Gençliğin Devrimcileşme Süreci-Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Giriş

Anafikir’de daha önce çıkan bazı makalelerde bu yazının kapsadığı konuların birçoğu farklı nedenlerle ele alındı. Ancak 24 Haziran seçimlerinden sonra solun önemli bir kısmının içine gömüldüğü moralsizliğin, can sıkıntısının, çıkış yolu bulmakta karşılaşılan sorunların temelinde yatan nedenlerin başında sol hareketlerin-partilerin (CHP başta olmak üzere) kök siyasalarından kopuşları, yenilenme-değişim örtüsüyle ana ilkelerinden uzaklaşmaları bulunmaktadır. Politik ve ideolojik yönden omurgasızlaşan bu hareketler-partiler halk önündeki her sınavda yenilmekte ve bu yenilgi karşısında umutsuzluğa, çözümsüzlüğe düşmekteler. Bu partiler içinden çıkamadıkları olumsuz gelişmeleri aşmanın yolu olarak ilkelerden taviz vermeyi, örgütlerini daha da sağa kaydırmayı görüyorlar. Çözüm olması mümkün olmayan bu yanlış yaklaşımları halkla bütünleşmenin çaresi olarak da görmekteler.

Evet, zor bir dönemden geçiyoruz ama sol bu particilerin sandığı gibi bir çıkmaz sokakta değildir. Tarihte ilerici-devrimci hareketler zaman zaman yenilmişler,  birçok kazanımlarını da kaybetmişlerdir. Ama geri çekilip yeniden ileriye atılmasını da bilmişlerdir. Bu hareketler her yeniden ayağa kalkışlarında tarihlerine, temel ilkelerine sarılmaktan geri kalmadılar. Kök siyasalarını bu ilkelerinden taviz vermeden güncellediler. Örneğin Paris Komününde, Sovyet ve Çin Devrimlerinde de bu sürekliliği görürüz. Fransız, Rus ve Çin uluslarının tarihlerindeki devrimci mücadelelere (aydınlanmaya ve Fransız Devrimine, Narodnik hareketine ve 1905 Devrimine, Çin’de 20.yy başlarındaki hareketlere ve Sun Yat Sen’e) eleştirel bakışlarını koruyarak sahip çıktılar. Bizde de Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasındaki devrimler döneminde Jön Türk hareketine, Birinci ve İkinci Meşrutiyete, 1908 Devrimine eleştirel biçimde sahiplenildi. Cumhuriyet fikri, Harf Devrimi, Medeni Kanun, Laiklik ve daha birçok ilerici-devrimci atılım bir günde ortaya çıkmadı. Bunların hepsinin de tarihimizden gelen dayanakları vardı. Benzer bir durum sosyalist sol için de geçerlidir. Bu yazının sonraki bölümlerinde bizdeki devrimci hareketlerin millici-ilerici-aydınlanmacı hareketlerle ne tür ilişkiler içinde olduklarını, onlarla yakınlıklarını ve uzaklıklarını tarihi gelişmeler içinde ele alacağız.

Tarihi süreç içinde halkın ilerici-devrimci mücadelesi inişli-çıkışlı bir seyir izlemiş ve sonuçta bilimsel sosyalizmle tanışmıştır. Günümüzde de bu süreç düşe-kalka devam etmektedir ve edecektir. Sırf bu nedenle bile enseyi karatmanın anlamı yoktur.

İşte bu yaklaşımla yakın geçmişimizde (1960’larda) devrimci gençlik hareketinin hangi nedenlerle ve koşullarda ortaya çıktığını, nasıl sürdürüldüğünü bugünden bakarak ele almanın günümüzdeki “iç karartıcı” ortama bir ışık yakacağını söyleyebiliriz. Üniversitelerde, fabrikalarda, sokaklarda sürdürülen akademik-ekonomik ve demokrasi mücadelesinin neden ortaya çıktığını, nasıl yürütüldüğünü ve bu mücadelenin halkın sorunlarıyla-düşüncesiyle-tarihiyle-inancıyla, hangi şiarlarla ve eylemlerle ilkeler-ana siyasa temelinde nasıl bütünleştirildiğini anlamak için gençliğin devrimcileşme sürecini günümüzde yeniden ele alınca göreceğimiz önemli bir gerçek hareketi sağa kaydırmanın çözüm olmayacağıdır. Çözüm sağcılaşmakta, liberalleşmekte değil ülkenin içinde bulunduğu somut sorunların çözümlerinin halkın gücünü harekete geçirecek devrimci politikaları, doğru şiarları üretmekte ve hayata geçirmektedir.

***

Türkiye’de geçmişi 20’inci yüzyıl başlarına kadar uzanan solun kitleselleşmesi ve siyasi hayatta ağırlığının hissedilmesi ilk kez 1960’larda söz konusu oldu. Bu dönemin başlangıcında sol hareket içinde üç temel akımın ortaya çıktığı görülür.

Bunlardan birincisi Türkiye İşçi Partisi (TİP)’dir.  TİP, 27 Mayıs harekâtından sonra 11’i sendikacı olan 12 kişi tarafından 13 Şubat 1961’de kurulur. 9 Şubat 1962’de Mehmet Ali Aybar’ın Genel Başkan seçilmesinden sonra aydınların, solcu yazarların da katılmasıyla hızla büyüyen bu partinin programı emekçilerin çıkarlarını savunmaktaydı. Türkiye’nin bağımsızlığını isteyen bu sosyalist parti 1965 seçimlerinde oyların yüzde 2.7’sini alarak 15 milletvekili ile parlamentoya girdi.

Türkiye halkı solu ilk kez TİP ile birlikte öğrenmeye, işçiler sınıf bilincine bu parti ile ulaşmaya başladı.

 

İkinci akımı Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk ve İlhami Soysal gibi ilerici-devrimci aydının öncülüğünde yayın hayatına başlayan Yön dergisi çevresi oluşturdu. Özellikle aydın kesimde büyük ilgi gören Yön salt bir dergi olmanın ötesine geçerek siyasi bir hareket gibi görünmekteydi.

Yön’ün temel yaklaşımı tamamlanamayan Kemalizm’in hedeflerine ulaşmaktı. Bu hedeflere ulaşmak için Marksizm’den faydalanılarak bir kalkınma stratejisi oluşturulmaya, Kemalist ilkeler günün koşullarına göre yeniden anlamlandırılmaya çalışılıyordu.

 

20 Aralık 1961’de “Çıkmazdan Kurtuluş Yolu” kapağıyla çıkan Yön dergisi başlangıçta 156 aydının imzaladığı “Aydınların Ortak Bildirisi”yle yayın hayatına başladı.

 Bildiride savunulan ana fikir Türkiye’nin kapitalist yoldan kalkınamayacağıydı. Türkiye’nin temel sorunlarının çözümü için atılması gereken ilk adımın topluma yön vereceği belirtilen sivil-asker aydın zümrenin üretimi esas alan bir iktisadi kalkınma felsefesi etrafında birleşmeleriydi.

Kapitalist yolun kurtuluş olmadığını Devletçilik ilkesinin kapitalizmden sosyalizme geçişin olanağını sağlayacağını savunuyorlardı.

Yön dergisinde Türkiye’nin birçok önemli sorunu tartışılır. Ortadoğu’da Nasır’ın (BAAS’ın) etkili olduğu dönemde yayınlanan bu dergi işçi sınıfı iktidarını savunan bir yayın organı değildi. Yön’de Marksizm’den etkilenen ve yararlanan Kemalist aydınlar bir çeşit “küçük burjuva sosyalizmi”nin yol arayışının tartışma platformunu oluşturmuşlardı.

Bu akımın gerçek önderi olan Doğan Avcıoğlu’na göre Türkiye’nin kurtuluşu; “zinde kuvvetlerin ‘yüzyıllık aydın uykusu’ndan uyanmalarına bağlı”ydı.

Yön, 30 Haziran 1967’de yayın hayatını sonlandırdı ve yerini 12 Mart dönemine kadar yayınlanan Devrim dergisine bıraktı.

 

Bu dönemin üçüncü sol akımı ise Milli Demokratik Devrim (MDD) hareketiydi. 1960’ların ikinci yarısında ortaya çıkan bu hareket öncelikle TİP’in içinde varlık göstermiş olsa da aslında Amerikan emperyalizminin Türkiye’ye müstemleke muamelesi yapmasının yoğun tepkilere neden olmasından kaynaklandı. Ulusal Kurtuluş Savaşının millici, anti-emperyalist karakterinde tarihi temellerini bulan bu hareketin doğmasında bazı eski komünistlerin de etkisi oldu.

Örgütsel bir yapıya sahip olmayan MDD hareketinin fikirleri Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi’de dile getirilmekteydi. Kasım 1967’de çıkartılmaya başlanan Türk Solu’nda İlhan Selçuk, Mümtaz Soysal gibi eski Yön dergisi yazarları ile Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Reşat Fuat Baraner gibi eski TKP’liler ve Mahir Çayan gibi genç devrimciler de düşüncelerini dile getirdiler. (Mahir Çayan, 6 Mayıs 1969 tarihinde Türk Solu dergisinin 77’inci sayısında “Son Gençlik Hareketi Üzerine”, 22 Temmuz 1969 tarihli aynı derginin 88. Sayısında “Aren Oportünizminin Niteliği”, 12 Ağustos 1969’da çıkan 91’inci sayısında “Revizyonizmin Keskin Kokusu I” ve 92’inci sayısında da “Revizyonizmin Keskin Kokusu II” başlıklı yazılarını yayınladı.)

MDD hareketi, ‘’Sol Kemalistler”le ittifak arayışındaydı. Bu yaklaşımın ürünü olarak 1968 başında TMTF, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), 27 Mayıs Milli Devrim Derneği gibi kitle örgütlerinin aralarında bulunduğu 29 örgüt tarafından Devrimci Güç Birliği (Dev-Güç) kuruldu ve başkanlığına eski Milli Birlik Komitesi üyesi tabii senatör Kadri Kaplan getirildi. Dev-Güç girişimi, birkaç bildiri ve miting organizasyonunun ötesinde bir varlık gösteremedi.

MDD’ciler, TİP ve FKF içinde ‘’devrimci muhalefet’’ taktiğini benimsediler. Amaç her iki örgütün yönetiminde etkin olarak bu kuruluşları kendi politikaları doğrultusunda yönlendirmekti. Bu faaliyet FKF’de sonuç verdi, ancak TİP’te başarılı olamadı.

Mihri Belli’nin lideri göründüğü MDD hareketi, TİP içinde oluşturdukları muhalefet grubu ve gençlik içindeki etkileriyle sosyalist solda geniş bir tabana ulaştı. Ancak içlerindeki bazı eski tüfeklerin “sol bir askeri darbe” beklentisi içine girmeleri genç devrimcileri yeni arayışlara sevk etti. Bu arayışlardan ülkeyi emperyalizmin işgalinden kurtaracak ulusal bağımsızlık savaşını ve işçi sınıfı iktidarını hedefleyen devrimci hareketler doğdu. Geride kalanlar ise ittifak kurmayı tasarladıkları bazı komutanların ihanetine uğrayarak tasfiye edildiler.

Bu üç hareket içinde devrimci gençlik içinde en fazla taraftara sahip olan MDD’ydi. Dev-Genç de bu geniş gençlik kesimi içinden doğdu. Dev-Genç içinde etkin olan devrimciler, Yön’de savunulan görüşlerden farklı olarak (MDD içinde de bu görüşlerin etkisi altında olanlar vardı), Lenin’in devrim anlayışı temelinde, Mao ve Castro’nun emperyalizme karşı yürüttükleri devrimci mücadelelerini, dünyada yükselen halk savaşlarını 1970’lere giden Türkiye koşullarında ele alarak ülkemize has devrim anlayışını oluşturdular.

Bu devrimci gelişmenin ortaya çıkmasında, ülkemizin emperyalizme bağımlılığından kaynaklı ekonomik, siyasi, askeri vb. sorunların giderek derinleşmesi, tarihimizden kaynaklanan derslerin, dünya halklarının emperyalizme karşı yürüttükleri mücadelenin bu dönemde zirveye çıkmasının ve SSCB’nin dünya siyaseti üzerindeki etkisi önemli oldu.

Devam edecek…

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir