YOL AYRIMI (Hakkı Zabcı) YAZISINA KATKI ( 2 )

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Milli Demokratik devrim ve MAHİR ÇAYAN

NAZMİ KİPEL

Burada kısaca belirtmeye çalıştığım; Dünya ve Türkiye’nin şartlarına ilişkin gerçekler, 68- 1971’kuşağının mücadelesi…
Ve o günlerin, Türkiye’sinde, bugüne kadar çeşitli şekillerde etraflıca söylendi, yazıldı,  çizildi; kamuoyuna mal edildi, bu günlere gelindi.
Sağcısından solcusuna kadar kimsenin inkâr edemediği gerçekler haline geldi.
Kimin haklı davası, kimin haksız olduğunu göstermiştir bilge tarih.
Bu surecin içinde yaşayan her bir arkadaşım hatırlamaz; Hatırlayanlar da, o gün mücadelenin içinde olan abilerimiz, onlarda tek tük kalmıştır. Ancak, bugün unutulmaya yüz tutan geçmişin türevi 78-80’li yılların yitik gençliği ve 90’lı gençlerin bir çoğu hatırlamazlar.
Çünkü ben de hatırlamıyorum,78 gençliği olarak.
Sadece kitaplardan okuyup öğrenme arzusunda olanlar bilir…
veya abilerimizin anlatımından duyduklarımızdır bunlar!..
Hele bir çoğumuz devrimci mücadelenin içinde öğrendi, faşizme karşı aktif mücadelede..
Bir çok arkadaşım hayatta olmamasına karşın teoriyi öğrenmeden direnmesini öğrenmiştir, derinlemesine inceleme yapma fırsatı bulamamıştır;
“faşist cuntanın zindanlarında” öğrenmiştir bir çoğu.
Kısaca, o fırtınalı yıllarda mücadeleden öğrenmeye fırsatımız olmamıştır.
Ama her ne olursa olsun “öğrenmeye hevesli her insan’’ kafasına takılan her bir konuyu öğrenmek istiyorsa km’lerce yol yapmıştır o yıllar da.
Ankara’nın okul önlerinde bir kaç kelime öğrenmek için, bugün unutulan “seminer, form, ve tartışmalar” ın içinde bulmuştur kendisini.
Tamda öyle yaptım, o yıllarda.!
Fırsatını buldukça SBF önünde ya da ODTU’ de okuyan arkadaşların yanında,
Denizlerin kaldığı yurtlarda kaldım, en iyisi budur diye.
Sonra, ihtiyacım olan doğru bilgiye, kafamdaki birçok soruyu buralarda öğrendim, eylem çeşitliği ve sanatsal tiyatro ve konserlere topluca gidip gelmeyi…
Geriye gelirken memleketim olan Dörtyol DİK-DER derneğimize adımımı attığım gün,
kitap ve dergilerin yanı sıra, başta ;
Che’nin kızıl yıldızlı posteri ve Mahir’in, Ulaş’ın, Cevahir’in resimleri duvarları süslerdi.
Ve o günlerde, kaldığım öğrenci yurdunun penceresinden, hayranlıkla baktığım futbol sahasındaki ‘DEVRİM’ yazısı, kızıl alevi ışık saçan, aşağıdan yukarı kızıllık içinde ‘devrim yazısının’ yükselişinin bana verdiği kişisel hazzı ve coşkuyu nasıl unutabilirim.?
Unutulmasın diye o yılların resimlerini geldiğim gün paylaşmıştım…
Ve bugün, yıllar geçmesine rağmen hala izlerinin olduğunu görmek;
Devrimci gençliğin zihinlerindeki devrim anlayışını yok edemedikleri gibi, geçmişin izleri, bugün hala varlığı görülmektedir.
Hele o tepedeki, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarından kalma taşla yazılı üstü beyaz harflerin bilmem kaç m2 uzaktan bakınca “Tek yol devrim’’ yazısını gördüğüm anki duygu yükü, hala yüreğimde,  andıkça bir tuhaf olurum, o yaşadığım an gelir gözlerimin önüne…
Ama bunu yaşayıp görmeyen nerden bilecek..?
Ancak, bugün;90 gençliğine kırgınım!
En yakınlarım, yeğenlerim ve arkadaşları, devrimci olduklarını söylemelerine karşın, öğrenmeye hevesli görmüyorum, okuyup araştırmıyorlar, ilgi alanları bizlerden çok farklı.
Ama yinede, 78-80 gençliğin 90 gençliği arasında uçurumlar olsa da, 90 gençliğini ayrı tutmak istemiyorum.
Aramızda dağlar, uçurumlar olduğu halde, bıçak gibi kesilmiş farklı eylem çeşitliliği olmasına karşın 90 gençliği;
Hala neyi savunur, ne düşünür, ne yer ne içer, kimle gezer, tiyatro, sinemaya giderler mi, gidenler neden hoşlanır bilmiyoruz.
Sadece ‘’Gezi’’eylemlerinden hatırlıyoruz, farklı eylem tarzlarından, eylem çeşitliliği bakımından bizlerden çok farklı, bu farkı daha önce yazmıştım. Uzatmak istemiyorum.
İki farklı jenerasyon, olduğumuz kesin.
Farkı,78-80 gençliği daha çok öğrenme istekliydi. Araştıran, sorgulayan, okuduğunu anlayıp yorumlama ihtiyacı hisseden öğrenmeye yatkın daha tutarlı bir gençlikti…
90 gençliği ( kusura bakmasın!) teoriyi öğrenmeden pratik eylem yanlarıyla tanıyoruz daha çok.
Tam olarak ne olduğunu anlayamadık hala..
Ancak, Ogün unutup yazmadığım (Hakkı Zabcı’nın YOL AYRIMI III yazısı üzerine…) eksik kalan yönlerini tamamlamak istedim. Konuya biraz daha gerilerden alıp, günümüz Türkiye’sine getirdim. Kürt ulusalcı hareketleri de içine aldım.
Ve ayrıca;
90 Gençliğin eylemleri “ihtilalci özgürlük kavramı’’, yada Marksist kavramı eş anlamda kullanmış olabilirler mi ?’’diye, tartışmaya açtım. Farklı iki kavram olmasına karşın.
Şimdi bu konulara değineceğim;
Çünkü geçmiş günlerde Marksizmken anlamayan, araştırıp okumayan sadece devrimciliği pratik yapmak sanan genç arkadaşlarımızın varlığı inkar edilmeyecek kadar çoktu.
Hala bugün de öyle olduğunu düşünüyorum…
Ancak, bugün; geçmiş devrimci hareketin örgütlenmesini; bugünün 90 gençliğini mukayese edecek olursam, bunların çoğunun lümpen olduğunu, düşünmeden de edemiyor insan.
Hemen, zaman geçirmeden tartışmaya ve öğrenmeye yönelik sorularımızı soralım.
İlki şu; Sosyalist olmayan bir kişi pekâlâ ihtilalci olamaz mı?
Örnek: Büyük Fransız Devriminin önderleri, sosyalist değillerdi, ama gerçek birer ihtilalci idiler.
“Proletaryanın ideolojisi olan sosyalizmin henüz teorik ve pratik temellerinin mevcut olmadığı 18’inci Yüzyıl için geçerli olan bu durum, 20’nci Yüzyılda pek ala geçerlidir.
Bu gerçek, 20’nci Yüzyılda “sosyalist ve milli demokratik devrimler’’ çağında, emperyalist boyunduruk altında olan bizim gibi ülkeler için de geçerliydi.
“Şöyle açıklamak isterim, efendim;
1.Bolivya’da Yankee Emperyalizmine karşı isyan bayrağı açarak dağa çıkan Papaz Camillo Torres, sosyalist değildi, ama gerçek bir devrimciydi.
2.“Cezayir Halk Savaşı’nda, Fransız Emperyalizmine karşı, kanla, ateşle halkının kurtuluş destanını yazan Cezayir Milliyetçileri Marksist değillerdi, ama kelimenin gerçek anlamıyla ihtilalciydiler.
3.“Dünyanın ilk zaferle biten Halk Savaşını sürdüren Kuvayı Milliye’nin yönetici kadrosu sosyalist değildi, ama sapına kadar ihtilalciydi…
4.En son Latin Amerika’da Sandino Gerillaları’nın arasında olan papaz marksist değildi ama ihtilalci ve devrimciydi…
Bunlara, sayısız örnekler katmak mümkündür.
Kısacası, kim emperyalist boyunduruğa karşı, halkının kurtuluşu için, bütün varlığını ortaya koyarak savaşıyorsa ihtilalci de, devrimci de, ilerici de odur, diyebilmeliyiz.
Ancak, bu tartışmaya açık bir konu;
Ancak, Hayat, bize bunun tersinin de geçerli olduğunu söylemektedir.
 20’nci Yüzyıl devrimci pratiği, sosyalist olmayan devrimcileri kaydettiği gibi, tüzük ve programlarında “Marksist-Leninist” yazan pek çok örgütün (ve de mensuplarının) devrimci olmadıklarını da göstermiştir.
Şöyle ki; efendim!
Gerçekten garip olan bu durum, asla bizi şaşırtmıyor.
Bu, tarihin her döneminde hâkim sınıfların uyguladığı bir taktiktir!
Her zamanda ses getirmiştir toplumun içinde.
Yani şunu anlatmak istiyorum;
Ülkesinde dünyayı değiştirenler, halkına ve ulusuna mal olmuş her ihtilalciyi, ölümünden sonra hâkim sınıflar (O’nun devrimci kişiliğini ve eylemini kendi sınıfsal çıkarları paralelinde tahrif ederek) O’nun izinde yürüyen devrimcilere karşı, kalkan olarak ileri sürmüşlerdir.
Bu, objektif bir olgudur.
Ve bugüne kadar, sınıflar mücadelesinde, ilerici gerici mücadelesinde hep böyle süregelmiştir.
Bu olguyu;
Bir başka tartışmayı beraberinde taşımıştır.
Ve o gün ve bu gün ülkemizde, aynı oyun oynanmıştır.
“Gazi Mustafa Kemal’in “Ya İstiklal, Ya Ölüm” şiarını kendisine şiar edip, O’nun hedeflendirdiği,
“Tam Bağımsız’’ Türkiye için mücadele edenlerin karşısına, karşı devrimcileri
‘’Atatürkçülük’’ iddiasıyla ortaya çıkartmışlardır.
Bu, tarihin paradoksudur.
Ama doğru.!
Tam da öyle olmuştur.
Karşı devrimleri Atatürk adına yapılmasına şaşırmamalı.
Mesela,12 Mart ve 12 Eylül de…
İlerici devrimci yurtsever aydınların ve gençlerin topyekûn sindirme harekâtı, baskı ve tutuklanmaları, işkenceleri…
Ölüm ve öldürme, idam sehpalarının kurulduğu, o günleri yaşayanlar,
bu gün o günleri unutmamıştır…
Kısaca, dün ve bugün 78-80 gençliği, 68-70’li abilerimizin yolundan gidenler, gençleri olmamıza karşın, neyi savunduğumuzu, dünya görüşümüzü, dünyaya bakışımızın ne olduğunu bir kısım genç arkadaşlar bilerken bir kısım genç arkadaşımız biliyordu.
Ama bugün 90 gençliğinin eylemlerinden anladığımız kadarıyla, sadece özgürlük yanlısı gençler olduğunu söyleyebiliyoruz.
Bunu destekler nitelikte, herkesin bu konuda fikrinin aynı olduğunu biliyoruz..
‘’Emek eksenli sınıfsal veya ülkenin tam bağımsızlığı’’ için mücadele eden gençlerin olmadığı da bir gerçek.
Buna karşın; dün bugün, bizlerin tam bağımsız Türkiye özlemi…
Önderimiz Mahir Çayan’ın kesintisiz devrim anlayışı…
Bunu her aşamada o günlerde, göğsümüzü gerip iktidara karsı mücadele edip, sol içi tartışmaların içinde savunmuşuzdur.
Ancak, geçmiş mücadelede, abilerimizin (1968-71) tam Bağımsız Türkiye,  ya istiklal ya ölüm    sloganlarını  atarken,buna müteakip 78 kuşağının sloganı, en yaygın kullanılan,herkesin bildigi; Ho..Ho..Hoşimin; iki üç ,daha fazla Vietnam Ernesto’ya bin selam.
Sloganımız bu olmasına karşın 78 gençliği Devrimci yol ‘DEV GENC’ hareketi ve Mahir Çayan çizgisini savunan veya savunduğunu söyleyen bir çok sol örgütü içinde barındırmaktaydı, Dev Genç hareketi.
Peki! Bu slogan meselesi önemli;
Milli Demokratik Devrimcilerin yaygınlaştırdıkları bir slogan mıydı?
Tabii, bunları sormak bana düşmez ama abilerimiz çok meşgul olunca, bu soruları sormak ve tartışmaya açmak bizlere düştü!
Bir ara M.Tanju Akad hocam tartışmaya açmıştı, ama üstü küllendi. Bizlerin de öğrenmeye niyetimiz olmadığı için doğal olarak konu kapanıp gitti..
Evet, geçmişi irdeleyip hatalarımızı bulup, görmeden bir adım ilerleyeceğimizi düşünemiyorum.
Bu Sloganlar tartışma konusu;
Ancak bunları çoğaltabiliriz; Doğruluğunu tartışmak kaydıyla.
Mesela;
“İktidar namlunun ucunda.!
Katil oligarşi!”
Bu sloganları çoğaltmak mümkün..
Geçmişte örgüt içi tartışmalarda hiç düşünmeden inandığımız doğrular,
bugün hala geçerliliğini koruyor mu.?
ve örgütler arasındaki tartıştığımız miting esnasında hangi sloganı atacağımızı belirtip sokağa ve alanlara çıktığımızda atılan bu sloganlar bugün hala geçerli mi.?
Tartışmalıyız.
Ezber devri bitti. Deniz kurudu…
Ve abi kültürün yerini bilimsel yanı ağır basan konuları tartışmak en doğrusu…
Ama sizler, yine konuşmayacaksınız; Umarım yanılırım.
Peki! Konumuza devam edelim;
Milli demokratik devrim tezi, neyi ifade ediyordu?
Anlatalım efendim; Dilimizin döndüğünce…
Bocaladığımız yerleri, bu konuda tek tük kalmış yetkin ve candan arkadaşlarımıza sorup doğrusunu öğrenebiliriz.
Kimse sormaktan çekinmesin efendim. Zira bu arkadaşlarımızın çok mutlu olacaklarından eminim.
Tekrar konumuza dönelim;
Türkiye, tam bağımsız ve gerçekten demokratik olduğu gün, milli demokratik devrim aşaması da gerçekleşmiş olacaktı.
Bu sloganın içeriğine daha derinlemesine bakıldığında, tam bağımsızlıkla kastedilenin emperyalizmin her türlü siyasi ve ekonomik tahakkümünden kurtulmaktır;
Gerçekten demokratik, ülkenin her türlü feodal ve yarı-feodal ilişkilerden arındırılması isteği açıkça görülmesidir.!
Tabii, bugün baktığımız zaman, kapitalist bir dünya sisteminin hâkimiyetinin sürdüğü koşullarda bir ülkenin nasıl “tam bağımsız” olacağı bir yana, “gerçekten demokratik” olmanın içeriğinin feodalizmden arındırılmaya indirgenmesinin riskleri de açık seçik görülebilir.
Kısacası, bu slogan, ileri sürüldüğü dönemde belli ölçüde işlevsel olmuşsa da, bugün artık bu işlevselliği bile kalmamıştır;
Dolayısıyla tarihin çöp sepetine atılmıştır!
Bugün, birkaç ‘’Sol ulusalcı’’ mihrakın dışında, Sol bile bu sloganı kullanmaya pek gönüllü görünmüyor.
Ancak,bugün devrimci mücadelenin, tam bağımsız ve gerçekten demokratik olmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.!
Yani, bugünkü;’’ politik ve toplumsal saflaşmada, tam bağımsız ve gerçekten demokratik olmazsak, ya ulusalcı Türk burjuva muhalefetinin ya da hızla AKP saflarına kaymakta olan Kürt burjuva muhalefetinin yanına, kimlikçilerin içine düşer boğulur kalırız…
Ki, bu da, “ezilen sınıfın ve halkların temel çıkarlarından kopmak;
Ve devrime ilelebet elveda demek anlamına gelecektir.!”
Öncelikle, “Tam bağımsız olmalıyız’’.
Ki; “Ulusalcı Türk burjuva muhalefetinin’’, bugünkü “barış sürecini” hedef alan azgın Kürt düşmanlığından kendimizi ayıralım.
Ve tüm risklerine rağmen, aynı zamanda tam bağımsızlığımızı koruyarak, bugünkü barış imkânına omuz verebilelim.!
Kısaca;Tam bağımsız ve aynı zamanda gerçekten demokratik olalım.!
‘Barış imkânına omuz verirken,diğer yandan;
Kürt burjuva muhalefetinin, AKP iktidarıyla, yakın gelecekte, pek muhtemel işbirliğiyle aynı safa düşmeyelim.!
Bağımsızlığımızı koruyalım ve gerçekten demokratik bir tutumda ısrar edelim.!
Kürt muhalefetinin bugün yapmakta olduğu gibi;
AKP’nin Kürtlere uzattığı el avucuna yemlik olarak verdiğine, aldanarak, AKP’nin örgütlediği siyasi davaların haksızlıkları karşısında sessiz kalmayalım.
Kısacası, devrimci güçler bugün bıçak sırtındadır.!
Ulusalcılarla mücadele ederken, bugün kurulmakta olan AKP-Kürt muhalefeti ittifakının yanına düşme tehlikesi vardır.
Öte yandan, AKP ile ve Kürt muhalefetinin yarım özgürlük dahi olmayan, kimlik için mücadele ederken, ulusalcılarla aynı safa düşme tehlikesi vardır.
Bugün yapılması gereken, her iki kesimden de tam bağımsız bir pozisyonda mevzilenmek ve mücadele etmek…
Ve ‘AKP iktidarının’ ilerlemekte olduğu direktuvar diktatörlüğü yolunun önünde güçlü bir
“demokratik halk barikatı oluşturmaktır’’.!
Elbette tam bağımsızlık yanlış anlaşılmamalı, sekterlik şeklinde yorumlanmamalıdır.
Ulusalcı Türk burjuva muhalefetinden ve uzlaşmacı Kürt burjuva muhalefetinden bağımsız olmak, bu iki mihrakın etkisi altındaki insanlarla bağlantımızı kesmek olarak anlaşılmamalıdır.!
Ulusalcılıktan etkilenen birçok insana, Kürt halkının haklarının ve gerçek bir barışın ne kadar önemli olduğunu; Kürt burjuva muhalefetinin etkisi altındaki insanlara, AKP’nin yürüttüğü siyasi davalara karşı çıkmanın ve direktuvar yönetiminin önünde bir set oluşturmanın ne kadar önemli olduğunu anlatmak zorundayız.
Bugün, bir kısım devrimci, anti-emperyalist güdülerinin etkisiyle ulusalcı odağın yanında;
Bir kısım devrimci ise, yakın zamana kadar devletle çatışma halinde olduğu için Kürt muhalefetinin yanına savrulmuşlardır.!
Her iki kesimdeki devrimci arkadaşlarımıza da el uzatarak;
Onları’’Tam bağımsız’’, gerçekten,’’Demokratik bir devrimci odağın etrafında toplanmaya çağırmalıyız.!
Kürtlerin gerçek kurtuluşunun,gerçek bir “Barışın’’ da;
Gerçek bir “Anti-kapitalist’’ ve dolayısıyla; Anti-emperyalist Devrimin de yolu buradan geçmektedir.!
Son olarak;
“Bizler, yurtsever kişiler olarak,
“Parolamız, “Ya İstiklal Ya ölüm!”
Hedefimiz, “Tam Bağımsız Türkiye” özlemidir.
Yolumuz zor, ve uzun bir yolculuk.
Kısaca Devrimcilik zor bir zanaattır.
Mahir Çayan’ın dediği gibi
Devrim yolu engebeli dolambaçlı ve sarptır.
Bu yolda düşenler bugün aramızda yoklar ama,
Onların fikirleri, mücadelesi hala aramızda yaşamaktadır.

Nazmi Kipel

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir