15 Temmuz Sonrasi Bazı Sorular- Mehmet Kemal Aladağ

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) destekli olduğu anlaşılan Fethullahçı 15 Temmuz faşist darbe teşebbüsünün boşa çıkarılması ardından ülkemizde yeni bir sürecin başlatıldığı gözleniyor. İktidardaki AKP’nin iç ve dış ittifaklar dizgesini yeniden kurması ve gücünü tahkim etmesinin ardından Anayasa değişikliği ve Başkanlık sisteminin gündeme getirileceği düşünülebilir. KHK ve belirli çevrelerde tartışılmaya başlanan Af söylentileri rejim değişikliği alametleridir.

Cumhuriyetin kazanımlarını korumayı bırakalım onlara sahip çıkmakta bile uzun süre tereddüt gösteren bir muhalefetin Türkiye nesnelliğinde yaşam şansı bulması olanaksızdır. Ülkemizdeki muhalefet iddiası taşıyan her girişimin öncelikle demokratik devrimin asgari programı olan Atatürk ilkelerini tartışma konusu yapmaksızın sahiplenmesi ve mümkünse gelecekte içererek aşması; onu daha ileriye götürmesi gerekir. Mevcut haliyle sosyalist solun bu görevi başarması zor görünmektedir. Zira ülkemizdeki sol-sosyalist yapıların pek çoğu, uzun yıllardan beri süregelen neo-liberal tahribatın yarattığı bilinç kirlenmesi nedeniyle süreci sağlıklı biçimde okuyamamıştır. Bir avuç entelektüelin giriştiği teorik tartışmalarla, herkesin bildiğini birbirine tekraren anlatmasıyla bu zor görev başarılamaz. Geniş halk kitlelerinde hiçbir karşılığı bulunmayan atraksiyonlara girişerek ancak havanda su döğülür.

Bugün demokratik muhalefetin ana taşıyıcısı olma potansiyeli gösterebilecek durumdaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) tabanındaki laik ve bağımsızlıkçı damar, ifadesini ancak süreci okumakta zaafa uğramayan bir siyasal önderliğin yol göstericiliği altında bulabilir. Bu siyasal önderliğin mevcut sol-sosyalist yapılanmalardan çıkması düşük bir ihtimaldir. Zira bu yapılanmaların çoğunda bugün siyaset yapan kadrolar halk nezdinde inandırıcılığını çoktan yitirmiş, dar-elit bir cemaat haline gelmiştir (İşin acıklı tarafı pek çoğu bunun farkında dahi değildir). Kendini toplumun bütün katmanlarında iyiden iyiye hissettiren gerici dönüşümün ancak kararlı, iyi donanımlı, bilinçli ve idealist bir siyasal önderlik tarafından kesintiye uğratılabileceğini düşünmek daha doğrudur. Bu kadroların bugün sosyalistler içinde olmasını isteriz ancak istemek başka, hayatın gerçekleri ise başkadır.

Yazının bu bölümünde bazı sorular soracağız ve soruların okurlar tarafından düşünülmesini, tartışılmasını umut edeceğiz. Bu sorular içinde bulunduğumuz zorlu süreçte farklı çıkış yolları ya da çözüm arayışlarına yardımcı olduğu sürece kendimizi şanslı sayıyoruz.

1-    Yenikapı Mitingi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Yenikapı mitingine kısa bir “kararsızlık” sürecinin ardından katılan, adı anons edilince kitle tarafından yuhalanan Kılıçdaroğlu’nun mitinge katılım yönünde aldığı tavır ülkemizin geleceği açısından bize ne söylüyor? Bütün bunlar Kılıçdaroğlu’nun, AKP’liler tarafından sıkça dile getirdiği “inşa” söylemini paylaşması ile birlikte ele alınırsa hangi sonuçlara ulaşılabilir?

2-    Özellike CHP’li arkadaşlarımız, ülke genelinde uzunca bir süre devam eden “Demokrasi Nöbetleri” hakkında ne düşünüyorlar? Bu mitinglerin işlevi ve katılan kitlenin bileşimiyle ilgili görüşleri nelerdir? Biz kendi imkanlarımızla bu mitinglerin pek çoğunda gerici bir çekirdek ve bu çekirdeğin etrafında kümelenmiş, güçlüden yana tavır almayı alışkanlık haline getiren genişçe bir apolitik, yüzer-gezer kitle gördük. Kitle mobilizasyonu açısından bakıldığında bu durum önümüzdeki süreç açısından nasıl değerlendirilebilir?

3-    15 Temmuz sonrası süreçte, ısrarla Cumhuriyet değerlerine sahip çıktığını iddia eden Aydınlıkçı kesimin aldığı tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu çevrenin Fethullahçıların tasfiyesine destek görüntüsü altında AKP’ye yedeklendiği gibi bir izleniminiz var mı? Sizce bunun nedeni bu kesimin anti-emperyalizm anlayışındaki sakatlık olabilir mi? Devrimcilerin anti-emperyalizm anlaşıyı ile bu çevrenin anlayışı arasındaki farklar nelerdir? Siz anti-emperyalizm hakkında neler düşünüyorsunuz?

4-    Son günlerde Rusya ile yakınlaşmadan hareketle ülkemizin Atlantik ittifakından kopma sürecine girdiği, giderek Avrasyacı bir çizgiye yöneldiği tartışılıyor. Ancak İncirlik başta olmak üzere ABD üsleri yerli yerinde durduğu gibi, hükümette NATO ile ilgili herhangi bir tereddüt gözlenmiyor. Atlantik ittifakından kopuş ülkemiz için tek başına bir çıkış yolu olabilir mi? Örneğin, Atlantik sisteminden uzunca bir süre önce kopan İran’da laiklik, özgürlük, yaşama hakkı gibi temel değerlerden bugün söz edebiliyor muyuz?

5-    Sizce ülkemizde bugün için gerekli olan siyasal önderliğin nitelikleri neler olmalıdır?

Bu soruların her biri hakkında elbette yazarın bir görüşü var. Ama önemli olan hepimizi ilgilendiren bu sorular hakkında hep birlikte düşünmeyi denemek olmalıdır. Zira olayların hızlı gelişimi karşısında, geleceğimizi ilgilendiren pek çok önemli sorun gözden kaçabiliyor ya da arka plana atılabiliyor. Bu bakımdan yukarıdaki sorulara verilecek yanıtların bize içinden geçtiğimiz zorlu süreçte yol gösterebilecek tartışmaları tetikleyebileceğini düşünüyorum. Umarım toplum olarak daha çok soru sorar, daha çok düşünürüz.
Mehmet Kemal Aladağ

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir