Halkın yüzlerce yıldır benimseyerek söylediği sözleri ciddiye almak gerekir. “Acele işe şeytan karışır” atasözü bir iş aceleyle yapılırsa yanlış sonuçlar doğmasına neden olunur anlamına gelir. Acelecilik hedefte şaşma yaratır, yolda ayakların bir birine dolanması sonucunu yaratır. Halk arasında bu sözün eş anlamlıları da kullanılır: 1- Acele ile menzil alınmaz, 2- Acele giden ecele gider, 3- Acele yürüyen yolda kalır gibi.
Bahçeli aldığı erken seçim talimatını aceleyle yerine getirdi.
Bahçeli’nin görünüşte 26 Ağustos olarak önerdiği seçim tarihini Erdoğan, 24 Haziran’a çekerek nasıl ciddi bir panik içinde olduğunu açık etti. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı süresinin bitmesine 17 ay varken acele seçime gitmesinin temel nedeni, ülkenin başına açtıkları devasa sorunların gittikçe derinleşmesinden kaynaklı olarak memleketi yönetememeleridir. İğneden ipliğe her şeye karar veren, krallarda bile olmayan yetkilere sahip tek bir kişinin erken seçimden şimdiki durumdan farklı ne gibi bir beklentisi olabilir?
Tek adam rejimine “resmen” geçiş için gerekli olan uyum yasalarını dahi çıkarmadan, TBMM’ne rağmen iki kişinin alelacele erken seçim kararı alması ağır korku içinde olduklarının göstergesidir. Bu acul kararla tek kişilik AKP iktidarı, 26 Ağustos’a kadar bile dayanamayacaklarını, bitmişlik sendromu yaşamakta olduklarını ortaya koydu.
Olağanüstü hal şartları altındaki ülkemizde halkın, iktidarın uygulamalarına karşı duyduğu memnuniyetsizliğinin giderek artmakta olduğunu gören iktidar, bir an önce seçime giderek, daha doğrusu kaçarak, yarattığı sorunlara toplumu ortak etmeye çalışıyor. Ülkemizi yeni bir bilinmezliğe, kaosa sürükleyecek olan bu hukuksuz kararın altında büyük ekonomik sorunlar, yanlış iç ve dış politikalar yatmaktadır.
1- Ülkenin ve halkın ekonomisinin her gün daha kötüye gitmekte olduğunu gördüler ve bu nedenle acele seçim kararı aldılar. Kamunun bütün mallarını sattıkları halde dış borcun sürekli arttığını, bu borcu ödemekte zorlanacaklarını gördükleri için baskın seçime gidiyorlar. TL yerine dolar kullandıkları koşullarda doları kontrol edemediklerini, dış ticaret açığını bir türlü kapatamadıklarını-aksine bu açığın artmakta olduğunu, çiftçinin-esnafın ve diğer çalışanların yaşam koşullarının sürekli kötüye gittiğini, işsizliğe çözüm bulamadıklarını, başta benzin mazot olmak üzere her şeye sürekli zam yaptıklarını herkes biliyor. AKP iktidarı uyguladığı neo-liberal ekonomi politikasıyla ülkeyi büyük bir ekonomik çıkmaza soktu. Yarattıkları ekonomik sorunun gittikçe daha da büyümesinden korkuyorlar.
2-Dış politikada yaptıkları yanlışların ise haddi hesabı yok. En başta ABD emperyalizminin BOP’nin gereği olarak başlattıkları Suriye’yi karıştırma politikası ile Türkiye’yi de kaosa sürüklediler. Suriye’den başka Ege ve Kıbrıs sorunlarını da aşamayan bu iktidarın dış politikasına dünyada güvenen ülke kalmadı.
3-AKP iktidarının son on yıl içinde PKK ve FETÖ’ye karşı izlediği politikalar ise ülkenin çıkarlarına aykırı büyük tutarsızlık ve çelişki örnekleridir. Önce Batılı emperyalist devletlerin isteği doğrultusunda PKK ile açılım süreci başlattılar. İşi Dolmabahçe mutabakatına kadar götürdüler. Ama halkın büyük bir kısmının bu teslimiyetçi, ülkeyi parçalayacak politikaya tepki göstermesi sonucunda Haziran 2015 genel seçimini kaybettiler. İzledikleri bu yanlış politikayla koltuğu temelli kaybedeceklerini anlayan AKP yöneticileri hemen tornistan ederek aksi yönde siyaset izlemeye başladılar.
Emperyalizmin proje örgütü FETÖ ile önce iktidarı paylaştılar. Bu örgütün devletin bütün kurumlarına sızıp buraları ele geçirmesine, düzenlediği komplolara, hilelere en azından yataklık ettiler. Çünkü her ikisi de Amerikancılıkta ve Cumhuriyet düşmanlığında ortaktılar. Ancak FETÖ’nün kendilerini hedef alması ve darbe yapmaya kalkışması üzerine bu Amerikan ajanlarını tasfiyeye başladılar.
***
AKP iktidarının bugüne kadar attığı her adımda bir aculluk, iş bilmezlik, hesapsızlık vardır. Hesap vermekten çekinen, hak-hukuk tanımayan, kendini Kaf Dağının başında gören bir kabadayı tavrı gördük.
Tarihimizi Selçuklu ve Osmanlı ile sınırlayan, Müslümanlık öncesi tarihimizi görmezlikten gelen AKP yönetimi, Cumhuriyet dönemini ise sürekli karalayıp küçük düşürmeye çalıştı. Bu sakat bakışın gerisinde dinci ideoloji kadar emperyalistlerin tarihimize karşı açtıkları psikolojik savaşın ve saptırmaların da rolü vardır.
Amerikan askerleri Türk askerinin başına çuval geçirince Erdoğan’a “Amerika’ya nota verecek misiniz” diye sordular; “müzik notası mı” diye cevap vererek tarih bilincine sahip olmadıklarını ve dış güçlerin önünde dik duramadıklarını ortaya koydular. ABD’nin önünde dik duramadıklarını defalarca gösterdikleri halde iç kamuoyuna yönelik popülist efelenmelerden de geri kalmadılar… Uluslararası siyasi gelişmelerin önemli dönemeçlerinde, AKP liderliği ABD’nin politikalarına tabi olduğunu birçok kez ispatladı. En son ABD füzelerinin Suriye’yi vurması üzerine bu saldırıyı destekleyerek her ciddi durumda Washington’un yanında yer aldıklarını bir kez daha kanıtladılar.
“Yurtta barış dünyada barış” ilkesini küçümsediler, stratejik derinlikli dış politika izleyeceklerini söylediler ve sonuçta ülkeyi “değerli yalnızlık” konumuna düşürdüler. Her alanda yaptıkları gibi dış ilişkilerde de uzmanlığı küçümseyerek deneyimli diplomatları “monşerler” diyerek itibarsızlaştırmaya çalıştılar.
FETÖ’yle birlik olup TSK’yı türlü komplolarla tasfiyeye kalkıştılar. ABD’nin ülkemiz üzerindeki planlarını uygulamaya sokabilmesi için tezgâhladığı bu oyuna ortaklık ederek de tarihi, milletin geleneklerini emperyalist oyunlara kurban ettiler. Soros’un ve içerdeki yeni liberallerin de desteklediği bu komplo ile birçok aydın da bu iktidar döneminde hapse atıldı…
En büyük medya organlarını baskılarla, devlet bankalarından alınan kredilerle ele geçirdiler ve böylece yazılı-görsel basını kontrolleri altına aldılar. Bu televizyonlarda her saat-sürekli konuştular, önüne gelene hakaret ettiler, ilerici-demokrat insanları-kurumları vb. itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Cumhuriyet dönemine ve değerlerine saldırmayı adet haline getirerek toplum içinde düşmanlıklar yarattılar.
Eksikliklerine, yanlışlıklarına rağmen akılcılığı ve bilimselliği esas alan eğitimi dincileştirdiler, imam hatipçilik yaparak okulları medreseleştirdiler. Üniversiteleri bilimsel eğitim verilen, bu eğitimi sürekli geliştiren kurumlar olmaktan çıkardılar.
Sağlıkta büyük atılımlar yaptıkları şişirmesini yıllarca yutturdular ama Şehir Hastaneleri “efsanesiyle” gelecekteki hastaları da pazarladıkları ortaya çıktı. Yollar, köprüler ve tünellerde yaptıkları gibi…
Şaibeli anayasa değişikliği referandumu sonucunda yargı bağımsızlığını yok ettiler, parlamenter sistemi ve meclisi etkisizleştirdiler. Ağır aksak da olsa yürüyen kısmi demokrasiyi bu değişiklikle ortadan kaldırdılar.
Cumhuriyetle birlikte sağlanan kazanımları birer birer yok ettiler. Laiklik başta olmak üzere medeni hakları, kadın haklarını sürekli tırpanladılar.
Halkın fabrikalarını sattılar-satıyorlar, sıcak parayla ekonomiyi çevirmeyi alışkanlık haline getirdiler, halkın parasını istedikleri yerde canları çektiği gibi harcadılar, kafalarına göre zam yaptılar-yapıyorlar, saman ithal edip-hayal satıyorlar. Bütün bunları ve daha fazlasını yaparlarken gerçekte “bu millet”i hiç hesaba katmıyorlar. Onların gerici dünya görüşüne göre, “bu millet” sadece üç-beş senede bir oy verecek, sonra da “seçilmiş” oligarklara biat edecekler. Vatandaşlık ve insan haklarından, demokrasiden anladıkları bundan ibaret.
AKP’nin önde gidenleri attıkları her adımda, ağızlarını her açtıklarında toplumu gerdiler, psikolojisini bozdular, ayrımcılığı, kayırmacılığı her alana soktular, toplumu böldüler.
Halkın önüne koydukları oldubittilere şimdi bir yenisini daha eklediler. Tek adam rejimine giden karanlık yolu daha da karartacak şekilde şimdi de 24 Haziran kaptı kaçtı seçimini dayatıyorlar.
Onlara güçlü bir ihtimali hatırlatalım: beraber yürüdüğünüz o yollara her zaman yağmur yağmaz, bazen de ceviz büyüklüğünde dolu yağar. Siz siz olun Haziran ayında yağan doludan korkun.
Unutmayalım; “Büyükler, omuzlarımızda taşıdığımız için büyüktürler; fırlatıp atınca yerde sürünmeye başlarlar.” Duboscq-Montandre