31 Mart 2019’da yapılacak yerel seçime, Adalet Kalkınma Partisi (AKP), Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), Büyük Birlik Partisi (BBP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokrat Parti (DP), Demokratik Sol Parti (DSP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Hür Dava Partisi (Hüdapar), İyi Parti (İP), Sadet Partisi (SP), Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile Vatan Partisi’nin (VP) katılacağı YSK tarafından ilan edildi. Hür Dava Partisi (Hüdapar), “…yeni bir seçime girmenin, teşkilatlarımızın tamamlanması, planlanan hedeflere ulaşılması noktasında maddi anlamda olumsuz etkilerinin olacağı kanaati hasıl olmuştur” diyerek seçimlere katılmayacağını duyurdu.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kayıtlarında göre 2018 yılı içinde 81 faal parti bulunuyor. Bu partilerden seçime katılma koşullarını sağlamış 13, seçime katılan 12 parti var.
Seçime katılma koşullarını sağlayamayan 68 parti ya seçimi ciddiye almıyor ya da tabela partisi olarak kalmayı yeğliyor ve içine sindiriyor.
Seçime katılabileceği ilan edilen partilerden Demokratik Sol Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Halkın Demokrasi Partisi, Türkiye Komünist Partisi ile Vatan Partisi’ne solcu parti denirken, Adalet Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Demokrat Parti, İyi Parti, Büyük Birlik Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Hür Dava Partisi ile Saadet Partisi’ne sağcı parti deniyor.
Adalet Kalkınma Partisi dincilerin, mezhepçilerin, tarikatçıların; Milliyetçi Hareket Partisi ırkçı Türkçülerin; Halkın Demokrasi Partisi ayrılıkçı Kürtçülerin; Büyük Türkiye Partisi dinci Türkçülerin; Bağımsız Türkiye Partisi tarikatçıların (Kadiri); Saadet Partisi millici Müslümanların; Demokrat Parti sağcı liberallerin; Demokratik Sol Parti millicilerin; İyi Parti Türkçü liberallerin; Vatan Partisi solcu Türkçülerin; Cumhuriyet Halk Partisi halkçı millici laiklerin; Türkiye Komünist Partisi emekçilerin partisi olarak sunuluyor.
Bu belirlemeye göre seçime katılan her görüşten, sosyal kesimden parti var ise de adaletli bir seçim ve sürecinden söz etmek mümkün değil. Seçime katılan partilere bakıldığında iktidar olan, devlet olanaklarını, yerel yönetim, egemen sınıf kaynaklarını sınırsız kullanan, hazineden yardım alan AKP ve yandaşı MHP bir yanda, az sayıda yerel yönetim olanakları ve hazine yardımıyla yarışa katılan CHP, HDP, İP (İyi Parti) karşıda, bir iki yerel yönetimi elinde bulunduran ya da elinde hiç yerel yönetim olmayan, hazineden yardım alamayan, üyelerinin ve seçmenin desteğine güvenerek yarışına katılan BBP, BTP, DP, DSP, SP, TKP ve Vatan Partisi öte yanda bulunuyor.
Emperyalizm destekli, gayri millî uygulamalı siyasi iktidarın, kararnamelerle meclisin yetkisine el koyan, cumhuriyetin yerleşik kurallarını değiştiren, tarafsızlık yemini etmesine karşın her şeyi iktidar partisi lehine kullanan, devletin, hükümetin, iktidar partisinin ve ordunun başı olan, yargı, Anayasa Mahkemesi ve YSK eliyle devlet ve kamu kurumu yetkilerini elinde toplayan Cumhurbaşkanının katıldığı bir seçimi, yasal, adil ve demokratik olacağını düşünmek saflığın ötesinde aymazlıktır.
Seçime katılan sağ partiler arasında ciddi bir ayrım yoktur, genel olarak birbirinin ekmeğine yağ sürerler, açıktan olmazsa bile gizliden birbirini desteklerler, açıklarını kapatırlar; bu partilerden birinin veya birkaçının seçimi kazanması halk yararına bir sonuç doğurmaz, doğuramaz. Cumhuriyetin ilanından bu yana iktidarı eline geçiren sağ partilere baktığımızda bunu açıkça görürüz. 1950’de iktidar olan Demokrat Parti, 1960 sonrası iktidar olan Adalet Partisi ve MHP, Güven Partisi (GP) ve Milli Selamet Partisi (MSP) ile kurduğu koalisyonlar ve “milliyetçi cephe” hükümetleri dönemi,
1980 sonrası iktidar olan Anavatan Partisi, 1990’larda iktidar olan Doğru Yol Partisi ve bunların MHP, Fazilet Partisi ile kurduğu hükümetler dönemi ve 2002’de iktidar olan AKP’nin 17 yıldır süren iktidar dönemi halk yararına kalıcılaşmış bir iş ve uygulama gösterilemez, buz üstüne yazı yazarlar, buz erir yazı gider.
Ne yapmışlardır, ne kalmıştır? Cumhuriyetin kendi uçağını kendin yap projesini, Köy Enstitüleri projesi ile Anadolu aydınlanmasını Demokrat Parti yok etmiştir. Adalet Partisi döneminde emperyalizm altımızı oymuş ve üç sente muhtaç etmiştir. Anavatan Partisi dönemi Türk parasını koruma kanunu iptali, emperyalizmin gazıyla bir koyup üç almaya kalkılarak emperyalizmin bölgeye operasyon çekmesinin yolunun açılması. DYP dönemi gümrük duvarlarının kaldırılması, ülkenin sömürülmesinde Avrupa’nın ortak ülkenin Pazar yapılması. 17 yıllık AKP dönemi ülkenin varının yoğunun, stratejik tesislerinin özelleştirme adı altında yabancıya satılması, komşularla kanlı bıçaklı olunması, emperyalizmin “beysbol sopası” göstermesi, “mahvederiz” tehdidiyle iktidarın tırsıtılması, orduya kumpas kurulması, iktidarın ortağı dinci çetenin emperyalizmin desteği ile ortağına ve ülkeye karşı darbe yapmaya kalkması, rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk paralarının ayakkabı kutularından, yatak odalarındaki kasalardan çıkması, ABD mahkemelerine ülke yurttaşlarını yargılaması bilinen, yaşanan gerçeklerdir.
Böylece sağ iktidarlar dönemi, emperyalizmle işbirliğinin, sermayeye hizmetin, halka ve emeğe düşmanlığın, ikilik çıkarmanın, halkı bölmenin, partizanlık yapmanın, yolsuzluğa, hırsızlığa göz yummanın, devletin, halkın birikimlerini haraç mezat satmanın, kamu malını yağmalamanın, devlet kesesinden yemenin, yakınları, yandaşları beslemenin, gösterişin, israfın tarihidir. Seçimi kazanacak herhangi bir sağ parti, bedenlerine, ruhlarına, genlerine kadar işlemiş bu ihanetten vazgeçemez, çünkü iktidarda kalmaları buna bağlı hale getirilmiştir.
Sağ partilerde hayır yokta sol partilerde var mı, sağ partiler kirli de sol partiler sütten çıkmış ak kaşık mı, ne gezer! Cumhuriyetin kurucusu, devrimlerin sürdürücüsü, aydınlanmacı parti, II. Dünya Savaşı’nın ertesinde, toprak reformu yapmadan, halkı üretici yapıp karnını doyurmadan, bağnazlıktan, gerilikten tam kurtarmadan, eğiterek bilinçlendirerek ayağa kaldırmadan, çok partili yaşama geçer, emperyalizmin işbirlikçisi, özel girişimci, yerinden yönetimci sağ iktidarın palazlandırıp üzerine saldırdığı halk ve devrim düşmanı gericilikle baş edemez, kurucusunu, devrimin ve cumhuriyetin ilkelerini savunamaz, kısa süreli iktidarları döneminde de sağ partilerin yarattığı sökükleri dikmekten, yırtıkları yamamaktan kurtulamaz, 12 Mart, 12 Eylül faşist darbelerin hedefi haline getirilen kitlesini koruyamaz, işçiyi sendikalaştırma, halkı aydınlatma, sosyal güvenliğe kavuşturma mücadelesini sürdürürken, özünü, idealini yitirerek kişisel çıkarları için savaşanlara dönüşen kadrolarıyla halkın derdine derman olamaz, geçmişi aratır duruma gelir.
Özünde sıkıntı sağ partilerde değil kendini solcu gören partilerdedir. HDP’nin emperyalist ABD ile ilişkili PKK’nın legal partisi olduğu, ayrımcılık yaptığı, Kürtçülerden ve saftirik Türk solculardan oy alarak ayakta kalmaya çalıştığı söyleniyor; Vatan Partisi sağdan çok kendi dışındaki solu ve özelikle CHP’yi hedefe koyuyor, Atatürk’ü ve 6 oku savunma adı altında CHP’lileri kendi yanına çekmeye çalışıyor, iktidarın politikalarının kendi politikalarının uzantısı olduğunu savunarak iktidar yandaşlığı algısı yaratıyor; CHP yönetiminin ideolojik mücadeleden kaçındığı, emperyalizme ve işbirlikçi sermayeye karşı açık tavır almadığı, emeği savunuyormuş gibi görünerek popülist söylemlerle halkı yanında tutacağını sandığı, sağcılıkları tescilli kişileri aday göstererek seçim kazanmayı umduğu, mezhepçiliğin, bölgeciliğin, yerimi buluyum yolumu buluyum hastalığının kadrolarına bulaştığı, parti içi mücadelenin düşünsel olmaktan öte çıkarsal olduğu vurgulanıyor; Ecevit’in ölümünden sonra DSP’nin bir varlık göstermediği belirtiliyor, biliniyor.
AKP ile MHP arasındaki ilişkiden farklı olarak, İyi Parti ile CHP kimi yerlerde ortak aday çıkardı, aday çıkarmadıkları yerlerde CHP’nin İyi Parti’ye, İyi Parti’nin CHP adaylarına destek vereceği belirtiliyor. Kimi yerlerde Sadet Partisi’nin, kimi yerlerde HDP’nin CHP ve İP adaylarına oy vereceği söyleniyor, yazılıyor. .
Seçimin, İktidar Partisi AKP ile yandaşı MHP’nin oluşturduğu “Cumhur ittifakı” ile CHP ve İyi Parti‘nin oluşturduğu kimi yerde SP’nin, kimi yerde HDP’nin desteklediği “Millet İttifakı” arasında olacağı, AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı için bir referanduma dönüşeceği kesin görünüyor. 17 yıldır ülkeyi yöneten, yalanı, talanı devlet ve toplum yaşamına sokan, hak, hukuk, yasa tanımayan, milletin, devletin stratejik kurumlarını, birikimlerini haraç mezat yandaşa ve yabancıya satan, Suriye politikaları ile devletin ve milletin başını belaya sokan, ortağı Gülen çetesi ile birlikte yargıya, orduya kumpaslar kuran, ortağının ihaneti ile karşı karşıya kalınca Kemalist orduya sığınan, fırsatını bulunca muhalefete sivil darbe yapan, YSK’nın hileli seçimi meşrulaştıran kararlarıyla ülke yönetimine, Türkiye Varlık Fonu ile ülkenin birikimlerine el koyan AKP iktidarının ve liderinin akıbet oylaması olacağı kaçınılmazdır.
Referandumda sıkıntı belirttiğim gibi sağda değil soldadır. Sol partiler, iktidarla mücadele edecekleri yerde birbirleriyle mücadele ediyorlar, yine de çaktırmadan CHP üzerinden hesaplamalar yapıyorlar, CHP’nin etkin olduğu alanlarda horozlanıp ötüyorlar.
Ş
imdi anketler yayınlanıyor, ana kentlerde “Millet ittifakı” ile “Cumhur İttifakı” arasında kıyasıya bir yarış olduğu vurgulanıyor. İktidar yolunu iyice şaşırmış, Anayasa’nın 94 maddesi hükmüne rağmen, milletvekilleri istifa etmeden yeniden aday oluyor gerekçesiyle, Meclis Başkanını istifa ettirmeden İstanbul Belediye Başkanlığına aday gösteriyor.
Milletvekilinin seçildikten sonra partisi ile ilişkisi kesiliyor mu, kesilmiyor mu, meclisteki tartışmalara katılamaz deniyor mu denmiyor mu kuralları gözden geçirilmeden Meclis Başkanlığı ile milletvekilliği eş değerde tutulamaz. Meclis Başkanının meclisteki tartışmalara katılamayacağı, yönettiği oturumda oy kullanamayacağı, Anayasa ve İçtüzükte açıkça belirtiliyor. Bunun nedeni Meclis Başkanı’nın tarafsız olmasını sağlamaktır. Gerçi Cumhurbaşkanının tarafsız olmadığı bir ülkede Meclis Başkanı tarafsız olsa ne yazar…
Siyasi iktidarın, Anayasa ve içtüzük hükümlerini görmezden gelerek Meclis Başkanını aday göstermesi, ben yaptım oldu demekten başka bir anlamı yoktur. Bir hukuk devletinde, çağdaş demokrasilerde yasa hukuk tanımazlık açıkça utanmazlık ve yüzsüzlüktür. Acaba YSK’dan görüş alarak mı aday gösterdiler diye insan düşünmeden edemiyor!
Seçim tarihi bence çok anlamlı bir gün. Bilindiği gibi 31 Mart, emperyalizm destekli gericiliğin isyan ederek İstanbul’u ele geçirdiği, asker, subay, milletvekili, bakan öldürdüğü, Hareket Ordusunun Selanik’ten gelerek bastırdığı kanlı acı bir gündür, bu acı gün devrimcilerin, yurtseverlerin katkısı ve halkın oylarıyla sevinçli ve umutlu bir güne dönsün dileklerimle, kolay gelsin.