Geziolaylarının nasıl başladığını yazmaktan çok, gezi olayları hakkındaki yorum,
değerlendirme, içeriğini ve mesajını yazmayı uygun bulduğumu belirtmek isterim.
Çünkü gezi olaylarını 12 eylül sonrası diğer eylem ve olaylardan ayıran ve onu özel kılan bir yanı var. Bir gençlik ayaklanmasına dönüşmesi. Ancak değerlendirmeler ve yorumlar diğer değerlendirme ve yorumlardan farklı olmamış, yine her kesim kendi penceresinden bakma yolunu seçmiştir. Özellikle sosyalist sol kesimdeki değerlendirmelerde bunu görmek mümkün. Devrimin ayak sesleri-İşte Devrim- Halk ayaklanması vb yorumlara çokça rastlamak mümkün.
Ama bu tespit ve değerlendirmeler gerçekten çok, bir mehdi beklentisi içinde olan sosyalist solun içinde bulunduğu çıkmazı aşma yolunun bir beklentisi olarak görüyorum. Biz devrimciler, değerlendirmelerinde sadece gelişen olayı değil, onu doğuran nedenleri, geçtiği aşamaları, niçinini göz ardı etmememiz gerektiğini bilen ve buna göre kuracağımız dünyayı kurgulayan insanlarız. Bu nedenle değerlendirmelerimizde ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerin ve olayların mevcut olaya etkilerinin ne olduğunu iyi tahlil etmeden, gelişen olayı doğru bir perspektiften değerlendirmemiz mümkün değil. Böyle değerlendirmezsek, bir sonraki adımın bir önceki adımın devamı olduğunu atlamış oluruz. Olayların yansımalarını objektif olarak değerlendirmediğimizde bir sonraki adımda kaçınılmaz olarak hata yaparız.(12 eylül 1980 öncesinde devrime 1 adım kaldı olgusu yaratılarak, gelecek faşist darbe bilindiği ve yazıldığı halde kitlelere gelen darbe karşısında nasıl tavır alacakları konusunda politik bir öngörü sunulmadı ve bu nedenle kitleler gelen darbe karşısında tavırsız kaldılar ya da ilişkiyi askıya alma kararı alınarak kamufle olunacağını düşündüler. Yer yer direnmeler olsa da ortak bir siyasi tavır olmadığından direnmeler sönük kalmıştır.)
Öncelikle gezi direnişi bireylerin yaşam alanına müdahale edilmesinin artması ve bundan etkilenen kitlenin genişlemesi böylesi bir tepkiyi doğurmuştur.
Böylesi bir yargıya varmamın nedeni gezi sürecine gelene kadar yaşanan toplumsal gelişmelerde ki bu politik gelişmeler toplumun geleceğini ipotek altına almasına ve tüm toplumu ilgilendirmesine rağmen (Örn. Sağlığın özelleştirilmesi- Eğitimin var olan bozuk yapıdan daha da ucube bir yapıya dönüştürülmesi 4+4+4 gibi-HES ler ve vb son dönem uygulamalar) sosyalist sol dışında toplum sessiz kalmıştır. Salt bu nedenden dolayı dahi gezi eylemleri ile 12eylül 1980 öncesi ni karşılaştırmak doğru olmaz.
Çünkü 12 eylül öncesi tepkiler toplumsal tepkilerdi. Gezi ise bireylerin tepkisidir. Böyle olması da çok doğal. 12 eylül öncesi eğitim sistemi (her ne kadar istediğimiz gibi bir eğitim sistemi olmasa da ) toplumsallığı, 12 eylül sonrası eğitim sistemi ise bireyselliği öne çıkaran bir eğitim sistemi olması nedeniyle gençliğin bundan etkilenmemesi düşünülemez. Her ne kadar aralarında bizim hikayelerimizi dinleyerek büyüyen çocuklarımız olsa da tepkinin toplumsal bir başkaldırı olduğu sonucunu doğurmaz.
Gezi eyleminin en olumlu yanlarından biri de gençliğin kendi üzerindeki baskıya yeter diyerek isyan etmesidir.
Gezi ile ilgili bazı yazılarda (Meğer gençlik bilgisayar başında boş oturmuyormuş, duyarsızlıkla eleştirdiğimiz gençlik konusunda yanılmışız ) türünde tespit yapan arkadaşlar bugün bu tespitlerini yeniden gözden geçirmelerini ve gezinin sürdürülebilir olabileceğini ya da bundan siyasal bir oluşum çıkar düşüncesi diye beklentiye girenlerin o atmosferin çok da farkında olmadıklarını düşünüyorum. Eğer gençlik bu yazılanlar gibi idiyse neden ODTÜ ormanın yok edilmesinde ODTÜ’ lü sosyalist gençlik yalnız bırakıldı. Ya da tamda gençliği ilgilendiren dershaneler ve özel okullar konusunda Eğitim-Sen neden yalnız bırakıldı.
Bugünden düne baktığımda; evet AKP’ ye muhalif herkes oradaydı. Ancak, aynı mekanda ama ayrı bir ruhla oradaydı. Her kesim yine cebindeki ajandayla eylem alanındaydı.
Sosyalist Sol kendi çıkmazını aşabilmek ve yeni bir cephe yaratabilmek için, Ulusal Sol kendi cephesindeki yenilginin faturasını daha geniş kitleye mal etmek ve cephesini genişletmek için, faşistler ise içlerindeki şiddet sarmalını genişletmek ve en iyi yaptıkları iş olan saldırganlık ve yok etme … duygularını tatmin için oradaydı (Bazıları faşistler yoktu diyebilir ama Ankara da hiçte azımsanmayacak bir kitle ile günlerce sokaklardaydılar.)
Burada asıl gözden kaçırılmaması gereken konulardan biri başbakanın tavrı diğeri ise isyanın AKP’nin iktidardan indirilmesine indirgenmesidir. Başbakan Gezi direnişinde ortamın her yumuşamasında ortamı yeniden gererek gündemi değiştirmiş ve sadece Türkiye’nin değil, dünya’nın da gündeminde olan Türkiye’nin Suriye –Mısır ve Gazze politikalarının ve Reyhanlı’daki patlamanın tartışılmasını gündemden düşürmüştür. Gezi olayının AKP’nin iktidardan indirilmesi olayına gelince bu tarz bir politik anlayış düzen içi muhalefet için geçerli bir politika olabilir, ancak Sosyalist Sol da düzen içi muhalefet ile aynı nokta da durarak Devrim Ve Sosyalizm mücadelesini AKP iktidardan gitmesine indirgemiştir.
Bizler için önemli olan gezinin hala konuşuluyor olmasından çok toplumda yarattığı etkidir. Bu etkiyi değerlendirirken yukarıda da belirttiğim gibi sadece kendi penceremizden değil, kendi dünya görüşümüzle toplumun penceresinden bakarak değerlendirmeliyiz. Gelinen noktada gezinin soldan yansıması ile toplumdan gelen yansıması çakışmamaktadır.
Evet, Gezi 12 Eylül sonrasında sokak mücadelesinde önemli ve etkili bir eylemdir. AKP’yi geriletmiştir. Ancak sosyalist soldaki bazı değerlendirmelerde AKP’yi geriletmiş olmasını Devrimin ayak sesi, işte devrim, halk ayaklanması ve vb tespitlerle Devrimi AKP yi geriletmiş olmaya indirgeyerek büyük bir hata yapmış olduklarını görmeleri gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca AKP nin geriletilmesi Sosyalist Solun toplumsallaştığı anlamına gelmez.
Sosyalist solun toplumsallaşmasının yolu, toplumun içinde olmak ve toplumun gündemi ile çakışan politikalar üretmekten geçer. Ve bu üretkenlik sadece mevcut iktidarla hesaplaşmak yani düzen içinde ve bugünde kalmak değil, geleceği bugünden kuracak politikalar olmalı.
Mehmet Ayaz