Türkiye Solu Nasıl İntihar Etti?- Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Bundan önce bir soru daha vardır. Türkiye solu öldürüldü mü, yoksa intihar mı etti? Bunu yanıtlamak çok zor değil. Türkiye solu şayet öldürülmüş olsaydı, küllerinden bile yeniden doğardı. Gerçi, üçüncü bir ihtimal daha var, o da hastalanarak, ölmüş olması. Kendini asla toparlayamamış, bir alkol müptelası gibi çürüyerek ölmüş de olabilirdi. Aslında her üç olasılık da tartışılabilir. O halde tartışacağız. Okurların bir kısmı zaten kararını vermiştir şöyle veya böyle. Ama bilmeyen genç nesiller de az değil. Kesin olan şey, müteveffanın (merhum mu deseydik) cenazesini kaldırmadan ileri gidilemeyeceğidir. Ama cenazenin kalkması için ölüm raporu gerekir. Olay adli tıpta. Hipotezler gelsin… sırayla bakalım. Bunlardan birden fazlası doğru olabilir. Definden sonra işimize bakarız.

Konu 1: Türkiye solu etnik politika peşindeki gruplar için çalışma alanı yarattı, onların ülkeye düşman söylemleri giderek solu toplumdan tecrit etti, içten çürüttü.
1960’larda sol yaygınlaşınca, etnik kimliğini gizleyen kişi ve gruplar sol oluşumlara katılarak politika yapma olanağı buldular. Bunu açıkça yapsalardı iyi olurdu. Öncelikle, devletten ve toplumdaki ırkçı-gerici kesimlerden baskı gören insanlar bize güvenerek yanımıza geldikleri için sevinir ve onlarla omuz omuza iyi bir toplum kurmaya çalışırdık. Ama öyle yapmadılar. Uzun süre kimliklerini ve niyetlerini gizleyerek aramızda kaldılar. Sadece kalsalardı iyiydi, daha kötüsünü yaptılar. Ebük gübük ayrımlar, fraksiyonlar yaratıp on binlerce insanın kafasını bozdular. Bu arada malum bazı fraksiyonlar sol görünüm altında etnik dava yürütenlerin daha yoğun olarak toplandığı yerler oldu. Ama hemen her grup içerisinde bağımsızlık ve demokrasi mücadelesini baltaladılar. Bu topraklara has Devrimci Yol içerisinden bile sonradan böyle kişiler çıktı. Bunu geniş kesimler arasında nefret söylemini yayarak yaptılar. Bu arada genel olarak solculara karşı içten ve yaygın öfke yarattılar. Hem etnik ayırımcılık, hem de emek mücadelesi yürütemezsiniz. Bunlar birbirlerini baltalar. İspatı ortada.

Konu 2: Türkiye solu kendi içerisinde olanları anlamadığı gibi, anladıktan sonra da açık politika uygulamadı.
Türkiye solu etnik ayırımcılar ve hain liberaller tarafından delik deşik edildiğini anladıktan sonra da bunu açıkça itiraf edip yüzleşmedi. Halen de yüzleşmiş değil. Bunun iki nedeni var. Bir grup zaten bunların ideolojik etki alanına girmişti. Diğer grup ise oportunistlik yapıp onlara karşı açık tavır almaktan kaçınıyor, hatta onlardan ufak tefek yarar bekliyor. Yabancı vakıflardan para alan nice eski solcu var. Bir kısmı da en azından onları karşısına almaktan çekiniyor. Sonuçta kıvırtıyor, ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranamıyor.

Konu 3: Türkiye solunun büyük kısmı Marksizmin tarihi köklerini ve mahiyetini anlamadığı gibi, hiçbir özgün çözüm üretemedi
Çözümleme gücü sağlam bir felsefi bakış ve bilgi gerektirir. Marksizmi el kitaplarından öğrenmiş olan solcular bunu kalıplar halinde ezberlediler. Diyalektiğin üç kuralı, maddeciliğin dört kuralı gibi basitliklerle hayatı analiz edebileceklerini sandılar. Yok su yüz dereceye gelince nitelik değiştirirmiş de, yok zıtlar birmiş de… bunun gibi abuk sabuk şeyler işte… Sonuçta ne zaman bir politika gerekse haydiiii… açın kitapları… Lenin ne demiş, Mao ne yapmış… Taklit üzerine taklit… sonuç sıfır… Elle tutulur hiçbir şey yok. Zaten Türkiye toplumu sınıf mücadelesine yatkın değildi. Yapılabilecekler sınırlıydı. Sonra bu yolu da ikircikli tutumlarla öldürdüler. Şimdi bağımsızlık ve demokrasi kayıplarımızı başlangıç noktasına getirebilmek bile muazzam bir çaba gerektirecek.

Konu 4: Türkiye solu ülkeyi tahlil edecek araçlara ve araştırmalara sahip değil.
Tanımadığı bir toplumda iğreti ve yaban kalan sol şablonculuktan kurtulup zihnini geliştirmedikçe alternatif üretemeyecektir. Şu anda yaşadığımız 2014 yılında bile durum budur. Her şeyden önce sosyal bir envantere sahip değildir ki, hasımları bunu yarım yüzyıl önce çıkarmış olup, politikalarını buna göre oluştururlar. Bir yanda somuttan hareket edenler, diğer yandan kafadan şablonla politika yapmaya çalışanlar karşı karşıya gelince birinci grup daha maça bile çıkmadan on ikiye sıfır kazanıyor. Henüz teorik araçlar bile yok.

Konu 5: Türkiye solu kararlı olmadığı için, 1960’lardaki çıkışında yakaladığı “moral üstünlüğü” yitirdi. Kendi içerisine kapandı.
Her türlü mücadelede başarının olmazsa olmaz koşullarından birisi de kararlılıktır. Bu olmayınca, herkes bir süre sonra bunu anlar. Moral üstünlük hasımlara geçer. “Bunların niyeti yokmuş zaten, boşuna korkmuşuz” derler. Durum bundan ibarettir.

Konu 6: Solun temel teorik sorunları çözülmemiştir.
Bu da son derece önemlidir. Karmaşık bir ekonominin nasıl yönetileceği, özgürlüklerin sınırları, nasıl bir hukuk anlayışının istendiği, yıkılmış bir tarımın nasıl ayağa kaldırılacağı, çalışma politikaları, güvenlik politikaları, binlerce kurumun işlerliğinin nasıl sağlanacağı ve daha binlerce konuda bazı eleştirilerin dışında çok az alternatif getirilmekte, bunlar da çok dar bir kesim içerisinde kalmaktadır. O zaman niçin solcusunuz, bir anlasak iyi olacak.

Konu 7: Türkiye solu söylediklerinin ve yaptıklarının nereye gideceğinin hiç farkında olmadı. Sistemden yoksun olduğu gibi, zihni de gerçeklikle bağlantı halinde değildi. Onun bunun peşinde perişan oldu gitti.
Bu nokta aslında en başta olmalıydı ama yazarken sona kaldı. 1960’larda emperyalizm meselesinin önemi giderek anlaşılır ve buna göre karşısında büyük bir blok oluşurken, sanki elinin tersiyle süpüreceği bir düşmanla karşı karşıya imiş gibi efelik yaptı. Balyozu yedi. 1970’lerde biraz akıllanmıştı ama bunun gereklerini gene yerine getirmedi. Daha sonra liberallere destek vermenin emperyalizme destek vermek olduğunu kavramayanlarla uğraşıp durduk. Etnik sorunu öne çıkarırsanız emek ve bağımsızlık mücadelesini yıkarsınız dedik, işte sonuç ortada.

Daha sayısız konu var. Sırasıyla ele alıyoruz ama bu maddeler bile son derece ağır konuları içeriyor. Bugünden yarına çözülecek şeyler değil. Ama ortada ciddi bir çaba da yok. Niçin yok? Önce düşünmesini öğrenmek gerekir. Dar pratikçilik içinde boğulmanın en tipik örneklerinden birisidir yaşadığımız haller.

Not: Bu arada, bazıları niçin kırıcı yazıyorsun diyor. Aklımı çok beğendiğimden değil herhalde. Ama 40 yıldır her şekilde söyledik dinleyen olmuyor. Bir süre daha böyle deneyelim. Belki gene fark etmez ama başka ne yapabilirim ki.

Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir