Tarihsel olaylara bakış, olasılıklar, seçenekler-Saffet Bilen

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Tarihi, ileri doğru akan bir nehire benzetmek neredeyse alışkanlık haline gelmiş bir bakış açısı.

Günümüzün tartışılması gereken en önemli ve şüphe edilmeyen ön kabullerinden biri bu yargı, bana göre.

Doğru mudur? Tarih, başka türlü gelişemez miydi?

Bir amacın gerçekleşmesi için mi oluyor bütün bu olaylar?

Başka seçenekler var ise, bugün bu noktada bulunuşumuzun nedenleri nedir?

Zorunluluk hiçbir şekilde yok mudur?

Bu kısa yazı bu sorulara cevap aramaya çalışacak. Bu kadarla yetinmeyip tartışmayı devam ettirmekte gerekir mutlaka.

İrdelemeyi, daha fazla bilinme olasılığı bulunması sebebiyle batı Avrupa tarihinin önemli dönemeçlerini ele alarak ve olasılıkları hatırlayarak yürütmekte yarar var.

Ayrıca bu dönem Batı kapitalizminin öne çıkardığı figürleri ve olayları kapsaması açısından da önemlidir. Dolayısıyla da günümüzün pek çok tartışmasını da yakından ilgilendirir.

İrdelemeye, Batı Avrupa’nın, Roma’nın yıkılışından sonra ilk dışa açılma eylemi olan ve yarattığı hareketlilikle sonraki gelişmelerin başlangıcı olarak gösterilen yapıların, oluşumların ortaya çıktığı haçlı seferleri dönemi ile başlamak hiçte yanlış olmaz. Bilindiği gibi, bu yapı ve oluşumlar İtalya’ da ortaya çıktılar, bu gelişmeyi sağlayan ise, Haçlıların Ortadoğu’ya esas gidiş yollarından birinin Messina boğazı(*) oluşu, yoğun kitlesel bir göç eğilimi ve bu hareketliliğin İtalya’da bir servet birikimine yol açmasıdır.

Yine bu dönem, Dünya edebiyat tarihinin en büyük eserlerinden biri kabul edilen ve modern İtalyancanın temelini oluşturduğu söylenen, İlahi Komedya’nın yazıldığı, yazarı Dante’nin yaşadığı dönemdir.

Bu dönemin, yani 12. yy ve 13. yy ın en önemli olayının, Cengiz önderliğindeki Moğolların bilinen dünyanın neredeyse yarısını istila etmeleri olduğu üzerinde bir tartışma olmaz sanırım.

Asya’yı ve Ortadoğu’yu çok kısa sürede darmadağın eden Moğolların iki ordusunun Rus steplerinden Avrupa’ya geçtikleri biliniyor. Macar ovalarına giren, Kurtcebe ve Sabutay’ın komuta ettikleri ordular 1227 yılında Cengiz’in ölümünden sonra geri dönerler. İlk sorgulamayı burada yapmakta yarar var.

Cengiz o tarihten sonra ölse idi, sonraki gelişmelere örnek teşkil ettiği söylenen İtalyan Şehir devletlerini ezip geçmeleri işten bile olmazdı. Bu durumda sonraki gelişmelerin ortaya çıkma şansı da olmazdı.

Avrupa’nın, bu olasılıkla bu kadar sıcak ve yakıcı olmasa da, yaklaşık 150 yıl sonra yeniden karşı karşıya kaldığını söyleyerek devam edelim.

  1. yy’ın sonunda ortaya çıkan başka bir istilacıdan Timurlenk’ten söz ediyorum. İran’ı ve Hindistan’ı yakıp yıkıp Osmanlıyı 1402 de yenilgiye uğratıp, dağıtan Timur, yönünü Batıya çevirmiş olsaydı, İtalya bu bozkır atlılarının önünde dayanacak hiçbir güce sahip olamazdı ve Rönesans daha başlamadan biterdi.

Timur için, neden Batı değil de Doğu sorusuna da bir cevap vermeli. Bu istilaların ana güdüsü yağmadır, Batı Avrupa toprakları bu açıdan çok cazip topraklar değildir, o sıralar. İstilacılar da kar/ zarar hesabı yaparlar ve yapılan sefer, masrafı karşılamalıdır.

Hemen sonrasında, Batı Avrupa’nın dünya olaylarına etkisinin henüz belirgin olmadığı başka bir gelişmeden daha söz ederek devam edelim.

İlk akla gelen, üzerinde soru işareti konarak düşünülmesi gereken gelişme, Fatih’in İstanbul’u fethetmesi ve Karadeniz’deki ticari kolonileri ile doğrudan ilişki olanağını yitiren Ceneviz bankerlerinin İspanya’ya yönelmeleridir.

İspanyol ulusal birliğinin sağlanmasında bu sermayedarların finans gücünün ne derece etkili olduğuna bakılmalıdır. Nitekim sonraki gelişmelere, başlangıçta öngörülemese bile temellik eden, Kolomb’un Amerika seferini finanse edenler onlardı.

İstanbul Osmanlılar tarafından ele geçirilmeseydi, Ceneviz sermayesi arayışa girer miydi, sonraki gelişmeler tetiklenir miydi? Tartmak gerekir. Yine başka bir soru, İspanya’da Endülüs direnmeyi seçseydi gelişmeler nasıl olurdu?

Ama Osmanlı’nın pratik olarak da işin içinde olduğu, çok daha yakıcı bir eylem ve sonuçlarından söz etmeden bu sorgulama eksik kalır.

1500’lü yılların başında Osmanlılar, doğudaki rakipleri Safevilere karşı kesin bir zafer kazanıp, Viyana önlerine gelseler ve ısrarcı bir politika izleseler, Viyana düşse ne olurdu?

Osmanlı ordularının Atlantik kıyılarına ulaşması çok zaman almazdı. İngiltere bile tehdit altına girerdi. Osmanlı zaferi, Akdeniz merkezli bir ekonomik yapının tüm Avrupa için devamını sağlar, deniz aşırı ekonomi daha başlamadan biterdi.

Buraya kadar sıraladıklarım, batı Avrupa kaynaklı değil diye düşünülebilir. Bu açıdan da oldukça fazla seçenekten söz edilebilir.

Örneğin, İspanyol fatihler keşfedilen yeni kıtada, hükümran devletler tarafından yok edilseydiler ki bunu yapabilecek kudrette en az iki devletten söz edilebilir. Aztekler ve İnkalar. Altına ve gümüşe ulaşılamadığı koşullarda, yeni kıta cazibesini hızla yitirirdi. Nitekim yağmalanacak bir şeyin olmadığı Avustralya’ ya yerleşim, batı uygarlığının epeyce mesafe aldığı daha sonraki zamanlarda, mahkûmların sürüldüğü, hapishane adası olarak başlıyor.

Şunu hatırlamakta yarar var; Batı Avrupalıların Hindistan’a ulaşabilmek için, açık denizlere yelken açmalarının ana nedeni, bu zengin ülkeden nemalanmak idi. Hindistan’ a gidiş yolunda önlerine çıkan bu yeni kıta onlar için yağmalanacak bir toprak parçasından başka bir anlama sahip değildi. Başlangıçta öyle de yaptılar.

Başka bir seçenek olaraksa, 16 yy’ın önemli figürleri Luther ve 5. Karl birbirleri ile dalaşmak yerine işbirliği yapsalardı, ya da İspanyol donanması 1588’de İngiltere ablukasını başarıyla sürdürseydi, başarılı olsaydı veya İspanyollar, Hollanda ayaklanmasını acımasızca bastırsalardı, Habsburglar, Hollandalıları kendi başlarına bırakmak yerine, oraları işgal edip yerleşseydiler, neler olurdu?

Daha sonrasında da, başlangıçta Hindistan ve Kuzey Amerika yerleşimleri konusunda daha atak durumda olan ve epeyce toprağa sahip olan Fransa, Avrupa içi mücadelelere değilde buralara, sömürgelere önem veren bir rota tuttursaydı, Hindistan’ın Fransız sömürgesi olması ve sonrasında pamuk tarlalarının bulunduğu topraklara zaten kendilerinin sahip olması nedeniyle, Kuzey Amerika ekonomik başarısı onların hanesine yazılırdı. Dolayısıyla da, büyük Fransız devriminin, Fransa’ da değilde, İngiltere’ de patlaması işten bile olmazdı. Sanayi devrimi İngiltere’de değil, Fransa’da gerçekleşirdi.

Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün, ama yazının meramını anlatabilmesi için, bu kadarı yeterli sanırım.

Buraya kadar verilen örneklerden çıkartılacak en belirgin sonucu da söyleyerek yazıyı sonlandırmakta yarar var.

Tarihsel olayların oluşumunda, gelişiminde, bir amacın gerçekleşmesi için birbiri ardına gelen zorunlu olaylardan söz edilemez. Olayların gelişiminde belli dönemeç noktaları ve tercihlerin ortaya çıktığı dönemler var. Bu dönemlerde yapılan tercihler, olayların gelişimini önemli ölçüde belirliyor.

Tarihi, sözünü edegeldiğim dönemeç noktalarında tercihler başka türlü olsaydı, başka bir şekilde gelişecek olaylar bütünü olarak görmekte yarar var.

Günümüz tartışmalarına dönük söyleyegeldiklerimin doğal sonucu ise, ne doğa yasalarının, ne de tanrısal bir gücün kapitalizmi doğurmadığıdır.

Bugün içinde debelene geldiğimiz süreç, batı Avrupa egemenlerinin yaşam tercihlerini, birazda şansın yardımı ile tüm dünyaya egemen kılabilmelerine bağlıdır.

 

(*) Messina Boğazı: Sicilya adasını İtalya’nın güneyindeki Calabria bölgesinden ayıran boğazdır. En dar noktasında genişliği 3,3 kilometredir.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir