Batı Asya halkları emperyalizmi topraklarından er veya geç kovacaktır…
Trump’ın AKP iktidarına karşı attığı twit Johnson’ın İnönü’ye yazdığı mektuptan daha ağır ve daha aşağılayıcıdır. ABD Başkanının “ekonominizi mahvederiz” tehdidi en başta Türkiye ekonomisinin emperyalizme ve dolara hangi düzeyde bağımlı hale sokulduğunu ve ne ölçüde kırılganlaştırıldığını gösteren somut bir kanıttır.
Trump’ın attığı bu rencide edici twit AKP’nin tepesindekilerin gerçek yüzlerini, emperyalizmin işbirlikçisi olduklarını bir kez daha açığa çıkardı. Abdülhamit özentisi bu dinci iktidarın dış politika alanında ülkeyi nasıl bir çıkmaza soktuğunu da bu haddini bilmez açıklamayla yeniden anlamış olduk.
“Dünya liderimiz”, Trump’ın aşağılayıcı tehdidine karşı ülke içindeki aydınlara ve sanatçılara yaptığı gibi “posta” koyamadı, “Başkan müsveddesi” diyemedi, yüksekten atmaya alışmış adamlarını şaşırtacak şekilde alttan alan bir tavır sergiledi ve ancak “üzüldük” diyebildi. Etrafındaki siyasiler ise önce “pabuç bırakmayız” dedilerse de sonra “hani biz stratejik ortaktık”, “bunları ortalık yerde konuşmayalım” türünden laflar edebildiler, o kadar.
Bu son gelişme sürekli vurguladığımız bir gerçeği açıkça ortaya serdi: Bir Amerikan projesi olan AKP’nin tepesindekilerin anti-emperyalist olmadıklarına, dincilerin anti-emperyalist olamayacaklarına, Ortaçağcı düşünce sistemine sahip olanların Türkiye’de yüz yıldır emperyalist devletlerin açık veya gizli kuklaları olduklarına, Trump’ın tehdidi karşısında takınılan teslimiyetçi tavırla bir kez daha tanıklık ettik. Neo Abdülhamitçilerin anti-emperyalistlikleri sahtedir, halkı aldatmaya yönelik demagojiden ibarettir. İktidarın kandırmacalarını, işbirlikçiliğini medyada, siyaset ortamlarında vb. rasyonalize etmeye kalkışan çevrelerin bu son derece rencide edici olaydan sonra da alıştıkları yoldan yürümeye çalışmaları da gerçekten ibret alınacak bir durum…
Ama bu çevreler ne yaparlarsa yapsınlar bir gerçeği değiştiremezler. Artık bu gerçek siyasal tarihe geçmiştir: Trump’ın bu aleni tehdidinden sonra AKP iktidarı, ABD’nin önünde dik duramamıştır ve bir kez daha biat etmiştir. Nokta.
Ne kadar üstünü örtmeye çalışırlarsa çalışsınlar bu olayın elbette ki dışarıda ve içeride önemli sonuçları olacaktır…
Örneğin Rusya, Trump’ın tehdidine karşı AKP iktidarının takındığı tavırla birlikte meydana gelecek muhtemel değişiklikler ve sonuçlar üzerinde hesap-kitap yapmaya başlamıştır. Putin Türkiye’nin ABD’nin daha fazla tahakkümü altına girmesini engelleyecek politikalar geliştirmeye çalışacaktır ama bunu AKP iktidarının da istemesi şarttır. Rusya’nın beklentisinin tersi bir yolda ilerlemeye başlayan AKP yönetiminin sonuçta, Esad’sız ve bölünmüş bir Suriye’yi temel alan ABD politikalarına yakın durmayı tercih etme ihtimali yüksektir. AKP’nin dini kotları ve dincilerin emperyalizmle olan kadim ilişkileri bu tezi güçlendirmektedir. AKP liderliğinin ABD ile birlikte Suriye sorununu yarattıkları noktaya dönmeye başladığı anlaşılıyor. İktidar, Astana süreciyle birlikte ABD-İsrail rotasından kısmen de olsa bir sapma içine girmeye başlamıştı. Ama bu son gelişme AKP iktidarının tekrar ABD çizgisine oturma yanlısı olduğunu göstermiştir. Bunda ülkenin içine sokulduğu ekonomik krizin, AKP iktidarının emperyalist sermaye çevrelerine ve Batılı finans kuruluşlarına duyduğu ihtiyacı dayanılmaz bir hale getirmiş olmasının da etkisi vardır. Ekonomik yönden çıkmaz içinde olan AKP yönetimi, Trump’ın “ekonominizi mahvederiz” tehdidi karşısında yelkenleri indirerek IMF ve diğer finans kuruluşlarına teslim bayrağını göstermiş oldu.
Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin “güvenli bölge” oluşturma talebiyle AKP iktidarının güvenli bölge tercihi ilk bakışta aynı içeriğe sahip değil gibi görünse de bu görüntü bizi yanıltmamalı. ABD emperyalizmi, BOP doğrultusunda güvenli bölge kurmanın peşindedir. Irak’ın kuzeyindeki Barzani devletiyle Suriye’nin kuzeyini birleştirecek bir operasyonu gerçekleştirmek istiyor. ABD, Münbiç’ten (ya da Fırat’ın doğusundan) İran sınırına kadar bir Barzani-PKK-PYD devleti kurmanın planlarını yapmaktadır. Türkiye’deki Tek adam rejimi ise “Suriye’nin toprak bütünlüğünü istiyoruz” sözlerine rağmen, gerçekte, bu ülkeyi parçalama konusunda ABD ile uzlaşmaktadır. İkisinin planlarındaki farklılık; bu parçaların kuzeyde kalan kısmında AKP hükümeti kendi kontrolünde dinci bir yönetimin kurulmasını isterken, ABD ise Suriye’nin kuzeyinde, hegemonyası altında, bir PKK-PYD devletçiğinin kurulmasını istemesinden çıkmaktadır. AKP hükümetinin yeni Suriye üzerine savunduğu bu görüş özünde BOP’a aykırı değildir, ABD ile bu yönden uzlaşmaktadır.
Trump’ın havuç-sopa politikası, gelişmelerin rotasının yavaş yavaş ABD’nin istediği doğrultuya doğru yönlendirilme olasılığını güçlendirmektedir. Trump önce sopayı gösterdi (Obama’nın Erdoğan’la telefonda konuşurken elinde beyzbool sopasıyla çektirdiği fotoğrafı hatırlayalım), Ankara’ya gelen ABD Ulusal Güvenlik danışmanı ile görüşmeyen AKP Başkanının “ekonominizi mahvederiz” tehdidinden sonra telefona sarılmasını sağladı ve böylece AKP hükümetini istedikleri rotaya soktu. “Üzüldüler” ama sonunda ABD emperyalizmi ile “pozitif” ilişki oluşturmaya karar verdiler!
Erdoğan’ın Trump ile telefon görüşmesinden sonra Türkiye’ye gelerek Erdoğan ile görüşen ABD’nin tutucu senatörü Lindsey Graham’ın Ankara’da yaptığı açıklama, AKP’lilerin oluşturmaya çalıştıkları “pozitif” ilişkiyi gayet güzel anlatmaktadır!: “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump arasında eşsiz ve özel bir ilişki var. Trump bunu takdir ettiğini defalarca bana söyledi.”
Bundan böyle içeride de önemli gelişmeler beklemeliyiz. En önemlisi artık AKP iktidarının ve yandaşlarının süngülerinin düşmüş olduğu gerçeğidir. Her fırsatta çakmayı marifet saydıkları İsmet İnönü gibi ABD karşısında dik duramadılar, tehdide boyun eğdiler. Ekonomik krizle sarsılan iktidarlarını hala ayakta tutan en önemli unsurlardan biri olan psikolojik üstünlüklerini de bu son teslimiyetçi tavırlarıyla kaybetmeye başladılar. Bu teslimiyetçi politika 31 Mart yerel seçimini de ister istemez etkileyecektir. Muhalefet bu süreci iyi yönetebilirse AKP yerel seçimden yüksek olasılıkla zararlı çıkacaktır.
Kaygan zeminde seyreden AKP’nin bu gidişini sürekli hale sokabilmek için ilerici muhalif kesimlere düşen görevler olduğunu da unutmayalım. Öncelikle bu kesimlerin geniş halk kitleleriyle bağ kurabilecek özelliklere sahip olanların tutarlı antiemperyalist-bağımsızlıkçı, gericiliğe karşı aydınlanmacı, neoliberalizme karşı halkçı-planlamacı-kamucu ve üretimci politikaları benimsemeleri gerekir. Kitle örgütleri, aydınlar, gençlik ve emekçi kesimler iktidarın yargısal ve güvenlikçi operasyonları ve tehditleri karşısında geri adım atmayarak, AKP’nin gerilemesini hızlandıracak doğru politikalar geliştirebilmeleri halinde başarılı olacaklardır.
Son olarak, şu soruya verilecek cevap ülkemizin geleceği açısından hayati öneme sahiptir ve bu soruyu es geçerek hiç kimse gelecek planı yapamaz.
31 Mart 2019, 1909’daki (31 Mart Vakası) gibi gericilerin yeni bir kalkışma günü mü olacak, yoksa ilerici-demokrat güçlerin emperyalizmin politikası gericiliğe yol vermeyeceklerini ilan edecekleri tarihi bir gün mü olacak?
Bir Yanıt
Son gunlerde Suriye’nin kuzeyinde patlamalar meydana gelmeye başladı. ABD’nin çekilmesini istemeyen güçler bu patlamaları yaptiriyorlarsa bunlar:
YPG, Israil, Pentagon ve Suudiler olabilir.
Bunlardan birisinin veya bir kaçınin bu saldırıları yapma ihtimali yüksek.