(29 Aralık 1934- 13 Şubat 1967)
Rüzgâr gibi geçti hayat
Yılmaz Güney içeriye düşmeseydi diye başlayan cümleler kurulur… Oysa Yılmaz, Yılmaz Güney olduğu için içeriye düşmüştür.
Furuğ da asi olduğu için o ömrü öylesine özgür, eşitlikçi yaşamış ve yaşamının baharında katı kuralcı toplumuna veda etmiştir.
Şiirleri aşama aşama gelişme göstermiş bireysel ve şiirsel olgunluğun izlerini belli etmiştir.
O şiir için yaşıyordu. Şiirlerinde aşklarını da işledi, tabulara karşı duruşu da…
Yönetmen Nasser Saffarian soruyor, şair Ahmed Rıza Ahmedi yanıtlıyor
Yeni Şiir’in Nima Yuşic’le başladığını biliyoruz. Furuğ ikinci dönem çalışmalarında Yeni Şiir’e geçişte Nima Yuşic’ten ne kadar etkilendi?
Nima, aslında arıtılmış bir yoldu ve ondan sonraki nesillerin ellerinde taşıyabilecekleri ve yürüyebilecekleri bir meşale yaktı. Bana göre bu harekete katılanlar arasından iyileri Furuğ, Ehevan ve Sohrap Sepehri’ydi. Tabii ki Furuğ daha kalıcı oldu. Furuğ kişisel seyrinde Nima’nın yaptıklarından faydalanıp kendine özgü bir yol inşa etti. Nima’nın diline baktığınızda, hepsi de cilalanması ve tıraşlanması gereken tutuk, peltek bir dil görürsünüz. Onun yaptığı bir tür sadeliğe ulaşmaktı.
Furuğ’un şiirini okuduğunuz zaman, onun vezinden öyle bir yararlandığını görürsünüz ki asla bunaltıcı olmaz. Vezin hafif bir rüzgâr gibi durur, ağırlık vermez. Bu tür bir sadelik kesinlikle Nima’nın şiirinde yoktur.
RÜZGÂR BİZİ GÖTÜRECEK
küçük gecemde benim, yazık
rüzgârın ağaç yapraklarıyla randevusu var
küçük gecemde benim, yıkım ıstırabı var
kulak ver
duyuyor musun esişini karanlığın
ben yapayalnız bu mutluluğu seyrediyorum
bağımlıyım kendi umutsuzluğuma
kulak ver
duyuyor musun esişini karanlığın
gecede bir şey geçiyor şimdi
ay kızıl, perişan
her an çökme korkusundaki bu çatıda
bulutlar matemli kalabalıklar gibi
yağacakları ânı bekliyorlar sanki
bir an
ve sonrası, hiç
bu pencerenin ardında gece ürpermekte
ve yeryüzü gitgide daha yavaş dönmekte
bu pencerenin ardında bir bilinmez
beklemekte seni ve beni
ey tepeden tırnağa yeşil
yakıcı bir hatıra gibi
bırak ellerini,
âşık ellerime
varlığın sımsıcak duygusu dudaklarını
âşık dudaklarımın okşayışına bırak
rüzgâr bizi götürecek
rüzgâr bizi götürecek
32 yılda iki insan ömrü sığdırdı hayatına…
Yetenekliydi, dolu dolu yaşadı hayatı. Çevirmenlikten, sinemaya, tiyatroya, resme ve hayatının anlamı olarak gördüğü şiire verdi ömrünü.
Modern İran şiirinin en önemli şairlerindendi.
Tahran’da asker bir babanın kızı olarak dünyaya geldi. On altı yaşında evlendi. Bir çocuk sahibi oldu. İki yıl sonra boşandı. Çocuk eşinde kaldı. Bu durumu kliniklerde kriz olarak yaşadı.
Çeşitli gazetelerde editörlük yaptı. 1958’de hayatının ve sanatının seyrini derinden etkileyen yazar ve yönetmen İbrahim Gülistan’la tanıştı. Sinemayla ilgilendi. Eğitim almak için Almanya, İngiltere ve İtalya’da bulundu. 1963’te Furuğ’un elinden çıkma Ev Karadır filmi belgesel film dalında Almanya’da birincilik ödülü aldı. Filmin konusu cüzamlılar ile ilgiliydi ve Furuğ bir cüzamlıyı evlat edindi. 13 Şubat 1967’de kendisinin kullandığı otomobille geçirdiği kaza sonucunda henüz 32yaşındayken hayata gözlerini yumdu (Şoförüne sen yana geç der).
Eserleri:
Tutsak, Duvar ve İsyan başlıklı üç şiir kitabının ardından şiirinde dönüm noktası kabul edilen Yeniden Doğuş adlı kitabı 1963’te yayımlandı. Son şiir kitabı İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına ölümünden sonra yayımlandı.
Not:
Topluma egemen olan eril ikiyüzlülüğe başkaldıran Furuğ’un neden feminist olmadığı sorgulanabilir. O yıllarda feminist düşünce yoktu.
Kaynakça:
Ah Ayetleri, Nasser Saffarian, YKY Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Eylül 2019, s.90
Rüzgâr Bizi Götürecek, Furuğ Ferruhzad, Toplu Şiirler, YKY Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, Şubat 2021, s.208
Hazırlayan: Serkan YAMAN