ABD Düşünce Kuruluşlarının Türkiye Raporları…

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Türkiye dış politikasının (ülke güvenliğinin), iç politikasının ve ekonomik yapısının, 1945’ler sonrasında ABD’nin ihtiyaçlarına göre biçimlendirilmesinde yaşananların bir benzerini son 25 yıldır yaşıyoruz. SSCB’nin çöküşü sonrası ‘tek kutuplu dünya’ ortamında, ABD, Yeni Dünya Düzeni Projesinin en önemli parçasını oluşturan -Balkanlar-Kafkasya ve Orta Doğu’yu- ABD kendi ihtiyacına göre yeni yeniden düzenlemeye girişir. Bu coğrafyanın merkezinde yer alan Türkiye’nin de ABD emperyalizminin bölge planlarına uygun olarak biçimlendirilmesi kaçınılmaz hale gelir.

ABD’nin SSCB’nin etkinliğini yitirdiği bölgeler dâhil tüm dünyada hegemon bir güç olması için RAND Corporation’un strateji-politika üretim merkezi, Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve bu bölgeleri birbirine bağlayan Türkiye üzerine çalışmalarını 1990’ların başından itibaren yoğunlaştırır.

RAND Corporation ve onunla eşgüdümlü çalışma içindeki vakıfların, think-tank kuruluşlarının vb. Türkiye’ye ilişkin yaptıkları seminerler-toplantılar, hazırladıkları raporlar, yayınladıkları kitaplar (tanıtımı yapılan 13 kitap) bir bütün olarak ele alındığında, gerek konu başlıklarının seçiminde gerekse ele alınış yönteminde aynı temel amacı güttükleri görülüyor.

Bu amaç, hedef bölgedeki ülkelerin ABD’nin Yeni Dünya Düzeni projesine uygun olarak tanziminde Türkiye’nin konumu ve üstleneceği roldür. ABD’nin tüm bu bölgelerdeki amacına Türkiye’yi işin içine katmadan ulaşabilmesi son derece güçtür. Graham H. Fuller, Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabının başlığının yayıncı kuruluş tarafından konduğunu söyler. Kendisinin ise yazısına koyduğu başlığın ‘Türkiye’nin Dünyadaki Yeni Yeri’ olduğunu yazar, böylelikle de tüm çalışmaların amacını net olarak ifade eder.

1985 sonrası RAND ve diğer düşünce kuruluşları eliyle hazırlanan tüm raporlar ve seminer notları, 1990’lı yılların ilk yarısında -Özal döneminde- hızlanan, ikinci yarısında ise –merkez sağ ve sol koalisyon hükümetleri döneminde- yavaşlayan, AKP iktidarı ile yeniden ivme kazanan Türkiye dış ve iç politikasındaki değişimlerin anlaşılmasına büyük katkı sunmaktadır. Bunların Türkçeye kazandırılması 1990’ların ikinci yarısında başlar, 2000’li yıllarda ise artar.

Kitap şeklinde yayınlanan bu raporlarda, Özal’ın ölümüyle birlikte ABD’nin Türkiye dış politikasındaki etkinliğinin kırılmaya başladığı görülür. Söz konusu raporlarda; Refah-Yol, ANASOL-D ve DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümetlerinin dış politikası “milliyetçi dış politika” olarak eleştirilir. 2002 genel seçimlerinde tek başına iktidara gelen AKP’nin dış politikasının ABD’nin bölge politikalarıyla sağladığı uyumdan övgüyle bahsedilir.

1995’den 2010’a kadar arka arkaya yayınlanan bu raporların, kitapların güncelliklerini yitirdiği söylenebilir. Ancak RAND yazarlarının da vurguladığı gibi RAND ve diğer düşünce kuruluşlarının hazırladığı raporlar dönemsel değişimleri de kapsayacak şekilde revize edilip, güncelleniyor. Dolayısıyla yapılan çalışmalar ömrünü doldurdu diye kenara atılmıyor, gelişmelere göre yeniden ele alınarak düzenleniyor, güncelleniyor. Kısa erimde yaşanan değişimlerin ‘uzun vadeli eğilimler ve incelemenin temel çizgileri değiştirmeyeceği’ özellikle belirtiliyor. Yazılanların tek doğrulaması, ülkemizde ve bölgemizde yaşananlardır. Gerçekten de 1990’lı yılarda yazılıp, çizilenler ve günümüzde hepimizin iç ve dış politikada şahit olduğumuz değişimler, bu raporların hem önemini hem de içinde yaşadığımız tabloyu daha anlaşılır kılıyor. Yine de temkinli olmakta tabi ki yarar var. Çünkü çalışma raporunda yazılanlar ile kitapta yer verilenler birebir örtüşmeyebilir. Hatta bazı bölümler es geçilerek ya da farklı yazılarak yanıltmaya da gidilebilir.

Tabi ki, politika belgesi olarak hazırlanan bu raporların olduğu gibi kitaplaştırılması, bire bir yayınlanması, kamuya açık hale getirilmesi düşünülemez. Yine de farklı düşünce kuruluşlarının çalışmaları, RAND raporları vb. bir bütünlük içinde ele alındığında, Türkiye’nin iç ve dış politikasında yaşanan değişimde, dış gücün yani ABD ve AB’nin, iç güçleri yönlendirdiği görülür.

ABD’nin Orta-Doğu ve Türkiye uzmanı tüm politika üreticilerinin yazılarında, Türkiye’nin Birinci Körfez Savaşı ve sonrasında ABD’nin bölge politikalarına direnç gösterdiği ve ABD’nin bölge politikasını zora soktuğu görülmektedir. Bu zora sokma durumu ABD’yi, Türkiye’nin dış politikasını belirleyen iç dinamikler üzerine yoğunlaştırır. “Atatürk milliyetçiliği” (sağ ve sol merkez partiler), ‘‘ırkçı ve dinci milliyetçilik’’ (MHP ve RP) ve bunların devlet kurumlarındaki uzantıları ile toplum içindeki örgütlü yapıların dış politika anlayışları ele alınır. Bunların dış ve iç politikadaki güçleri kırılmadan, etkinlikleri sınırlanmaksızın ABD’nin Türkiye’nin dış politikasını denetimi altına almasının mümkün olamayacağı belirlenir.

Bu nedenle ABD çıkarlarıyla uyumlu aynı zamanda da sürekli olacak bir Türkiye dış politikası için iç politikanın buna uygun şekilde biçimlendirilmesi tartışılır. ABD’nin dış politikasına en uyumlu davranma eğilimi içine girebileceklerin desteklenmesi, iktidara taşınması, zorluk çıkaranların da iktidardan uzaklaştırılması, devre dışı bırakılmasının yolları değerlendirilir. Bu değerlendirmelerin siyasi sonuçları süreç içinde bir bir ortaya çıkar:

  • REFAH-YOL’un iktidardan 28 Şubat ile indirilmesi, Milli Görüş’ün millici yanının tasfiye edilerek İslamcı Gayri Milli Görüş’e dönüştürülmesi,
  • ANAP-DSP-MHP Koalisyon hükümetine ekonomik krizin ağır bir şekilde yaşatılıp halkın gözünden düşürülmesi ve hemen arkasından erken seçime gidilmesi,
  • ABD-İngiltere-İsrail projesi olarak AKP’nin iktidara getirilişi, ordudan ana akım Atatürkçülerin operatif davalarla tasfiyesi vb.

ABD çıkarlarıyla örtüşen bir devlet ve toplum yapısının oluşturulması amacıyla ‘toplum mühendisliği’ ile ‘Yeni Türkiye’ tasarımına da girişilir. Laik Cumhuriyet’in yerine ılımlı İslami bir rejimin oluşturulması ve toplumun da bu rejime uygun olarak dincileştirilmesi, RAND Corporation Arroyo Merkezinin Strateji ve Doktrin Programı’nca Müslüman ülkeler için geliştirilen Ilımlı İslami rejim stratejisine uygun olarak gerçekleştirilir. Arroyo Merkezinin Strateji ve Doktrin Programı bünyesinde hazırlanan raporlar: 1995’te ‘Kuşatılanlar: İslam ve Batı’nın Jeopolitiği’, 2003’de ‘Siyasal İslam’ın Geleceği’ ve 2010’da ‘İslamsız Dünya’ başlığıyla yayınlanır. Bu raporlarda laik devlet ve toplum yapılarının sosyal mühendislik anlayışı içinde niçin ve nasıl değiştirilmesi detaylı bir şekilde ele alınır.

 

Türkiye Dış Politikasının Değerlendirilmesi

Türkiye dış politikasına yönelik olarak hazırlanan kitapların Giriş ve Sonuç kısımlarında Soğuk Savaş sonrası dünyada ve bölgemizde ‘Adriyatik’ten-Çin’e, Kafkaslardan-Orta-Doğu’ya uzanan değişimden bahsedilir. Bu değişimin Türkiye için ‘Yeni sorunlar-Yeni fırsatlar-Yeni umutlar’ yarattığı söylenir. Türkiye’nin uzun yıllardır izlediği geleneksel Atatürkçü ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ dış politika anlayışıyla bir yere varılmayacağı, değişen dünya ortamında Türkiye’nin ‘aktif bir dış politika’ içine girerek, geçmişin ‘pısırık, içe kapalı dış politika’ anlayışından sıyrılması gerektiği vurgulanır.

Bu doğrultuda Türkiye dış politikası:

  • Balkanlar-Türkiye,
  • Yunanistan/Kıbrıs-Türkiye,
  • Orta-Doğu-Türkiye (Irak-Suriye-İran-İsrail),
  • Kafkasya-Türkiye (Gürcistan-Ermenistan-Azerbaycan),
  • Orta Asya-Türkiye (Türki devletler),
  • Rusya-Türkiye,
  • AB-Türkiye,
  • ABD-Türkiye,
  • Enerji Politikaları ve Türkiye

başlıkları altında ele alınır. Tüm bu bölgedeki gelişmeler ile Türkiye’nin güvenlik politikası ilişkilendirilir ve Türkiye’nin Batı politikalarından uzaklaştığı ölçüde dış güvenlikte sıkıntıya gireceği söylenir.

Ordu-bürokrasi-üniversiteler-aydınlar içindeki ana akım Atatürkçü yaklaşımların ulusalcı-milliyetçi özellikleri nedeniyle dış politikada yaratabilecekleri riskler ele alınarak bu kesimlerin tasfiyesinin gerekliliği vurgulanır. Neo-liberal ekonomi politikalar temelinde iktidarların doğrudan desteği ile yukarıdan aşağıya doğru geliştirdiği yeni bir sermaye sınıfının (yeşil sermayenin) sahip oldukları -ya da olacakları- medya aracılığıyla hem dış politika hem de iç politikadaki etkinlikleri değerlendirilir.

Türkiye İç Politikası

Kitaplarda ele alınan ikinci ana konu, Türkiye içyapısındaki değişimdir:

  • Türkiye’nin ekonomik yapısının neoliberal ekonomi politikalarına uygun hale getirilmesi ve devlet yapısının da buna paralel olarak reforme edilmesi gerektiği,
  • Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ekonomik-politik sorunları ancak insan hakları ve demokrasiyi geliştirerek aşabileceği,
  • TSK’nın iç-dış politikadaki etkinliğinin sınırlandırılması, Siyasi İslam ve Kürtler üzerindeki devlet baskısının-kontrolünün kaldırılması ile içerde yaşanan sorunların aşılabileceği söylenir.

Yeni Türkiye Cumhuriyeti ‘ve ‘Türkiye’nin Kürt Meselesi’ isimli kitaplarda daha detaylı olmak üzere, diğer kitaplarda da Kürt sorunu ve Siyasi İslam konuları dış politika temelinde ele alınır. Ayrıca Türkiye’den yapılması istenen bir dizi ekonomik – sosyal ve politik reformların hayata geçirilmesini engelleyen en temel faktör olarak da Milliyetçi-Ulusalcı ideoloji- politikalar ve yapılar gösterilir. Bir diğer ortak konu başlığını Türkiye-ABD ilişkileri oluşturur. Türkiye-ABD ilişkilerinin stratejik temelleri, Birinci Körfez Savaşı sonrası genişleyen ortaklık, Türkiye’nin bugünkü çıkarları, geleceğe bakış vb. birçok yönüyle ele alınır.

Kısaca tanıtımı da yapılmaya çalışılan kitaplarda yer verilen konu başlıklarına sadık kalarak, ABD’nin Türkiye politikalarının somut ve anlaşılır hale getirilmesi için daha derinlemesine yapılan bir çalışma önümüzdeki haftalarda sitemizde yayınlanacaktır. Bu çalışma ile devlet ve toplumsal yapımızda gerçekleştirilen operasyonların perde arkası, ABD’nin ülkemizi kıskaca almaya yönelik bu çok yönlü emperyal politikalarına AB’nin verdiği destekle birlikte gözler önüne serilmeye çalışılacak.

 

Devam edecek…

Gelecek yazı: Değişen Dünya ve Türkiye’nin Yeni jeopolitiği

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir