“Küresel Değerlere Bağlı”Aday ve Devrimci Görev

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Yukarıdaki sözün sahibi Kemal Derviş. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP ve MHP Başkanları tarafından Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesinden sonra Kemal Derviş, söz konusu kişi için bu ifadeyi kullanıyor. “Küresel değerler” denilen şeyin emperyalizmin politikaları olduğunu herkes biliyor. Yani demek oluyor ki Kemal Derviş’e göre, Ekmeleddin İhsanoğlu emperyalizmin politikalarına bağlı birisidir. Nokta!

Son bir-iki yıldır emperyalizmin Ortadoğu politikaları bir tıkanma içine girdi. Özellikle Suriye’de ortaya çıkan beklemedikleri düzeydeki direniş, başta Rusya olmak üzere ve İran ve Şii dünyasının gösterdiği performans, AKP iktidarının büyük çuvallamaları emperyalizmi bölgede zor duruma sokan unsurlar oldu. Son zamanlarda Emperyalizm, bu direnç noktalarını kırmak ya da etkisini azaltmak ve AKP’yi hizaya sokmak için harekete geçti. Böylece yıpranmaya başlayan hegemonik etkisini yeniden kurmanın olanaklarını yaratmayı hesaplıyor. Öncelikle bölgenin en etkin gücü olan Rusya’nın önünde duran Ukrayna sorununu kaşıyarak daha da büyütmeye yöneldi. Böylece Rusya’yı bu uzun sürecek sorunla uğraştırmaya başlayarak Ortadoğu’dan kısmen de olsa uzaklaşmasını sağlamaya yöneldi. İkinci olarak, bir taraftan yeni İran yönetimi ile dostluk köprüleri kurma görüntüleri oluştururken, diğer yandan ılımlı İslam politikası yerine şiddeti esas alan siyasal Sünnici bir politikayı öne sürmeye başlıyordu. Amerika, Hazar Denizinden-Basra’ya oradan Akdeniz’e uzanan Şii kuşağına karşı radikal Sünni-Selefi koalisyonunu kurdurarak harekete geçiriyordu. Bu yeni dinci saldırı ile GBOP’un öncelikle Irak ve Suriye’de, sonra İran’da ve daha sonra da Türkiye’de hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır. Son IŞİT ve işbirlikçilerinin saldırıya geçirilmesinin ardında yatan gerçek politika budur. Bölgenin Kürt sorununu da bu yeni politikayla çözmeyi amaçladıkları anlaşılmaktadır. Ancak bu sorunun çözümünde saldırıyı bizzat yürüten yeni koalisyon güçlerinin inisiyatiflerinin önemini küçümsememek gerekir.

AKP iktidarı bütün yıpranmışlığına karşın bu koalisyonun içindedir. Yukarıda sözünü ettiğimiz bu yeni “gerici kuşak”ın karşısında yıllarca bastırılan, saptırılan ama Geziyle birlikte yeniden uyanmaya ve hatta beklemedikleri ölçülerde toplumun içinde kök salmaya başlayan ilerici-devrimci akımın daha fazla canlanmadan, politikada ağırlığını koymadan köreltilmesi ve çeşitli yöntemlerle etkisizleştirilmesi gerekmektedir. Çünkü ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri bu uyanışın önünü kesmeden Türkiye’nin bu yeni gerici kuşak içinde etkin rol üstlenmesinin mümkün olmadığını görmektedir. Bir yıldır baskı ve yıldırma politikalarının yanı sıra hedeften saptırarak etkisizleştirme siyasetini de uygulamaktadırlar. Gezi hareketin en fazla ve en kolay etkilediği Türkiye’nin en yerleşik ve eski partisi CHP ve çevresinin bu gelişmenin dışına çıkarılması yeni planın selameti bakımından önemli görünmektedir. Sistemin bu önemli parçasının istenmeyen noktalara, kontrol edilemeyecek yerlere sürüklenmesi elbette ki istenmez. Hele de Kemal Kılıçdaroğlu gibi mutemet bir adamları başkanken bu partinin ilerici bir kitle hareketinin etkisiyle istemedikleri yerlere sürüklenmesini kabul edemezler. İşte iki aydan az bir süre sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini, bu “sapmayı düzeltmek”, ilerici-aydınlanmacı CHP tabanını “terbiye” etmek ya da kendi başkanlarınca “terbiye” edilmelerini sağlamak için bir fırsat olarak kullanmaları emperyal güç odakları açısından önemliydi.  Türkiye’yi söz konusu yeni politikalarının bir parçası yapabilmeleri için Cumhurbaşkanlığına gösterilecek adayların dünyaya ve bölgeye bakışları önemli olmaktadır. CHP’nin adayının bu amaca uygun birinin olması Türkiye’nin aydınlanmacı entelejansiyasını ve demokrat kitle tabanını kontrol altına almak bakımından önemlidir. Bununla birlikte, RTE’nin Alevi olduğunu her fırsatta vurguladığı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dinci birisini Cumhurbaşkanlığına önermesi, toplum içinde “barış” ortamı yaratacağı yönünde yapılacak propagandalara imkan yaratarak aslında siyasal Sünniciliğin daha rahat yol almasına hizmet edecektir. Kılıdaroğlu’na yaptırılacak böyle bir önerinin Alevi kesiminin böyle bir kişiye karşı yükselteceği tepkisini en aza indireceği ve böylece siyasal Sünniliğin mesafe kat etmesini kolaylaşacağını söyleyebiliriz.

ABD emperyalizmi, 1980’lerde Yeşil Kuşak projesini uygulatırken 12 Eylül darbesiyle yaptığını, şimdi de bölgede etkinlik kurmasına hizmet edecek “gerici kuşak”ı oluştururken Türkiye’den “çatlak ses” çıkmaması için Kılıçdaroğlu ve Bahçeli vasıtasıyla hayata geçirmektedir. Kitleler teslim alınarak, ses çıkarmaları adamları vasıtasıyla önlenerek; küresel değerlere yani ABD’nin değerlerine-politikalarına bağlı birisini-ha AKP’nin adayı ha Kılıçdaroğlu+Bahçeli’nin adayı- Türkiye’de Cumhurbaşkanı olarak görmek istemektedir. Bu işi organize ederken aykırı ses çıkaranları güçsüzleştirmeye, kontrol dışına çıkabilecek örgütleri de hizaya sokarak bir taşla bir-kaç kuş da vurmuş olmaktadır.

Bu çemberi kırmanın yolunun BDP-HDP adayını desteklemekten geçmeyeceğini de belirtmeliyiz. O adayın temsil ettiği siyasal çizginin de sonuçta emperyalizmin bölge politikalarıyla uyum içinde olduğu bilinmektedir. Emperyalizmin bu yeni gerici politikasının GBOP doğrultusunda Kürtler için bir “çözüm” getireceği de açık. Kürtlerin de Sünni cephe içinde ele alınarak “çözüm” bulunacağını tahmin etmek zor değil.  Bu bakımdan BDP-HDP adayı ne kadar sol görünürse görünsün, takınacakları bütün solcu, laik ve duruma göre İslamcı, uzlaşmacı vb tavırların hepsi de taktiksel olacaktır, sonuçta GBOP doğrultusunda hareket edeceklerdir. Bu anlamda da son tahlilde uluslararası gericiliğin politikasının bir parçası olacakları kaçınılmaz görünmektedir.

Bugünkü koşullarda hemen atılabilecek en doğru adım, parlamentodan çıkacak 20 demokrat-aydınlanmacı milletvekilinin ne pahasına olursa olsun ortaya çıkarak devrimci bir adayı önermeleridir. Bu aday ikinci tura kalamasa dahi yaratılacak hareket, aydınlanmacı-demokrat-devrimci geleneğin gerici politikalar altında ezilmesini önleyecektir. Böyle bir hareket, 1908 devriminin, 1919-23 anti-emperyalist kurtuluş mücadelesinin, 1961 Anayasasının, 1968-72 ve 1974-80 devrimci mücadelelerinin, büyük Zonguldak işçi yürüyüşünün ve Gezi halk hareketi geleneğinin işbirlikçiler eliyle ezilmesini önleyecek ve hatta daha da ileriye taşınmasının ortamının hazırlanmasına hizmet sunacaktır. Anadolu ve Rumeli’nin yüz yıllık devrimci damarını canlı tutmak hepimizin devrimci görevidir.

Not: Bu yazıyı, geçtiğimiz günlerde Anafikir’de yayınlanan “Günümüz Gerçekliğinde Nasıl Bir Cumhurbaşkanı Adayı?” ve “Amerikan Kardeşliği” başlıklı yazılarla birlikte okumanızı öneririz.

Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir