Suriye: Elimizde isim ve fotoğraflar var

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

 Hürriyet Planet 25 Şubat 2013

 Suriye Enformasyon Bakanı Umran Zuabi, Türk hükümetinin Suriye krizine karıştığına dair ayrıntılı belgeleri, isim ve fotoğraflarla Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne göndereceklerini öne sürdü.

Suriye resmi haber ajansı SANA’nın bildirdiğine göre Zuabi, Alem televizyonuna verdiği röportajda, Türk hükümetinin siyasi, askeri, güvenlik ve ekonomik alanda Suriye’de yaşanan tüm olaylarda parmağı olduğunu iddia etti.

“Suriye’den çalınanların Türk siyasi liderlerinin bilgisi ve koordinasyonu ışığında ve Türk hükümetinin sunduğu kolaylıklarla Türkiye’ye nakledildiğini” ileri süren Zuabi, çalınanların milyarlarca dolar değerinde olduğunu söyledi.

Bakan Zuabi, “Türkiye’nin kibrinin kendisinin de bir parçası olduğu projenin Suriye’de yenildiğini itiraf etmesini engellediğini” belirterek, “Türk hükümetinin Suriye krizine karıştığına dair ayrıntılı belge ve dosyalar isim ve fotoğraflarla hazırlanarak BM Güvenlik Konseyi dahil uluslararası toplum kurumlarına uygun zamanda sunulacaktır” diye konuştu.

İBRAHİM VARLI/BİRGÜN

On sekiz aylık bir aranın ardından bir kez daha Suriye’deyim. İki yıldır kanlı çatışmalara sahne olan Suriye’ye bu ikinci gidişim. Bir grup Türkiyeli gazeteciyle birlikte yollara düşmemizin sebebi bu kadim topraklarda yaşananları yerinde gözlemlemek.

Suriye Enformasyon Bakanlığı’nın davetlisi olarak bu ülkedeyiz. Bakanlık uzunca bir süredir dünyanın değişik ülkelerinden gazetecileri davet ederek ülkelerinde olup bitenleri yerinde izlemesini istiyor. Suriye’de oluşumuzun nedeni bu. Şam yönetimi çatışmalar sürse de güvenli ülke oldukları imajını vermek istiyor.

Karayolunu tercih ediyoruz. Hoş, havayolu kapalı olduğu için başka da bir alternatife sahip olduğumuz da söylenemez. Havayoluyla tek alternatif Lübnan veya Mısır üzerinden aktarmalı gitmek. Bu da hem maliyetli hem de can yorucu. Güvenlik riskini göze alarak düşüyoruz yollara. Hafif bir tedirginlik duymuyor değiliz. Yol haritamızın belirlediği güzergah doğrultusunda ilk önce Lazkiye’ye gidilecek, oradan Banyas ve Humus içlerinden geçerek Şam’a ulaşacağız.

Gezinin başlangıç noktası Yayladağı sınır kapısı. Henüz muhaliflerin eline geçmeyen gümrük kapısında Suriyeli yetkililerin sıcak ilgisiyle karşılaşıyoruz. Bunda uluslar arası medyanın sürdürdüğü tek yanlı, taraflı ve kirli yayınlarının etkisi büyük. Sol ve muhalif Türkiyeli gazetecileri ülkelerinde görmek bir hayli mutlu etmiş onları.

CANLI YAYINDA PATRİK TÖRENİ

Gümrük sorumlusu askeri yetkiliyle sohbete başlıyoruz hemen. Sıcak ve dostane. Ardı ardına sorular yöneltiyoruz, bir yandan da gözümüz açık olan televizyonda. Nasıl olasın ki? Canlı yayında yeni göreve seçilen Antakya ve Tüm Doğu Rum Ortodokslar Patriği Yuhanna X. Yazıcı’nın Şam’daki Kutsal Haç Kilisesinde düzenlenen görkemli töreni var. Suriye’nin TRT’si sayılan kanalın töreni baştan sonuna kadar araya reklam dahi almadan saatlerde vermesi dikkatimizden kaçmıyor.

Bu durum tabii aklımıza diktatörlükle yönetilen Suriye ile ileri demokrasinin hüküm sürdüğü Türkiye arasındaki demokratik hoşgörü ve yönetim anlayışını getirmiyor değil! Ülkede dini azınlıklara verilen değerin de bir işareti bu. Törene devlet yönetimi de tüm önemli isimleriyle katılarak destek veriyor.

İKİ DİLLİ TABELALAR KARŞILIYOR GELENLERİ

Sınırın hemen yanı başında beş yüz metre ileride Ermenice ve Arapça tabelaların yer aldığı şirin bir Ermeni kasabası olan Kesab’ta Ermenice ve Arapça tabelalar karşılıyor bizleri. Sınırın bu yakasında Türkiye’de tartışıladursun, öte yakada on yıllardır uygulamaya geçirilmiş çift dilli yaşam.

Burası Ermeni asıllı Suriyelilerin çoğunlukta olduğu beş bin nüfuslu bir ilçe. Çatışmalar nedeniyle nüfusu şu an için 15 binlere yükselmiş. Halep’ten İdlip’ten kaçan Sünni Arap ve Türkmenler kasabayı mesken eylemiş. Ermeniler komşularına kucak açmış, onları bağırlarına basmış. Dağın eteğinde olağanüstü bir güzellik ve manzaraya sahip. Büyükçe bir caddenin bir yakasında kilise öte yakasında cami var. Kozmopolit Suriye’nin küçük bir prototipi sanki. Kültürler, halklar, değerler ve inançlar bir arada. İç çatışmalar şimdi bu mozaiği tehdit ediyor.

 

Kasaba ordunun denetiminde ve ülkenin en güvenli bölgelerinden. Karşı tepelerde muhaliflerin olduğu söyleniyor ve zaman zaman kasabaya top atışı yaptıkları söyleniyor ancak henüz kasabaya yanaşabilmiş değiller.

YOLLAR HALK MİLİSLERİ’NİN KONTROLÜNDE

Güvenlik nedeniyle karanlık basmadan yola koyulmalıyız. Kesab’ın güvenliğinden sorumlu komutanın müsaadesini alarak harekete geçiyoruz. İstikamet Akdeniz’in incilerinden Lazkiye. Hani şu olası Nusayri devletine de başkentlik yapacak olan kent. Kesab’a sadece 40-45 dakikalık mesafede. Ancak güvenlik nedeniyle ana yolu değil de daha güvenli olan alternatif güzergahı takip ediyoruz. Bu da haliyle süreyi biraz daha uzatıyor.

Şoförümüz İskender yolculuk esnasında çatışmalarla birlikte yaşanan sıkıntıları özetliyor. Türkiye Suriye’den gelen her araçtan eski bir yasayı yeniden aktif hale getirerek “muafiyet dışı benzin” adı altında tam 135 tl alıyormuş. Suriye de aynı karşılığı vermekte gecikmemiş, o da Türkiye’den gelen her araçtan aynı miktarda para almaya başlamış.

Suriye çatışmaların başlamasının ardından Türkiye’nin kendisine karşı aldığı her karara karşı benzer bir politikayla karşılık veriyor. Ankara vizeleri kaldırmadığı için Şam da vizeleri kaldırmıyor.

Şeyh Hasan kasabasının ardından Rasel Basit yakınlarından geçiyoruz. Burası Türkiye jetinin düştüğü ya da düşürüldüğü bölge. Baharı andıran bir günün sonrasında pırıl pırıl denizin yanı başında uzayan yoldan ilerliyoruz. El değmemiş coğrafya bizi kendisine çekiyor. Uzunca bir yolculuğun ardından Katsal Muaf –yolundan gitmek yerine bir başka yola saparak yolumuzu uzatıyoruz bir 20-30 kilometre daha.

Yollarda askerlerden çok Halk Milisleri ya da Ordusu adı verilen birliklerin denetimindeki kontrol noktalarından geçiyoruz. Dönüş yolunda bu milislerle kapsamlı bir görüşme yapmayı umuyoruz. Milisler orduya yardımcı olmak üzere kurulmuş.

ŞİİRİN BAŞKENTİ LAZKİYE’DEYİZ

Lazkiye girişinde davetli kurum Tişrin (Ekim) ve Sawra (Devrim) gazetelerinin bölge sorulusu Malik El Rufai –ki kendisi şair ve aynı zamanda Yazarlar Birliği üyesi- tarafından sahil kenarındaki bir balıkçı lokantasında karşılanıyoruz. Aynı zamanda bir şair olan dostumuz hem sohbeti hem de şiirleriyle buluşmayı renklendiriyor. İlginç ve hüzünlü şeyler anlatıyor. Ara ara şairliği tutuyor ve hem kendisinin hem de ülkesinin diğer şairlerinin dizelerini okuyor yüksek sesle. “Burası şiirin başkenti, dizelerimizi yok etmelerine izin vermeyeceğiz” diyor.

Lazkiye ilk alfabeyi yazan Ugarit’lerin kenti. İnsanlık yazılı bir alfabeyle burada tanıştı deniliyor. Suriyeliler Lazkiye’ye Latakia diyor.

Akdeniz’in kenarında konumlanış Lazkiye Antalya ve İzmir karışımı bir şehir. Planlı derli toplu. Klasik bir Akdeniz kenti aslında. Palmiyelerin süslediği sokaklarıyla, beyaz tuğlalı evleriyle göz kamaştırıyor.

Sabah erken Şam yoluna düşeceğimizden gece erken yatmaya karar veriyoruz. Günün yorgunluğuna rağmen gecenin ilerleyen saatlerinde Lazkiye’nin en üst güvenlik şefinin odasında buluyoruz kendimizi. Adının yazılmasını istemiyor ancak tüm Lazkiye bölgesinin her türlü askeri ve güvenlik şefi olduğunu söylüyor. İstihbarat ve polis güçleri dahil olmak üzere tüm birlikler kendisine bağlı. Telefonun biri susuyor bir diğeri çalıyor.

HUMUS’TA TAŞ ÜSTÜNDE TAŞ KALMAMIŞ! SURİYE’NİN STALİNGRAD’I: HUMUS

Sabah erken uyanıyoruz. Şam’a yol alınacak. Beklemeye gelmez. Banyas, Tartus derken Humus içinden geçerek başkente gideceğiz. Humus’u görecek olmamız heyecanlandırıyor açıkçası bizleri. İki yıldan bu yana en sert çatışmaların yaşandığı Suriye’nin Stalingrad’ı olarak adlandırılan kentin birçok mahallesi uzun bir süre silahlı muhaliflerin denetimindeydi.

Ordu birliklerinin son operasyonla tamamen kontrol altına aldığı kente çatışmaların ardından giren ilk gazeteciler oluyoruz bu arada. Yeşillikler içerisindeki bu güzel kentin bazı mahalleri yaşanan şiddetli çatışmalar hakkında ipuçları veriyor. Mahallelerin bazıları tamamen yıkılmış durumda. Ağır bir bombardımana tabi tutuldukları görülüyor, buna karşılık caddenin hemen karşı tarafındaki birçok mahallede ise bir tek kurşun izine dahi rastlanmıyor. Her sokak başı askerler tarafından tutulmuş.

 

TOP VE BOMBA SESLERİYLE GÜNE UYANMAK

Şam’da bahardan kalma güneşli bir hava karşılıyor bizleri. Sokak ve caddeler askerler tarafından tutulmuş. Sokakları askeri bariyerler ayrıştırıyor. Hayat olağan hızıyla devam ediyor buna rağmen. Şam gecelerinin sessizliğini ise tank ve top sesleri bozuyor. Ordu birlikleri kentin kenar mahalleriyle başkentin kırsalına düşen kasabaları vuruyor.

Başkentteki ikinci günümüzde güne Reyhanlı’daki Cilvegözü Sınır Kapısı’nda yaşanan, 3’ü Türkiyeli 11’i Suriyeli topla 14 yurttaşın yaşamına mal olan patlamayla uyanıyoruz. Haliyle moralimiz biraz bozuluyor. Muhaliflerin kontrolündeki sınır kapısında yaşanan patlamanın hemen ardından Ankara’dan gelen ve Suriye yönetimini sorumlu tutun açıklamalara inat Şam yönetimi kesinlikle olayla bir bağlantılarının olmadığını tekrarlıyor.

Makamında Türkiyeli gazetecileri ağırlayan Suriye Enformasyon Bakan yardımcısı Khalaf Al Muftah, saldırıdan El Nusra ve El Kaide bağlantılı radikal İslamcı grupları sorumlu tutuyor. Suriye Dışişleri Bakan yardımcısı Faysal Mikdat da patlamadan bu grupları sorumlu tutanlardan.

Şam’da gerek devlet yetkilileri gerekse de halk benzer saldırıların olabileceği endişesi içinde. Gerginlik ve kaos isteyen çevrelerin ülkeyi bir iç savaşa sürüklemek ve halkları birbirilerine düşmanlaştırmak için fırsatlar kolladığı sıklıkla dile getiriliyor.

SURİYE’DE KİM NE İÇİN SAVAŞIYOR?

Suriye’de rejime karşı savaşan çok sayıda radikal İslamcı grup ve örgüt var. Mikdat ve Muftah ile görüşürken Tunus hükümetinin yaptığı “Suriye’de savaşan 15 bin Tunuslu militan var” açıklaması ajanslara düşüyor. Her iki yetkiliye bu açıklama üzerinden Suriye’deki mobil mücahitlerin durumunu soruyoruz. Mikdat bu örgütlerin bünyesinde savaşan cihatçı militanların sayısının 70-80 bin civarında olduklarını vurgularken. Muftah ve Lazkiye’de görüştüğümüz kentin en yetkili askeri amiri Türkiyeli cihatçıların sayısını 3 bin civarında hesapladıklarını belirtiyor.

İstanbul’da İngiltere Başkonsolosluğu, HSBC ve sinagog binalarına 2003’te düzenlenen saldırılardan sorumlu tutulan Türkiye’deki El Kaide lideri Loui Sakka’nın avukatlığını üstlenen Av. Osman Karahan geçtiğimiz yaz Halep’te öldürüldü.

Zaman zaman kendi aralarında da çatışan bu gruplardan ordudan kaçan askerlerin Türkiye’nin himayesinde kurduğu Özgür Suriye Ordusu ve Halep’teki saldırılarıyla gündeme gelen Selefilerin ağırlıkta olduğu El Nusra Cephesi ön plana çıkıyor. İdlib’den Deraa’ya, Halep’ten Deyr-i Zur’a kadar bir çok bölgede aktifler.

Hali hazırda Suriye içerisinde savaşan örgütlerden öne çıkanlardan bazıları şunlar:

Özgür Suriye Ordusu: Ordudan ayrılan muhalif subaylar tarafından Türkiye’nin öncülüğünde kuruldu. Sayıları net olarak ifade edilmese de 5 bin ile 7 bin arasında bir sayıdan bahsediliyor. Merkez üsleri Hatay’daki kamplar.

El Nusra Cephesi: Özellikle Halep bölgesinde etkin. Şu an için Suriye’deki en büyük ve etkili radikal İslamcı grup. Kadrolarının ve militanlarının birçoğu EL Kaide ağından geliyor. EL Kaide lideri Zarkavi ile doğrudan emir alıyorlar.

Suriye Özgürlük Cephesi: Faruk Tugayları, Şam Kartalları, Hak Tugayları gibi grupların oluşturduğu bu grupların içerisinde 13 ila 15 bin arasında silahlı mücahidin olduğu söyleniyor.

İslami Özgür Şam Hareketi (Ahraru’ş Şam El İslamiyye): Suriye İslami Cephesi’nden Ahraru’ş Şam Tugayları, El Fecru’l İslamiyye Hareketi, Et Taliatu’l İslamiyye Cemaati ve El İmanu’l Mukatile Tugayları’nın birleşmesiyle oluşturuldu. Bu grupların kendi alt grupları da var. Bu şemsiye grubun yaklaşık olarak 20 bine yakın silahlı mücahidi bulunuyor.

Tevhid Grubu: Suriye’deki en etkili direniş gruplarının başında geliyor. Sayıları 6 ile 10 bin arasında olduğu ifade ediliyor. Grup kırsal alanda ve özellikle Dera ve Halep taraflarında oldukça etkin.

Türkmen Tugayları: Suriye’de Türkmenlerin birçok direniş grupları olsa da özellikle Fatih Sultan Mehmet ve Sultan Abdülhami, Nurettin Zengi ve Selim Taburları öne çıkıyor. Savaşçıların sayısı ile ilgili sağlıklı rakamlar ortaya konmasa da 5 ile 9 bin arası bir rakamdan söz ediliyor.

 

Muhacirler Grubu: Suriye dışından gelen yabancıların oluşturduğu bir birliktelik. Hareketin mensuplarının Çeçenler başta olmak üzere, çeşitli Kafkas halkları, Özbek, Tatar gibi Türk unsurlar ve diğer yabancı direnişçilerden oluştuğu ifade ediliyor. Yakın zamanda Suriye’de kurulan Necmettin Erbakan Tugayları hem muhacir unsurları hem de Suriyelileri kapsıyordu.

PYD’ye alternatif olarak oluşturulan Kürt örgütler: Kürt Kartalları Tugayı, Özgürlük Yoldaşları Tugayı, Meş’al Temo Tugayları gibi yapılarda Kürt bölgelerinde aktif olarak muhaliflerle birlikte hareket ediyor. Bunların sayısının 700 ile 3000 rakamları arasında değiştiği ifade ediliyor.

Köy ve kasabalardaki küçük gruplar: Küçük köy ve kasabalarda kurulan bir yapıya bağlı olmadan faaliyet gösteren yerel gruplar. Sayılarının 2 bin ile 3 arasında olduğu ifade ediliyor.

BirGün Online 25 ŞUBAT 2013

Veli toplantısı için camiye çağrılan halk toplantıya katılmadı!

Camiide veli toplantısı yapan Niğde İl Milli Eğitim Müdürü’ne cemaat tepkili. Okullarda ve sokakta herkesi camiiye çağıran Milli Eğitim Müdürü’ne halk, camiye gitmeyerek yanıt verdi

Cuma günü Niğde’nin Bağlama kasabasında İl Milli Eğitim Müdürü Celalettin Ekinci’nin Cuma namazından önce camide yaptığı veli toplantısı öncesi hafta boyunca Celalettin Ekinci emriyle okullarda broşürler dağıtıldığı, camiden ve belediye binasından anons yapılarak, bütün velilerin camiye çağrıldığı ortaya çıktı.

“Hep doktor avukat mı yetişsin”

Sendika.org’un haberine göre, İl Milli Eğitim Şube Müdürü Ahmet Şenel tarafından Kuran-ı Kerim okunarak başlanan toplantıda camide bulunan Ramazan Afşar, Cemalettin Ekinci’nin cemaate “Hep doktor, avukat mı yetişsin? Çocuklarımızı camiye gönderelim temiz yetiştirelim” dediğini anlattı. Afşar, Milli Eğitim Müdürü’nün, “Camilerde çizgi filim izletip çocuklarımıza hadisler okuyalım, çocuklarımızı sohbet yoluyla kazanabiliriz” şeklinde vaaz verdiğini ifade etti.

Her hafta 300 kişi giderken o hafta 30 kişi camiye gitti

Milli Eğitim Müdürü’nün “Kahvehaneler eskiden dini sohbetlerin yapıldığı bir yerdi şimdi neden olmasın” diyerek halkı kahvehanelerde dini sohbet yapmaya çağırdığını söyleyen Afşar’ın anlattığına göre, Ekinci istediği kitleyi göremedi. Her cuma, yaklaşık 300-400 kişinin gittiği camiye, İl Milli Eğitim Müdürü’nün geleceğini öğrenince sadece 30-40 kadar kişi gitti. Afşar da Milli Eğitim Müdürü’nün camide toplantı yapmasına tepki gösterdi, kendisinin de merakından gittiğini söyledi.

Sendika.Org ile görüşlerini paylaşan Bağlama sakinleri, camilerin eğitim alanı olmadığını düşündükleri için o gün camiye gitmediklerini bildirdi.

Toplantıdan önce dağıtılan bildiri:

soL , 25 Şubat 2013 –

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir