James Petras Avrupa’yı yazdı: Solcu olmayan solun yükselişi

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Son on yılda Güney Avrupa’da temelden değişiklikler gerçekleşti, bunlar siyasi gruplaşmaları kırarak geleneksel sol partilerin fiilen kaybolmasına, sendikaların düşüşüne ve “orta sınıf radikalizmi”nin yükselmesine yol açtı.

Sözde soldaki yeni siyasi hareketler artık bilinçli işçi sınıfına ya da sınıf mücadelesine dayanmıyor. Benzer şekilde sağda da, ekonomik pazarlardaki devlet müdahalesindense, esas ilgi devletin artan baskıcılığına yöneliyor.

Toplumsal harcamalardaki devasa kesintiler de dahil olmak üzere sağdaki radikalleşme refah programlarını yok etti. Hanelerin mülksüzleşmesi mahalle merkezli dayanışmacı toplumsal örgütlenmeleri yok etti.

 

SAĞ VE SOLDA FARKLILAŞMALAR

Sınıf merkezli geleneksel sol yerine “solcu olmayan sol” hareketler yükseldi. Bunların liderleri “katılımcı demokrasi”yi benimsiyor ancak yatay siyasi pratiklere yöneliyorlar.

Sağdaysa siyaset artık ulusal ekonomik ayrıcalıkları muhafaza etme etrafında şekillenmiyor. Sağ kanat liderler iradi olarak ekonomilerini ve toplumlarını, ulusal hazineyi yağmalarken ulusal egemenliği her anlamıyla yok eden emperyalist seferlere tabi kılıyor.

Bu yazı bu karmaşık değişiklikleri ve bunların anlamlarını tartışacaktır.

 

GÜNEY AVRUPA’DA ‘SOLCU OLMAYAN SOL’UN YÜKSELİŞİ

Ekonomik kriz, özellikle de maaşlara, emekli maaşlarına ve diğer toplumsal refah programlarına sağ kanat ve sosyal demokrat hükümetler tarafından yapılan büyük kesintiler, büyük huzursuzluklara yol açtı, çalışma yerlerini merkez alan geleneksel sol partiler bu huzursuzluğu çözmekte ve halkı harekete geçirmekte başarısız oldu. Süregelen ve derinleşen işsizlik ve geçici işlerdeki artış, iş gücünün %50’sinden fazlasını etkiledi.

Sendika temsiliyeti aniden düşerek geleneksel sol partilerin fabrikalardaki varlığını daha da zayıflattı.

Büyük ölçekli tahliyeler, ipoteklerin paraya çevrilmesi ve bunlarla birlikte işlerin kaybolması mahalle merkezli tahliye karşıtı hareketlere ve mücadelelere yol açtı. Milyonlarca genç işçi artık dedelerinin emekli maaşlarına bağımlı ve ailelerinin evinde iki eski nesille birlikte kalıyorlar. Genç işçiler için, günlük yaşamın bozulması, kişisel otonominin kaybı ve bağımsız yaşayamama “onur” sebepli isyanlara yol açtı.

Geleneksel sol partiler ve sendikalar işsizleri örgütlemekte başarısız oldu (ya da denemedi). Gençleri ve aşağı tabakalara kayan geçici işçileri sınıf tabanlı, sınıf mücadelesi etrafındaki hareketlere örgütlemeyi başaramadılar.

 

KRİZ DERİNLEŞİRKEN SOL DÜŞÜŞTE

Paradoksal olarak işçilerin çoğunluğu için derinleşen krize rağmen geleneksel sol düşüşe geçişti. Çalışma yerine yönelmesi ve sınıf mücadelesi dili işi ya da mesleği olmayanlarda yankı bulamadı. Radikalize olmuş orta sınıf için geleneksel sol, kapitalizmi yıkma isteğiyle çok radikaldir ve iktidardan değişiklik gerçekleştiremeyecek kadar uzaktadır.

Radikalleşmiş orta sınıf, yakın zamana kadar yukarı yönlü sınıf atlamaya özenen ancak artık yollarının sağ kanat ve sosyal demokrat partiler tarafından dayatılan kemer sıkma politikalarıyla kapatıldığını keşfeden kamu çalışanlarını, profesyonelleri ve bağımsız çalışanları içeriyor.

 

‘RADİKALLEŞMİŞ ORTA SINIFLARIN’ ŞAŞKINLIĞI

Sosyal demokratların ihanetiyle ve aşağı sınıfa geçmeyle yüzleşerek hayal kırıklığına uğrayan radikalleşmiş orta sınıf, şaşkın ve bölünmüş durumda. Pek çoğu biçimsiz sokak eylemlerine katıldı; hatta bazıları çoğunlukla geçici olsa da alternatif geleneksel sağ kanat partileri benimseyerek daha vahşi iş kesintileriyle, güvencesizliklerle ve aşağı sınıflara kaymayla yüzleşti.

Orta sınıflar, üst sınıfa geçme fırsatlarının, kendilerinin ve çocuklarının ellerinden alınmasından derin huzursuzluk duyuyor. Eski “ılımlı ilerici” sosyal demokrat liderlerin onların çıkarlarına ihanet etmesine kızgınlar. Onların radikalizmi geçmişteki toplumsal ilerleme fırsatlarını restore etmeye yönelik. Otoritelere derin düşmanlıklarının köklerinde geçmişteki statülerini kriz sonucunda kaybetmeleri yatıyor.

Orta sınıf radikalizmi geçmişe duyulan nostaljiden kaynaklanıyor. Bu radikalizmin kökleri Avrupa Birliği’nin toplumsal yardımlarını ve büyüme politikalarını onarma mücadelesindedir. Yükselen yaşam standartlarının ve “toplumsal içerme”nin var olduğu bir yakın geçmişi hatırlıyor, bu yakın geçmiş çocuklarına sunulmuyor. Bu vizyon ilerici orta sınıfın yükselen gelirlerini kendi “meziyetleri” ile kazandıklarına ve bunun keyfini sürdüklerine dair retoriği yönlendiriyor.

 

REFAH ARAYIŞI, KATILIMCI DEMOKRASİ VE KEMER SIKMA

Bugün, radikalleşmiş orta sınıf, geçmişteki refahlarını onarabilecek pratik, özel olarak tanımlanmış ve hükümetçe desteklenen politikalar arıyor. “Sahayı herkes için eşitlemeyi” hedeflemiyorlar, onların amacı kendi proleterleşmelerini engellemektir. Geleneksel sol partilerin politikalarını sınıf mücadelesi ve işçi merkezli ideolojiler kendi toplumsal emellerini gerçekleştirmediği için reddediyorlar.

Pek çok radikalleşmiş orta sınıf eylemcisi için suçlu “kemer sıkma”, büyük banka hortumcuları ve siyasi kleptokratlardır. Kapitalizmi reforme edebilecek ya da ahlakileştirebilecek ve “bireysel onurlarını” onarabilecek partiler arıyorlar. Yolsuz yetkilileri kovmak istiyorlar. Geleneksel solun işçilerin denetimindeki kamusal mülkiyet hedefindense “katılımcı demokrasi” istiyorlar.

 

SOLCU OLMAYAN SOL

Mevcut toplumsal kriz tarafından yaratılan özel koşullar altında solcu olmayan bir sol Avrupa’nın her yerinde yükseldi. Kendiliğinden, biçimsiz, “anarşik”, kurumların dışında ve “sokak merkezli” solcu olmayan sol, hürmetsiz (irreverent) bir tarzı benimsedi. Solcu olmayan sol, kökenlerinde siyasi partileri, iyi tanımlanmış programları ve disiplinli kadroları kendiliğindenlik ve kurumlara hürmet etmeme adına reddediyorlar.

Solcu olmayan solun desteği artıkça, işsizler, geçici işçiler, güvencesiz ve korunmasız sendikasız işçiler ve radikalleşmiş orta sınıf gösterilere katıldı ve kalabalıkları güvence olarak gördü. “Sokağın” çağrılarınca görevdeki hırsız yetkilileri devirmek için cezbedildiler.

 

İSPANYA, İTALYA VE YUNANİSTAN

Aşağı sınıflara kayan orta sınıfın öfkesini hedef alan bu hareketten çıkan İspanya’daki Podemos, Yunanistan’daki Syriza ve İtalya’daki Beş Yıldız, “onur ve saygı”nın onarılması sözü vererek iktidardan kopan herkesin beğenisini kazandı. “Kemer sıkmanın bitmesi” için biçimsiz çağrılar yaparken yalnızca muğlak biçimde yeni işler yaratacaklarını açıkladılar.

Ancak solcu olmayan solun liderliği açıkça aşağı sınıflara kaymakta olan orta sınıfın radikal olmayan duygularından etkileniyor.

Onlar asla sınıf mücadelelerine dahil olmuyorlar ve sınıf ideolojisini reddediyorlar. Solcu olmayan solun liderlerine göre toplumsal kutuplaşma seçmen tabanı yaratmak için bir araçtır. Onların küçük ölçekli yerel mücadelelere katılımı solcu olmayan solun liderlerinin gerçek toplumsal amaçları olduğunun “kanıtı” olarak sunuluyor.

 

SOLCU OLMAYAN SOL’UN DÖNÜŞÜMÜ: SOKAKTAN KAMUSAL GÖREVLERE

Sokaklardaki solcu olmayan sol, hızlıca seçimlere kaydı ve seçimlerin ardından geleneksel partilerle koalisyonlar kurmaya yöneldiler. Stratejik kararlar bireysel liderlerin küçük çevrelerince aldı: “Katılımcı demokrasi”yi yalnızca yerel mahalle eylemliliklerine ve meselelerine sınırlayarak yeniden tanımladılar- ulusal meselelerse “uzmanların” alanı olarak dışarıda tutuldu.

Solcu olmayan solun iktidara ilk ulaşan partisi Syriza, liderlerinin muhalefetteki radikal duruşuyla, hükümete geldiklerinde Yerleşik İktidar (IMF, Avrupa Komisyonu, Merkez Bankası’ndan oluşan troyka) karşısında utandırıcı konformizmleri arasındaki büyük açıyı yansıttı.

Syriza, orta sınıfların geçmişteki refahlarının kaybının ve günlük hayatlarındaki süregelen bozulmanın sorumlusu olarak gördükleri Brüksel’deki Avrupalı teknokrat elitlere olan hoşnutsuzlukların vücut bulduğu parti oldu. Syriza, onun vesayeti altında kalmayı sürdürürken Troyka’yı kınadı. AB elitlerini, kendi elit çıkarlarına uygun hareket ettikleri için, yani AB bankacılarını savundukları, borç ödemelerini zorla aldıkları ve altlarındaki tehdit ettikleri için en yüksek ahlaki mesajlarla yerdi. Pratikteyse Syriza asla Troyka politikalarının sınıfsal analizini yapmadı ve onlara “AB ortakları” olarak hitap etmeyi sürdürdü… onlar en vahşi talepleri dayatırken bile.

 

SAĞCILARA KİLİT ROLLER

İktidara geldiğinde, Syriza liderleri asla tek bir kitlesel eylem bile örgütlemediler ve AB’nin sömürgeci diktası karşısında asla bir genel grev tehdidinde bulunmadılar.

Syriza’nın şahsiyetçi (personalist) lideri Aleksis Çipras, eski rejimlerde sağ kanatta bulunanları anahtar pozisyonlara getirdi. Troyka ile müzakere yaptı ve borç ödemesi, kemer sıkma ve özelleştirmeler gibi tüm stratejik meselelerde geri adım attı. Syriza asla “halka gitmeyi” düşünmedi. Syriza’nın kapitalizme karşı “ahlaki savaşı”, kapitalizmi ve sömürgeci Avro bölgesi sistemini benimsemeleriyle sona erdi.

Syriza’nın sınıfsal analizden, sınıf mücadelesinden ve sınıf hareketliliğinden yoksun olması ve ahlakileştirilmiş bir kapitalizmin ve Avro bölgesinin içinde orta sınıf statüsünü ve güvencesini onarmaya çalışmaya adanmışlığı en utanmaz konformizm ve teslimiyete yol açtı – buna kimi liderlerin arsız soytarılıkları da noktayı koydu.

 

SYRİZA’NIN BAŞARISI: KKE’Yİ MARJİNALLEŞTİRMEK

Günün sonunda, Syriza, Troyka’nın büyük güçlerinin ve onların Avro bölgesindeki yardımcılarının diktasına boyun eğdi, ancak bunu Yunan hazinesini boşaltana kadar yapmadı. Liderler olabilecek tüm dünyaların en kötüsünü birleştirdiler: batmış bir ulusal ekonomi, “protesto eden” ancak temelde sömürgeci bir rejim ve hayal kırıklığına uğramış seçmenler.

Syriza’nın çokça başarılı olduğu şey ise geleneksel solu (Yunanistan Komünist Partisi-KKE) marjinalleştirmekti. Tarihsel şablonu tekrarladı: anlık serbest dolaşımda olan hareketler, “halk” için konuştuğunu söyleyen şahsiyetçi liderler tarafından yönetilerek deniz ötesindeki efendilerine boyun eğdiler.

 

İSPANYA VE İTALYA’DA SOLCU OLMAYAN SOL: PODEMOS VE BEŞ YILDIZ

İspanya’daki Podemos ve İtalya’daki Beş Yıldız, Syriza’nın sömürgeye boyun eğmesini tekrarlamaya hazırlar. Geleneksel solu reddettiler ve başarıyla marjinalize ettiler. Kitlesel destek kazandılar, örgütlü kitlesel protestolar organize ettiler ve yüksek sesle kemer sıkmayı ve Troyka’nın diktasını reddettiler.

Podemos liderleri “katılımcı demokrasi”den bahsederken, bir grup lider tüm politika kararlarını aldı, seçimlerde hangi adayların destekleneceğini belirledi ve seçim sonrası ne tür bir koalisyona katılınacağını seçti.

Podemos ve Beş Yıldız’a radikal görünümlerini veren şey onların yöneten partilere muhalefetleriydi, onların “kemer sıkmayı” reddetmeleri, neoliberalizmi eleştirmeleri – ve yerel tabanın doğrudan eylemiyle yapılan “mikro-siyaset”e verdikleri destek.

Hiçbir zaman kapitalizme bir alternatif sunmadılar. Ne de haksız borçları reddettiler ya da ekonomilerini yağmalayan bankaların uzaklaştırılmasını savundular.

Podemos ve Beş Yıldız kasıtlı olarak siyasetlerini muğlaklaştırıyor: Onlar ilgili kim ne derse o oluyorlar…

 

POPÜLİZM VE MUĞLAKLIK

Liderleri popülist taleplerde bulunuyor ve “onur”dan bahsediyor, istihdamdan ve yolsuz yetkililerin cezalandırılmasından bahsediliyor. Otoriter önlemlerin durmasını istiyorlar ancak kurumsal değişikliklere dair gerçek bir adanmadan kaçınıyorlar, özellikle de baskıcı mahkemeler, polis ve silahlı kuvvetlere dair değişikliklerden.

Podemos ve Beş Yıldız AB’nin kemer sıkma programlarını eleştirirken Alman bankacılarca yönetilen AB’de aşağı üyeler olarak kalmayı sürdürüyor. Kitlesel hareketliliği teşvik ediyorlar ancak bunları oy toplama aygıtlarına çevirerek üyelerini meclise seçtirtiyorlar.

 

ORTA SINIFLARIN RESTORASYON ARAYIŞI

Solcu olmayan sol hareketlerin çelişkili popülist siyasetleri ve kurumsal taahhütleri sinirli ve engellenmiş orta sınıfın geçmişteki statüsünü ve güvencesini restore etme talebini yansıtıyor. Podemos ve Beş Yıldız liderleri, yerleşik düzene nanik yaptıkları büyük şovu sınırlı orta sınıf talepleri için kullanıyor. Daha geniş bir cephedeyse solcu olmayan solun liderleri hiçbir kitlesel eylem örgütlemiyor – emperyalist güçleri, NATO’yu, Ortadoğu savaşlarını, Rusya’ya karşı ABD-AB yaptırımlarını ciddi olarak zorlayacak kitlesel bir hareket kurmaktan bahsetmiyorum bile.

Pek çok destekçileri NATO karşıtı, Filistin’in özgürlüğünün destekçisi ve Kiev rejimine karşı eleştirel olduğu için, solcu olmayan solun halk tabanı kendi başına hareket edecektir ancak bugünkü ulusal liderlikte gerçek bir etkiye sebep olmayacaktır.

 

YOLSUZ PARTİLERLE İTTİFAK

Liderler ve takipçileri arasındaki ayrımın sebebi ise açık: Solcu olmayan solun liderleri seçim sonrasında kendi seçmenleri tarafından tiksinilen ve reddedilen yolsuz ve gerici “merkez sol” partiler ile koalisyonlar kurmak istiyorlar.

İspanya’da ulus çapında yapılan yerel ve bölgesel seçimlerin ardından, Podemos yolsuz Sosyalist Parti (PSOE) ile ittifak kurdu. Madrid belediyesinde Podemos merkez sol Ahora Madrid (Madrid Şimdi) koalisyonunu destekledi, bunun ardından da merkez sağcı Sosyalistler ile “ilerici” belediye başkanı adayı Manuela Carmena’nın seçilmesi için ittifak yapıldı.

Tüm “ilerici kamp” sağcı Halk Partisi adayının yenilgisini kutlarken, yerel ve bölgesel bütçelerdeki değişimden, ekonomik iktidar ve sınıf ilişkilerindeki yapılardan çok az bahsedildi.

 

SOYTARI VE PROVOKATİF

Beş Yıldız (Movimento Cinque Stelle ya da M5S), İtalya’nın solcu olmayan soludur ve tek bir “anti-lider” isim olan Beppe Grillo tarafından yönetilir, o partinin programlarını ve ilişkilerini tanımlar. Otoritelere karşı soytarımsı, provokatif hareketler yapmasıyla ünlüdür.

Parlamentoya girecek adayları seçen Beppe’dir. Muhalefetteyken M5S yüksek sesle Ortadoğu’daki tüm NATO savaşlarına, Latin Amerika’daki ABD askeri müdahalelerine ve serbest ticaret anlaşmalarına karşıydı. Ancak Avrupa Parlamentosu’na geldikten sonra, Beppe, Liberteryen Sağ ile aynı safta duruyor.

Beş Yıldız’ın merkezi talepleri, “doğrudan demokrasi” ve “sürdürülebilir büyüme” etrafında şekilleniyor. Aşağı orta sınıfın çoğunluğunun seçimde desteğini sağlayarak 2013 genel seçimlerinde %26 oy (9 milyon) aldı.

 

İŞÇİ SINIFINA DESTEK YOK

Beppe ve meslektaşları Parlamento’da yumruk yumruğa kavga ederken, radikal tavırlar sergilerken ve kavgacı söylem tuttururken, “M5S” asla işçilerin genel grevini desteklemedi. Tüm seçimlere katılıyor ancak fabrika mücadelelerinden uzak duruyor.

Büyük “jest siyaseti” olarak radikalizm, eğlendiricidir, kapitalizme karşı tehlikeli bir cevap değildir çünkü sınıf ittifakları kurmak ve işçileri çalışma yerlerindeki mücadelelere dahil etmek gibi çabalara girişmez.

“M5S”, Podemos ve Syriza gibi, gençlerin, engellenmiş aşağı orta sınıfın örgütsüz radikalizmini dışa vururken AB’den kopmayı reddediyor. İktidarın bankaların elinde toplanmasına karşı geliyorlar ancak bankaların kamulaştırılması için mücadele etmeyi reddediyorlar. M5S, yakın zamanda Roma’da 800 bin insanı harekete geçirdi ancak onları hiçbir yere ulaştırmadı. “Beş Yıldız”, kalabalıkları toplanıp liderleri için slogan attırmak ve iktidar simsarlarını aşağılamak için bir araya getiriyor. Sonrasındaysa hep birlikte eve gidiyorlar.

 

SONUÇ

Sol olmayan sol hareketler “öfkeli”lerin, istihdam bulamayan işçi kitlelerinin ve evlerinden tahliye edilenlerin desteğini yakalamayı başarsa da, bunların liderleri ekonomik iktidar yapılarını değiştirmeye muktedir ciddi bir hareket planı oluşturamıyorlar: halk beklentilerini “değişim” talepleriyle yükseltiyorlar. Ancak bu muğlak ve yanıltıcı sloganlar solcu olmayan solun liderlerinin yerleşik kişilikler ve partilerle oportünist seçim koalisyonlarına ve hükümet ittifaklarına girmesine imkan sağlıyor.

Yunanistan’da, İtalya’da ve İspanya’da geleneksel sol ya kayboldu ya da marjinal bir kuvvet haline geldi. Çalışma yerleri ve sendikaların dışında çok az tabanları var ya da hiç yok, oyların yüzde beşini zar zor alıyorlar.

Solcu olmayan sol, geleneksel solun izolasyonunu artırdı ve hatta onun toplumsal tabanının bir bölümünü yanına çekti. Solcu olmayan solun gelenek solun katı örgütlenmesini ve tepeden aşağı liderliğini reddetmesi ve çoğulcu söylemleri gençlerin hoşuna gidiyor. Dahası, sol sendikalar patronlarla çalışan işçilerin işlerini kurtarmak için ödünleşmeye gitmek zorunda kalırken ve işsizleri yok sayarken, işsizler “açık ve kendiliğinden” sol olmayan sola yönelerek kendi muhalefetlerini şekillendiriyor. İspanya’nın belediye seçimlerinden Birleşik Sol isimli Komünistlerce yönetilen bir seçim ittifakı, Podemos’a katılarak Madrid’in “isyankâr belediye başkanı” Manuela Carmena’yı seçmesine yardımcı oldu.

Avro-ABD akademik solu haklı olarak Güney Avrupa’nın sağcı rejimlerine karşı kitlesel muhalefetin yükselmesini kutlarken, sol olmayan solun iç dinamiklerini anlamayı başaramadılar: orta sınıf radikalizminin sınırlarını ve konformist hedeflerini anlayamadılar.

Yunanistan’daki Syriza örneği orta sınıf liderlerinin, AB tarafından dayatılan neo-liberal çerçevede radikal değişimleri gerçekleştirmeye çalışmasının ölümcül sonuçlarına dair bir uyarıdır.

 

EPİLOG

Şu anda, solcu olmayan solun oportünizminin ve iflasının en iyi örneği başarıyla Madrid Belediye Başkanı seçilen Manuela Carmena’dır, onun zaferi Podemos tarafından kısa zaman önceki bir kutlamada “halkın büyük zaferi” olarak selamlanmıştı.

Seçilmiş belediye başkanı Carmena kendi adına, seçimler sırasında vadettiği “beş temel acil durum reformu”ndan geri adım atmakta zaman kaybetmedi. Madrid’in sözde ilerici belediye başkanı bir basın toplantısıyla “bir numaralı söz” olan kamusal bir bankaya artık gerek duyulmadığını çünkü özel banka oligarşisi ile çalışmasından memnun olduğunu duyurdu. “İki numaralı söz” için çalışmayı reddediyordu çünkü yoksul aileler için elektrik, su ve doğalgaza destek sağlamak bu hizmetleri azaltacaktı, böyle bir desteğin çok erken olduğunu iddia etti ve kışa kadar bekleyebileceklerini söyledi.

Podemos’un “üç numaralı söz”ü ise – bir borç moratoryumuydu bu, Carmena bu konuda da “şimdilik ödemeye devam edeceğiz” diyerek geri adım attıkları söyledi. Kamu müteahhitlerinin özel müteahhitlere tercih edileceğine dair “dört numaralı söz”de de Carmen konumunu değiştirmişti: “Bunu hemen değiştiremeyiz”.

Hatta Carmena, yoksul çocuklar için yazları yemek verme programına hemen geçileceğine dair “beş numaralı söz”den de geri adım atarak, ondan önceki aşırı sağcıların yetersiz programlarını sürdüreceğini açıkladı.

Dahası, Seçilmiş Belediye Başkanı Carmena daha da ileri giderek, yönetimini geçmiş hükümette stratejik karar alma konumlarında bulunan aşırı sağcı isimlerle doldurdu. Örneğin aşırı sağcı Başbakan Aznar’ın eski Genel Direktör’ü Carmen Roman’ı Madrid’in üst düzey yöneticilerinden biri yaptı. Bu gerici kararları “yönetimde en iyi profesyoneller olan teknokratlar” aradığına dair iddia ile savundu. Gerçekten de Carmen Roman mümkün olan “en iyi profesyonellik” ile kamu çalışanlarını kitlesel olarak kovdu ve toplumsal programları bitirdi!

Carmena, Podemos seçmen tabanına daha da ihanet ederek aşırı sağcı Bakan Rajoy ile çalışmayı dört gözle beklediğini söyledi ve ilerici bir alternatif bulma fikrini reddetti!

Bir haftadan az bir sürede, Podemos destekli adayların sevinci sinik oportünizm eylemleri ile dağıtıldı: sol olmayan sol kendi tabanına en baştan itibaren ihanet etmişti!

Çeviri: Tulga Buğra Işık

petras.lahaine.org’da yayımlanan bu makaleyi soL’dan aldık.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

One Response

  1. Bu son derece nitelikli analizi paylaşmanız isabet olmuş. Ne yazık ki ülkemizde de kendi özgücüne güvenememenin bir sonucu olarak Syriza, Podemos türünden, mevcut mülkiyet rejimini değiştirmeye çalışmak yerine artıktan pay kapmaya çalışan bu solcu özentilerine balıklama atlayanlar oldu. Petras bunu iyi yakalamış, gerçi bu sayfalarda da elimizden geldiğince anlatmaya çalıştık. 2. Dünya Savaşı sonrası kapitalizmin yeni birikim rejimi temelinde geliştirilen sosyal refah devleti politikalarının neden olduğu uygulamalar, Avrupa işçi sınıfına bazı nispi haklar ve ayrıcalıklar sağladı (diğer kapitalist ülkelere oranla elbette). Ancak bu hak ve ayrıcalıklar da dünyanın geri kalanında devam eden kanlı savaşların finanse ettiği askerî yatırımlar ve muhtemel bir Sovyet tehlikesinin arka planını oluşturduğu çok özel bir konjönktürde sağlanıyordu. Neol-liberalizm çağının başlamasıyla bu tür ayrıcalıklar tek tek geri alınmaya başladı ve işte günümüzde de orta sınıflar yeni bir krizle karşı karşıyalar. Lenin’den beri, gelişmiş kapitalist ülkelerin kendi işçi sınıflarına yağma ve talandan pay vererek onları mücadelenin dışına düşürdüğü bilinen bir gerçek. Ama ne yazık ki biraz zor öğreniyoruz.

Onur Aydemir için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir