sonrası arayışları böyleydi.

Keynes ortaya çıktığı için değil. Zaten Roosevelt bunu 1930’larda uyguluyordu. Devlet olarak kamu olarak finansmanı üstlenip devreye giriyor. Bir Tennessee Vadisi Kalkınma Programı yaptılar, bizde sonra yapılan GAP gibi. Kapitalizmin merkezinde piyasaya güven değil bir bölgesel plan denemesi yapıldı. Piyasada sistemin tıkanıklıklarına cerrahi müdahale yapan bir devlet anlayışı. Sonra Keynes bunu grafiklerle anlattı.

Metropol ülkede, ABD’de sorun böyle çözülüyor. Ama hiç bu sorunları yaşamayan Sovyetler Birliği var. Piyasanın yerine devlet girmiş orada, her şeyi planlıyor. Ama bizim gibi az gelişmiş ülkelerde böyle bir olay görmüyoruz. Mahir çayan’ın da şaşılacak biçimde keşfedip söz ettiği Latin Amerikalı çevre ülkelerin emperyal sistemden kopuşu mümkün olabilir, emperyalizmin o zayıf halkasından kopabilir düşüncesi doğdu. Türkiye çok nadir ülkelerden biri bu anlamda. Türkiye’nin çabası kapitalist sistemden koparak değil emperyalizmin o zayıf halkasından kurtulduğu anlarda biraz daha bir üst düzeye çıkma arayışları doğrultusundaydı. Bir tek ülke Türkiye dünyada böyle. Mustafa Kemal’in Lenin’le kurduğu ilişki sonucu biraz da. Sovyetler Birliği de zaten nüfuz alanını geliştirmek istiyor. Sovyet uzmanlar geliyor ve şaşılacak hızda hemen kurumsal ekonomik ilişkiler büyük hızla kuruluyor. Amerika’dan da heyetler geliyor. Biz yapamayacaksak kimden geldiğine bakmayız anlayışında Türkiye’yi yönetenler. Fare yakalayabilecekse kedinin renginin önemi yok anlayışı. Sovyetler Birliği uzman katkılarıyla mucize gerçekleştiriliyor. Tarımdan her türlü metada bağımlı bir ülke düşünün; her şeyi şekerini, tuzunu dışarıdan alan bir ülke. Şevket Süreya’nın Kadro’daki yazısı: ‘Bağımsızlık şeker üretiminden geçer…’ Ben bir Latin Amerika ülkesi toplantısındayken Morales’in danışmanı olan Profesör, ‘Siz kendi deneyiminizi önemseyin en ciddi başarı o. Sosyalist bir ülkeyle işbirliği yaparak 5 yıllık kalkınma planı yapan tek ülke Türkiye’, demişti.

Nevi şahsına münhasır bir deneyim bu. Daha sonra Latin Amerika’da geliştirilecek ekolden çok farklı şey yapıyorlar. Şeker işletmeleri, şişe, cam, kimya sektöründe… Niye kardeşim bu işlerle uğraşıyorsunuz? Latin Amerika’da dayanıksız tüketim mallarıyla başlar ara malı. Ama Türkiye 1934’de yatırım malları üretimine başlandı. Yapabiliriz biz yaparız kardeşim, dendi. Almadan yaparız. Ve sonunda o plan yapılıyor. Ne var ki 1939’da o çok önemli savaş başlıyor, yarım kalıyor. Yeni 1936 planı çöpe gidiyor.

Savaş biter bitmez de CHP’nin ilerici gerici katmanları savaşa başlıyor. Kadro hareketi kaldığımız yerden devam edelim diyor, ara yatırım malı üretimine devam edelim anlayışında. Savaş bitmiş yeni bir dünya var. Fakat yeni dünyanın lideri ABD Sömürgelerde plandan söz ediyor.

İvedilik planından İsmet Paşa korkuyor. Kadrocu hareket bir nevi emperyalizme karşı göreli özerkliği olan programa devam etmek istiyor. Meşhur 1947 planı, ABD-İMF-Marshall Planı’nı tercih ediyor İnönü. ABD emperyalizmin yeniden inşası, Marshall Planıyla yola çıkılıyor. Sen Türkiye, tarımla uğraşacaksın, ağır sanayiye gerek yok diyen bir plan. Demiryolu, gemicilik değil ben size karayolu yapacağım diyen bir plan.

Yani emperyalizm zayıf halkada kopan ilişkiyi tekrar bağlıyor, derin ilişkiyi güçlendirmeye çalışıyor. Kadrocuların ara malı üretelim fikri çöpe atılıyor. Böylece Türkiye İsmet Paşa’nın öncülüğünde emperyalizme entegre oldu.

Sistem malların satılamama sıkıntısını büyük oranda ortadan kaldırıyor. Aşırı üretim krizi yok. Bu sistem kendini sürdürüyor 1970’lere dek.

İkinci dünya savaşından sonraki dönemde her yerde planlama var. İtalya’da, Fransa’da Almanya’da hep planlama. Karma ekonomi anlayışı bu: Kamu kesimi için emredici, özel sektör için yol gösterici. 70’lerin sonuna doğru sona eren bir planlı dönem.

Bizde Anayasal bir kurum haline getirilip müthiş biçimde ciddiye alındı planlama. Temel devlet görevleri arasına kondu 1961 Anayasasında planlama. 1982’de bu madde hemen kaldırılıp sadece ekonomik göreve kaydırıldı. Planlama döneminde özel ihtisas komisyonları vardı. TMMOB de oraya katılırdı.

Hükümetlerin de plana yatkın olması lazım elbet. 24 Ocak kararlarıyla, 4. plan bitince 5. plan 24 Ocak kararlarına göre düzenlendi. 1980’den sonra plan devleti tasfiye etmenin bir aracı haline getirildi.

Washington Uzlaşması denen bir şey dayatıldı. Bütçeler küçülecek.. Önce piyasalaşmayı öğreneceksiniz. Eğitimde, sağlıkta vatandaşı müşteri olarak göreceksiniz. Ödediğin vergi yol su hizmet olarak sana dönecek, sloganı kalktı. Mutlaka KİT’leri tasfiye edeceksiniz, Devletin vahşi kapitalizmi törpüleyen ne kadar takıntısı varsa temizleyeceksiniz, Kuralsızlaştıracaksanız, bundan böyle saldım çayıra Mevla’m kayıra olacak ekonomi dediler.

Bu üç alandan devleti geri çekmeye başladılar. Korunaksız haldeki devletlerin hepsinde kriz çıktı. Meksika, Rusya, Güney Kore, Türkiye krizi.. Hepsinde kriz çıktı.

Finans sektörünün liberalizasyonu Allahtan bizde 1989’da geldi. 24 Ocak kararlarından sonra 12 Eylül’ün gelmesi tesadüf değil. Döviz geldikçe büyüyen gidince küçülen bir mehter marşı ekonomisi yarattı… Sıcak para çıkışı başlayınca ekonomik kriz başladı.

Planı özel sektörün planına indirgediler. Kamusal plandan uzaklaştık. Özel şirketlerin planları oldu. 8-9-10. planlar; artık bundan sonra AB’ye uyum vs.

Bölgesel planların ise merkezi planlamayla ilgisi uyumu yok. DPT’yi kalkınma bakanlığına çevirdiler. Kurulurken Başbakanlığa bağlanmıştı; önem veriliyordu. Tüm planlama süreçlerine sermaye tabanlı örgütleri çağırdılar. Tüm iktidar sermayeye… oldu. Uluslararası yapılara bağımlı kurumlar oluştu.

Yeni yoksulluk tanımı yaptılar. Emeğin yoksullaşması… Yoksulluk endeksleri.. Yoksulluğu azaltın bölümü… Ortadan kaldırma değil… Azaltma… Yoksulluğun yönetilmesi… Fakir olacaktır mutlaka… Sistem var olduğu sürece sen kendin ona göre gardını al. Planlamanın Adı Yok.

Bugünkü köprü havaalanı gibi büyük projeler planlamanın ürünü değil ” Kamu özel sektör modeli” diye bir şey yarattılar; bu çıkarlara göre yapılan iki dudağın arasında karar verilmiş işler.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir