Montaıgne’e Ulaşmak – Serkan Yaman

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Dünyanın birden düzeleceği yoktur;  ama insan kendini sıkan

şey karşısında o kadar sabırsızdır ki, her ne pahasına olursa olsun ondan kurtulmak ister. Binlerce örnek de gösteriyor ki dünya böyle çabuk iyileşme aramaktan hep zarar görür: Durumunda genel bir iyileşme olmadıkça, bir an dertten kurtulması iyileşmesi demek değildir

 

MONTAIGNE’E ULAŞMAK

                                                                           Tüm dostlarıma saygıyla…

Size bu sefer ki yazımda, DENEMELER’in yazarı MONTAİGNE’den söz etmek istiyorum. O Denemeler ki Montaigne’i derya kılmış; yazdıkça yazmış insana dair her konuda… Ve o, 16.  yüzyıldan günümüze seslenmiş. İnsanları, insan evladı olmaya davet etmiş. Bilgisiyle, irfan sahibi oluşuyla insanlık tarihinde önemli bir yer edinmiş.

                                                                              

Michel Eyquem de Montaigne denince DENEMELER isimli yapıtı akla gelir.

12 Eylül Darbesi’nden dört ay önce… Orta sondayım. Güzel Konuşma dersindeyiz. Herkes bir kitap tanıtıyor. Benim ödevim Montaigne’in DENEMELER’i. Biyografisini de veriyorum, kronoloji halinde. Öğretmenim  “Bizim memlekete pek uygun değil” diyor “Bu tarzda,  bir yazar hayatı vermek”.

Montaigne, yazdıklarıyla kendimizi tanımamızı söylüyor. ERDEM üzerine dersler veriyor.

 Erasmus ile birlikte Montaigne de Hümanizma’nın temsilcisi.

Hümanizm, Rönesans felsefesinin çığırları içinde yer kaplamış bir akım. İşlediği ilk sorun insanın özü ve dünyadaki yerine dair. Montaigne’in yaşadığı yıllar ise ( 1533-1592 ) Rönesans sonları.

Bu dâhi filozof büyük bir kargaşa ortamının içinde yazmış eserini. Türkçeye Sabahattin Eyuboğlu çevirisiyle de kazandırılmış, Hüsen Portakal’ın dört ciltlik çevirisi de aynı yayınevinden… Yine bir sürü yayınevi Montaigne’in Denemeler’inin çevirisini yapmış arada.

HER GÜNE BİR DENEME

12 Eylül’ün karanlık günlerinde lise hayatım başlamıştı. Sabahçıydım ve öğleden sonraki zamanımda eve gelir gelmez komşumuzdan aldığım Cumhuriyet gazetesini ve akabinde Denemeler’den bir deneme okuyor öyle ödevlerime geçiyordum. O zamanlar sathi idi okuduklarım. İçselleştirmiş olsaydım sonraki birkaç yılım savruk geçmezdi sanırım.  Ne güzel bir okuma faaliyetiydi o; ‘işe yaramaz’ görünen denemelere eğilişim. Benim bu yazıyı yazmama neden olan ve beni olgunlaştıran o denemeleriydi Montaigne’in… Elimde olanak olsa Montaigne’i tanıtma kampanyası yapardım ( Bu tanıtım, kampanyanın bir parçası olsun). ‘Her güne bir deneme’ sloganıyla.

MONTAIGNE’DEN HAYATIN BİRKAÇ YÖNÜNE FELSEFİ BİR BAKIŞ: “Ev hayatında, bilimsel çalışmalarda, avda ve başkaca her uygulamada insan hazzın en son sınırlarına kadar gitmeli, ama bu sınırları aşmaktan kendini korumalıdır; yoksa işin içine acı da karışmaya başlar.” *

 

İKİ ÖNEMLİ YAZARA GÖRE MONTAIGNE

Orhan Hançerlioğlu’na göre  “ Bireyci insanlığın ünlü düşünürleri Erasmus, Machiavelli ve Montaigne ister istemez böylesine bir anlayışı pekiştirecek yeni toplumsal tedirginliklerin tohumlarını atıyorlardı.”

Stefan  Zweig’ın  bakış açısına göre ise, “Montaigne, yeryüzünde en güç olan şeyi, yani yalnızca kendini yaşamayı, özgür olmayı ve gittikçe daha özgürleşmeyi denemiştir.”

ÖLÜM KARŞISINDA SOYLU DURUŞU

1592’nin 13 Eylül günü Montaigne ölür.  Ölümü soğukkanlı karşılamış, sadece ölürken yanında “ruhundaki son imgeleri emanet edebileceği” bir dostun bulunmayışından yakınmıştır.

İşte size bu not üzerinden çağrışımla, dostluk üzerine yazdığı iki denemeye kısaltarak yer veriyorum… Evet, Montaigne’den…  Sabahattin Eyuboğlu çevirisiyle. Montaigne’in sadece bu denemelerindeki dostluğu tarifi bile, bize onun ne kadar görmezlikten gelinemeyecek derecede önemli bir filozof ve üstün bir deneme yazarı olduğunu gösteriyor kanaatindeyim.

                                                          DOSTLUK

Dost ve dostluk dediğimiz, çokluk ruhlarımızın beraber olmasını sağlayan bir rastlantı ya da zorunlulukla edindiğimiz ilintiler, yakınlıklardır. Benim anladığım dostlukta ruhlar o kadar derinden uyuşmuş, karışmış, kaynaşmıştır ki onları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık bulamaz olmuşlardır. Onu ( Etienne de la Botie: Montaige’nin en iyi dostu. İyi yürekliliği ve bazı şiirleriyle tanınmıştır) niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse bunu ancak şöyle anlatabilirim sanıyorum: Çünkü o, o idi; ben de bendim.

Ruhlarımız o kadar sıkı bir beraberlikle yürüdü, birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en gizli taraflarına kadar birbirine öyle açıldılar ki ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor, kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum. (…)

Her işte onun yarısı, ikinci yarısı olmaya o kadar alışmıştım ki şimdi artık yarım bir varlık gibiyim.

                                                               ***

Dostluk böyle bir duygu işte… Özveri ve güven; bu özellikler ise bence bu asırda da dostluk için temel iki unsur. Dostluğu nerede aramalı… Dostluk Bağları başlıklı denemesine geldiğimizde Montaigne’in  şöyle yazdığını görüyoruz:

                                                              DOSTLUK BAĞLARI

 (…) Gerçek dostluğun ne olduğunu bilirim; bildiğim için de dostumu kendime çekmekten çok, kendimi ona veririm. Ona iyilik etmeyi,  onun bana iyilik etmesinden daha çok istemekle kalmam; kendine her edeceği iyiliğin bana da iyilik olmasını isterim. Bana en büyük iyiliği kendine iyilik etmiş olduğu zaman etmiş olur. (…) Başka başka yerlerde, o benim için yaşıyor, keşfediyordu, ben de onun için. Hayatın tadını bir aradaymışız gibi çıkarıyorduk. (…) O kadar kaynaşmıştık ki ayrı ayrı yerlerde olmakla aramızdaki gönül birliği bir kat daha zenginleşiyordu.

Montaigne’in Denemeler’i,  Sabahattin Eyuboğlu çevirisiyle 130’u aşkın denemeden oluşuyor. Ben içlerinden dostlukla ilgili iki denemeyi seçtim. Fakat birey olarak kendimizi nasıl inşa ederiz sorusuna yardımcı olacak kaynağı arıyorsanız eğer; bu uğraşa Montaigne’in Bütün Denemeler’iyle başlayabilirsiniz derim. Dilerim bu çabalar,  sizlerin ve sevdiklerinizin hayatları üzerinde olumlu sonuçlar doğurur.

‘İYİ GÜNÜN DOSTU ZOR GÜNDE HANİ’ DER YA ŞARKI…

Şimdi Montaigne’den kendime geçiş yapıp, bir dostluk tanımı da ben getirmeye çalışacağım: Şu an üç dostumdan birinin yanındayım ve huzur içindeyim. Bilirim ki dostum, asabiliğimi de kaldırabilir. Bana yaşamın ABC’sini öğretir. Kendimi dönüştürmemde katkısı büyüktür. Destek olur. Kardeşini ve evladını sevdiği gibi, ayrı olarak beni de sever. Sıkıntımı paylaşır. Beni taşır. Onu kaybedersem çok üzülürüm. Yeri çok özeldir benim için. Beni eksikliklerime rağmen sever. Saygı duyar, empati kurar. Montaigne’in yazdıkları ise yaşadıkça bende içselleşir. Sevginin ne demek olduğu bu ilişkide resimlenebilir. Yeri doldurulamaz denir ya hani, tam anlamıyla öyle. ‘Satışa’ getirilemez bir ilişkidir dostluk ilişkisi. Dostluk bağları başlı başına zenginliktir. Dost insanın zehrini alır. Hayatın önemli bir yönünü paylaşır insan bir-iki dostuyla. Sıkıntısında yanı başındadır. Dost hisseder; gözyaşı döktüğü olur. ‘Benim dünyam dostluk üzerine kuruludur ve benim için yaşamın anlamı budur’ desem abartmış olmam. Dostluk varsa yaptığımın da hayrı dokunuyor demektir. Dostuma rahatlıkla sırtımı dönebilirim. Uzakta da olsa o benim yakınımdadır. Sesini, öğüdünü duymak beni rahatlatır. Dost manevi güçtür. Zaman dostluğu perçinler ve dostluğun değerini anlaşılır kılar. Dost yol göstericidir. Çözümün ipuçlarını verir. Dost, başımıza gelebilecek bir felaketin habercisi de olur, önlem almaya zorlar. Zorlukları biraz veya önemli ölçüde hafifleten bağdır dostluk. Dostluğu yaşamadan giderseniz bu dünyadan, bu hayatı eksik yaşamışsınız demektir. Bir dostunuz olmamışsa eğer bu sefer de topallayarak yaşarsınız hayatı. Bir yerde tökezlersiniz. Ne mutlu gerçek anlamda dostu olanlara! Fazla olmasın, bir elin parmaklarını geçmesin dost dedikleriniz; yeter ki ilişkinin hakkı verilsin.

 Size dostluğu bu kadar yakından tanımlayabiliyorum. Düz bir anlatım, biliyorum. Biraz didaktik oldu farkındayım… Dostluğu platonik yaşamak biz felsefi materyalistlere göre değil derim; yaşamak ve yaşayabilmenin yollarını açmak, zeminini oluşturabilmek gerek. En başta da ‘sevgi zaman ayırmayı gerektirir’ sözünü unutmamak da fayda var. Arkadaş ilişkisinde dahi görürüm: sıkıntını hisseder ve kendisinden vererek o sıkıntıyı gidermeye bakar; ama şöyle ama böyle… Onun yollarını arar.  Dost yüzü gördüm ya ölsem de gam yemem, gözüm arkada bu dünyadan gitmem. Yaşasın dostluk! Bencilliği öldüren dostluk… Kaypaklığı gideren dostluk.                                            

Illam mae si partem animae tulit

Maturior vis quid moror altera,

Nec charus aeque, nec superstes

Ihteger? Ille dies ultramque

Duxit ruinam.

                                                                                        Horatius, Odes, II, xvıı

 

( Erken gelen bir vuruş benim ruhumun yarısını alıp götürdüğüne göre,

Öyleyse bedenimin geri kalan yarısıyla niçin burada can çekişeceğim?

 O gün ikimizi de aldı götürdü.)

 

Çeviri: Hüsem Portakal; Montaigne, Bütün Denemeler cilt 1, s.275, bölüm 28, Dostluk Üzerine      

BİR FELSEFECİ GÖZÜYLE MONTAİGNE

“Değerler çerçevesinde tutucu bir düşünür olan Montaigne siyaset alanında da tutucuydu: o başkaldıran insanı değil uyumlu insanı onaylıyordu. (…) 

Montaigne için insanın kendini eğitmesi de eğitimin önemli bir yönüdür: insana düşen ‘ben’ini geliştirmek ve zenginleştirmektir, yaşama uyum sağlamak için bu çok önemlidir. Zengin, esnek, acı çekmeyi bildiği gibi sevmeyi de bilen, bu arada gerektiğinde kavga etmeyi de bilen bireyi kendinde yaratmak bu bireysel eğitimin özünü oluşturur.  Her kişi çaba göstererek kendi benliğinde o erdemli insanı oluşturabilir.**

MONTAİGNE’E GÖRE DEVRİM

“Dünyanın birden düzeleceği yoktur;  ama insan kendini sıkan şey karşısında o kadar sabırsızdır ki, her ne pahasına olursa olsun ondan kurtulmak ister. Binlerce örnek de gösteriyor ki dünya böyle çabuk iyileşme aramaktan hep zarar görür: Durumunda genel bir iyileşme olmadıkça, bir an dertten kurtulması iyileşmesi demek değildir.” ***                                                                                                                                                          

RUHSAL AKORDUMUN BOZULDUĞU HALLER VE MONTAİGNE’İN DENGEYE ÇAĞRISI

Son olarak şu söylenebilir; bence Montaigne’in önemli özelliklerinden birisi onun öngörülü bir insan olmasıdır ve bizler felsefeyle de uğraşacaksak eğer, en azından kıyısından geçeceksek, Montaigne gibi bir üstadın yazdığı denemelerni okumadan felsefeyi biraz olsun biliyoruz demiş olmayalım.

 

                                                                  

                                                                                                                                                Serkan Yaman

 

Kaynakça:

1)       Montaigne, DENEMELER Çeviri: Sabahattin Eyuboğlu. Cem Yayınevi.( s. 52 -55 ) 

2)       Zweig, Stefan MONTAIGNE Çeviri: Ahmet Cemal. Can Yayınevi. Eylül 2013, 4.basım s.104,

3)       Montaigne, BÜTÜN DENEMELER Çeviri:  Hüsen Portakal. Cem Yayınevi. Haziran 2012,  

4)        Hançerlioğlu, Orhan DÜŞÜNCE TARİHİ, Remzi Kitabevi. Eylül 1995, 6.basım

5)       Gökberk, Macit FELSEFE TARİHİ, Remzi Kitabevi. 1990, 6.basım

*)   Denemeler’den akt.  Zweig, Stefan MONTAIGNE Çeviri: Ahmet Cemal. Can Yayınevi.  s.83

**)  Timuçin, Afşar GENÇLER İÇİN FELSEFE TARİHİ, Bulut Yayınları, 2. Baskı, s.141-142

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir