Korona Günleri-Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Korona bir virüs, Çin’de ortaya çıkan dünyaya yayılan, yüzbinlerce can alan bu virüse Covid-19 deniyor.

Ülkemize virüsün girdiği tarih belli değil ise de ilk vakanın 10 Mart 2020’de, ilk resmi açıklamanın 11 Mart’ta, ilk ölümün 15 Mart’ta olduğu Sağlık Bakanlığınca açıklandı.

Tek adam yönetimindeki iktidar, salgın kısa sürer, biter düşüyle yapay önlemlerle salgını atlatmaya çalıştı; umrecileri başıboş bıraktı, Kâbe kapatılırken camileri açık tuttu, Atatürk liderliğinde ki Cumhuriyet Hükümetinin dinler arası hoşgörüyü kalıcı kılmak için müze olarak insanlığın görseline sunduğu Ayasofya’yı yolundan sapmış yargı kararıyla ibadete açtı, açılışa yüzbinleri toplayarak virüsün yayılmasını hızlandırdı, yurttaşa maske dağıtamadı, millet ittifakının kazandığı belediyelerin aldığı önlemleri engelledi, topladığı yardımlara el koydu;  gerçek vaka, ağır hasta (entübe), ölüm sayılarını gizledi ise de salgını önleyemedi; 14 günlük tam kapanma önerilerine karşı iş yerlerini, okulları, şehir içi ve şehirler arası yolculukları kısıtladı, hafta sonu ve bayram tatillerinde halkı evlerine kapatmak durumunda kaldı; oluşturulan bilim kurulu ses çıkaramaz, atanmışlardan oluşan hükümet ne yapacağını bilemez duruma geldi; yaptıkları her işte “Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda” diyerek tek adam tasallutuna boyun eğdi.

Bu salgın, Laik Cumhuriyet karşıtlarının, tek adam yönetiminin, bilim, sanat, kültür, eğitim ve emek düşmanlığını ortaya çıkardı; üniversitelerin, okulların, hastanelerin, bilim ve sağlık kurumlarının dinci tarikatçıların yönetimlerine verilerek sosyal devletin çökertilmesini, ülkenin yeraltı ve yer üstü servetlerini, fabrikalarını, hastanelerini özelleştirme adı altında çok uluslu şirketlere peşkeş çekilerek, yandaş vakıflara ve iş adamlarına devredilerek kamu mallarının yağmalanmasının, hırsızlığın, yolsuzluğun yarattığı yıkımı gözler önüne serdi.

Ekonomik faaliyetler ağır darbeler aldı, fabrikalar, iş yerleri kapandı, sanayici, tüccar, esnaf iş yapamaz, köylü ekemez, işçi çalışamaz duruma geldi. Bütün sorumluluk 65 yaş ve üstüne yıkıldı, toplumun önüne atıldı, veba yayıyormuş gibi bakıldı, işi ve iş yeri olanlar muaf sayıldı da kısmen kurtulan görüldü. Maskesiz evden çıkamaz, mesafesiz yürüyemez, kolonyasız gezemez olduk.

İktidar korona günlerini fırsata çevirdi, parti mitinglerini serbest bırakıp ulusal bayramları kutlamayı, Atatürk’ü anmayı yasakladı; iktidara karşı hak ve özgürlük mücadelesini yükselten sendikaların, meslek kuruluşlarının, yerel inisiyatiflerin eylemliklerini zor kullanarak durdurdu; baroları bölüp parçaladı, yargının kurucu unsuru savunma mesleğini (avukatlığı) sıradanlaştırdı. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın “meslek kuruluşu”, “temsilde adalet ve yönetimde istikrar” ilkesine aykırı olan düzenlemeyi, yandaş yargıçların oylarıyla (oy çokluğu) Anayasa uygun buldu. İktidarın Reisi ne derse o oluyor, kanunlar tıkır tıkır çıkıyor, olmazsa kararnamesiyle işi çözüyorlar. Yargı üç maymunu oynuyor, hukuka ve vicdana değil iktidar iradesine boyun eğiyor, hukuki tavır koyamıyor, akıntıya kürek çekiyor, görevi kötüye kullanıyor, bir gün bunun hesabı bizden de sorulur diye düşünmüyor.

Aşı tartışmaları sürerken, ilaç bulundu haberleri çıktı, resmi olarak can kaybının 17 bine yaklaştığı açıklanırken, gayri resmi olarak bunun 40-50 bin arası olduğu bilimcilerce söyleniyor. Yönetimde doğruluk, açıklık tam olmadığı için insanlar neye inanacağını şaşırıyor.

Evde televizyon izlemekten, haberleri dinlemekten, eşi, dostu, yakınları görememekten bıktık. Kahveler, birahaneler, meyhaneler kapalı, alkol satışını bile yasakladılar. Yasaklamasalar bile fiyatları öyle yüksek ki vatandaş kendisi üretmeye kalkarak canından oluyor. Ben de bu İslamcı zihniyeti anlamıyorum, madem alkole karşısın, alkol haram diyorsun, o zaman haram olması gereken kolonyadan, alkollü içeceklerden, sigardan elde edilen vergi gelirinden diyanete niye pay ayırıyorsun, aylıklarınızı, ücretlerinizi bu gelirinin karıştığı bütçeden nasıl alıyorsun, yandaşlara nasıl yardım yapıyorsun? Aslında sizin mücadele alanınız (rakı, bira, şarap) gibi sıvı içeceklerden çok, (esrar, eroin, kokain, hap, bali gibi) kuru içeceklerle yönelik olması gerekir. Arpa gibi tahıl, incir, üzüm, elma, dut gibi meyvelerden üretilen alkolü yasaklayarak üreticisinin gelir kaynağını kuruttukları da ayrı bir gerçek.

Kamu malını yağmalamada, hırsızlık, yolsuzluk yapmada sınır tanımayanların alkolü yasaklamaları ekonomik olarak yanlıştır, düşünsel olarak bağnazlıktır. Tırnağı bile olamayacağınız cumhuriyet kurucularını “İki Ayyaş” diye nitelemeniz çapsızlığınızın göstergesidir. İki Ayyaş, laik, demokratik, çağdaş bir cumhuriyet kurmuş,  siz bunların kurdukları devletin kurumlarını, birikimlerini emperyalizme peşkeş çekerek, varını yoğunu satarak kurda kuşa yem ettiniz, gelecek nesilleri  “dindar ve kindar” şeklinde yetiştirmeye kalkarak, halkı inançsal, etnik ve kültürel olarak bölerek ulusun geleceğini kararttınız. Ülkeyi İngiliz bankerlerine, Katar emirine tutsak ettiniz.

Korona iktidarınıza kötülük yapma fırsatı vermiş olsa da insanların gözünü, zihnini açtı, doğanın, demokrasinin, özgürlüğün, laik hukukun, bilimin yani cumhuriyetin değerini kavrattı. İnanıyoruz ki bu millet ilk seçimde iktidarın hesabını görecek, bedelini ödetecek, hırslarıyla, kinleriyle tarihin çöplüğüne gönderecek.

Mücadeleye devam, umutsuzluk ve karamsarlığa yer yok!

Yaşasın devrimci, laik, demokratik cumhuriyet.

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir