Ortalık Karışık Gelecek Karanlık-Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

            Corona-19 denilen virüsün 11 Mayıs 2020’de ülkemize girdiğinin ilanından bu yana ortalık iyice karıştı. 2002’den beri ülkeyi yöneten AKP iktidarının, ülke kaynaklarını bitirdiği, hazineyi boşalttığı, cumhuriyetin birikimlerini sata sata, halkın emeğine el koya koya yurttaşa güvenli bir gelecek bırakmadığı, tutarlı bir iç ve dış politika izlemediği,  ilkokullardan başlayarak cumhuriyet kuşaklarını dinci eğitime yönlendirerek, küçük çocukları camilere götürerek şarkılı türkülü programlarla laik eğitime darbe vurdukları, Cumhuriyetin yetişmiş kadrolarını tasfiye ederek, yandaş imamlarla, dünya malına bağlanmış tarikat, cemaat şeyhleriyle, manevi destek adıyla okullara, hastanelere ve kamu kurumlarına yerleştirilen din görevlileriyle, vakıf, sendika ve derneklerle, aklının yerine inancını koymuş liyakatsiz, beceriksiz, cahil memurlarla,  devletin ve halkın sırtından köşe dönmeyi amaç edinmiş sanayici, tüccar, iş adamlarıyla çala çırpa ülke yönettiği görülüyor.

 

Siyasi iktidarın, Emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını üstlenen liderlerinin öncülüğünde, sıfır sorun diye komşularla kanlı bıçaklı oldukları, İhvancı dinci radikal çeteleri destekleyerek, besleyerek, Irakta, Suriye’de, Libya’da savaştırdıkları, Mısır ve Suudi Arabistan’la arayı açtıkları, küçümsedikleri Lozan Antlaşması kazanımlarını birer birer kaybettikleri, kanal projesiyle antlaşmayı tehlikeye soktukları, Ege Denizi’ndeki adaları, kayalıkları, kıyıları,  “Mavi Vatan” denilen münhasır ekonomik bölgeyi kapsayan karasularını koruyamadıkları, AB-D’yi arkasına alan Yunanistan’la savaşmanın eşiğine geldikleri, efelenerek, kumpaslarla çökertmeye kalktıkları Deniz Kuvvetlerinin gövde gösterisiyle (gambot) dik durmaya çalıştıkları, “savaşamaz” dedikleri Cumhuriyet Ordusunu yandaş komuta yönetiminde Ortadoğu bataklığına sürdükleri, zafer kazanıyoruz diyerek şehit cenazelerinde, cami açılışlarında, Cuma, bayram namazı çıkışlarında, laikliğe aykırı tutum ve davranış sergileyerek nutuk attıkları, halkın dini duygularını sınırsız istismar ederek iktidarda kalmaya çalıştıkları biliniyor.

 

18 yıllık iktidarları döneminde, parlamenter demokrasiyi kaldırıp cumhurbaşkanlığı hükümeti sistemi adıyla tek kişiye bağlı ucube bir sistem kurduklarını, Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni tasfiye ettiklerini,  pozitif bilimleri dışlayarak dinsel eğitimi temel eğitim yaptıklarını, okulları uygulamalı kuran kursuna, üniversiteleri medreseye çevirdiklerini, bilimsel laik eğitimi bitirerek gençlerin ve toplumun geleceğini kararttıklarını, Türk Telekom, TÜPRAŞ, PETKİM, Tekel, SEKA, THY, Sümerbank, Etibank, Şeker ve Çimento fabrikaları gibi stratejik kamu kuruluşlarını, eğitim kurumlarını, hastaneleri, araştırma merkezlerini,  bölüp parçalayarak, çok uluslu şirketlere peşkeş çektiklerini, yandaş şirket ve vakıflara devrettiklerini, cumhuriyetin 80 yıllık birikimlerini kurda, kuşa, Arap Şeyhlerine, emperyalist yamyamlara yem ettiklerini artık halk anlıyor.

 

Yargının elinin kolunun bağlandığı, savunma mesleği ve örgütleri baroların bölünüp parçalanarak halkın ve yurttaşın hak arama ve savunma hakkının ortadan kaldırılmaya çalışıldığı, güvenlik güçleri (Jandarma, polis, bekçi) parti örgütüne dönüştürülerek baskının yaygınlaştırıldığı, ülkenin yüz akı yazarını, çizerini, basın emekçisini, eğitimcisini,  öğrencisini, kaçak sarayda yaşayan, herkese sınırsız hakaret eden, tarafsızlık yeminini çiğneyen iktidarın başına, danışmanlarına,  vekillerine, görevlilerine hakaret edildiği savıyla içeri tıkıldığı,  Anayasa Mahkemesi kararlarına ve adli tıp raporlarına karşın tahliye edilmeyen tutuklu ve hükümlülerin ölüme terk edildiği, yurttaşın hayatının zindana dönüştürüldüğü inkar edilemez gerçekler olarak ortaya çıkıyor.

 

Öyle anlaşılıyor ki iktidar, doktorların, hemşirelerin, sağlık emekçilerinin canları pahasına özveriyle sürdürdükleri çalışmalarına karşın, çökerttikleri sağlık sistemi ve beceriksizlikleri, cahillikleri nedeniyle virüs salgınıyla (Pandemi) baş edemiyor. Siyasi iktidarın başı, bir yandan halka kurallara uy, düğün, dernek işleriyle uğraşma, kalabalık yerlerde dolaşma derken,  öte yandan ülkenin kurucusunun müze olarak korumaya aldırdığı Ayasofya’yı cami olarak açıyor, kapasitesinin üstünde cemaati bölgeye çağırarak cadde ve sokaklarda Cuma namazı kıldırıyor, yol, köprü, tesis açılışlarında halkı toplayıp saatlerce nutuk atıyor, kürsüden çay paketi atarak halkın çay paketi kapmak için bir biriyle yarışmasına, virüsün yayılmasına yol açıyor. Bilimcilerin, bilim kurulunun uyarılarını dikkate almayarak, tedbirsiz davranarak Umrecilerin, Avrupa’dan, Ortadoğu’dan ve özellikle İran’dan kara, hava, deniz yoluyla gelen yolcuların kontrolsüz girişleriyle artan virüs vakalarını önlemek için alınan tedbirleri, konulan yasakları, her şeyi ben yaptırıyorum havasında yönetim toplantısı sonrası Reis açıklıyordu, tedbirlerin ve yasakların gevşetilmesi sonucu salgının yayılması, vakaların, ölümlerin artmasıyla pek ilgilenmez, ses çıkarmaz oldu.  Sağlık işlerini özel hastanesi olan bir doktora, eğitim işlerini özel okulu olan bir öğretmene,  güvenlik işlerini başka bir partideyken kendisine demediğini bırakmayan bir zata, orduyu Feto Çetesi’ne teslim eden eski bir genelkurmay başkanına bırakarak,  AB-D emperyalizminin desteğindeki Yunanistan’a karşı savaş nutukları atıyor.

 

Bu arada, salgının başında dışladıkları Türk Tabipler Birliği’nin,  bilimcilerin,  muhalif belediyelerin düşüncelerine, çalışmalarına ihtiyaç duyar hale geldiler. İş bilmezlikleri, cehaletleri sırıtıyor, pandemi yayıldıkça, ölüm olayları artıkça, halk yoksullaştıkça, ekonomi rayından çıktıkça, iktidarın borazanı TRT ve yandaş kanallar başarı destanları yazmaya devam ediyor. Ne yaparlarsa yapsınlar, şaşırdıkları, ekonomik, sosyal ve siyasal felakete doğru hızla yol aldıkları halkın gözünden kaçmıyor.

 

AKP iktidarının, emperyalizmle işbirliği içinde 2002 yılından bu yana, halkın ve ülkenin gününü ve geleceğini karartan bir yol tutturduğu, bunda ısrar ettiği, felakete doğru hızla gittiği, normal yolla iktidardan gitme niyetinde olmadığı dillendiriliyor, ne yapılması gerektiği halk içinde her düzlemde konuşuluyor.

 

Yapılacak ilk işin,  dinci gerici emperyalizmin işbirlikçisi AKP iktidarından normal yollarla kurtulmaktır.  Bunun tek yolun da dürüst seçim olduğu kuşkusuzdur.

 

Seçimin dürüstlüğünü sağlamak sorumluluğu ise, hukuku çiğnemeyi alışkanlık haline getiren YSK’dan öte halkın, parlamento içi ve dışı muhalefetin üzerindedir.  Bu da seçmen kütük ve listelerine, oy pusulalarına, oyların kullanılmasına, sayım ve dökümüne, sandık sonuç tutanakların düzgün geçirilmesine, ilçe, il seçim kurullarına ve YSK’ya eksiksiz aktarılmasına, itirazların zamanında yapılmasına dikkat edecek ve gereğini yapacak gözetim ve denetime bağlıdır.

 

Seçimle AKP’nin iktidarın gidip gitmemesi şimdi tartışılacak bir konu değildir; ancak emniyette silahların kaybolduğu, kimi tarikat ve cemaatlerin, vakıf ve derneklerin silahlandırıldığı haberleri medyada dolaştırılıp ortaya salındığına göre her türlü ihtimale hazırlıklı olmak, yasadışı yol, yöntem ve davranışlara izin vermemek gerekir.  Bu ülkede seçimle yönetime gelip seçimle gitmiyorum demek iç savaşa davetiye çıkarmaktır ki bunu göze alanlar kuşkusuz bedelini çok ağır öder.

 

İktidarın devlet yönetimini elinde bulundurduğu, yargıyı, orduyu, güvenlik örgütünü çekip çevirdiği, devlet hazinesini har vurup harman savurduğu, kişilere, genel ve yerel yönetimlere, derneklere, vakıflara, şirketlere kaynak aktararak seçmeni yönlendirdiği, toplumsal muhalefete baskı kurarak, yandaşları öncülüğünde halkı kışkırtarak, geçmişte olduğu gibi iktidarda kalmayı düşünüp planlaması mümkündür. Burada asıl olan ülkeyi karanlığa sokan iktidarın ne yapacağından öte muhalefetin ne yapacağı konusudur.

 

İktidarın tutumuna karşı,  parlamento içi ve dışı muhalefetin derlenip toparlanmaya ihtiyacı vardır.  Parlamento dışı toplumsal muhalefet, demokrasiden yana partilerin, hareketlerin, gençlik ve kadın örgütlenmelerinin, meslek kuruluşlarının, sendikaların, derneklerin bu konuda duyarlı hale gelmesi, ortak bir düzlemde buluşması ile güçlü bir etkinlik oluşturabilir.

 

Parlamento içi iktidar ve muhalefet parçalıdır. Cumhur ittifakını oluşturan AKP, MHP ile BBP’nin, Hüda Partisi’nin aynı safta durduğu, AKP’den çıkan DEVA, GELECEK partilerinin ne yapacaklarının net olmadığı, Millet İttifakını oluşturan CHP, İyi Parti ile HDP, SP, TİP, DP’nin iktidar karşıtı olduğu görülmektedir.

 

AKP’nin karşıtı iktidara aday partinin CHP olduğu hep vurgulanır, iktidar CHP’ye, CHP’de iktidara bu yüzden sürekli yüklenir.  CHP karşıtı yalnızca iktidar ve destekçileri değildir, aynı zamanda CHP’de umduğunu bulamayarak ayrılan Öztürk Yılmaz’ın kurduğu Yenilik Partisi,  ayrılmayım atsınlar da prim yapayım diye düşünerek Memleket Hareketini başlatan Muharrem İnce,  emperyalizme karşı savaşıyor diye iktidara payandalık yapmaya kalkan ve sürekli CHP’ye çatan Vatan Partisi, iktidar yüzü görmemiş, hiç sorumluluk almamış TKP, HKP, EP, Sol Parti gibi sosyalist partiler, hareketler ve çevreler var. Demem o ki CHP’nin işi iktidardan daha zor.

 

CHP başarırsa toplumsal muhalefetin ve solun başarısı, kaybederse CHP’nin başarısızlığı oluyor, sürekli seçim kaybettiği vurgulanıyor, meyveli ağacı taşlamak moda oluyor, CHP yönetimi ve lideri her yönden topa tutuluyor. Ankara, İstanbul, Antalya, Mersin, Adana’da belediye başkanlıklarını CHP adayları kazanınca başarı toplumsal muhalefetin ve millet ittifakının oldu, Muharrem İnce cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedince sorumluluk CHP parti yönetimine ve Kılıçdaroğlu’na kaldı. CHP’den ayrılarak Yenilik Partisini kuran Öztürk Yılmaz’ın, ayrılmadan memleket hareketini başlatan Muharrem İnce’nin başarılı olamayacakları, CHP’ye zarar verecekleri kuşkusuzdur, çünkü ana gövdeden kim kopmuşsa telef olmuştur, öğretici örnek DSP’dir.

 

Ortalık karışık, iktidarın ne yaptığı belli de muhalefetin ne yapacağı belirsiz, gelecek karanlık.  Geleceği aydınlatmak anti emperyalist partilere, hareketlere, meslek kuruluşlarına, vakıflara, sendikalara, derneklere, işçilere, köylülere, kadınlara, gençlere, yazar çizerlere,  aydınlara düşüyor.  Herkes bulunduğu yerde ve düzlemde birliği sağlar, üstüne düşeni yaparsa geleceği aydınlatmak, emperyalizmin iş birlikçisi gerici AKP iktidarından kurtulmak mümkün olabilecektir. Ha gayret, duran düşer!…   11.09.2020

 

 

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir