Ekonomik durumlara arada bir göz atalım ama ekonomistlerin işleri bulandırmak için kullandıkları terimlerden uzak duralım.
Bunlara hiç gerek yok. Ekonomistten uzak olan Tanrıya yakındır ama ekonomi bilgileri olmadan da topluma bakışımız tamamlanmıyor.
1.
GİRİŞ:
EKONOMİ KİRLETİLMİŞ BİR BİLGİ ALANIDIR, YARARLI OLABİLİR AMA BİLİM DEĞİLDİR
Burada ekonomi konularını, uzmanların kullandıkları terimlerden biraz uzak kalarak, gündelik dille ele almaya çalışacağız. Bunun tek nedeni uzmanlara güvenmemek değildir. Aralarında çok sayıda dürüst ve iyi insan vardır ve bu alandaki bilgilerini halkın yararına kullanmışlardır. Ancak kapitalist sistem bütün akademik âlemiyle ve basın kurumlarıyla birlikte ekonomi bilgilerini kirletmek/çarpıtmak üzere çalışmaktadır. Kapitalizmin evrenselliğini ve alternatifsizliğini yaymanın yanı sıra, sermayenin önündeki tüm kısıtlamaların kaldırılmasını öngören bir ekonomi öğretisi yaymaktadır. Öyle bir bakış var ki, sanki homo erectus iki ayağı üzerinde doğrulduktan sonra insanlığın tüm çabası, tüm toplumsal aşamaları, tüm acıları günümüz kapitalizmine ulaşmak için yaşanmış, aşamalar bunun için birbirini izlemiştir. Hem üniversiteler, hem de basın, özellikle son otuz yıl içerisinde nispi özerkliğinden ve eleştirel bakıştan çok şey yitirerek kapitalizmin daha kişiliksiz hizmetkarları haline gelmiş, kendi içlerindeki dürüst insanları giderek geri plana atmışlardır.
Ancak, ekonomi bilgileri bu şekilde kirletilmemiş bile olsa, bilim olduğu söylenemez. Evet, toplumdaki üretim ve dağıtım ilişkilerini inceler ama ekonomistler çok farklı niyetlerle çok farklı sonuçları savunurlar. Kaldı ki bunlar sürekli ve hızla değişen şeylerdir. Bir zaman aralığı için yapılan ekonomik modellerin geçerliliğinin tartışması bitmeden yeni durumlar ortaya çıkar, farklı bir yapı incelenmeye başlanır. Örneğin rekabetçi veya tekelci kapitalizm için yapılan analizler farklı olacağı gibi, mali sermayenin egemenliği gene farklı bir tablo ortaya çıkarır. Ekonomistler kuşkusuz ki bunların farklı modellerini yapmaya çalıştılar ama dünya ticaretinin, devlet müdahaleciliğinin, bankalar sistemin değişmesi vb. gelişmeler ekonomisti sürekli olarak olayların arkasından koşan bir insan haline getirir. Ortada büyük bir ekonomik modeller yığını oluşur. Bunların her birisi bir daha tekrarlanması olanaksız koşullarda meydana gelen olayların ufacık bir kısmını açıklamaya çalışır. Ama tüm bunlar her zaman yararsız değildir. Bu şekilde çalışıp kafa patlatırken bazı gerçek ilişkilerin görülmesi kolaylaşır, tabii görmek isteyen gözler için. Eğitilmiş zihin sonunu çözmenin tek anahtarıdır, ve bu da eleştirel bir bakış gerektirir ama neyi eleştirdiğini de anlamak gerekir.
Bu koşullarda ekonomi bilimi değil, ekonomi bilgisi ya da bilgi alanı lafını kullanmak gerekir. Çünkü ekonomi öncelikle ideolojilerin aşırı etkisi altında bir bilgi alanıdır. Hangi konuları ele alacağınız, nasıl bir anlayışla inceleyeceğiniz tamamen bakışınıza bağlıdır. Herhangi bir bilginin bilimsel bir bilgi olup olmadığını, bilim niteliklerine sahip olup olmadığını söyleyecek kıstaslar ekonomide, diğer bilgi alanlarına göre çok daha muğlâktır. O kadar ki, yüz tane ekonomisti bir araya getirseniz bir konuda anlaşan birkaç tanesini belki bulabilirsiniz ama on konu atarsanız, hepsinde anlaşan iki kişi bulmanız mucize sayılır. Ekonomi bilgilerinin bilimselliği öne sürülemez. Kaldı ki yöntemleri konusu da son derece problemlidir. Bir takım teorileri anlatan eğriler ve kesişme noktaları da sadece hipotetik şeylerdir. Ölçümler ise istenildiği şekilde manipüle edilebilir. Evet, belli bir malın fiyat grafiğini yapabilirsiniz ama bunu dahi çok farklı şekillerde ifade ederek yalan söyleyebilir veya değerlerle işinize geldiği şekilde oynayabilirsiniz. Başlangıç tarihini, deflasyon indeksini değiştirerek aynı verilerden çok farklı sonuçlar çıkarabilirsiniz. Öte yandan birçok şeyi ölçecek teknikler yoktur. Örneğin sermaye denilen “şeyi” ölçemezsiniz. Evet sermaye olarak kullanılan bazı parasal veya maddi değerleri ölçebilirsiniz ama bunların bileşiminden çıkan sonucu ölçemezsiniz. Bunların süreç içerisinde uğradığı değişim için ancak bazı verileri değerlendirip çıkarsamalar yapabilirsiniz. Keza sermayenin amortismanı da kendisi gibi son derece tahmini bir şeydir. Tabii aşikâr şeyler için o kadar büyük sorun çıkmaz. Örneğin işsizlik göstergeleri. Ama burada da tanımlarla oynayarak çok farklı rakamlar bulabilirsiniz. Son üç ayda iş arayanlar yerine altı ayda arayanları koyabilirsiniz. Ya da, ne bileyim tarımdaki mevsimlik işsizlikle istediğiniz gibi oynarsınız. Bazı yaş gruplarını iş arayanlardan çıkartabilirsiniz. Daha neler yaparlar. Gene de tecrübeli bir göz, rakamlardan bazı mertebelerin çıkarsamasını yapabilir.
Verileri çarpıtmanın bin bir yoluna ve istatistik hilelerine ilerde değinmek niyetindeyiz.
Bu çerçevede, herhangi bir bilgi alanının dilinin, tarafsız olmadığını ve düşünceyi çok sinsi bir şekilde yönlendirdiğini hatırlatmak gerekir. Şayet, tüketici beklentileri, faiz oranları, türev piyasalar, kredi değerlendirmesi vs. kavramlarla ekonomi anlatırsanız belli bir kafa yapısını, belli bir bakışı temsil edersiniz. Sermayeden, emekten, fiyat makasından, kaynak aktarımından, gelir dağılımından söz ederek ekonomi anlatırsanız da farklı kimliğiniz ortaya çıkar. Ancak bu konuda çok da ileri gitmemeli, cımbızlama yapmamalıdır. Sonuçta herkes her kavramı kullanabilir. Biraz da ne amaçla ve hangi bağlamda kullandığına bağlıdır.
Dilin ötesinde araştırma konuları da çok değişmiştir. Şimdi üniversitelerde piyasa odaklı bir ekonomiyi öne çıkaran konular işleniyor. Eskiden gelişme ve kalkınma sorunları ön planda gelirdi. Maliye ve para politikaları da farklı bir bakışla işlenirdi. Keza basın üreticilerin ve emekçilerin sorunlarını büyük ölçüde görmezden gelmezdi. Ama basın da artık istisnalar dışında büyük ölçüde sermayenin ve reklam verenin denetimde. Başka etkilerin yanı sıra, 1990’lardan itibaren büyük sermaye sırayla basının önemli kurumlarını satın aldı, bu arada yabancı sermaye de bu alana girdi. Eskiden gazete patronları sadece gazete işi yapardı. Şimdi basının ezici çoğunluğu Holding malı oldu. İdealist gazetecilik bir avuç marjinal yayın tarafından fedakarlıkla sürdürülmeye çalışılıyor, ama onlar da hiçbir konuya yeterli kaynak ayıramıyor. Sadece gazetelerden değil, gazetecilerden de söz etmek gerekir. Bundan 30 sene önce sıradan bir muhabir ile gazete müdürünün maaşı arasındaki fark beş katı aşmazken, çok kısa sürede belki yüz katına çıktı. Çalışanlar arasından seçilenler de arkadaşlarının beş-on kat fazla maaş alınca, köşelerine ne yazacaklarını hiçbir ek talimat almadan “bilebilmeye” başladılar. Kısacası batının “yeni şirket kültürü” basına da girdi. Patron bana hiçbir zaman karışmadı diyenler çıkıyor. Elbet karışmaz. Sana verdiği özel maaşın karşılığını alacağını biliyor.
Gavurların bir lafı vardır. Sanki ekonomistler için söylenmiştir, ya da ben onlara yakıştırırım. “Once a donkey, always a donkey” derler. Biz de bir zamanlar ekonomisttik. Daima bir tarafımızla ekonomist kalacağız, belli. Alınmış unvanı silemeyiz ya! Diplomamı yırtsam bile bir yerde kaydı var. Bu nedenle arada bir de bu konuda ukalalık edelim. Sosyal medya ne olanaklar sağlıyor, şükür sana ya rabbim. Artık kağıt israf etmeden, yani kesilen ormanlar için vicdanımız sızlamadan yazılarımızı çoğaltabiliyoruz. Bu az şey değil. Okur da bir tuşa basıp siliyor. Gerçi eskiden de yazılarımızla soba yakılır, üzerinde soğan soyulur, balık unlanırdı. Yani o da tam bir israf sayılmazdı. Nereden nereye.
Sadede gelelim.
Ekonomik durumlara arada bir göz atalım ama ekonomistlerin işleri bulandırmak için kullandıkları terimlerden uzak duralım. Bunlara hiç gerek yok. Ekonomistten uzak olan Tanrıya yakındır ama ekonomi bilgileri olmadan da topluma bakışımız tamamlanmıyor.
Önemli not: Ekonomi ve bilim arasındaki muğlâk ilişki toplumu inceleyen tüm disiplinler için fazlasıyla geçerli, doğayı inceleyenler için de kısmen geçerlidir.
M.Tanju Akad