Okullar Açılırken-Tahsin Doğan

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

2013-2014 eğitim-öğretim yılı, anaokulu ve birinci sınıf öğrencileri için geçen hafta

 uyum eğitimine başladı. Bu hafta da Yaklaşık 40 bin okulda 800 bin öğretmen ve 18 milyon öğrenci eğitim öğretime başlayacak. MEB, bu eğitim öğretim yılı, 1 milyon 863 bin 230 çocuğun ilkokul 1. sınıfa, 1 milyon 237 bin 986 öğrencinin de 5. sınıfa kaydının yapıldığını açıkladı.

İLKOKUL BİRİNCİ SINIF AÇMAZI

Geçen yıl başlatılan 60- 72 aylık çocukların birinci sınıfa zorla kaydedilmesiyle yaşanan sorunların bu yıl artarak devam edeceği görülmektedir. Milli eğitim müdürlüklerinin yüzde 65’i, 72 ay ve öncesi çocuklara yönelik uygulanmakta olan eğitim etkinliğinin verimliliğine ilişkin olumsuz rapor verdi.

Geçen öğretim yılı 4+4+4 uygulaması ile 5 ya da 5,5 yaşındaki çocuklar, öğretmen ve velilerin ifadeleriyle okuma yazma öğrenmede büyük zorluk yaşamışlardır. Ayrıca MEB tarafından kobay gibi kullanılan bu çocuklar için 40 dakikalık ders sürelerinin uzun olduğu, dikkat dağınıklığı yaşadıkları ve derse motive edilemedikleri görülmüştür.

Bakanlık bilim adamlarının, sendikaların, ilgili derneklerin, velilerin, diğer kişi ve kurumların uyarılarına karşın bu uygulamayı inatla sürdürmektedir.

Bir daha hatırlatmakta yarar var.  60-72 aylık çocukların okula değil, ağırlıklı olarak oyun, toplumsal ilişkiler, el becerileri ve zihinsel gelişime destek olacak bir programın uygulandığı okulöncesi eğitim kurumlarına gönderilmesi bilimsel bir zorunluluktur. Bu yaştaki çocukların toplumsal, zihinsel ve fiziksel gelişmişlik düzeyi, ilkokul programını kaldırmaya yetmez.

Kendilerinden başka kimseyi dinlemeyen, hata bırakın ilk ve orta öğretim kurumlarını, üniversiteleri bile yönetmeye kalkan bu siyasi iktidar, bir nesli feda etmeyi göze almış görünmektedir.

Eğitim hata kabul etmez. Göz göre göre, 21. Yüzyılda bir kuşağın yok edilmesinin planlanması,  bilimsel eğitim değil “din temelli” bir eğitimin hedeflenmesi, iktidarın, yaşadığı dünyayı kavramakta güçlük çektiğini göstermektedir.

Siyasal iktidar, neoliberal politikalara uygun bir piyasalaştırma ile birlikte dinselleştirme, tek tip dinci gençlik yetiştirme politikalarıyla da gençlerin ve ülkenin geleceğini karartmaktadır.

KIZ ÇOCUKLARI EĞİTİMDEN KOPARILIYOR

Bilindiği gibi siyasal iktidar 4+4+4 sistemine geçerken, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarıyoruz diye halkı yanıltarak özünde kesintili eğitim sistemi ve açık lise uygulaması ile özellikle kız çocuklarının eğitim hakkını elinden almıştı. Bu uygulama sonucu, 2012-2013 eğitim-öğretim yılının birinci döneminde toplam 136 binin üzerinde öğrenci okulu bırakarak örgün eğitim sürecinin dışına çıkmıştır. Sadece İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yaptırdığı bir araştırma sonucu 26 bin 109 öğrencinin liseye gitmeyerek örgün eğitim sürecinin dışına çıktığı saptanmıştır. Bu durum erkek öğrencileri de etkilemekle birlikte, daha çok kız çocuklarını etkilemiştir.

4+4+4 uygulaması ile daha çok kız çocukları okullardan uzaklaştırıldı. İlkokul sonrası, açık öğretimde dahil, hiçbir ortaokula gitmeyen bu çocukların%6 sı sistem dışına çıkmıştır. Ortaokuldan liseye geçişte de aynı durum yaşanmıştır. Hatta geçen yıl 180 binin üzerinde kız öğrenci liseyi terk etmiştir.

Bu durum küçük yaşta evlilikleri de beraberinde getirmiştir. Geçen yıl, 18 yaşın altında evlenen kız çocuklarımızın sayısı 40 binin üzerindedir.

2012 verilerine göre ülkemizde 181 bini aşkın çocuk gelinin bulunduğu ifade edilmektedir.

İKTİDARIN TEMEL YÖNELİMİ

Siyasal iktidar iki alanda hızla eğitime yönelik projelerini yaşama geçirmektedir.

  1. Emperyalizmin dünyaya dayattığı Neoliberal politikalar gereği eğitim alanı ticarileştirilmektedir.
  2. Siyasal iktidarın ideolojisinin gereği olarak eğitim sistemi tümüyle dini bir zemine oturtulmaktadır.

Tüm programlar, ders kitapları, öğretim kadrosu ve eğitim alt yapısı buna göre düzenlenmektedir.

AKP iktidara geldikten buyana değiştirilen müfredat programları, ders kitapları ve atılan her adım bunu açıkça göstermektedir.

Son öğretmen atamalarına bakınız; bu atamalardaki kontenjanlara baktığımızda siyasal iktidarın ideolojik yönelimi ve tercihini de görmekteyiz.

Fizik öğretmenliğine 135, Kimya öğretmenliğine 162, Müzik öğretmenliğine 195, Psikoloji öğretmenliğine 7, Felsefe öğretmenliğine 146, Resim öğretmenliğine atama yapılmazken, İmam Hatip Meslek Dersleri öğretmenliğine 5 bin 184 öğretmen ataması yapılmıştır.

İmam hatip mezunlarına iş, aş kolaylığı sağlanacağını, bu okullar din hizmetlerinde görev alacakları değil, yaşamın her kesiminde görev alacak gençler yetiştirdiğini ifade eden iktidar, hedefi doğrultusunda hızla yol almaktadır. SBS’de başarılı olamayan 580 bin öğrenci için neredeyse tek seçenek olan İmam Hatip Liselerine zorunlu kayıt yaptırmaları kaçınılmaz ve önceden planlanan bir projenin parçası olarak görülmelidir.

Son yıllarda İmam Hatip Liselerinin ve öğrenci sayılarının diğer liselere oranla devasa bir artış gösterdiği bilinmektedir. 2012’de 537 olan imam hatip lisesi sayısı 708’e, ortaokulu sayısı da 1099’a çıkarılmıştır.

YÖK tarafından felsefe dersi başta olmak üzere bilimsel derslerin saatleri azaltılarak ya da kaldırılarak kuran kursuna dönüştürülmeye çalışılan İlahiyat Fakültelerinin sayısı 164 çıkarılmıştır. 2013-2014 öğretim yılı için bu fakültelere 16 bin öğrenci yerleştirilmiştir. Buna karşılık fen fakültelerinin fizik, kimya, biyoloji bölümlerinin kontenjanlarında önemli düşüşler yaşandığı görülmektedir. Yaratılan mahalle baskısı nedeniyle fen fakültelerine talep azalmakta, kısıtlı öğrenci kontenjanları bile doldurulamamaktadır.

ORTAÖĞRETİMDE YENİ DÜZENLEMELER

Bilindiği gibi 2013-2014 eğitim yılından itibaren düz liseler kaldırılmıştır. Bu da göstermektedir ki, öğrenciler zorla meslek liselerine, imam hatip liselerine ve özel okullara yönlendirileceklerdir. Özendirmeler ve mahalle baskısı sonucu bu öğrencilerin çoğunlukla imam hatiplere yöneleceği açıktır.

MEB’in 2012-2013 örgün eğitim istatistiklerine göre geçtiğimiz yıl 8. sınıfta okuyan ve bu yıl 9. sınıfa başlayacak olan 1 milyon 270 bin 74 öğrenciden 363 bin 872’si fen, Anadolu, Anadolu öğretmen, sosyal bilimler liselerine, 184 bin 707 öğrenci Anadolu mesleki ve teknik eğitim liselerine, 64 bin 170’i ise Anadolu imam hatip lisesine girecektir. Geri kalan ve herhangi bir okula yerleşme olanağı bulamayan 657 bin 325 öğrenci ise özel okul, meslek lisesi, İmam Hatip Lisesi, Çok Programlı Lise ya da Açık Liseden birisine girmek zorundadır. Doğal olarak siyasal iktidarın yarattığı baskı ve özendirme sonucu bu öğrenciler imam hatip liselerine yönelecektir. 

Ortaöğretim yeniden yapılandırılırken, genel liselerin ortadan kaldırılması, öğrencilerin büyük bölümünün imam hatip liseleri başta olmak üzere, özel liselere ve açık liseler girmeye zorlandığı açıkça görülmektedir.

MEB 2012-2013 istatistiklerine göre özel öğretim kurumlarına giden öğrenci sayısı geçtiğimiz eğitim öğretim yılında 535 bin iken, bu dönem %15 artışla 613 bine çıkmıştır. Bu artışın nedeni özel okulları özendirici düzenlemelerin yanında,  velilerin çocuklarını 4+4+4 sisteminin karmaşıklığından koruma eğilimi de etkili olmuştur.

Siyasal iktidarın bütçe kısıtlamaları nedeniyle okullarımızın,  fiziki donanım ve altyapı sorunları yaşadığı bilinmektedir. Bu sorunların az yaşandığı ya da yaşanmadığı liselerin imam-hatip liselerine dönüştürülmesi siyasal iktidarın devlet okulları arasında bile, ayrımcılık yaparak imam hatipleri koruduğunu ve beslediğini göstermektedir.

 

Son beş yılda İmam Hatip Liseleri ve Okuyan Öğrenci Sayıları (Kaynak: MEB İstatistikleri)

Öğretim Yılı              Öğrenci Sayısı                     Okul Sayısı

2008-2009                143.637                                458

2009-2010                198.581                                465

2010-2011                235.639                                493

2011-2012                268.245                                537

2012-2013                380.771                                708

                              

Siyasal iktidar, piyasalaştırdığı eğitim sistemi içinde diğer eğitim kurumlarının ödeneklerini kısarak etkisizleştirirken, kurulduğundan beri arka bahçe olarak algıladıkları imam-hatip liselerinin okul ve kontenjan sayılarını sürekli artırmaktadır. 

Öte yandan yapılan düzenleme ile İmam Hatip Lisesi öğretmenleri mahalleyi gezme ve halkla ilişki kurma görevi verilmiştir. Bu öğretmenlerin görev öğrencilerin mesleki becerilerinin geliştirmesi, çevreyle ilişki kurmalarının sağlanması, mesleki uygulamaların verimli olması,  dini konularda halkın bilgilendirilmesine yönelik çalışmalar yapmakla görevlendirilmiştir.

Gezi olayları ile toplumu tümüyle ve daha da geren siyasal iktidar, mollalarını halkın içine salarak tehlikeli çatışmalara zemin hazırlamaktadır.

MEB yeni yönetmeliğe, “Talep olması halinde ibadet ihtiyaçlarını karşılayacak uygun mekan ayrılabilir” ifadesini koyarak, bir yandan eğitim kurumlarını dini atmosfere sokarken, diğer din ve mezheplere karşıda ayrımcılığı körüklemekte, yeni kamplaşma ve çatışmalara da kapı açmaktadır. Oysa devlet tüm din ve mezheplere aynı uzaklıkta olmalı ve karışmamalıdır. Bugüne kadar sürdürülmeye çalışılan olan bu politika da siyasal iktidar tarafından ortadan kaldırılmıştır.

SINAV ODAKLI EĞİTİM SİSTEMİ

Yapılan son değişiklikle tek sınav yerine, çoklu sınav sistemine geçilmiştir. Bu da, farklı ad altıda da olsa dershane ve özel kursları daha da yoğunlaştıracaktır.  Sadece dershanelerin adı “etüt merkezi” ya da “akademi” olarak değiştirilecektir. Cemaat karşısında geri adım atan iktidarda dershaneleri sözüm ona kaptığını “sanıyor” gözükecektir. Doğal olarak bu durum emeğiyle geçinenleri daha da sıkıntıya sokacaktır.

MEB, “yeni” Ortaöğretime Geçiş Sistemi düzenlemesi ile merkezi sınav sayısını 12 ye çıkarmıştır.Bu sistemle 8. sınıfta 6 birinci dönem, 6 ikinci dönem olmak üzere toplam 12 merkezi sınav yapılacaktır.

Düzenlemeler hizmeti alanların taleplerini karşılayacak şekilde yapılır. Oysa bu uygulamada her zaman olduğu gibi eğitim sendikalarının, veli ve öğrencilerin görüş ve önerileri dikkate alınmamıştır.

Türkiye sınav sisteminde büyük bir eşitsizlikler zinciri yaşanmaktadır. Sınavlar giderek toplumun ruh sağlığını bozmuştur. Önlem olarak öne sürülen sınavları çoğaltmak değil, azaltmak ya da başka değerlendirme sistemleri devreye sokarak tümüyle kaldırmaktır.  MEB bunun yerine sınavsız, her öğrencinin ilgi ve yeteneği doğrultusunda hangi alanda ve okulda okuyacağına kendisinin karar vereceği bir eğitim alt yapısını hazırlama sorumluluğunu yerine getirmelidir.

Oysa bakanın açıklamaları ve ortaya çıkan durum sınav odaklı bir eğitim sistemini daha da derinleştirmektir. Ortaya çıkan durumda öğrenciler etüt merkezlerine daha çok para ödeyecek, ödeyemeyenler dün olduğu gibi eğitim sistemi dışına atılacaktır. Eşitsizlikler, mağduriyetler giderek artacaktır.

Öte yandan yapılacak bu sınavlarda sosyal bilgiler alanının bulunmaması, sadece Türkçe, matematik, fen, Atatürkçülük, yabancı dil, din kültürü ve ahlak bilgisinin bulunması, din dersi almayan ya da farklı din ve mezhepten olan öğrencilerin soruları nasıl yanıtlayacağı sorusunu da beraberinde getirmektedir. Zaten MEB her attığı adımda olduğu gibi dayatmacı bir yaklaşımla ortaöğretime geçiş sisteminde zorunlu din dersini merkezi yazılılar arasına alarak bu dersi herkesin öğrenmesini de zorunlu hale getirmiştir. Öte yandan sosyal bilimlerden sınav olmayacağı için bu derslerden öğrenciler soğuyacak ve büyük bir kültürel sığlık ortaya çıkacaktır.  

Sınavların sayısının artması çocuklar üzerindeki stresi ve psikolojik baskıyı daha da artıracak ve istenmeyen gençlik olayları yaşanacaktır.

ÖZEL ÖĞRETİM

Siyasal iktidar 2002 den beri eğitimin piyasalaştırılmasına yönelik yaptığı düzenlemelerle kamu kaynaklarını özel okullara aktarırken, diğer yandan da veli ve öğrencilerin bu okullara yönelimini özendirmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır.

Özel öğretimi teşvik adı altında özel okullara devletçe yapılan yardımlar kamu okullarından sürekli esirgenmiştir. Geçen yıl yürürlüğe giren 4+4+4 sistemi ile çok sayıda veli çocuklarını özel okullara göndermek zorunda kalmış, iktidarın da desteği ile özel okullara yönelimde önemli artış yaşanmıştır.

ÖĞRETMEN İSTİHDAM POLİTİKALARI

MEB’in kendi bulguları doğrultusunda eğitim kurumlarımızın yaklaşık 130 bin öğretmene ihtiyacı olduğu açıklanmıştır. Oysa son beş yılda yapılan atamalar çok kısıtlıdır. Eğitim fakültelerinde yetiştirilen ve sınavlara giren 300 binin üzerinde öğretmen açıktadır, ya da başka işlerde çalışmaktadır.  Ataması yapılmayan, 30’un üzerinde öğretmen intihar etmiştir.

Türkiye de geleceğe projeksiyon tutarak, kaç yılında kaç öğretmen ihtiyaç olacağı ve görevlendirileceği bilinmez. Eğitim fakültelerinin kontenjanları ihtiyaca göre belirlenmez. MEB bunlarla değil, eğitimi ne kadar ticarileştiririm, ne kadar dincileştiririm hesapları yapmaktadır.

Yeni atanan ve çalışmakta olan 800 bini aşkın öğretmenin de siyasal iktidarın bilinçli olarak yarattığı ekonomik, toplumsa sorunlar nedeniyle verimli bir çalışma sergilediği söylenemez.

Üstelik kendi dalında çalışan öğretmen sayısı da çok az. Bu da eğitimde büyük ölçüde kalite sorunu yaşanmasına neden olmaktadır. Yapılan araştırmalar, sınıf öğretmenlerinin %44.5’inin sınıf öğretmeni dalından olmadığı, fen bilgisi öğretmenlerinin %70’inin, fen bilgisi dalından olmadığı saptanmıştır. Bununla dünya standartlarında bir başarı yakalamak mümkün değildir. Son verilere göre çoğu merkezi illerde olmak üzere 48 bin norm fazlası öğretmen varken, Bakanlık dışarıdan 51 bin öğretmen çalıştırmıştır.

 Rakamlarla boğmak istemiyorum ama öğrencilerimizin girdiği uluslar arası değerlendirmelerde başarısız oldukları öteden beri bilinmektedir.

 

SON BEŞ YILDA YAPILAN ÖĞRETMEN ATAMALARI

YIL               KPSS’YE GİREN                 ATAMASI YAPILAN

2009            243.569                           23.893

2010            234.392                           40.922

2011            229.767                           62.064

2012            299.709                           36.552

2013-           263.055                           40.000

 

“OKULLAR HAYAT OLSUN!” PROJESİ

Okulların bina, tesis, araç-gereç, personel ve kapasitelerinden bulunduğu çevredeki insanların yararlandırılmasına olanak tanıyan bu proje özünde ve amaca uygun kullanılabilirse uygun bir proje olduğu düşünülebilir.

Ancak Bakanlığın amaç ve uygulamaları bilindiğinden ve “şartları uygun olan bütün okullardan özel sektör ve belediyelerin tam gün, tam yıl yararlanılabilmesinin” önünün açıldığısöyleminden anlaşılmaktadır ki bu okullar, çevredeki olanağı az olan gençlere, çocuklara ve yetişkinlere hizmet için değil, sermaye ve din ağırlıklı eğitim yapan çevrelere göstermelik kiralarla verilerek, bölgedeki yoksul halkın sömürülmesi yanında dini eğitim içinde kullanılacaktır.

Eğitime yönelik tüm bu ticarileştirme ve dincileştirme saldırılarına karşı, yeni öğretim yılında öğretmen ve öğrencilerimize başarılar diliyorum.

Tahsin Doğan

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir