Halk Unutmaz-Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Elbette ki ezilen ulusların emperyalizme ve feodalizme karşı yürüttükleri haklı mücadelelerini hepimiz destekleriz. Ama emperyalist devletlerin politikalarıyla uyum içine girerek başka ezilen veya yeni sömürge uluslara karşı kendi egemenleri ve feodalleriyle birlikte yol almaya kalkışanlara da karşı çıkarız.

7 Haziran Seçimlerinde Alternatifimiz Çok…

7 Haziran 2015 milletvekili seçimlerinde oy verilebilecek birden çok alternatife sahibiz. Alternatifler arasında demokrat, anti-emperyalist ve emekçilerin haklarını savunmaya çalışan partiler var. Bunlardan birisini tercih etme şansına sahibiz.

Dayatmalara mahkûm değiliz!

CHP’ye mahkûm değiliz

Yönetimini AB’ci, Sorosçu işbirlikçilerin ele geçirdiği, varlık nedeni olan Cumhuriyetin ilerici değerlerini geliştirmek bir yana korumaktan da vazgeçen, neoliberal politikaları uygulayacağını vaat eden bir partinin iktidar olması ya da iktidar ortağı olması devrimcilerin tercihi olamaz. Önümüzdeki dönemde ABD emperyalizminin iktidar alternatifi haline gelmeye çalışan CHP yönetimi desteklenemez. Yöneticileri partilerini halkın partisi yapmak için çalışmak yerine egemen sınıfların hizmetine sunuyorlar. AKP’yi yıkmak için kendi öz güçlerine güvenmek yerine HDP’nin barajı aşmasına umutlarını bağlamış durumdalar. CHP “ne yapalım, AKP’yi devirmek için başka çare yok” anlayışıyla da olsa desteklenmemeli. Halk 7 Haziran’da onların neoliberal politikalarına destek olmak zorunda değil.

HDP’ye mahkûm değiliz

Diğer yandan ABD’nin Ortadoğu politikalarının Türkiye’de hayata geçirilmesine hizmet etmesi amacıyla kurgulanan “sol” görünümlü HDP’yi güçlendirmek için bir kısım solcunun kendilerini paralaması anlaşılır gibi değil. Bu solcuların ülkenin bağımsızlığı ve gerçek demokrasinin kurulabilmesi amacıyla emekçi halkın iktidarının sağlanması yolunda mücadele yürütmek yerine “Serok Obama”cılarla, “Saidi Nursi Kürdilerin torunları”yla, Mir’lerle ve Mele’lerle birlikte kürek çekmeyi solculuk olarak göstermeye çalışmaları ve üstüne bir de bu tavırlarını herkesin benimsemesini istemeleri doğru davranışlar değil. İçlerinden iyi niyetli olanlar kendi öz devrimci hareketlerini örgütleyemedikleri ya da bu yönde adım atamadıkları için çaresizce bu yanlışa yöneliyorlar. Ve belki de yaptıkları bu yanlışı gerçekten solculuk sanıyorlar. Bundan böyle onların da artık kiminle kime karşı kılıç oynatacakları hiç belli olmaz.

Görevlerinden birisi oy oranı çok düşük olan Türkiye sosyalistlerini kafeslemek olan bir partinin barajı aşıp aşmamasını dert edinmek bize kalmamalı. Çünkü o bizim geleneğimizle bağdaşan bir parti değil, ama seçime katılan partiler arasında HDP ile karşılaştırınca ona göre halka ve bize daha yakın olan partiler var.

Efendim, o partilerin barajı aşma şansı yokmuş! Yoksa yok, daha önce oy verdiğimiz partilerin (mesela ÖDP’nin) barajı aşma şansı mı vardı? Barajı aşamayacağını bile bile oy verdik. (Bu arada ÖDP’nin seçime katılmaması yanlıştı, bu partinin Eş Genel Başkanının kendi partisini seçime hazırlamakla uğraşmak yerine CHP – HDP ittifakını sağlamaya çalışması doğru bir politika değildi. Bir partinin başkanı öncelikle kendi partisini seçime hazırlamakla görevlidir. BHH’nin kararı gibi gerekçelere sığınmak bu görevin önemini azaltmaz. Kaldı ki sonuç ortada, bu sonucu önceden görmemek ise ayrı bir öngörü sorunu! Nitekim Penguen medyasına çıkarılmak da bu ittifak planını gerçekleştirmeye yetmedi. Ve bu politika kendi partisinin taraftarlarını başka partilere doğru yönlendirerek tasfiyeci bir işlev gördü. Başkan olduğundan beri partisini genel seçime sokamayan birisinin ve bu yanlış politikanın belirlenmesinde söz sahibi olan yöneticilerin kendi durumlarını sorgulamaları gerekmez mi? Hâlbuki yapılması gereken; Seçim ittifaklarına bel bağlamak yerine son aylarda ortaya çıkan kitle hareketleri-Özgecan ve işçi direnişleri başta olmak üzere- yeni ve büyük bir halk hareketlenmesi için güç biriktirme eylemleri olarak değerlendirilmeliydi. Seçim süreci bu anlamda ele alınmalıydı. Haziran’a da ancak böyle sahip çıkılırdı.)

Kimse Halkın Hafızasını Hafife Almasın!

Halkın hafızasının halk için yola çıktığını ileriye sürenlerin her politikasını ve pratiğini kaydettiğini unutmayalım. Asıl Tarihin bu hafızadaki kayıtlarla yazıldığını bilelim.

Anayasa referandumuna onay veren yetmez ama evetçi’leri ve boykotçuları halk hafızasına kaydetti. Bu politikaların Gülencilerin ve AKP’nin yargıyı ele geçirmesine hizmet ettiğini tarih yazacaktır.

Gezi direnişini darbecilikle suçlayan koronun üyeleri de unutulmayacaktır. Mayıs-Haziran 2013 Halk Hareketi’nden AKP iktidarını kimlerin kurtardığını da tarih yazacak. Bu direniş karşısında HDP’nin nasıl bir “kurtarıcı” olduğunu bir kez daha hatırlayalım:

31 Mayıs-Haziran 2013 direnişin zirveye çıktığı tarih. Eylemler İstanbul’dan Ankara ve diğer kentlere de sıçramış, işte tam bu sırada “solcu” Selahattin Demirtaş Gezi direnişine karşı politikalarını açıklıyor:

“Gezi Parkı’nda yaşananları barış müzakerelerinin karşıtlığına çevrilmesine izin vermeyeceğiz.”

“Kesinlikle ırkçı ve faşistlerle aynı etkinlikler içinde olmayız. Bizim tabanımız ne yapacağını bilir.”

“Faşist” dediği kimlerdi: AKP gericiliğine ve diktatoryasına karşı direnişe geçen halk kitleleri.

Bu politikayı uyguladılar. HDP-BDP- tabanını AKP karşıtı eylemlerden uzak tuttular. Türkiye’nin her yeri eylem alanı haline gelmişti. Yalnız bir bölge hariç. Türkiye’nin Güneydoğusu. Güneydoğu’daki tomalar Ankara sokaklarında boy gösteriyordu.

Haklarını teslim edelim, bu direniş sırasında bazı CHP milletvekillerini kitlelerin içinde gördük. Bilhassa şehitlerle ilgili ciddi çaba harcadılar. Ama Selahattin Demirtaş’ı o eylemlerde görmedik.

Demirtaş, şimdi Gezicilerden destek alabilmek için farklı konuşuyor. “Gezi’ye katıldık” diyor. Taksim’e birkaç yüz kişiyle geldikleri doğrudur. PKK bayraklarını ve Apo posterlerini Gezi parkına dikerek geniş kitlelerin eylemlerden kopmasını sağlamaya yarayan işler yaptılar. Paralel politikalar içinde olan bazı başka grupların aşırı davranışları da aynı işlevi gördü. Bu davranışların asıl mahiyeti belliydi. AKP’ye dolaylı destek. (Bazı kitle örgütlerinin yönetimlerinin de sonuçta direnişin çözülmesine hizmet eden tavırlar sergilediklerine tanık olduk.)

BDP kesimi Haziran Direnişine neden köstek olmaya çalışıyordu? Birinci neden; AKP ile anlaşma halindeydiler. Oysaki Gezi direnişi Kürt meselesini gündemin alt sıralarına iterek HDP açısından özerklik-federasyon şeklinde görülen çözümün zayıflamasına yol açacak gelişmeleri ortaya çıkarmaya başlamıştı. ABD’nin isteğiyle oluşturulan anlaşma ortamını bu hareket “torpilliyor”du. Hele de AKP iktidarı giderse bütün hesap suya düşebilirdi.

HDP-BDP’nin Gezi eylemleri karşısındaki politikasını AKP hükümeti de görüyor ve takdir ediyordu. 4 Haziran 2013’te Çankaya Köşkünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yaptığı görüşmeden sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç şu konuşmayı yapıyordu:

“Muhalefet partilerimizin aklıselimi öne çıkararak, yatıştırıcı tavır sergilemelerini arzu ediyoruz ve bunun gerçekleştiğini görmekten de mutluyuz. MHP’nin, olayın başında beri tutumunu takdir ediyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz. BDP’nin, olayın ilk anından itibaren takındığı tavrı takdir ediyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz.

Gezi direnişi sırasında özellikle Güneydoğu’da (Tunceli hariç) ciddi bir eylem yapmayan BDP (HDP) Bülent Arınç’ın takdir ve teşekkürünü alıyordu. Bu durumdan rahatsızlık duyan Türk solcularının da etkisiyle olsa gerek S. S. Önder 20 Haziran 2013’te Nuçe Tv’ye yaptığı açıklamayla DTK’yı (PKK’nın meclisi) şöyle eleştiriyordu:

“Türkiye yanıyor, dünyanın en büyük isyanlarından biri… DTK tek cümleyle destek açıklaması yapmadı.”

S.S. Önder’in bu konuşmasına cevap veren DTK, “Gezi direnişini kendi mücadelemizden ayrı görmediğimiz açıktır” sözlerine şu ifadeleri eklemek durumunda kalıyordu: “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı sonuç bildirgesinde ise bu konuyla ilgili bir ifade yoktu.”

Aynı konuda DTK’nın o zamanki Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün 21 Haziran 2013’te söyledikleri de önemliydi. Ahmet Türk T24’e yaptığı açıklamada “Haziran sonuna kadar PKK gerillalarının sınır dışına çıkması tamamlanacak” dedikten sonra, “Gezi Parkı eylemlerinde, demokrasi taleplerinin yanında bilinçli bir senaryo da devreye girmiş olabilir. Eylemlerde, demokrasi talebinde bulunanlarla birlikte hükümeti yıpratmak ya da çözüm sürecine karşı olan farkı grupların da yer aldığını söyleyebiliriz” ifadesini kullanarak AKP hükümetinin yıpratılmasına karşı çıkıyor ve kendileri için esas olan şeyin (Gezi direnişçilerinin taleplerinden de önemli olan şeyin) çözüm süreci olduğunu ortaya koymuş oluyordu.

İki yılda değişen ne ki HDP Eşbaşkanı en hızlı solcu kesildi ve bir kısım solcu da bu partiye destek vermeye başladılar.

Bu süre içinde İslam Birliği Konferansı, Saidi Nursi’yi anma toplantıları ve Kutlu Doğum haftası düzenleyerek dinciliğe taviz üstüne taviz verdiler.

Bununla da kalmadılar şeyhlerle, mellelerle, toprak ağalarıyla, aşiret reisleriyle işbirliğini sürdürdüler ve hatta bu işbirliği daha da görünür hale geldi.

Kobani olayları sırasında açıkça “Serok Obama”cılık yaptılar.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde RTE’nin seçilmesine dolaylı katkılarını sunmakla yetinmediler, bu kişiyi Meclisteki yemin töreni sırasında ayakta alkışladılar. (7 Haziran’da seçilecek solcu milletvekillerinin de bu tür törenlerde kimlerin önünde ayağa kalkacaklarını göreceğiz.)

Dün RTE’yi düşmekten kurtardığını söyleyecek kadar ileri giden bu hareketin liderinin yarın AKP ile doğrudan ya da dolaylı işbirliği yapmayacağını kim söyleyebilir? Tek başına iktidar olmaya gücü yetmeyen AKP’nin ilk tercihi HDP’nin dolaylı desteğiyle hükümet kurmak olacaktır.

HDP’nin Seçim Bildirgesi’ni okuyun AKP ile anlaşmasına engel teşkil edecek önemli bir konu bulamazsınız.

Demirtaş’ın seçim öncesinde AKP’ye ve Tayyip’e atıp-tutmasının ve verdiği sözlerin hiçbir kıymeti harbiyesinin olmayacağını çok kısa zamanda göreceğiz. “Memleketi hükümetsiz bırakmamak” adına İmralı’da yapılan pazarlıklar doğrultusunda davranılacağı kesin.

Sonuç Olarak

Bir kez daha altını çizelim; halkın hafızası her şeyi kaydeder. Bugünkü yanlışların üzerine yarın devrimci tarzda gidecek olan halk her şeyi hafızasına kaydeder. Bilhassa da ülkenin karşı karşıya olduğu bunalımın yakıcı olduğu zamanlarda. Yoksa o halk yok olup gitmeyi hak etmiştir. Devrimcilere yönelik karalamalar, hakaretler, saldırılar da bu kayıttan muaf değildir.

Elbette ki ezilen ulusların emperyalizme ve feodalizme karşı yürüttükleri haklı mücadelelerini hepimiz destekleriz. Ama emperyalist devletlerin politikalarıyla uyum içine girerek başka ezilen veya yeni sömürge uluslara karşı kendi egemenleri ve feodalleriyle birlikte yol almaya kalkışanlara da karşı çıkarız. Hele de sol içinden çıkarak etnikçiliği sosyalizmle boyayarak sunmaya kalkışanları bu halk unutmayacaktır.

7 Haziran’da sonrasında ortaya çıkması muhtemel gelişmeleri ve sonuçlarını hesap ederek tavır belirlemeliyiz. Herkes sorumluluğunu her zamankinden daha fazla kendi omuzlarında taşımak zorundadır.

Bu yazıyı oyumun rengini açıklayarak bitiriyorum. 7 Haziran seçiminde Haziran halk hareketinin potansiyelini liberal CHP ile etnikçi HDP’nin peşine takmaya çalışanların çabalarına ortak olmadığı ve hatta belli düzeyde bu politikaya taş koyduğu için oyumu KP’ye vereceğim.

Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

6 Responses

  1. M.Ali dost politikasız kalmama tavrınızı siz birlirsiniz… takdirimiz olur ,ancak pek itibari bulamayız…”Bu yazıyı oyumun rengini açıklayarak bitiriyorum. 7 Haziran seçiminde Haziran halk hareketinin potansiyelini liberal CHP ile etnikçi HDP’nin peşine takmaya çalışanların çabalarına ortak olmayan, hatta belli düzeyde bu politikaya taş koyduğu için oyumu KP’ye vereceğim.” diyorsunuz Eyvallah bir iki sözümüz var… 1- Taksim-gezi ile şekillenen haraket bizim gençlerin haraketi onlar şimdi dinleme ve demlenmede. “haziran haraketi söylemli” siyasi mevtalara itibar etmiyorlar.. 2018’e hazzırlanıyorlar..2-Bu sürecin bir aşamasında Ankara’da politik bir formda şekil almaya çalıştırlar önderliği yoktu, zinde enerjileri ile Mansur Yavaş’ı heycanla desteklediler… Emperyalizmi anlıyorlar,enternasyonalizmi benimsiyorlar ve Millici bir duruşu Türkiye ile sınırlamıyorlar…Ayrıca geçmişteki “faşit-devrimci” veya “ülkücü-Kominist” bölünmesi gibi bölünmelere itibar etmiyerlar…3 -Bu gençler 1968 ve 1978 Gençlik haraketleri gibi değiller İnşallah 2018’LERDE OLGUN BİR HAREKATLE ORTAYA ÇIKACAKLAR… “muaviye tarzlı şark kurnazi “siyasi kulvara pek iribar etmediklerinden “chp yada hdp” kadar “dergici çevre benzeri” KP vs.yapılarada meyl etmiyorlar.Bu Seçimlerde kehren ve zorunluluktan dağınık oy veriyorlar… Kimsenin artık bakiyesi olmadıklarından babaların ve dedelerinide pek dinlemiyorlar…VE Derdimiz şimdilik “paronayak diktatörlükle savaş çılgınlığı” yapacak “teokratik faşizme” karşı birleşik cephede (ehveni şeri aleni çözüm olarak görmediğimiz ilan ilan ederk ve mevcut WaşgintonCHP öndrliğini K.Derviş ile suç üstünde basmammıza rağmen) kehren CHP’ ye oy desteğimiz var…Yol açamadıysak bir akışın girdabına kapılır gideriz….bizde öyle yapıyoruz…. sağduyumuz böyle diyor….baki selamlar..

  2. Mehmet Ali ağabey yazınızda belirttiğiniz hususların pek çoğunda ben de sizin gibi düşünüyorum. Ancak KP’ye oy vermek de bana kalırsa bir seçenek değil. Zira bu durumda kerhen oy vermek durumunda olacaksak hiç vermeyelim daha iyi gibi bir sonuç çıkıyor. Burada oy vereceğimiz partinin niteliğinden çok oy kaybedecek olan iktidar partisinin uygulayacağı politikanın ortaya çıkaracağı siyasi sonuçlar önemli. Yani bir bakıma AKP’nin ve ortaklarının (HDP dahil) hep birlikte oy kaybetmesi gerekir. KP veya TKP bazı konularda gerçekten sağlam tavır aldı ama bu demek değildir ki bazı konularda da eski alışkanlıklarından kurtulabildi. Saygılarımla…

  3. Yazınızı ilgiyle okudum. Birçok noktasına katılıyorum. Ben de bu noktada KP’ye oy vereceğim. Eski alışkanlık vb. anlamı olmayan ifadeler. Şu aşamada işçi sınıfının iktidar çağrı ve isteğini eğilmeden, bükülmeden dillendirebilmek, akıntıya karşı yüzebilmek çok değerli. İyi çalışmalar diliyorum.

  4. Yüzlerce BHH-Meclisinde binlerce insanin tartisarak belirledigi secim bildirgesine aldirmadan ani bir kararla secimlere katilma karari veren ve bu tavri ile BHH icinde önemli bir moral bozukluguna neden olan KP’yi oy verilecek adres olarak göstermek, yazinin genel agirligina gölge düsürmüs diye düsünüyorum. Devrimci siyasetin en etkisizlestirildigi bir secim dönemi gecirdigimiz kanisindayim. Devrimci -sosyalist siyasetin basari kistasini RTE’nin baskanlik hayallerinin önünü kesme noktasina indirgenmesi, solun büyük bir kismini icinden cikilmasi zor bir reformist-parlametarist batakliga sürüklemistir. Devrimci siyaset kusatilip baskilanarak edilgen bir sekilde 7 Haziran sonrasini beklemeye maküm edilmistir sanki. Kürt halkinin özgürlük taleplerinin savunucusu olarak desteklenmesi gereken’ BDP_HDP nin’, solun mesru zemini olarak sunulmaya baslanmasi kuskulu bir durum yaratiyor. En son Jirki asiretinin de HDP saflarinda yer almasi ile birlikte, bu mesru zeminin nasil bir zemin oldugunu sanirim en iyi M.Belge teorik olarak izah edecektir. Ittifaklari dahi yanlis kurulan demokratik devrimin tek bir meselesinin solun esas meselesi getirilmis olmasi, sola devrimci bir müdahaleyi zorunlu hale getirmistir. Bu müdahelenin tek yolu ise, yeniden bir devrimci hareket yaratmak olmalidir. Bunun icin de her türlü kisisel hesabin bir tarafa birakilmasi gerekiyor. Yanlis kulvarlar da hatali kulac atmaktan artik vaz gecmeliyiz.

  5. MEHMET ALİ YILMAZ’IN ‘OYUNUN RENGİNİ’AÇIKLAMASI VE BU AÇIKLAMAYA VERİLEN DESTEK ÜZERİNE…!

    Komünist Parti, sandığı çözüm olarak görmemelerine karşın kendi siyasal programlarını halka anlatmanın bir yolu olarak gördüklerinden seçimlere katıldıklarını açıkladılar.

    ‘Eski Dev-Genç Başkanı ‘Oyunun rengini açıkladı’ ile başlayan yazının sonunda Mehmet Ali Yılmaz’ın Komünist Partiye oy vereceği belirtiliyor. Elbette istediği partiye oy verebilir. Fakat bu, Komünist Parti çalışmasına destek anlamına da geleceği unutulmamalıdır…

    Bir döneme damgasını vurmuş ‘Devimci Hareket’in önderlerinden birisinin daha toparlayıcı ve iddialı bir seçim değerlendirmesi yapmasını beklemekle O’na haksızlık etmiş olmayız herhalde…

    Seçimlere ilişkin Birleşik Haziran Hareketinin tavrını doğru buluyorum.

    Mehmet Ali Yılmaz’la başlayan ve bu düşünceyi paylaşanları ve destekleyenleri okudukça 7 Haziran seçimlerinin genelde sol çevrede ve özelde gelenek içinde ciddi ‘Yarılmaların’ ne kadar sınır tanımaz olacağının bir göstergesi olarak da algılanmalıdır…

Ali Başaran için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir