Türkiye yerel seçimlere doğru doludizgin koşarken iktidarın tepesindekiler kurtuluşlarını ülkeyi iki cepheye bölmekte görüyorlar. Halk ve muhalefet güçleri cephelere bölünmemek için çaba gösterdikçe Saray erkânı ve yandaşları toplumu parçalamak ve hatta düşmanlaştırmak için akıl dışı işler yapıyorlar. Bu yaptıklarıyla her şeyden önce kendi sonlarını hazırladıklarını bilmiyorlar mı?
İktidar çevreleri bir yandan “dış güçlerin” komplolarından, ekonomik saldırılarından yakınıyorlar, diğer yandan ülkeyi bölüyorlar. Toplumu bölerek “dış güçlere” karşı mücadele yürütülemeyeceğine göre iktidar çevreleri, bu “dış güçler” hikâyesini halkın dikkatini ülkenin asıl sorunlarından uzaklaştırmak ve koltuklarını korumak amacıyla ortaya atıyor olmalılar. Dış güçlerden kastedilen ABD ise, evet ABD emperyalizminin Türkiye üzerinde yaklaşık yetmiş senedir süren bir tahakkümü vardır ve bu hükmetme durumu iktidarlarla sürekli ortaklık içinde yürütülmektedir.
Bilindiği gibi bir proje partisi olan AKP’yi iktidara taşıyan güç de bu ABD emperyalizmidir. AKP varlığını ABD’ye borçludur. Zaman zaman aralarında “aile içi” anlaşmazlıklar olsa da AKP’nin tepesindekiler, sonuçta ABD’nin isteklerine boyun eğerek bağlılıklarını tazelemekten geri duramazlar. Soğuk savaş döneminden sonra ABD’nin Ortadoğu’da uygulamaya soktuğu ılımlı İslamcılık ve BOP’un baş uygulayıcısının AKP olduğunu Mısır’daki sağır sultan bile öğrendi. Örneğin Suriye’nin içsavaşa sürüklenerek bölünmesini sağlayan güçler arasında ABD ve İsrail’in yanı sıra AKP iktidarının da yer aldığı somut bir gerçekliktir. Bu gerçekleri bilmez görünenler ise AKP’nin zenginleri, koltuk sevdalıları, Ortaçağ karanlığını yaşamak isteyen dinciler ve küçük çıkarlar karşılığında bu partiye oy verenlerdir.
Özellikle Bahçeli’nin gündemde tutmaya uğraştığı “beka sorunu” tartışması da ülkenin gerçek gündemini saptırmayı amaçlayan bir çabadır. Bu yapay tartışma ile amaçlanan, ülkenin içine sokulduğu ekonomik kriz ortamında halkın karşıkarşıya bırakıldığı açlık, yoksulluk ve işsizliği gizlemek ve koltuklarını sağlama almaktır. Millete gelince beka, onlarda hayat kekâ.
AKP iktidarının emperyalizme Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ege gibi alanlar başta olmak üzere verdiği tavizleri, ülkeyi içine soktuğu borç batağının büyüklüğünü, ekonomiyi uluslararası sermayenin egemenliği altına önceki iktidarlardan çok daha fazla sokmasını, bu tek adam rejiminin ülkeyi içeriden çürüten -toplumu düşmanlaştıran- politikalar izleğini bile bile yönetimin tepesindekilere hala biat edenler, destek verenler gerçekte onların sonlarını hazırlamakta olduklarının ne kadar farkındalar bilmiyoruz! Onlara Mevlana’nın bir sözünü hatırlatalım:
“Halk, kime secde ederse onun canını zehirliyor demektir.”
Sorgulamadan, sorunları ve nedenlerini irdelemeden, destek verilecek partinin veya kişinin neye ve kime hizmet ettiğine bakmadan, ideolojik veya çıkar ilişkilerine dayanılarak, gözü kapalı verilecek her çeşit desteğin ne ülkeye ne de topluma bir yararı olur. Gerçekten de kişiye tapınanlar bulundukları yeri zehirlerler!
Toplumun önemli bir kısmını oluşturan çiftçilere, esnafa, küçük ve orta düzeydeki ticaret erbabına yapılan ağır suçlamalar, muhalif parti ve kitlelere yönelik alışkanlık haline getirilen hakaretler ve itibarsızlaştırma propagandaları ile yürütülen seçim çalışmaları, sonuçta toplumda olumsuz yönde derin izler bırakmaktadır. Bu aşağılayıcı sözler ve davranışlar öyle “balkon konuşmaları”yla falan unutturulabilecek ve aşılacak şeyler değildir. Kitleler ve tek tek insanlar hakkının yenmesini, hatta aç bırakılmasını belki unutabilir ama kendine yapılan hakaretleri, atılan iftiraları unutmazlar.
Ama bu hakaretleri yapanların iftiraları atanların bugünkü destekçileri onları çabuk unuturlar. Çünkü bugünkü o destekçiler çabuk unutmaya alışkındırlar! Dün biat ettikleri liderlerini terk edenler, bugün “ölümüne” biat ettikleri liderlerinden yarın başkası için kolaylıkla vazgeçerler!
Fakat eleştiren, sorgulayan, neden-niçin sorularını soran, aklını kullanmasını bilen insanlar, ülkesinin çıkarlarını kişisel çıkarının önüne koyarlar. Onlar kimseye biat etmezler çünkü yurttaşlık bilincine sahiptirler. Emperyalizme karşı tam bağımsızlığı; dinci faşizme karşı Laikliği, Cumhuriyeti, Demokrasiyi, Hakkı-Hukuku ve İnsan Haklarını savunurlar.
Yurtseverler-devrimciler, her zaman olduğu gibi 31 Mart’ta ve sonrasında da bu değerleri savunmaya devam edeceklerdir.