Nasuh Mitap Anmasında Sedat Kesim’in Konuşması

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

6 Kasım 2016 tarihinde Kırklareli’nde, Nahuh Mitap’ın aramızdan ayrılışının ikinci yıl dönümü dolayısıyla yapılan anma toplantısında Sedat Kesim’in yaptığı konuşmanın metni:

             Merhaba; Nasuh Mitap’ın dostları, yol arkadaşları hepiniz hoş geldiniz.

Nasuh Mitap’ın aramızdan ayrılışının ikinci yıl dönümünde onun devrimci mücadelesini anılarda yaşatmak, anıları paylaşmak ve tazelemek için bir araya gelmiş bulunuyoruz.

Nasuh’la aşağı yukarı aynı yıllarda Türkiye sol hareketi içerinde yer almaya başlamıştık.   1968-70 yıllarında Dev-Genç ile başlayan yol arkadaşlığı THKP-C ve daha sonra Devrimci Gençlik Devrimci yol ile devam etti.

Nasuh’la aynı yıl 1968 yılında Ankara’da Yüksek Öğrenime başlamıştık. O Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi ben ise Yüksek Teknik Öğretmen Okulu’nda öğrenciydim.  Benim Nasuh’u tanımam, tanışmam ve iletişimim daha sonraki yıllarda oldu. O yıllarda SBF (Siyasal Bilgiler Fakültesi) yurdu Dev-Genç’in merkezi gibiydi. Ankara’da Dev-Genç’lilerin yolu mutlaka SBF yurduna düşerdi. 1969-70 yıllarında benim de zaman zaman gittiğim SBF’de doğrudan tanışmasak ta Nasuh’la sima olarak bir tanışıklığımız, göz aşinalığı vardı. Nasuh ile esas tanışıklığımız ve iletişimimiz 1972 başlarında oldu. Bu dönem Ali Başpınar’la birlikte benim de cunta tarafından arandığımız dönemdi.  Mahirlerin Maltepe cezaevi firarı sonrasında Ankara’ya geldikleri ve Mahir Çayan-Yusuf Küpeli ayrılığının açığa çıktığı döneme denk düşer.  Bu dönemde ilişkiyi sürdürdüğümüz arkadaşlardan biri de Nasuh olmuştu. O dönemde çalıştırdığımız Mimarlar Odası kantin kafeteryası ve kaldığımız eve geliyor, ilişkiyi sürdürüyorduk. Kendisiyle birebir tanışmamız bu ilişki vesilesiyle olmuştu. 1972 Kızıldere katliamı öncesi Mart ayı başlarında kaldığımız eve bir akşam Nasuh geldi, görüştük sonra evden ayrıldı gitti.  Bu o dönemde benim son görüşmem oldu çünkü birkaç gün sonra yakalandığını duyduk.  Ali Başpınar ve ben bir grup arkadaşımızla birlikte Kızıldere katliamından birkaç gün sonra Nisan ayı başlarında yakalandık. Tutuklanarak Mamak 1 Nolu Askeri cezaevine gönderildik. Nasuh ise yakalandıktan sonra tutuklanmış Mamak 2 Nolu Askeri cezaevine gönderilmiş. O dönemde Mamak’ta birkaç tane Askeri Cezaevi vardı. Bu cezaevlerinden 1 Nolu cezaevi daha ağır iddia ve suçlamalar taşıyan kişilerin gönderildiği daha muhkem bir cezaevi idi. Yakalanmamızdan 1-2 ay sonra 2 Nolu cezaevinde bulunan Nasuh Haziran-Temmuz gibi 2 No’lu Cezaevindeki uygulamalara karşı çıktığı ve Cezaevi yetkilileriyle tartıştığı için bizim bulunduğumuz 1 No’lu cezaevine gönderildi. Tutuklandığımızda bizim arkadaşlarımızı değişik koğuşlara dağıtmışlardı. Benim kaldığım koğuş 2 No’lu koğuştu, bizimle birlikte tutuklanan arkadaşlardan 2-3 tanesi de benimle aynı koğuştaydı. Nasuh’u da bizim koğuşa verdiler. Cezaevindeki tutukluların dava olarak dağılımı esas olarak şöyle şekillenmişti. Bir tarafta THKO ile ilgili tutuklanan ve yargılananlar diğer tarafta DEV-GENÇ davasından tutuklanan ve yargılananlar.  DEV-GENÇ davasından tutuklu olan ve yargılananların bir kısmı bu süreçte kendilerini THKO’lu olarak, diğer bir kısmı da THKP-C ‘ye daha yakın olarak tanımlıyordu. Bizim koğuşta Nasuh, ben ve 2-3 arkadaşımız dışındaki diğer arkadaşlar esas olarak kendini THKO’lu veya THKO’ya yakın tanımlayan arkadaşlardı. Nasuh’la biz bu koğuşta 2 ay kadar birlikte kaldık. Bu vesile ile Nasuh’u daha yakından tanıma olanağım oldu. Nasuh inatçı, baskıya boyun eğmeyen bir kişiliğe sahipti. Bir konuda iyice düşünüp ölçüp tartmadan görüş belirtmezdi, iyice sorgular tanımaya çalışır ondan sonra ilişkiyi geliştirmeye çalışırdı. Nasuh’u THKP-C davasında yargılanmak üzere İstanbul’a götürdüler. Nasuh ve 2-3 arkadaşımız ile birlikte kaldığımız bu süre içerisinde cezaevindeki THKP-C ‘li ve THKP-C’ye yakın olarak tanımlanan arkadaşların Mahir Çayan- Yusuf Küpeli ayrılığındaki saflaşmasını gözlem ve bilgilenmemiz doğrultusunda değerlendirmeye çalışmıştık. Bu değerlendirmemize bağlı olarak Mustafa Kaçaroğlu, Mahir Sayın, İlhami Aras, Şaban İba ve diğer bir grup arkadaşın Yusuf Küpeli’den yana tavır koyduklarını tespit etmiştik. Nasuh İstanbul’a gittikten sonraki dönemde biz bu arkadaşlarla komünlerimizi de ayırmıştık.

Nasuh 1973 yılı sonlarında İstanbul’da tahliye olarak Ankara’ya döndü. Bu dönem genel seçimlerin yapıldığı ve Ecevit’in hükümet kurma çalışmalarının ve af söylentilerinin sürdüğü döneme denk düşmektedir. 12 Mart döneminde THKO ve THKP-C’nin sürdürdüğü mücadelenin sonucu devrimci bir gençlik potansiyeli oluşmuştu.  TİP (Türkiye İşçi Partisi) geleneğinden gelen gençler Ankara’da ADYÖD’ü  (Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği ) kurmuşlardı. Nasuh da oluşan bu potansiyeli örgütlemeyi görev bildi.  ADYÖD’de etkin olabilmek için genişletilmiş yönetim kurulu oluşturulmasını TİP’li yöneticilere kabul ettirdi. Bu çalışmalar sonucunda ADYÖD yönetiminde etkinlik sağladılar. Nasuh bu etkinliği ağırlıkla 12 Mart sonrası yetişen yeni kuşağı örgütleyerek başarmıştı. Nasuh’un bu çalışmaları yapması için o dönemde ona görev verecek herhangi bir mekanizma yoktu. Nasuh bunu devrimci yapısı ve düşüncesi gereği görev bilerek benimsemişti.

1974-75 ders yılı itibariyle okullardaki faşist saldırıların artacağı gözleniyordu dolayısıyla Ankara’daki fakülte ve Yüksekokullarda oluşan devrimci gençlik potansiyelinin örgütlenmesi aciliyet taşıyordu. Nasuh bu dönemdeki çalışmalarında daha önceleri Yusuf Küpeli taraflısı olarak nitelendirdiğimiz Kaçaroğlu ve diğer arkadaşlarla birlikte hareket ediyor, ta ki 1975 Haziranına kadar. 1975 Haziranında Kaçaroğlu ve arkadaşlarına bu birlikteliği daha fazla sürdüremeyeceklerini bildiriyor. Kaçaroğlu bu ayrılığı kişisel problemler ve anlaşmazlıklar olarak yansıtmaya çalışıyor, taraflar kendilerine başvuranlara ayrılığı kendilerine göre tek taraflı olarak açıklamaya çalışıyorlar. Ben ve Ali Başpınar bu ayrılığın kişisel sürtüşmeler ve anlaşmazlıklardan değil geçmişteki Mahir Çayan-Yusuf Küpeli ayrışmasına istinaden olduğunu tahmin ediyorduk dolayısıyla sorunun tek tek kişilerle görüşerek kavranması ve çözümlenmesinin mümkün olmayacağını tarafların bir araya getirilerek o dönemde Ankara’da kendini THKP-C yanlısı olarak tanımlayan ve okullarda örgütlenme ve mücadelenin ön planında görünen arkadaşların katılımıyla yapılacak bir toplantıda aktarılmasının uygun olacağını düşündük. Bu düşünce çerçevesinde 40-50 kişilik bir grubun katılımıyla taraflar bir araya gelerek konuyu tartışmaya başladılar. Benim ve Ali Başpınar açısından kopmanın ya da ayrışmanın nedeni belliydi Mahir Çayan’ın silahlı mücadele anlayışının benimsenip benimsenmemesiydi. Tartışma da bir süre sonra o noktaya geldi Nasuh bu arkadaşlara “ Siz Mahir Çayan’ın silahlı mücadele anlayışını kabul etmiyor inkâr ediyorsunuz” dedi. Bu arkadaşlar da Nasuh’a “Sen kabul ediyormusun ki” dediler. Salonda bulunanlar onların bu sözü üzerine pür dikkat Nasuh’un cevabını bekliyordu. Nasuh hiç duraksamaksızın tereddütsüz “ Evet ben Mahir Çayan’ın silahlı mücadele anlayışını, bütün görüşlerini kabul ediyorum, savunuyorum” dedi. Onun bu sözü üzerine salondaki bir başka arkadaş “Sen Mahir Çayan’ın bütün görüşlerini her şeyiyle kabul ediyormusun?” diye sordu. Nasuh yine aynı şekilde duraksamaksızın tereddütsüz üstüne basa basa “Evet ben Mahir Çayan’ın silahlı mücadele anlayışını, bütün görüşlerini kabul ediyorum, savunuyorum” diye tekrarladı. O anda Nasuh’un bir duraksaması veya tereddüttü toplantıya katılan arkadaşların yönelimini değiştirebilir tavır alışlarını etkileyebilirdi. Bana göre bir anlamda,  Nasuh’un Mahir Çayan’ın mücadele anlayışına bakışını, bu şekilde tereddütsüz hiç duraksamadan ifade etmesi, sonraki süreçte Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol örgütlenmesi açısından tarihsel bir çıkış, tarihsel bir tepki olmuştur. Nasuh’un bu sözlerinden sonra toplantı dağıldı.

Nasuh’la Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol’un örgütlenmesi ve mücadelesi sürecinde de birlikteydik. Devrimci Yol Bildirgesi’nin İYÖD’lülerle tartışılması sürecini birlikte yürüttük. Devrimci Yol’un İstanbulda ayrılık sonrası yeniden örgütlenmesinde de yakın olduk.

Birkaç yıl önce bazı arkadaşların geçmişe ilişkin anılarının ve değerlendirmelerinin kitaplaştırılması sonrası İstanbul’da gelenekselleşmiş “Eski Dostlar yemeğinde” birkaç arkadaşla birlikte kendisine ısrarla, geçmişe ilişkin anı ve değerlendirmelerini aktarması gerektiğini söylemiştik “ Haklısınız bir şeyler yazmak – söylemek gerekiyor” demiş ve bana dönüp “ Senin hafızan güçlüdür, Kırklareli tarafına geldiğinde bana uğra bir bellek tazeleyip bir şeyler hazırlayıp yazalım” demişti. Bunun üzerine birkaç ay sonra ben Kırklareli’ne gidip bu sözlerini hatırlatıp bunun için geldiğimi söylediğimde “ Şimdi bunu nerden çıkarttığımı bir şey yazıp çizmeyeceğini söyledi” yazmaktan yine vazgeçmişti.

Nasuh 1991’de tahliye sonrası bir dönem (1994 yerel seçimleri) bağımsız belediye başkan adaylıklarını desteklemiş ama genel olarak aktif siyasete mesafeli durmuştu. Mesafeli durmasında sanıyorum 12 Eylül sonrasında yakalanma şekli ve Devrimci Yol’un yenilmesini kabullenememiş olması etkendi diye düşünüyorum.    Devrimci Yol hareketinin önderlerinden biri olarak hareketin başarısızlığında payının ve sorumluluğunun büyük olduğunu düşünüyordu. Dolayısıyla yeni süreçte mütevazı kişiliği nedeniyle ön planda olmak ve aktif siyaset yapmak istemiyordu.

Nasuh bütün bunlara rağmen hiçbir zaman ve hiçbir koşulda günlük siyasetten uzak kalmadı, günlük siyasi gelişmeleri yakından takip ederdi. Fikrini soranlar olursa onlara da düşüncelerini aktarmaktan geri kalmazdı. Hatta hastalığının son günlerindeki görüşmemizde bütün halsizliğine rağmen günlük siyasetteki sıcak gelişmeler üzerine gözlem ve değerlendirmelerini aktarmıştı.

Sözlerimi “Dev-Genç’ten THKP-C’ye, Devrimci Gençlik’ten Devrimci Yol’a 45 yılı aşkın mücadele arkadaşım, dostum Nasuh, beraber yola çıktığı arkadaşlarını zor koşullarda terk etmeyecek, her zaman keyifle –güvenle Yol’culuk yapılabilecek bir Yol arkadaşıydı. Nasuh’un devrimci mücadelesi gelecek kuşakların Devrimci Mücadelesine ve Yoluna ışık olsun.” diyerek sonlandırıyorum.

                                                                                                          06.11.2016

                                                                                                          Sedat Kesim

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir