Sanayi Devrimi-Saffet Bilen

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Sanayi devrimini yaratan temel kuvvet ya da kuvvetler toplamı nedir? Tarım devrimi ile başlayan sürecin kaçınılmaz sonucu mu? Nüfus artışımı? Teknolojik gelişme mi? Büyüyen ticaret mi? Sermaye birikimi mi? Ya da nedeni ekonomi haricinde mi? Din, toplumsal yapı, bilim, felsefe ve hukukta yaşanan değişimlerde mi aramak gerekir sebebi? Bütün bu sorular üzerinde, sanayi devriminin ortaya çıkışından itibaren tartışma devam ede gelmektedir. Gelinen noktada, bir anlayış birliği sağlandığı da söylenemez. Kargaşanın ana sebebi, bu gelişmenin sadece Batı’ya özgü bir süreç olarak algılanmasıdır, bana kalırsa.
Tarıma geçiş, birbirinden bağımsız pek çok bölgede, bir yaşam biçimi ve ekonomik çözüm olarak beliriyor. Bunun sebebi insanların benzer koşullara benzer tepkiler vermesidir. İnsana özgü olan bu özellik sonraki gelişmelerde de değişmez. Sanayi devriminin ortaya çıkışı içinde benzer bir süreci öngörebiliriz. Bu fikri bir de Teknolojinin gelişimi, Nüfusun artışını belirleyen enerji kaynakları ve gelişimi açısından ele almakta yarar var.
Sanayi devriminin gerçekleştiği dönem, aynı zamanda kullanılan enerji kaynaklarında da esaslı büyük bir dönüşümün yaşandığı bir dönemdir.19. yy’a kadar dünyadaki her toplumun enerji kaynakları sınırlıydı ve insanların kullandığı bütün enerji türleri yenilenebilirdi. Sınırlı olmasının ana nedeni ulaşım sorunlarıdır. Odun ve kömür taşınamayacak kadar hacimlidir. Ancak suyolu ile büyük miktarlarda taşınabilir. Su ve rüzgâr gücü de ancak belirli bölgelerde kullanılabilir. Değişim, dünyadaki fosil(yenilenemez) yakıt kaynaklarının kullanılmaya başlanması ile gerçekleşti. Son iki yy’ın en önemli özelliği kömür, petrol, doğalgazdan sağlanan enerjinin tüketiminde büyük bir artışın yaşanmasıdır. Enerji, hareket kabiliyeti demektir ve toplumlar birçok temel ihtiyaçları için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Aydınlatma, yemek pişirme, evleri ısıtma, tarım, inşaat, sanayi için enerji gerekir. Enerji kaynaklarındaki çeşitlenme ve artış, nüfus artışına ve daha hareketli toplumsal yapıların ortaya çıkışına yol açan en önemli etkenlerden biridir.
19. yy’a kadar, kullanılan mekanik enerjinin 3/4 ü insanlardan, kalanı ise hayvanlardan sağlanıyordu. Rüzgâr ve su bazı bölgeler ile sınırlıydı. İnsanların daha ağırlıklı olmasının sebebi, insanların tükettikleri besin miktarının hayvanlar için gerekli olan otlak ve yem miktarından daha düşük oluşudur. Düşük verimli tarım yapmak zorunda olan toplumlar ana enerji kaynağı olarak insanı kullandılar. İnsanlar tarımın temel enerji girdisini sağladı. Arazi açma, tohum ekme, yabani otları temizleme, toprağı kazma, sekiler ve sulama kanalları inşa etme gibi işleri, hayvanlardan çok az yararlanarak ve ilkel aletler kullanarak yaptılar. 20. yy başlarında işgücü tasarrufu yapan ev aletlerinin keşfi öncesi, İngiltere’de 2,5 milyon insan(%80 i kadın) evlerde hizmetçi olarak çalışıyordu. İnsan kullanımı, uygarlık dediğimiz bu sürecin tamamında zora dayandı.
Mezopotamya’daki saraylar, tapınak tepeleri, Mısır ve Orta Amerika piramitleri, Çin Seddi ve büyük sulama kanalı insanların zorla çalıştırılması sonucunda yapıldı. Örneğin, Çin’in güneyinden Başkent Pekin’e yiyecek taşımak için yapılan büyük kanal inşaatında 5,5 milyon insan çalıştı. 50 bin polis görev yaptı ve işçilerin yarısı inşaatta öldü. 20. yy bile bu konuda istisna teşkil etmedi. Sovyetlerde siyasi suçluların hapsedildiği Gulaglar’da, Nazi Almanya’sının çalışma kamplarında çalışmak zorunluydu. Zorla çalıştırmanın ilk biçimi kölelikti ve 20. yy önemli bir kısmı da dâhil yakın zamanlara kadar yaygın bir şekilde uygulandı. Avrupa’nın yükselişini hazırlayan etmenlerden en önemlilerinden biri de deniz aşırı sömürgelerde köle emeğine dayanan üretimdir. Bu ölçekte bir köle kullanımı, sürekli bir savaş esiri girdisini gerektirdi. Batı Avrupa, Afrika, Amerika arasında sağlam bir köle ticareti ağı gerekiyordu. Batının ‘ileri’ ülkeleri bu ağı mükemmel bir şekilde kurmakta tereddüt etmediler.
İnsan gücü ulaşım alanında da yaygın olarak kullanıldı. Karada hamallar binlerce yıldır yaptıkları işi, hala yaygın olarak yapmaya devam ediyorlar. Birçok bölgede yük hamallar tarafından taşınıyor. Denizlerde rüzgâr gücünün yanında, hatta daha da çok insan emeği kullanılıyordu. Yunan kadırgaları-üç sıra kürekli- 16. yy la kadar savaş gemisi olarak kullanıldı. Roma İmparatorluğu’ndan 19. yy Fransa’sına kadar kürek çekenler köleler ve mahkûmlardı. Çin gemileri teknolojik olarak daha gelişmişti. Ama çarkları çeviren ayak pedallarını insanlar çeviriyordu.
İkinci güç kaynağı hayvanlardı. Sanayileşmiş dünyada 20. yy büyük kısmında hayvanlar önemlerini korudu. Hayvanın gücünden yararlanmayı sınırlayan yem temini idi. Örneğin bir at için 2 hektarlık bir alan gerekiyordu. Öküz için daha küçük bir alan gerekir. Tarımın verimliliğinin düşük olması, güç kullanımında sıralamayı belirledi ve Güç kaynakları İnsan, Öküz, At şeklinde sıralandı. 18. yy da Avrupa’da tarımda 14 milyon ata karşılık, 24 milyon öküz kullanıldı. Öküzler Avrupa ve Asya’nın en önemli yük taşıyan hayvanlarıydı. 20 yy başlarında Hindistan’da 5,5 milyon araba öküzler tarafından çekiliyordu. Atlar ve öküz arasında farkın sebeplerinden biride, öküzler için tasarlanan koşum takımlarının atlara uymaması idi. Bu sorun Çin’de MÖ 3.yy’da çözüldü. Avrupa ise bin sene sonra bu sistemi öğrenecekti. Aksın bulunması ise MS500’ler de Çin’de gerçekleşti. Bu buluşta 500 yıl sonra Avrupa’ya ulaştı. Demir nallar orta Asya’dan Çin’e, oradan İslam dünyasına MS 900’de de Avrupa’da kullanılmaya başlandı. Bütün bu buluşlar sonucunda atlar Avrupa da, yine de çok yavaş olarak öküzün yerini aldı. 18. yy da bütün tarım işleri atlarla yapıldı. Ta ki 20. yy ortalarında traktör devreye girinceye kadar. Atlar bütün tarihsel süreç boyunca savaşlarda da önemli rol oynadılar. Orta Asya’da üzenginin bulunuşu bu işi çok kolaylaştırdı. MS 3.yy da Hindistan’a oradan 477’de Çin’e geçti. Avrupa’da ilk kullanım yılı MS 730’du. Taşıma da kullanılan ise, esas olarak develerdi. Bakımları öküze ve ata göre daha ucuzdu ve koşum takımı gerektirmiyordu. Devenin ulaşımda tekerlekli modelin yerini almasının esas nedeni de buydu. İkinci neden yol yapımının devenin bakımının yanında çok pahalı oluşuydu.
Hayvanların ulaşımdaki rolü içten yanmalı motorun icadına ve arabanın kullanımına kadar sürdü.20 yy başlarında İngiltere’de 3.5 milyon, Fransa’da aynı sayı, ABD’de 20-30 milyon arası at vardı. Bu rakamlar tarımın besleyebileceği son rakamlardı. ABD’de tarım alanının ¼ ü atların yem ihtiyacını karşılamaya ayrılmıştı. İngiltere ucuz tahıl ithalatı yaparak bu işi çözüyordu. İçten yanmalı motor ve araba üretiminin yaygınlaşması hızla at sayısını düşürdü.
Üçüncü güç kaynağı su ve rüzgârdı. Bunlar destekleyici enerji kaynakları olarak kaldılar. Makineleri çalıştırmak için su gücü ilk Mısır’da MÖ 100 yılında kullanıldı. Sulama çarkı ve değirmende kullanıldı. Yaygın köle kullanımı bu icadın yaygınlaşmasının önündeki esas engeldi. Çin’de de aynı zamanda su gücü kullanılmaya başlandı. Üstelik demir-çelik sanayinde çift hareketli pistonları çalıştırmakta kullanılıyordu. Avrupa ise bu teknoloji çok daha sonra kullanıldı. 11. yy da geldi. Bu yy haçlı seferlerinin başladığı yy’dır aynı zamanda, teknolojik transfer de yapılmıştı.
Su bütün sınırlılığına rağmen yy’lar boyunca bütün dünyada sanayi makinelerini işleten temel güç oldu. 18. yy sonunda İngiltere’de başlayan sonrasında Kuzey Amerika ve Avrupa’ya yayılan sanayi devriminin ilk yıllarında bütün makineler su gücü ile çalışan makinelerdi. İlk fabrikaların birçoğu su gücü ile çalışıyordu ve hızla akan nehir kenarlarında kurulmuşlardı. Buhar gücü 19. yy sonlarına kadar yaygılaşmadı.
Rüzgar ilk kez Tibet ve Çin’de kullanıldı. Avrupa da ilk yel değirmeni İngiltere’de 1200 yılından önce yapıldı. Avrupa’nın teknolojik alanda Asya’nın önüne geçtiği nadir olaylardan birisi bu alandadır. Asya’daki dikey eksen sisteminin tersine, Avrupa’da eksenler yataydı ve kanatları rüzgara göre döndürebiliyordu. Bu da verim artışı demekti. Başlangıçta tahıl öğütmekte, sonraları su çekiminde kullanıldı. Hollanda da tarım alanların genişletilmesi için toprak kazanımında kurutmada kullanıldı.
19 yy a kadar insanların temel yakıtı odundu. Alternatif tek yakıt tezekti. Ama tezek yakıt olarak kullanıldığında tarımda verimin azalmasına yol açtığı için, çok tercih edilmiyordu. Odun başlangıçta bedava idi, kolay bulunuyordu ve toplanması da çok kolaydı. Kurutulduğunda çok iyi yanıyordu. Ama ilerleyen yy boyunca artan nüfusla beraber büyük bir talep ortaya çıktı. Yenilenebilecek bir enerji türü olmasına rağmen, örneğin koruluklar şeklinde yeniden ekim yapılmadığı rezerv oluşturulmadığı için, sıkıntılar baş göstermeye başladı. Odun bitmez gibi görünüyordu başlangıçta. Odun yakıt dışında; her türlü inşaatta, varil, fıçı, makine yapımında, gemi yapımında, yük arabası, fayton ve tekerlek yapımında, demirin eritilmesi, içki, cam, tuğla yapımında temel yakıt olarak kullanılıyordu. Bütün bu kullanım alanları büyük bir odun talebi yarattı ve sıkıntı çıktı.
Çin sanayileşme sürecine erken girdi. Ve 11. ve12. yy’larda ülkenin kuzeyinde şiddetli bir odun sıkıntısı yaşanmaya başlandı. Avrupa da ise ilk sıkıntı 15. yy da ortaya çıktı. Gemi yapımında kullanılan özel bir kereste için ilk Venedik ithalat yapmaya başladı. Portekiz gemileri ise 16. yy da Hindistan ve Brezilya da yapılıyordu. 1756’da İngiltere Rusya’dan her yıl için 600 bin ağaç alım hakkını satın aldı. Aracılar, burada tarıma son veriyor, son ağaca kadar kölelere kestiriyor, sonra da araziyi satıyorlardı. Kraliyet donanması gemileri ağaç sıkıntısından dolayı ilk kez 1696 da Kuzey Amerika da yapılmaya başladı. Sonrasın da Gemilerin 1/3 ü buradan geldi. Bu hızlı talep artışının etkileri kısa sürede görüldü. 1700 yılında New Hampshire’daki büyük nehirlerin 30 km çevresinde ağaçların çoğu kesilmişti. Elli yıl sonrasında ise bölgede kesilecek ağaç kalmamıştı.
Gemi sanayisinin bu gelişimi, beraberinde başka bir sıkıntıyı daha getirdi. Yakacak odun sıkıntısı. Bu kıtlık kendini 16.yy ın sonundan itibaren hissettirmeye başladı. Temel enerji girdisi odun ateşi olan Slovakya demir dökümhaneleri üretimlerini 1560 yılından itibaren kısmaya başladılar. Yeterli odun bulmak büyük sorun olmaya başlamıştı. 1725 te Polonya da Wiecliczka tuz buharlaşma tesisleri odun kaynakları tükendiği için kapatıldı.
Bu enerji sıkıntısını ilk ve en yoğun yaşayan ülkelerin başında İngiltere geliyordu. Giderek ağırlaşan bu enerji sıkıntısı, o zamana kadar ikinci sınıf olarak görülen başka bir yakıtın-kömür- kullanılmaya başlanmasını gündeme getirdi. İnsanlar yakacak olarak odunu tercih ederlerdi, ama sıkıntı olması kömürü ister istemez devreye soktu.Sanayi de de kömür hızla kullanılmaya başlandı.Ham kömürün sorun çıkarttığı yerde, işlenmiş kömür-Kok kömürü- kullanıldı.Çinliler pik demir üretiminde kok kömürünü 9.yy dan bu yana kullanıyorlardı, ama Avrupalıların bundan haberi yoktu. Çin ekonomisi kömürü kullanmayı bildiği, hem de çok uzun zamandan beri bildiği halde, ağırlıklı olarak bunu kullanmamıştı.
Kömür kullanımı 17 yy ın sonlarından itibaren Avrupa’da (özellikle İngiltere’de) hızla yayıldı.1760 yılından itibaren kömür maliyetinin, İngiltere’de önce nispi sonrasında mutlak olarak düşmesiyle, giderek odun kömürü ve turbanın-bataklık kömürü-yerini kömür almıştır. Bu değişim, günümüz dünyasını da etkileyen bir değişim demekti. İnsanlar önce bir bölgede, sonrasında hızla tüm dünya da, yenilenebilir enerji kaynaklarının yerine, yenilenemez fosil yakıtların kullanılmasına geçtiler. Kömürün arkasından Petrol ve doğal gaz geldi. Ve dünya nüfusu da patladı.
Avrupa’nın üstünlüğü iddiaları, büyük ölçüde metalurji ve ona eşlik eden kömüre ve onun yakıt ve-özellikle maden ocaklarında- mekanik enerji sağlamak amaçlı kullanımına bağlanır. Kömür, ancak 19 yy da Avrupa da sanayinin temeli oldu. Sebebi de odun kömürü kıtlığı ve fiatların astronomik oluşuydu. 17 yy da odun kömürü fiatlarında – 1630-1670 yılları arasında %150- hızlı artışın sonrasında, Galler deki demir ocakları üretimlerine ara vermek zorunda kalmıştı. Ülkenin tamamında maden eritme ocakları aralıklarla çalışıyordu. 18 yy ın ikinci yarısında İngiltere’de, odun kömürü fiatları hızla artmış, buna karşılık kömür fiatları düşmüştür. Odun kömürü temininin hala ucuz olduğu ve bol miktarda bulunabildiği bölgelerde, daha masraflı kömüre geçmenin bir esprisi yoktu. Örneğin Çin’ de de kömür vardı. Ama Çin’de kömür yatakları kullanılabilecekleri sanayi merkezlerine hem uzaktılar, hem de Çin de su mühendisliği ve benzer teknolojiler çok gelişmişti.
Çelik imalatı 16. Ve 17 yy da sadece Çin de değil, Japonya, Hindistan ve İran’da ileri bir düzeye ulaşmıştı. İngiltere’de, kayıtlarda wootz çeliğinin 1790 yılında Hindistan’dan ithal edildiği yazılıdır. Hintlilerin ukku dedikleri bu çelik özellikleri itibarı ile İngiltere’de üretilenlerden üstün, İsveç çeliği ile aynı kalitededir. 17 yy sonunda Hindistan’da bulunan on bin ocakta, İngiltere’dekilere kıyasla hem daha kaliteli, hem daha hızlı, hem de daha ucuz demir çelik üretiliyordu. 19 yy ‘a kadar bu alanda da bir üstünlükten söz edilemez.
Emek maliyeti arttığında madeni parçalar içeren mekanik aletler geliştirilmeye başlanmıştı. Bu sadece Avrupa’da değil, dünyanın tamamında böyleydi. Avrupa’yı özel kılan bir şey yoktu.
Binlerce yıl uygar dünyanın ortaya çıkışından bu yana kas gücü, rüzgar ve su gücü uygarlığı yaratan enerji olmuştu. Var olan enerji kaynaklarının ihtiyaca cevap veremez olmasının temel sebebi; Ticaretin büyüyen hacmi idi. Bu ve rekabet koşulları enerjinin kullanımında değişikliği zorladı. Rüzgar, suyun ve kas gücünün sınırları vardı. Ancak belirli yerlerde mevcuttular. Enerji karşılaşılan zorluklardan ve kesintilerden bağımsız olmalıydı. Mekana bağlı olmamalıydı ki, milyonlarca dönüm ağaç ve ekilebilir araziyi tüketmesin. Zaten bir çok bölgede kalmamıştı da. Güvenilir olmalıydı ki, hava durumuna bağlı olmasın.
11 yy da Kaifeng’in demircileri bir çözüm geliştirdiler. Bu çözüm enerjiyi sadece ısı olarak serbest bırakıyordu. Gerçek bir değişiklik, 18 yy da İngiltere kömür madenlerinde ortaya çıktı. Madenlerin bitmeyen derdi su basması idi. Suyu kaynatıp, buharlaştırmaya ve dışarıya atmaya yarayan bir düzenekti bu. Arkasından buharı enerji olarak kullanım gündeme geldi. James Watt’ın öyküsünü anarak devam edersek; Bu gelişme hızla kabul gördü. İlk yayıldığı yer ise Tekstil sanayi idi.
Pamuk Batı Avrupa’da yetişmiyordu. 17 yy a kadar Avrupa yaygın olan yünlü kumaşlar idi. Bilindiği üzere Flander atölyelerine yün satışına dönük, sosyal ve ekonomik yapı 16.yy İngiltere’sinde ciddi bir değişikliğe yol açmıştı. Hindistan’la kurulan bağlantı ve Amerikan gümüşü sayesinde gelişen doğrudan ticaret sonucu, tüccarlar hafif ve parlak, kullanımı rahat Hint kumaşlarını ithal etmeye başlamıştı. Bu ürünler büyük rağbet gördü. Her yere girdiler. Öyle ki Avrupa da iç çamaşırı giyimi arttı. Daha öncesinde yünlü kumaşlar aşırı derecede kaşındırdığı için iç çamaşırı giymek tercih edilen bir şey değildi.
İthalatçılar çok büyük servetler kazandılar. Yünlü kumaş üretimine dayalı bir ekonomi ve siyasi yapıya sahip İngiltere’de kumaş ithali yasaklandı. Çözüm pamuk ithali ile bulundu ve atölyeler pamuğu ithal edip hızla kumaş üretmeye başladılar. Ama Hint kumaşlarının kalitesini yakalamak mümkün olmuyordu. 1760 larda bile İngiliz pamuklu üretimi, yün üretiminin otuzda biri kadardı. Gerçekleşen değişikliğin ne anlama geldiğini de söylemek gerekir; yün üretimini başlatanları soylular olduğunu biliyoruz. Oysa pamuklu mamul üreticileri gerçek anlamda burjuvaydılar.
Bu süre içinde de pamuklu üretimi bir işe yaradı. Yünü iplik haline getirme işlemi kadim bir hünerdi. 1300 lü yıllarda Çinli iplik bükücülerinin su ve hayvan enerjisine dayalı ip büküm makinelerini geliştirdiği biliniyor. Bu teknoloji 18 yy da kullanılmaya başlandı. Verimin hızla artmasına yol açan makineleşme, İngiltere’de yeni teknoloji ve enerji ile olağanüstü arttı. Buharlı makinelerle çalışan ilk fabrika İngiltere’de 1785 te kuruldu. 1700 yılında pedallı çarkı olan bir eğirmecinin yapağıdan yarım kilo yün ipliği eğirmesi için 200 saate ihtiyacı vardı. 1800 de ise makineler bu işi 3 saatte yapmaya başladılar. 1824 te ise, 1 saat 20 dakikaya düştü. Makineler İngiliz kumaşlarını Hint kumaşları kadar kaliteli ve daha ucuza üretmeye başladılar. Bu gelişme İngiltere’de sanayi proletaryasının da gerçek anlamda ortaya çıkışı demekti.
Pamuklu üretiminin ikinci faydası ise pamuk üretiminin yaygınlaştırılması oldu. Amerika da milyonlarca dönüm araziye pamuk ekildi. Üretim 1790 da 3000 balyadan, 1810 da 178 bin, 1860 4.5 milyon balyaya ulaştı. İngiliz kapitalizminin dünya hakimiyeti ve bu sürece paralel ilerleyen teknolojik yenilikler, Amerikalılara da çok yüksek paralar kazandırdı. Bu noktada; bir durumu değerlendirmeden devam etmemek lazım. İngiliz politikası Hindistan ekonomisinin çökertme ve yağmalanmasına, Amerikan ekonomisinin ise, bütün kavgalı, örneğin bağımsızlık mücadelesi gibi, görüntüye rağmen yükselmesine yaramıştır.
1870 yılında İngiltere’nin buharlı makineleri, eğer sektör hala kas gücüne dayanmak zorunda kalsaydı, İngiltere’nin bütün buğday üretiminin üç katını tüketecek 40 milyon kişinin emeğine eşdeğer 4milyon beygirgücü enerji üretmeye başlamıştı bile. Çin’de ise durum tersiydi. Nüfus fazla emek ucuzdu. İngiliz mucitlerinden çok daha fazla bir birikime dayanan, zeka düzeyleri de aşağı olmayan Çinli mucitler bu sebepten makineleri geliştirme yoluna gitmediler. 1880 de 600 işçi ile bir maden açmanın maliyeti 4272 dolar olarak hesaplanıyordu. Bu bir tek buharlı makinenin kaba maliyetine eşitti. Ucuz emek seçenekleri olduğunda Çinli yatırımcılar makineleşmeyi tercih etmediler. Ve Sanayi devrimi o dönemde Batı Avrupa ile sınırlı kaldı.
Ucuz iş gücüne dayalı ekonomi stratejisinin yüz yıl sonra gündeme geldiğini söylemek lazım ve Çin bu avantajını kullanıyor. Bunda Batının üretim faaliyetinin doğurduğu sosyal, ekonomik ve çevresel sorunların dışa ithali politikasının da büyük payı olduğunu unutmamak lazım.
Anlata geldiklerim bize tarihin salt Avrupa’ya özgü bir gelişim seyri izlemediğini söylüyor. Kapitalizmin ortaya çıkışının esasen İngiliz egemen sınıflarının tercihlerine, gücüne ve yönlendirmesine bağlı olduğunu anlatan bir öykü bu.
Bir başka tartışma da mutlaka yapılmalı, Çin’deki gelişmeler, kapitalizme alternatif yaratma iddiası ile ortada olan bir akımın öncülüğünde oluyor. Bu noktada biz zaten Çine karşı devrimci demiştik sözü, söyleyenleri kurtaramaz artık.
Sol nasıl bir dünya istediğini açık seçik ortaya koymak zorundadır.

Saffet Bilen

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

One Response

  1. saffet bey merhaba, bu müthiş makale için, bilgilendirme için çok teşekkürler. sizden ricam bu yazıya konu olan kaynakları zikredebilir misiniz. bu konuda yardımınıza ihtiyacım olacak. selamlar saygılar .

Orhan Yürük için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir