Trump, Suriye ve İmparatorluğun sonu- Catherine Shakdam

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Amerika’yı bitirebilecek savaş: Trump, Suriye ve İmparatorluğun sonu

Catherine Shakdam
American Herald Tribune  
11 Nisan 2017

Terörü kurumsallaştıran ve Bush döneminde Irak’ta on binlerce sivilin öldürülmesini meşrulaştıran Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’deki “masum bebekleri” önemsediğine inanma aldatmacasına düşmeyelim.

Bu haftanın başlarında ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’nin geleceğinin Suriye halkına ait olduğunu söyledi… O esnada, bu geçici siyasi aklıselim anında dünya, değer verdiğimiz her şeyi silip süpürebilecek ve yakıp küle çevirebilecek olan bu savaşın defedilebileceğine inandı ve neo-conların ebedi garezi, mantıkla sönümlendi.

Bu, söylediğim gibi, bu haftanın başlarındaydı! Ben bu yazıyı Cuma günü (7 Nisan 2017) yazıyorum ve Bay Trump, Birleşmiş Milletler’in bile kanıtlarla destekleyemediği ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın kendi halkına karşı işlemekle suçlandığı, varsayılan kimyasal saldırının intikamını almak için Suriye’ye sert bir hava saldırısı düzenlenmesi talimatı verdi.

Amerika’nın egemen bir ülkeye karşı savaşı haklı görmesi yalnızca 48 saat aldı: hiçbir biçimde ve surette Amerika Birleşik Devletleri’ni tehdit etmemiş, hatta Amerika’nın ulusal egemenliğine uzaktan bile meydan okumamış Suriye’ye karşı savaş. Bilakis son 6 yıldır, biz sıradan ölümlülerin Daeş militanlarına vermeyi öğrendiğimiz isimle sözde “ılımlıları” desteklemek yoluyla Suriye halkına karşı sistematik olarak varoluşsal bir tehdit meydana getiren ABD’dir.

Amerikalı neo-con’lar savaş istedi ve bunun için lobi faaliyeti yürüttü, komplolar kurdu, tehditlerde bulundu…

Bunların hepsi başarısız olunca fabrika ayarlarına döndüler ve daha da büyük bir suç üretmek için korkunç bir savaş suçu sahnelediler. Gerçek trajedi, bizim kolektif olarak, Tarih’ten öğrenmeyi başaramamamızdır.

Hizmet edilen gündemi görmek için fabrikasyonun ötesine bakmayı ne zaman öğreneceğiz? “Hür Dünya”nın şimdi ortadan kaldırmaya çalıştığı güçler tekfirciliğin en iyi şekilde karşısına çıkan güçler olduğuna göre, terörden başka kimin savaşını veriyoruz?

Terörü kurumsallaştıran ve Bush döneminde Irak’ta on binlerce sivilin öldürülmesini meşrulaştıran Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’deki “masum bebekleri” önemsediğine inanma aldatmacasına düşmeyelim.

Pek çok masum bebek, Amerika’nın savaş kompleksi olan teröre kurban verildi ve onları savunmak için tek bir fısıltı bile yükselmedi.

Hâlâ çok ama çok sayıda masum bebek, Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri müdahaleciliğiyle olan aşkından uzakta, emniyette duruyor. Onların isimlerini sayıp onlara da bir gelecek hakkı verilmesini istesek?

Popülizme batmış bu dayanılmaz demagoji sirkine bir son versek? Gerçek düşmanların küresel kurumlarımızın tepesinde oturduğunu anlamak için dünya siyaseti gerçekliğine uyansak? Cesaret kazanıp, gelecek nesillerin bizim fiillerimizi tekrar etmemesi için hakikati yalanlardan ayırt etmeyi öğrensek?

Suriye, terörün ve terör ordularının büyük patronu Suudi Arabistan’ın soluk alması ve yasaklı şeytanlarını Suriye

Arap Ordusu’na ve müttefiklerine karşı salması için neo-con’culuğa satıldı.

Tüm bunların orta yerinde, bu hikâyenin gerçek kazananının, bu tezgâhtan, tiranların baskısı karşısında sessiz kalmamızı sağlayacak şekilde kulaklarımızın etrafında dönüp duran bu yalandan tek kazançlı çıkacak olanın Kara

Bayrak Ordusu olduğunu hatırlayabilir miyiz?

Suriye’de Irak istilasının tekrarını göremiyor musunuz? Okuyuculara, bize o zaman da Iraklıların kendilerinden kurtarılması, dünyanın da asla bulamadığımız kitle imha silahlarından korunması gerektiğinin söylendiğini hatırlatmam mı gerekiyor?

Bu kadar kolay mı aldatılıyoruz… yoksa mesele cesaretten yoksun olmamız mı?

Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov, Cuma günü, Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’deki bir askeri havaalanına düzenlediği füze saldırılarının uluslararası hukukun ihlali olduğunu ve zorlama bir bahaneyle egemen bir devlete karşı gerçekleştirilmiş bir saldırganlık eylemi teşkil ettiğini söyledi.

Bay Trump bunu ister anlasın ister anlamasın, verdiği başkanlık emri, yalnızca ve yalnızca terörün çıkarlarına hizmet etti. 7 Nisan 2017 günü Amerika’nın Humus’ta ortaya çıkardığı yegâne olanak, Daeş’in geri gelme fırsatı bulması ve Şam’ın kendini savunma yeteneğinin sakatlanması oldu.

“Alçakça” kelimesi yetmiyor. “Sinir” kelimesi, toprağı ve halkının refahı bir kez daha kan bedeli ödeyen Suriye’nin boğazında köpüren öfkeyi içine alamıyor.

Evet, durum hakkındaki analizimin bazı bakımlardan kusurlu olabileceğini kabul ederim… Propaganda çarkları dönerken ve bütün bir halk emperyalizmin kötülükleri için rehin alınırken nasıl olmasın ki? Suriye’ye karşı yürütülen bu berbat savaşta tek bir taraf var ve o da Suriye halkının tarafı.

Suriye, Washington, Tel Aviv veya Riyad’ın savaş odalarında tartışılacak bir konsept değildir… Suriye, hakları ve egemenliği, büyük suçluların yeni bir jeopolitik gerçeklik şekillendirmesine olanak sağlayacak derecede inkâr edilmiş, nefes alan bir gerçekliktir.

Bay Trump, bu suçluların ekmeğine yağ sürerek kendisi için Tarih’te karanlık bir sayfa edinmiştir.

BBC bir yandan tarafsızlığa sarılıp diğer yandan savaşa kapı açma yönündeki acı çabasında şunları yazdı: “Suriye’nin kuzeybatısında, isyancıların kontrolünde bulunan Han Şeyhun kasabasında gerçekleşen ve kimyasal olduğundan şüphelenilen saldırıda en az 80 kişi hayatını kaybetti.”

Kimse can kayıplarını inkâr etmiyor… Şam’ın inkâr ettiği şey, sivillere karşı kimyasal maddeler kullandığı. Ve hiç kimse, ama hiç kimse, Beyaz Miğferler’e ne olduğuyla veya onların ciğerlerinin yeterince oksijen alma mücadelesi verip vermediğiyle ilgilenmiyor – bu birliklerin hangi efendiye hizmet ettiğini bildiğimizde bunun bir önemi yok.
Hiçbir Oscar ödülü ellerindeki pis kokuyu çıkaramaz.

Başkan Esad İdlib’e gaz atma ihtiyacı duymuyordu. Neden duysun ki? Zafer çizgisini geçmesinden hemen önce, uğruna bu kadar inatla mücadele ettiği sahayı kaybeden bir adım atması HİÇ mümkün olabilir mi? Neden Daeş buhar olmanın eşiğine gelmişken Batı’ya askeri müdahale için bir mazeret versin? “NEDEN?”, hepimizin sorması gereken sorudur!

Ve bunlar neden tam içinde olduğumuz jeopolitik anda oluyor?

Bu, Roma’nın kurtarılması için savaş, neo-con’larının ihtiyaç duyduğu şeydir. Diyebileceğim tek şey ise Roma’nın hâlihazırda yanıyor olduğudur.

Kazanamayacağı oyunlar oynamaya devam ederse Roma’nın bu on yılın sonunu göreceğinden emin değilim.

Trump’ın Amerika’sının, her yerdeki bütün barışsever ülkeler adına tek taraflı eyleme geçme ihtiyacı konusunda medyada yarattığı tantana sonrasında Suriye’ye neden birkaç füzeden fazlasını atamadığını kendinize sordunuz mu?
Kiminle dalga geçiyoruz?

Amerika, bir askeri heybet görüntüsü vermek için yapabileceği tek şeyi yaptı. Size şunu sormak isterim: Amerikan en son ne zaman bir savaşı gerçekten kazandı?
Şimdi de, Washington’un kendi zayıflığının ortaya çıkması korkusuyla, yapabileceği tek şeyin bir hedefli hava saldırısı olduğu fikrini yeniden düşünelim.
İşte düşünülecek bir mesele daha: 6 Nisan 2017 tarihinde gazetecilere bir demeç veren Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov, şunları vurguladı: “Putin aynı zamanda, ABD’nin Suriye’ye saldırılarını uluslararası toplumun dikkatini, Irak’ta siviller arasında vuku bulan yüksek ölüm rakamlarından uzaklaştırma çabası olarak görüyor. (…) Bütün kimyasal silah depolarının imha edildiği, BM’nin uzman bir birimi olan OPCW tarafından kayıt altına alınmış ve teyit edilmiştir.”
ABD çırpınıyor… ABD gerçekte çırpınmaktan fazlasını da yapıyor: askeri süs köpeği rolünü öngören İsrail ve Suudi lobilerine yanıt verememesi üzerine, kendi kendini yok etme butonuna bastı.
Durumu bir cümleyle özetleyeyim: Trump’ın Amerika’sı, askeri müdahaleciliğe satılmış bir paralı asker ordusundan fazlası değildir. Şimdi, kim bu soğuk yardımdan içmek ister?
Çeviri: Selim Sezer
www.medyasafak.net

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

One Response

  1. yazar tüm orta doğuda olan olayları yüzeysel denecek düzeyde ele almış.tabi ne de olsa amerikalı.pencerenin ancak bir kısmını açıyorlar.öncelikle ve özellikle suriyede bu kargaşa ne zaman başladı ve neden? yıl 2009 türkiye ve suriye arasında su sızmıyor.ortak bakanlar kurulu toplantısı bile yapılıyor.abd bu işten gayet memnun.o dönemde esattan istenilen 90lı yıllarda keşfedilmiş yekpare ve dünyanın en büyük doğalgaz yataklarından biri olan iran körfezi-hürmüz boğazı olan bölgeden gelecek boru hattının suriyeden geçmesi.yalnız kötü bir durum var.eğer bu gaz hattı üretime başlarsa, alan yekpare,bileşik kaplar usulu bir taraftan çekilen gaz diğer tarafı da eksiltiyor.taraflardan biri ise iran! eğer bu gaz hattı suriyeden geçerse türkiye üzerinden doğru avrupaya ulaşacak.peki avrupaya şu an doğal gazı kim veriyor? rusya! özellikle mali krizler içinde boğuşan rusyanın buna ne derece ihtiyacı var?ve rusyanın kaç özerk bölgesi var? oblastlar dahil 37 bölge sadece cumhuriyetler 14 adet.ekonomik krizler derinleşirse bu bölgeler sizce ne olur?başa dönelim işte 2009 olur diyen esat aynı yıl içinde birkaç kez fikir değiştirdi olmaz,olur ikilemi içinde kaldı.doğal olarak burada rusya ve iran devreye girdi.daha önce de belirttiğim gibi bunlar emperyalislerin taktiksel hareketleriydi.ve ana strateji bambaşkaydı.sonuçta emperyalist destekli işid ve öso koridor oluşturmak üzere ortaya çıktı.kuzey ırak dağlık ve hattın oradan geçirilmesi çok pahallıydı.bu nedenle işe suriyeli kürtleri de katınca pyd eliyle kürtler de emperyalist saflara katılmış oldu.türkiye de hat ülkeden geçecek üç kuruş alacağız diye var gücüyle yüklenince taktiğin ayrılmaz parçası haline geldi.neden? rusya dağılırsa ne olur? en çok hangi ülkeye zararı dokunur?işte burada emperyalist stratejinin ana hatlarını yavaş yavaş görmeye başlıyoruz.her zamanki gibi işin başı ekonomik.hindistan bu gün bu durumda ise eski sscb nin revizyonist politikaları sonucuna dua etmektedir.şu an bile kullandığı teknolojini büyük kısmı sscb kaynaklıdır ve uzay yarışındadır.çin,sosyalist dayanışmasının gerekliliği nedeniyle bugünkü duruma gelmiştir.çin halk ordusunun kullandığı en ufak silahtan en büyük silaha kadar hepsinin kökeni sscbdir.teknolojisinin büyük çoğunluğu sscb nin teknolojisidir.ve her ikisi de şu an emperyal konumdadır.emperyalistler arası sürtüşmede(ki her zaman olan şeydir) teknolojik açmazlara düştüklerinde başvuracakları tek yer enerjilerinin bir kısmını da sağladıkları sscbnin varisı ülke olan rusyadır.işte rusya bu iki ülke açısında son derece önemlidir.emperyalisler bunun farkında.eğer rusya ufaltılır ekonomik değeri olmayan ülke konumuna gelirse bu iki ülke çok büyük nufuslarına karşın emperyal gelişimleri yarıda kalır ve pazar konumuna gelir ki g7 nin istediği yegane unsurdur.bu durumda gezegenlerin sömürme yarışına da katılamazlar tek hakimiyet geleneksel emperyalist güçlerin elinde kalir ve pasta parçalanmamış olur.işte size strateji.
    not: bu durum gerçek bir tez konusudur.sadece ana hatlara değinilmiştir.başta cezayir,ruanda,libya ırak,yemen,çad,gine körfezi,çin denizi,venezuela,suriye,usa-fransa çekişmeleri konularına girilmemiştir.sadece suriyenin bir kısmına değinilmiş,bölgede olan israil,ırak merkezi yönetim,ırak kürt yönetimi daha etraflıca incelenmelidir.bu arada azerbeycan,gürcistan ve diğer trans kafkasya cumhuriyetleri,yakutistan ve ukrayna,baltık ülkeleri de ayrıvca,ele alınmalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir