2015’te Savaş, Terörizm ve Küresel Ekonomik Kriz; Birbiriyle İlişkili 99 Konu
Prof. Michel Chossodovsky 25 Aralık 2015
Çeviri: Anafikir
Her şey birbiriyle bağlantılı: savaş, terörizm, polis devleti, küresel ekonomik kriz, kemer sıkma politikaları, yolsuzluk, yoksulluk ve eşitsizlik, El Kaide, IŞİD, medya dezenformasyonu, ırkçılık, savaş propagandası, kitle imha silahları, uluslararası hukuk ihlali, aktivistlerin suçlulaştırılması, CIA, FBI, küresel ısınma, Çin-Rusya ittifakı, Suriye, Ukrayna, NATO, sahte bayraklar, 11 Eylül gerçeği…
Dünya çapında gerçekleşen krizin ana hatlarıyla anlaşılması gerekiyor: yazının son bölümü de kısaca savaş dalgalarının dindirilmesi, barış, toplumsal adalet ve gerçek demokrasinin yeniden kurulmasıyla ilgili.
Bu metin (benim kendi yazılarımdan) çeşitli alıntılar içeriyor ve her biri küresel krizin farklı boyutlarına değiniyor. Diğer yazarlardan olan alıntılar ise eğik yazılmış durumda.
Her paragraftaki link, referansın orijinal kaynağını gösteriyor.
Savaşın Küreselleşmesi. Amerika’nın İnsanlığa karşı Uzun Savaşı
- Amerika insanlığın geleceğini tehdit eden askeri bir maceraya, “uzun” bir savaşa girişiyor. ABD-NATO’nun kitle imha silahları barış araçları gibi gösteriliyor.
- Eş zamanlı olarak Ortadoğu, Doğu Avrupa, Sahra altı Afrika, Orta Asya ve Uzak Doğu’da büyük askeri ve istihbarat operasyonları gerçekleştiriliyor. ABD ordusunun gündeminde hem büyük örgütler hem de bölgedeki egemen devletler var.
- “5 yıllık kampanyanın içinde yedi ülke var; Irak’tan başlayarak, Suriye, Lübnan, Libya, İran, Somali ve Sudan.” diyor General Wesley Clark “Winning Modern Wars” kitabında (sayfa 130).
- 2005’te eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney, son derece kesin bir ifadeyle İran’ın Amerika’nın düşmanları arasında birinci sırada olduğunun ipucunu vermiş ve İsrail’in “rica etmeye bile gerek kalmadan bombalamayı yapacağını” belirtmişti, yani ABD askeri olarak dahil olacak ama onlara bir şey yapmaları için baskı yapmayacak. Aynı politika Obama ile de devam ediyor.
11 Eylül ve Küresel Terörle Savaş
- “Terörle savaş” denilen şey bir fetih savaşı. Küreselleşme de Wall Street ve ABD askeri sanayi kompleksi tarafından domine edilen “Yeni Dünya Düzeni”nin son ayağı.
- 11 Eylül 2001 sınır ötesi bir savaşın bahanesiydi. Washington gündeminde Amerikan İmparatorluğunun sınırlarını genişletmek, ABD’nin ticari kontrolünü büyütmek ve Amerika içinde iç güvenlik kurumlarını yerleştirmek vardı.
- Bu konudaki “yasak elma” ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’nın içinde bulunduğu Batılı hükümetlerin NATO ve İsrail ile birlikte kendileri ilan ettikleri “Terörle Mücadele”yi yürütürken rutin olarak insani savaşlarında karşı taraf olan o terör örgütlerini destekledikleridir.
Savaş ve Ekonomik Kriz
- Dünyanın çoğu bölgesinde ekonomik gerileme görülmekte, sonucunda da işsizlik, sosyal devlet programlarının çöküşü ve milyonlarca insanın yoksullaşmasını getirmektedir.
- Ekonomik krize bir yandan da dünya çapında bir askerileşme süreci, Amerika ve NATO ittifakının yürüttüğü sınır ötesi savaşlar eşlik etmektedir. Pentagon’un “uzun savaşı” en nihayetinde küresel ekonomiyi yeniden şekillendirmek içindir.
- “Pentagon’un kara operasyonları ve bunlarla ilişkili istihbarat bütçeleri Fransa, Birleşik Krallık ve Japonya’nın savunma bütçelerinin tamamına ve toplam bütçelerinin %10’una denk.” (Tom Burghardt)
- İşsizlik, yoksulluk ve serbest piyasada taşınan virüslerle sonuçlanan ekonomik bir savaş var. İnsanların yaşam kalitesi düşüşe geçmiş, alım güçleri mahvolmuş durumda. Kelimenin tam anlamıyla son yirmi yılda küresel “serbest piyasa” ekonomisi yoksulluk, toplumsal yoklukla sonuçlandı ve milyonlarca insanın hayatına mal oldu.
- Çok büyük zenginliklerin ciddi bir kısmı piyasayı bu şekilde manipüle ederek kazanılıyor. “Deregülasyon” denilen finans aracı bu tarz düpedüz manipülasyon ve aldatma sistemleri ortaya çıkarıyor.
- Bilgi sahibi olan ana finans aktörleri spekülatif ticaret araçlarını kullanarak piyasa hareketlerini kendi lehlerine düzenliyor, gelişmekte olan ülkelerdeki rakiplerini ise tamamen yıkıyor.
- “Finansal temizlik” denilen süreçte, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki batamayacak kadar büyük olan bankalar (mesela Citi, JPMorgan Chase, Goldman Sachs vs.) kendilerinden daha küçük finans kuruluşlarını yok edip bütün bankacılık sektörünün sahibi oluyor.
- Ulusal ve küresel seviyelerin meyli bankaların gücünün merkezileştirlmesi yönünde, ancak bu durum gerçek ekonomiye ciddi hasarlar veriyor.
Yunanistan: Kemer Sıkma Politikaları
- Yunanistan’a borç veren ülkeler bu multimilyarlık borcu, ulusal ekonomiyi sarsacak ve nüfusu daha da yoksullaştıracak öldürücü makro-ekonomik reformlar dayatmak için kullanıyor. IMF’nin “politika şartları” adını verdiği bu durum borç veren ülkelerin Yunanistan’daki ekonomik ve toplumsal politikayı yönetmesine olanak veriyor.
- Bu ülkeler ulusal ekonomide, yani Yunanistan’ın yerel bankalar, kamu girişimleri ve tarım arazileri üzerinden gerçek zenginlik elde etmeyi planlıyor.
Dezenformasyon, Medya Propagandası ve CIA
- Medyanın verdiği yanlış haberler genelde CIA çalışanlarınca büyük kanal, dergi ve gazetelere dağıtılıyor. Yurtdışındaki halka ilişkiler firmaları da bu yalan haberlerin üretilmesi için kullanılıyor.
- “İyi ilişkileri olan, nispeten az sayıda muhabir, nispeten az sayıda ana akım haber kaynağına haberi iletiyor, bu kaynaklarda da “resmi gerçek” hazırlanıp besin zincirinin tabanındaki izleyicilere sunuluyor.” (Chaim Kupferberg, 11 Eylül haberleri hakkında)
- Savaş gündemini sürdürebilmek için bu üretilmiş gerçekler gün be gün aksi kanıtlanamaz doğrularmış gibi tekrarlanıyor. Bu bağlamda ticari medya askeri istihbarat kurumlarından bağımsız çalışsa da, totaliter sistemin evriminde önemli bir araçtır.
“İslami Terör” ve İnsan Zihniyeti
- El Kaide ve IŞİD gibi konseptlerin bu kadar çok tekrarlanmasının insan zihnînde travmatik etkilerinin olması ve normal bireylerin savaş, siyaset, ekonomik kriz gibi “gerçek dış dünya” olaylarını anlayıp analiz etme yetisini kaybetmiş olması muhtemel.
- El Kaide kendi tarzında, sahte ve neredeyse folklorik bir yapıda terörü soyutlamaya devam ediyor ve bu yolla dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insanın bilincine sızıyor.
İslam Devleti Halifelik Projesi (IŞİD/ ILİD/ DAEŞ)
- Bomba emrini verenler Halifelik Projesi’nin de arkasında olanlar.
- Şu an sözde ABD-NATO operasyonlarının hedefi olan IŞİD militanları aslında ABD ve müttefikleri tarafından destekleniyor.
- IŞİD teröristleri Batı ittifakının piyonları sadece. Amerika IŞİD’i hedef aldığını iddia etse de gerçekte IŞİD’i koruyor. Hava saldırılarının asıl amacı “teröristleri kovalamak” değil Suriye ve Irak’ı yok etmek.
- ABD’nin yönettiği ve El Kaide’yle ilişkili terör örgütlerinden oluşan karmaşık bir ağ ve ilişkili istihbarat kurumları ortaya çıkıyor, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Sahra altı Afrika, Orta Asya, Batı Çin, Güney ve Güney Doğu Asya’yı kaplıyor.
- Irak ve Şam İslam Devleti ABD istihbarat teşkilatlarının ürünü.
Washington’un Terörle Mücadele Gündeminde Irak ve Suriye’deki Teröristleri Desteklemek Var
- IŞİD’in Haziran 2014’te Irak’a saldırması uzun süredir planlanan ve ABD-NATO tarafından desteklenen bir ordu-istihbarat operasyonuydu.
- Vladimir Putin’e göre, teröristlerin Batı’nın desteği olmadan bu kadar büyük bölgelerin kontrolünü ele geçirmesi mümkün olamazdı. “Sözde İslam Devleti [IŞİD] büyük bir alanın kontrolünü ele geçirdi. Bu nasıl mümkün olabilir?” (Putin’in Valdai Konferansı’ndaki konuşması, Ekim 2015)
Batı’nın Özel Kuvvetleri Suriye’de Teröristlere Destek Oluyor
- İngiliz SAS, Fransız Paraşütlüleri, CIA, MI6 ve Mossad gibi Batı’nın özel kuvvetleri ve gizli istihbarat ajanları muhaliflerin arasında sızmış durumda.
- Orada yaptıkları şeyler eğitim vermekle sınırlı değil. Sürekli olarak Türkiye ve Katar’dan gelen kuvvetlerle, Müslüman ülkelerden toplanan binlerce paralı askerle birlikte teröristlerin yer operasyonlarına destek oluyorlar.
- Fransızlar, ABD, Birleşik Krallık ve İsrail ile birlikte çok uzun süredir Suriye’de aktif rol alıyor. Şubat 2012’de 13 Fransız subay tutuklandı, bu durumda Suriye’deki muhaliflerin içindeki yabancılara işaret ediyor.
Amerika’nın Müttefikleri: IŞİD’e Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’den Destek
- Suudi Arabistan, Türkiye, Pakistan, Katar, Ürdün vs. uzun süredir İslami teröristlerin bulunmasına, eğitimine ve finansmanına yardımcı oluyor.
- IŞİD üyelerinin ciddi bir kısmı Suudi Arabistanlı hüküm giymiş suçlular, ancak IŞİD’e katılma şartıyla serbest bırakılmışlar. Yine Suudi Arabistan’da idamla yargılanan suçlular da terör örgütlerine alınıyor. (23 Ocak, 2013)
- IŞİD’in sivillerin kafasını kesme geleneği alında Suudi Arabistan’dan geliyor. Suudi Arabistan ve Katar’daki ABD’nin terörist yetiştirme programlarında öğretiliyor.
İsrail ve IŞİD
- Netanyahu hükümetinin IŞİD’i desteklediğini reddetmiyor. Hükümet, “Suriye’deki küresel cihat unsurlarının” desteklendiğini kabul ediyor.
- İsrail devleti aynı anda hem Charlie Hebdo terör karşıtı operasyonda Fransa’ya yardım ediyor hem de Suriye’deki iki büyük terör örgütünü, IŞİD ve El Nusra’yı destekliyor.
Devletin Suçlulaştırılması
- “Devletin suçlulaştırılması” dediğimiz şey savaş suçlularının meşru halde otorite kurumlarında pozisyon bulması, kimin suçlu olup kim olmadığına karar vermesidir.
Yapılan Savaşlar Uluslararası Hukuk ve BM Sözleşmesi’ni İhlal Ediyor
- ABD, Fransa ve Britanya Suriye’de saldırgan konumundalar. Hiçbir koşulda Öz Savunma Hakkı’nı kullanamazlar.
- Tam tersi olarak da Suriye yabancı istilasının mağdurudur ve BM Sözleşmesinin 51. Maddesi’nde “Birleşmiş Milletler üyelerinden birine karşı silahlı bir saldırı gerçekleştiğinde, bu üyenin tek başına ya da kolektif olarak kendini savunmasını bu Sözleşme’deki hiçbir şey engelleyemez.” şeklinde belirtildiği üzere Öz Savunma Hakkını kullanabilir.
Savaş Suçları
- ABD-NATO yönetimindeki savaş terörle mücadele maskesi altında yürütülen bir suçtur. Nuremberg Sözleşmesi’ni, ABD Anayasası’nı ve BM Sözleşmesi’ni ihlal etmektedir.
- Eski Nuremberg baş savcısı Benjamin Ferencz 2003’teki Irak işgali hakkında şöyle diyor; “ABD’nin muktedir bir devlete karşı saldırgan konumunda yasadışı bir savaş yürüterek insanlığa karşı suç işlediği konusunda bir dava açılabilir.” Burada Ferencz’in bahsettiği şey Nuremberg’in 6. ilkesi, “Barışa Karşı Suçlar ve Savaş”.
- Nuremberg’in 3. ilkesi ise ABD-NATO yönetimindeki koalisyonda yer alan devlet ve hükümet liderleri ile birlikte doğrudan başkan Obama’yı ilgilendiriyor; “uluslararası hukuka göre suç teşkil eden bir eylemde bulunan kişinin Devlet Başkanı ya da hükümet görevlisi olması onu uluslararası hukuka karşı sorumluluğundan kurtarmaz.”
Medeniyetlerin Çarpışması: Dünya Çapında Müslüman karşıtı Kampanya
- İyi kötüye karşı tarzı bir ikilemi genelde “medeniyetler çarpışması” izler.
- Batı’nın bir görevi vardır; “Batılı yaşam tarzını koruma için bütün kötülüklerle savaşmalıyız”. Savaş çıkaranlar bu şekilde mağdur gibi gösterilir.
- 11 Eylül saldırısından sonra El Kaide’ye karşı yürütülen Küresel Terörle Mücadele zamanla bir din savaşına, Müslüman dünyasına karşı kutsal bir sefere evrildi.
- Küresel askeri seferleri meşrulaştırmak için gerçek bir din savaşı ortaya çıkıyor. Çoğu Amerikalının zihninde Müslümanlara karşı yapılan kutsal sefer son derece meşru.
- Başkan Obama dini hürriyeti kendince destekleyedursun, ABD’nin dini kurumları Müslümanlara karşı ayrımcı, önyargılı ve yabancı düşmanı davranışlar gösteriyor.
- Etnik ayrımcılık seyahat, iş bulma, eğitime ulaşma ve sosyal hizmetler gibi birçok konuda geçerli oluyor.
- Batı Avrupa’yı da kasıp kavuran, Müslümanlara yönelen yabancı düşmanlığı jeopolitik düzene bağlı. Askeri hedeflerin bir parçası olarak, düşmanın şeytanlaştırılmasını içeriyor.
- Müslüman ülkeler dünyanın petrol rezervlerinin yüzde 60’uba sahip. Buna karşılık ABD’de yalnızca yüzde 2’sini bulunuyor. Irak ABD’nin 5 katı petrol rezervine sahip.
- Dünyanın petrolünün büyük kısmı Müslüman topraklarında. ABD’nin savaşındaki temel amaç bu petrol rezervlerini çalıp bölüştürmek. Bunu başarmak için de söz konusu ülkelerde savaş, gizli operasyonlar, ekonomik dengesizlik, rejim değişiklikleri düzenleniyor.
ABD-NATO Rusya ve Çin’i Tehdit Ediyor
- Soğuk Savaş döneminden kalan “Komünizm tehdidi”nin yerini “İslami terörizm” aldı.
- Bu sırada kapitalist serbest piyasa ekonomisine dönüşen Rusya ve Çin’e karşı sonsuz öncelikli bir nükleer saldırı hiç değilse düşünülüyor.
- Çin ve Rusya artık kapitalizme tehdit oluşturmuyor. Tam tersine, kapitalist güçler arasında ekonomik ve finansal rekabet söz konusu.
- Çin-Rusya ittifakı SCO altında ABD’nin ekonomik hegemonyasını azaltan bir kapitalist blok oluşturuyor.
- Mayıs 2014’te ABD senatosunda Rusya Saldırısını Önleme Yasası (RAPA) Doğu Avrupa ve Baltık devletlerinin askerileştirilmesine ve Rusya’nın kapısının önüne kadar asker konuşlandırmaya çağırdı.
- Asya’da ise ABD “Asya’ya Dönüş” adı altında Japonya, Avustralya, Güney Kore, Filipinler ve Vietnam gibi Asya-Pasifik ülkelerini Çin’i tehdit ve izole etmeye çağırdı, bütün bunlar Çinin “askeri çevrelenmesinin” bir parçası ve 1990’ların sonlarından beri bu şekilde devam ediyor.
Nükleer Savaş Tehlikesi
- Soğuk Savaş’ın üstünden bir miktar zaman geçmişken, artık olası bir nükleer savaşın ne denli tehlikeli olacağı anlayışı yok. Kamuya açık askeri belgeler Pentagon’da hala bir nükleer savaş olasılığı olduğunu gösteriyor. 1950lere kıyasla nükleer silahlar da daha gelişmiş. Hedef vurmak ise daha kolay.
- Çin ve Rusya’ya ek olarak, İran, Suriye ve Kuzey Kore de olası bir nükleer savaşın hedefleri. Bu konuda yanılma olmasın, Pentagon’un silahlarıyla bütün gezegeni havaya uçurma planı hala geçerli.
- Hiroshima bombasının üçte biri ile altı katı arasında değişen patlama gücüyle, mini-nükleer silahların sivillere zarar vermediği söyleniyor. Nükleer savaş bile “insanı sorumluluk” olarak yansıtılıyor. Pentagon ile ilişki halinde olan bilim insanları taktiksel nükleer silahların kullanımını onaylıyor: “patlama yer altında olacağından siviller zarar görmeyecek”miş.
- Pentagon, Rusya’nın Ukrayna konusundaki saldırgan tavrının ilk yanıtının nükleer bir saldırı olabileceğini onaylamıştı. ABD söz konusu nükleer saldırıları gerçekleştirirse, bütün insanlık Üçüncü Dünya Savaşı’na çekilir, bu da dünya üzerindeki son savaş olur muhtemelen.
- Endişelenmeli miyiz? Hükümetin en üst seviyelerindeki insanlar nükleer silahların kullanımı hakkında kararlar veriyorlar ancak eylemlerinin doğurabileceği sonuçlar hakkında ne ufak fikirleri yok. Nükleer silahlarla bütün gezegeni havaya uçurma fikri başkan adayı Hillary Clinton’ın da aklına yatıyor mesela, o bu silahların barış için kullanıldığına inanıyor. Seçim kampanyası finanse eden şirketlerin çoğu kitle imha silahları üretiyor.
Fidel Castro’nun Nükleer Savaş Konusunda Görüşleri
- “Eski tarz savaşları ABD artık kazanamaz, nükleer savaş ise kimsenin alternatifi olmamalı. Başladığı anda küresel hale geleceği kesin.”
- “Dünya üzerindeki kimsenin insan ırkının yok olmasını istediğini sanmıyorum. Bu yüzden de yok olması gereken şeyin yalnız nükleer silahlar değil, bütün silahlar olduğuna inanıyorum. Ayrımcılık yapmadan bütün halklar için barışın garantisini sağlamalıyız.
- “Nükleer savaşta ortaya çıkacak kayıp, bütün insan ırkının yaşamı olacak. Burada biraz cesaretli olup nükleer olan ya da olmayan bütün silahların, savaşta kullanılan her şeyin yok edilmesi gerektiğini söylemeliyiz.”
- “Bu, dünyanın nükleer bir yıkıma sürüklenmemesini talep etmek, insan hayatını korumak demek.” Fidel Castro Ruz, Havana, Ekim 2010. (Michel Chossudovsky tarafından Havana’da, Ekim 2010’da kaydedildi…)
Fukushima: Dünya Çapında Nükleer Radyasyon
- Japonya’daki Fukushima felaketi bütün dünyaya nükleer radyasyonun tehlikelerini hatırlattı. Japonya’daki kriz “savaşı olmayan bir nükleer savaş” olarak tarif edildi.
- Meşhur romancı Haruki Murakami’nin sözleriyle: “Bu sefer kimse üstümüze bomba atmadı… Biz sahneyi kurduk, kendi ellerimizle bir suç işledik ve şimdi kendi topraklarımızı yok ediyoruz, kendi yaşamlarımızı yok ediyoruz.”
- Gezegenimiz üstündeki yaşamı tehdit eden nükleer radyasyon gazetelerde yerel küçük suçlar, ünlü dedikoduları gibi önemsiz haberleri aşıp manşetlere taşınamadı.
- Hem Japonya hem de ABD ve Batı Avrupa’daki sağlam olmayan görüş Fukushima’daki krizin atlatıldığı yönünde. Gerçek ise bunun tam tersi. Son derece radyoaktif olan suyun sürekli olarak Pasifik Okyanusu’na akması küresel radyoaktif kirlenme riski yaratıyor.
- Bu su plütonyum 239 içeriyor ve okyanusa karışmasının hep yerel hem küresel sonuçları var. Plütonyumun bir mikrogramı solunduğunda ölüme sebep olabilir, diyor Dr. Helen Caldicott.
Jeo-mühendislik: İklimi Ordunun İhtiyacına Göre Şekillendirmek
- Askeri kullanımda, çevresel modifikasyon teknikleri (ENMOD) nihai kitle imha silahıdır.
- Küresel iklim değişikliği konusunda pek bilinen bir konu olmamakla birlikte, yeni nesil elektromanyetik silahlarla dünyanın iklimi “modifiye” edilebiliyor. Hem ABD hem Rusya’nın iklimi ordunun ihtiyacına göre şekillendirme yöntemleri var.
- İklimle oynamak belki de olası en muhteşem silah. Doğrudan düşman ülkeye yönlendirilebilir, hatta dost ülkelere de yönlendirilebilir ve o ülkelerin ruhu bile duymaz. İklim savaşlarının doğası gereği gizli. İklimin bu şekilde değiştirilmesi düşmanın ekonomisine, ekosistemine ve tarımına zarar vermek için kullanılabilir.
Ukrayna’da Nazizmin Yeniden Doğuşu
- Batı’nın yasak elması Ukrayna’da çok dikkatlice sürdürülen bir takım gizli operasyonlar sonunda ortaya çıktı: Neo-Nazilerin dahil olduğu bir rejim.
- Çoğu Amerikalıların bilmediği şey, ABD’nin Ukrayna Ulusal Koruması, Azov Taburu isimli Neo-Nazi kuruma maddi destek verdiği, silah ve eğitim sağladığı. Kanada ve Britanya da aynı örgüte destek olduklarını duyurdular.
- Resmi olarak Nazi SS birliğinin amblemini kullanan Azov Taburu, Kiev tarafından “alan savunması yapmak için gönüllü olmuş bir tabur” olarak tanımlanıyor. İç İşleri Bakanlığı’nın altında yer alan Ulusal Muhafızların bir kolu aslında.
- Azov Taburu Batılı ortakları tarafından desteklenerek yalnızca Doğu Ukrayna’daki operasyonlara katılmıyor, aynı zamanda genç ve çocuklar için eğitim ve Nazi endokrini yaz kampları düzenliyor.
- Ulusal güvenlik ve silahlı güçlerden Svoboda ve Sağ Sektör sorumlu olduğu sürece, IMF’nin ölümcül makroekonomik reformlarına karşı yapılan gerçek bir taban hareketi çok büyük ihtimalle bu Wall Street ve Washington temsilcilisi, Dmitri Yarosh tarafından yönetilen Ulusal Muhafızlar tarafından sertçe bastırılacaktır.
Polis Devleti
- Bütün bu toplumsal yıkımlara çözüm bulmaya çalışmak yerine ekonomik elitlere hizmet eden Batı hükümetleri her tür muhalefeti bastırmak için “Büyük Birader” benzeri bir polis devleti kurdu.
- ABD’nin Savunma Bakanlığı artık askerlerin “savaş dışı operasyonlar” başlığı altında yurt içi operasyonlara katılmasına izin veriyor, bunlara toplumsal olayların bastırılması da dahil.
- Demokrasinin böyle hiçe sayılması bir de “yurt içi güvenlik” ve sivil özgürlüklerin korunması olarak yansıtılıyor.
- 2004’te Bush yönetiminde kurulan bir FBI birimi yurt içi ajanlık üzerine özelleşiyor. Tamamen politik amaçlarla kurulan bu birim Amerika’daki toplumsal ve siyasi olayları bastırmak için var.
- Güvenlik Konseyi’nin 2004 raporuna göre de bir takım yurt içinde görev yapan “komplocular” yabancı teröristlerle işbirliği içinde çalışıyor. Raporda yurtiçi radikal gruplar ve “hoşnutsuz işçiler” de belirtilmiş.
13 Kasım 2015, Paris Terör Saldırıları
- 13 Kasım’daki terör saldırılarının hemen ardından olağanüstü hal ilan edildi, Fransa’nın sınırları kapatıldı ve Fransa Başkanı François Hollande’a göre demokratik değerleri korumak için sivil özgürlükler kısıtlandı.
- Hollande hükümeti bu trajik can kaybını (medyanın da desteğiyle) polis devleti kurma fikrine kamuyu da alıştırmak, ABA istihbaratının bir ürünü olan ve Suriye’nin kuzeyinde konuşlanan IŞİD’e karşı sözde Fransa’nın ulusal güvenliğini sağlamak için kullandı.
- Alınan önlemler arasında Paris’in metropolitan bölgesinde polisin rast gele tutuklama ve ev araması yapma izni de vardı, böylelikle Fransa’nın Müslüman nüfusuna karşı olası bir nefret kampanyası başlatıldı.
- Bu korku verici polis önlemlerine saldırıdan sonra herhangi bir polis raporu gelmeden önce karar verildi.
Savaş Akımının Tersine Döndürülmesi, Barışın, Demokrasinin ve Toplumsal Adaletin İnşası
- Savaş propagandaları artarak yayılıyor. Savaş artık bir barış operasyonu olarak gösteriliyor.
- Savaşın adına barış deniliyorsa dünya baş aşağı dönmüş demektir. Bunu soyutlamanın artık hiçbir anlamı yok. Herkesin ortak fikri savaş çıkarmak. İnsanlar kendi adlarına düşünemiyor, otoriteyi ve kurulu düzeni olduğu gibi kabul ediyorlar.
- Ancak savaşılmaz kaçınılmaz bir süreç değil.
- Kitlesel toplumsal hareketlerle savaş önlenebilir.
- Burada konu savaşın kaçınılmaz olup olmadığı değil, hangi araçları orduyu silahsızlandırmak için kullanabileceğimiz.
- Savaş suçluları devletin en üst mertebelerinde çalışıyor. Vatandaşlık tamamen sözde bizim güvenliğimizi sağlayan yöneticileri desteklemekten ibaret olmuş. Medyanın dezenformasyonu ile, savaşa insani bir zorunluluk havası katılıyor.
- Savaşın meşruiyeti tartışılması gereken önemli bir konu. Savaş karşıtı duygular tek başına askeri gündemi temizlemiyor. Obama yönetiminin üst düzey görevlileri, ordunun ve Kongre’nin üyeleri yasadışı savaşlarını sürdürme konusunda tam otoriteye sahip.
- Savaş karşıyı hareketin ciddi bir kısmı da yozlaşmış halde. Savaş karşıtıyız, ama “terörle mücadele”ye destek veriyoruz. Ne olduğu belirsiz siyasi söylemlere güvenebiliyoruz.
- Savaş ve polis devleti nasıl yıkılır gerçekten?
- “Terörle mücadele” argümanını çürütmek ve Amerika’nın İslami cihatçılara karşı kutsal seferine karşı çıkmak temelde faydalı olacaktır.
- “Terörle mücadele” olmaksızın yüksek makamlardaki siyasetçilerin bir bacağı eksik olacak. Büyük yalanları bir kez ortaya çıktıktan sonra meşruiyetleri domino taşı gibi yıkılacak.
- Bu amaca nasıl ulaşabiliriz peki? “Terörle mücadele” yalanlarını tamamen ortaya çıkarırsak, Batılı hükümetlerin teröristlerin sponsoru olduğunu gösterebiliriz.
- Media propagandası “terörle mücadele” savaşının meşruiyetini savunmaya devam ediyor, cihadın “aramıza sızan bir şeytan” gibi Batı dünyasını tehdit ettiğini savunuyor.
- Şirketler de savaş ve savaş suçlarına sponsor olmaya devam ediyor; o halde petrol şirketleri, savunma sanayii, finans kurumları ve yozlaşmış medya da savaş karşıtı mücadelenin hedefinde olmalı.
Batı’da Rejim Değişikliği
- Gereken şey tabandan gelen bir savaş karşıtı hareket ve bu hareketin askeri ve siyasi aktörleri sınaması, şirketleri karşısına alıp bizim adımıza ülkeyi yönetenlere karşı çıkması.
- Bu kolay değil elbet. İlk adım karşı propaganda yoluyla fikirleri çürütmek. Gerçek her zaman en güçlü silahtır ne de olsa.
- Bu tarz bir ağın inşası zaman alabilir. Başlangıçta var olan örgütlerin içinde (mesela sendikalar, iş örgütleri, öğrenci federasyonları, belediye konseyleri gibi) savaş karşıtı bir duruş yerleşmeli. Ancak STK’lar ve Uluslararası Af Örgütü gibi bu örgütlerin çoğunun liderleri de yozlaşmış durumda ne yazık ki; çoğunun finansmanını büyük şirketler sağlıyor. Buna karşılık da 2003’ten beri Batı ülkelerinde savaş karşıtı hareketler yok denecek kadar az.
- Büyük yalana karşı çıkmak, küresel ölçekte bir suça karşı çıkmak demek.
- Tamamen kendi çıkarına çalışan ordunun gündemi tamamen insani değerleri yok ediyor, vatandaşları da bilinçsiz zombilere çeviriyor.
- Bu ortaklığı yıkıp akımı tersine çevirebiliriz, propaganda araçlarını yok edebiliriz.
- Kamuoyu olmak yeterli değil elbette, yargı, ordu, polis, istihbarat gibi hükümetin içindeki propaganda araçları da yıkılmalı. Çünkü en nihayetinde kararlar bu mercilerde alınıyor.
- ABD silahlı kuvvetlerinin doktrini “terörle mücadele”. Her yöne çekilebilecek bir iddia bu, birçok “Canım İstedi” savaşının bahanesi olarak kullanılıyor. Birlikleri iten güç bu, hava saldırılarına meşruiyet kazandıran da bu. Bu sebeple karşı propaganda ile ordunun içindeki karar alma süreçleri kırılmalı.
- William Shakespeare haklı olarak çağdaş dünyayı ve Yeni Dünya Düzeni’nin mimarlarını şöyle tarif eder: “Cehennem boş, çünkü tüm şeytanlar burada.”
- O halde bizim görevimiz kendi zamanımızın şeytanlarını, kendini “demokrasinin” ve serbest piyasanın mimarı ilan edenleri ait oldukları yere göndermek!