Niçin Sürekli Yeniliyoruz… (4)-M. Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Siyaset Yapmak İçin Önce Bir Siyaset Sahibi Olmak Gerekir. Bu Kimde Var?

 

Yarı olgunlaşmış bazı fikirlerle ortaya çıkıp bazı talepleri savunmak da siyaset sayılabilir tabii, ama bunlar ya yerel planda kalmaya mahkumdur, ya da siyaset sahnesinin figüranları olarak etrafta dolanıp dururlar. Ciddi siyaset uzun vadeli bakış, ince düşünüş ve tahlil ister. “Hele bir yola çıkalım, kırarız, sararız, devam edip bir şeyler yaparız” yaklaşımı ne yazık ki yaygındır ve analiz yapacak yeterlilik de yoktur. Kaldı ki, analiz bir kez yapılıp kenara konulacak bir şey değildir. “Birisi vaktiyle bir analiz yapmıştı, buna göre…” diye başlamak olmaz, söz konusu analiz o dönemde daha popüler olmuş olsa da. Analiz ve takip sürekli yapılması gereken bir siyaset rutinidir. Bizde, hayat bir yandan akıp giderken, aynı iskelenin etrafında dolanıp gemi beklerken siyaset yaptığını sananlar çoktur. Ama buna gelinceye kadar yapılacak çok işler vardır. “Bir kasa limon alacağım, seneye işi götüreceğim”, ya da “bir tekke açalım, işimize bakalım” derseniz karşılığını tahmin edebilirsiniz.

 

Öncelikle, Türkiye’nin yoğun dış etkiler altında olan ve genel siyaseti dışarıdan planlanan bir ülke olduğunun farkında olunması gerekir. Herkes bunu bir şekilde bilir, ama biliyormuş gibi davranmaz. Ancak bir yere gelmek isteyen herkes buna göre yol çizmek zorundadır. Birkaç istisna, her başbakan adayı sırası geldiğinde ABD’ye gidip gerekli icazeti alır. Bu, durumun ispatıdır. Bir de, ABD kime koçluk yapıyorsa, onların geldikleri yerlere bir göz atın bakalım.

 

İkinci olarak, Türkiye’de siyaset diğer ülkelerin çoğundan daha fazla, rant paylaşımının aracıdır. Bu konuda belki ancak Rusya ile mukayese edilebilir. Devlet yönetimi, ekonomik kaynaklar üzerinde daha fazla oynayabilmektedir. Bu nedenle rant paylaşımını hesaba katmadan yola çıkan yaya kalır. Çok partili hayata geçildiğinden beri siyasi iktidarlar emekçilere yağma olanağı tanıyarak sosyal muhalefeti asgariye indirmişlerdir. Sadece bir örmek verelim. Köyden kente yığılan kitleler, kent arazilerinin üçte ikisini (bu yaklaşık bir rakam) yağmalayarak üzerine kaçak inşaat yapmışlar ve bir kısmı ciddi bir servet sahibi olmuştur. Sadece bu da değil. Belediyeler, kamu varlıkları, ormanlar, meralar, kıyılar, dereler ve daha neler yağmalanmıştır. Rant paylaşımına girmeden siyaset yapanın ilerleme şansı çok azdır. Sol biraz da bu nedenle devre dışıdır. Bu nedenle bazı “solcular” kapılanacak yer aradılar ve tabii ideolojik mazeretini de yarattılar. Daha doğrusu bu ideolojik mazeret onlar için hazırlanıp geldi. Aynı gerekçeler cumhuriyet düşmanları için de paketle servis edildi.

 

Sadece bu iki faktör bile, işbirlikçiler ve fırlama yağmacılar dışında kalanlar için siyasetin ne kadar zor olduğunu gösterir. Şayet hızla ilerleyen bir siyasi oluşum varsa, bunların en azından birisine girdiği kesindir.

 

Üçüncü olarak, ortaya atılan her siyasetin kitlelerin gözünde meşru olması gerekir. Kendi başına siyaset yapabilirsin tabii, kumda oynar gibi. Çoğu siyaset böyledir. Siyasi program somut verilere dayanan çaba gerektirir ama bundan kasıt ekonomik istatistikler değildir. Bundan çok daha önemli olan kültürel faktörler hakkında doğru fikir sahibi olunması gerekir. Ne söylediğinin, kimin için söylediğinin belli olması gerekir. Halk soyut bir siyasi kavramdır. Gerçek hayatta (sosyolojik olarak) karşılığı yoktur. Siyasetler tarafından farklı tanımlanır.

 

Dördüncü olarak, siyasetin karşısındaki muhalefeti-direnci azaltacak yolları bulması gerekir. İktidar mücadelesine girmeden önce çok uzun bir muhalefet süreci içerisinde hazırlanmayı bilmeden olmaz. Bu süreç içerisinde karşı güçlerin zayıf olduğu yerleri tespit ederek çalışmak daha iyidir. Her fırsatta güçlü olanla kafa kafaya gelmeye çalışan kısa sürede kafasını kırar. Hani, başpehlivana (ya da silahşöre) meydan okuyup şöhret kazanmak isteyen genç irisi gibi bir şey, ama daha ne olduğunu anlamadan gidersin..Toplum içerisinde akıllı bir grup olarak yer ve itibar kazanmak koşulu vardır. Yüz sene öncesinin her fırsatta çelişkileri derinleştirme taktikleri yenilgiyi garantiler. Her gün sokakta bağırmaktan başka bildiğin yoksa toplumun gözünde itibar kazanamazsın ve erirsin. Zaten, bu ikide bir sokakta bağrışma işine aklım hiç ermemiştir. Bu ancak yeri gelince yapılması gereken bir şeydir. Binlerce çalışma biçimi geliştirilebilir. Ama aklını hiç zorlamadan sokağa çıkıp bağırmak kolaylarına gelir. Her işi yeri ve zamanı gelince yapmak gerekir.

 

Beşinci olarak, (ki bu kesinlikle en önemlisidir), ortaya koyduğunuz siyasi çizginin nereye varacağını düşünmeniz gerekir. Bugün için muhalefet ettiğiniz durumdan çok daha kötüsüne yuvarlanmak işten bile değildir. Türkiye’de bu birçok kez başa gelmiştir. Bu siyaset şaşkınlığıdır. Meşrutiyetçilerin, İttihatçıların, Cumhuriyetçilerin, darbecilerin, milliyetçilerin, solcuların, herkesin başına gelmiştir. Kardeşim, otur bi düşün… tuttuğun yol nereye gider diye!

 

Altıncı olarak, siyaset, örgütlenme ve kurumsallaşmanın yanı sıra yönetim becerisi gerektirir. Ayrıca analiz, siyaset üretme, propaganda, ilişki geliştirme gibi becerilere de ihtiyaç vardır. Bu da nitelikli insanların siyasete çekilmesiyle olur. Bunlar yoksa, siyaset yapıyorum diye ortaya çıkanlar ciddiye alınmaz. Sokakta bulduğun her adamı yanına almaya kalkarsan bir yere gidemezsin, onlar seni kafaya alır, kullanıldığının farkında bile olmazsın. (Gerçek durum çoğu halde böyledir yani).

 

Bu işler zordur. Yapamayacak olan heves etmesin. İsterseniz zamanı gelince beğendiğiniz hareketi desteklersiniz. Ya da olaylar öyle sıkıştırır ki, herkes elini taşın altına koymak zorunda kalır. Her sabah “halkın mücadelesi yükseliyor” diye güne başlayanlar bir bakmışsız birkaç ay sonra toz olmuş.

 

Öncelikle anlaşılması gereken şeylerden birisi de siyasetin esas olarak kültürle ilgili ve kültürün unsurlarından sadece bir tanesi olduğudur. Bu nedenle siyaseti aktarma veya taklit olarak yapmamak gerekir. İdeolojiler genelde ancak benzer kültürler arasında aktarılabilir. Yoksa lafı bol, etkisi az olur. Örneğin bizdeki sosyal demokrasi gibi. Nesi sosyal, nesi demokrat belli değildir. Ya da, bir ülkeye kapitalizm girdi diye sosyalizmin koşulları oluşmaz.

 

Tefrika uzuyor. Acaba nerede kesmeli? Ama en azından şu kültür meselesine bir değinmeden olmayacak.

M.Tanju Akad

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir