AKP Hükümetlerinin uyguladığı ekonomi politikasının çıkmaz yol olduğunun son günlerde sert biçimde ortaya çıkmaya başlaması büyük sermaye çevrelerini de endişelendirmişe benziyor. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran Symes, 19 Kasım 2016’da Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun İzmir’de düzenlediği 20’nci Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin öngörülebilirliğinin azaldığı, güven ve güvenlikte olağanüstü sıkıntıların yaşandığı bir süreçten geçtiğini söylemek durumunda kaldı. Symes, “Veriler, ekonomik büyümenin ciddi boyutlarda yavaşladığını, işsizliğin uzun zamandır hiç olmadığı kadar yükseldiğini gösteriyor. Son iki haftadır hızlı bir şekilde yükselen döviz kurunun, enflasyon beklentileri ve dolayısıyla uzun vadeli faizler üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerden fazlasıyla endişe duyuyoruz” dedi.
TÜSİAD Başkanının bu değerlendirmesine karşılık Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Türkiye ekonomisine ilişkin iş dünyamız hiçbir zaman karamsarlığa kapılmasın ve karamsarlık da pompalanmasın” diyerek durumu idare etmeye çalıştı.
Türkiye’nin olağanüstü iç ve dış tehditlerle mücadele ettiğini belirten Şimşek, ancak ülke ekonomisinin bütün olumsuz gelişmelere rağmen büyük bir direnç gösterdiğini söyledi.
Küresel ve jeopolitik sıkıntıların bulunduğunu ve bunların Türkiye ekonomisine yansımaları olduğunu belirten Şimşek, “Ancak hükümetin attığı reform niteliğindeki adımları da görelim. Bardağın dolu tarafına da odaklanalım. Bu anlamda iş dünyasına da önemli görevler düşüyor” diyerek sermaye kesiminin hükümetin yanında durmasını istedi.
Sermaye sözcüsünün ekonominin duvara toslamak üzere olduğunu söylemek zorunda kalmasından rahatsız olan Başbakan Yardımcısı boşalan bardaklarının dolu tarafının kalmadığını bilmiyor mu? Bilse de bilmese de uyguladıkları sistem çökmeye başladı. Bu gelişmeyle ilgili Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın Odatv’den Caner Taşpınar’a yaptığı açıklamayı yayınlamakta yarar gördük.
Prof. Dr. Erinç Yeldan Türkiye ekonomisinin sürüklendiği son kriz ortamını değerlendiriyor:
“UZMANLIK GEREKTİREN BİR NOKTA OLMAKTAN ÇIKTI”
“Her şey ortada ve o kadar açık ki, bir iktisatçı uzman görüşüne, ‘piyasa uzmanı’ görüşüne ihtiyaç olmayacak kadar” diyen Prof. Dr. Erinç Yeldan, “Bu noktaya nasıl geldik, niye geldik, bunlar akşamdan sabaha kendiliğinden olmadı. Yıllardır biriken sorunların artık kaçınılmaz tezahürleri olarak gözüküyor. Artık bu bir uzmanlık ve çok çalışma gerektiren bir nokta olmaktan çıktı. Konuyla ilgilenen her insanın çok kolay görebileceği bir endişe halini aldı” açıklamasında bulundu.
“PARASAL GENİŞLEMEDEN KALAN KIRINTILAR KALDI”
Prof. Dr. Erinç Yeldan, “Dolar neden yükseliyor?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Türkiye’nin AKP ekonomi idaresi altındaki ‘model’i, dövizin ucuzluğuna dayalı olarak ucuz ithalat, ucuz döviz, bol sıcak para, bunların getirdiği ekonomik canlılık üzerine kurguluydu. Bu döviz bolluğu, yüksek faiz önererek yurtdışından gelen sıcak parayı Türkiye’ye çekmek, büyük özelleştirmeler, TÜPRAŞ gibi, TELEKOM gibi… Ve buna bağlı doğrudan yabancı sermaye yatırımı adı altında Türkiye’ye gelen yabancı ortaklıklar oldu. Ama 2008 ve sonrası artık bu olanakları kuruttu. Şimdi geriye Amerika’nın ‘miktar kolaylaştırması’ diye adlandırdığı parasal genişlemeden kalan kırıntılar kaldı. Bunlar da Türkiye’ye şu anda gelmiyor, çünkü adı üzerinde bu sıcak nitelikli, spekülatif nitelikli bir para. Hukukun bu kadar zedelendiği, siyasi gerginliğin bu denli arttığı ekonomiye, ne sıcağı ne soğuğu döviz girişi olmuyor. Bunu ötesinde Amerika’daki çalkantılar artık Amerika ekonomisinin giderek genişleyici bir yola gireceği ama bunun bedelini dünyaya enflasyon olarak ödettireceği anlaşılıyor. Bütün dünyada artık sermaye kendisine güvenli bir liman arayışı içerisinde. Çin ekonomisinde yavaşlama, Avrupa’da süregelen durgunluk, işsizlik, Türkiye benzeri ülkelerde de yaşanan çalkantılar, Güney Afrika’da, Brezilya’da, Macaristan’da oradaki artık siyasi ve hukuksal gerginliklerin artması, dünya küresel sermayesini tekrardan merkeze yani, tam dünyanın hegemonik kapitalist merkezinin dönüşmesine neden oluyor. Dolardaki yükseliş buna dayalı.”
“BEDELLERİNİ 2017 VE SONRASINDA ÖDEYECEĞİZ”
“Doların yükselişi nedeniyle önümüzdeki günlerde yaşanabilecekler nelerdir?” sorusuna ise Prof. Dr. Erinç Yeldan, şu yanıtı verdi:
“Amerika, Trump ile devam edecek, herkes pozisyonunu ona göre aldı ve bir rahatlama dönemine girdi Amerika. Bunun Türkiye’ye olan yansımaları kuşkusuz, dövize dayalı büyüme sergilemeye çalışan ve dış borçlanmayla bunu sürdüren Türkiye ekonomisi ve reel sektör şirketler için de çok can acıtıcı olacak. Kurun 3.30’un üzerine doğru hareketlenmesi ileriye dönük beklentileri çok olumsuz yansıtacak. Çok büyük olasılıkla Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte veya genel olarak 2016’nın ikinci yarısında negatif büyüme sergileyecek. Zaten işsizlik kabaca mayıs, haziran ayından bu yana hep giderek olumsuz bir konjonktüre sürüklenmiş vaziyette. Sermaye hareketlerindeki yön değiştirme veya durgunluk da Türkiye ekonomisini çok büyük olasılıkla bir negatif büyüme oranlarına sürüklüyor olacak. Bir anlamda da bizim dövizin bolluğuna ve dövizin ucuzluğuna dayalı bu yapay hormonlu büyümenin bedellerini 2017 ve sonrasında ödüyor olacağa benziyoruz.”
Erinç Yeldan’ın bu değerlendirmesinden çıkaracağımız en çarpıcı sonuç; ülkemiz ekonominin içine sokulduğu bu krizden büyük zarar görecek ve Türkiye’nin dışa bağımlılığı daha da artacak. Böylece hayat fazlasıyla pahalanacak, işsizlik artacak, borçların ödenmesi çok zorlaşacak ve ülkemizin ekonomik değerleri emperyalist sermayenin daha fazla eline geçecek. Kısacası emperyalizmin ülkemiz üzerindeki tahakkümü daha da ağırlaşacak.