Türban Kamu Alanına Girdi -Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Çağatlatmak için öğrencinin kafasına türbanı geçirmekte kalmadılar,

 memurun, milletvekilinin kafasına da türbanı geçirdiler, kamu alanı türbana girdi, hal ve gidiş pekiyi(!) 

TÜRBAN KAMU ALANINA GİRDİ
HAL VE GİDİŞ PEKİYİ (!)

İlkokulda okurken, karnelerde hal ve gidiş bölümü vardı, anlamını da öğrenciler olarak pek bilmezdik.  Eğitim ve öğretim döneminin ortasında ve sonunda verilen karnelerde temizlik, seçimlik din dersi, hal ve gidiş genellikle Pekiyi olurdu. Öğretmenler çocuğu okula alıştırmak, ısındırmak, okulu sevdirmek için not vermede biraz cömert davranırdı herhalde. Sene sonu karnelerimizi alınca bu notlara bakarak öğrenci olarak bizler sevinir, üzülür,  ailelerimiz çocuğum iyi okuyor diye övünür ya da okumuyor diye üzülürdü. Asıl ders matematik, Türkçe diyenler, bu derslerin notlarına bakarak değerlendirme yapanlar, “oğlum iyi çalış iyi adam ol” öğüdünde bulunanlar vardı. Ortaokul yıllarında, beden eğitimi, fen bilgisi, müzik, resim,  lisede mantık, felsefe, sosyoloji, biyoloji, jeoloji, fizik, kimya, edebiyat, kompozisyon gibi dersler devreye girdi. Bu derslerin ne işe yaradığını okulları bitirip yaşam kavgasına girdiğinde anlıyorsun!

Coğrafya bilmeden köyleri, kasabaları, kentleri, ülkeyi, ülkeleri, dünyayı, gölleri, ırmakları, denizleri, dağları, hatta rüzgârları bilmen mümkün değildir. Tarihi bilmeden geçmişi, halkı, ülkeyi tanımak, insanlığının gelişim ve değişim anlamak olanaklı değildir. Matematiği bilmeden adım atılamaz, çarşıda, pazarda gezilemez! Cansızları, yerküreyi, yapısını anlamak için Jeolojiyi, canlılar dünyasını anlamak için Biyolojiyi, insan toplumunu, halkları, milletleri tanımak için Sosyolojiyi, insan ruhunu çözmek için psikolojiyi, insanın Aya nasıl gittiğini kavramak için Matematiği, Fiziği, Kimyayı, Astronomiyi anımsamak gerekir! Bütün bu bilim dallarının itici gücü felsefedir. Felsefe olmadan bilim olmaz! Felsefe, doğanın, insan toplumunun, düşüncenin gelişim, değişim, dönüşüm yasalarının bütünüdür. Doğada, insanda, toplumda değişimi, gelişimi kavramadan, bilinçlenme olamaz!

Herkes her şeyi öğrenmek durumunda değil, ancak bireylerin genel bilimsel bilgiyle donatılması çağdaşlaşmanın, bilinçli toplum olmanın ön koşuludur, “olmazsa olmaz”ıdır.
 

Zorun bilimsel eğitimin amacı da budur; çağını anlayan, kavrayan, ailesine, ülkesine, insanlığa yararlı olmayı şiar edinen, sağlıklı karar verebilen, iş, meslek sahibi olabilmek için var gücüyle bilinçli çalışan insan yetiştirmektir. Zorunlu eğitim süresi, çocuğun 6 yaşında okula başladığı düşünüldüğünde 8 yıl ilköğretim (ilkokul+ortaokul) 4 yıl orta öğretimi(Lise) kapsar ki (6+8+4=) olmak üzere 18 yaşına kadardır. 18 yaşını tamamlamış her insan haklara ve borçlara sahip olmada tam ehildir, sorumluluk sahibidir. Bu kişi zorunlu eğitimi almamışsa, bir yanıyla eksiktir, fiziki tamlığa ulaşsa da fikri, ruhi boşluk içindedir, her türlü etkiye, yönlendirmeye açıktır.

Osmanlının son yıllarında, Islahatla başlayan, Tanzimat, I.Meşrutiyet, II. Meşrutiyetle süren dönemlerde, batıdan esinlenerek başta askeri alan olmak üzere pek çok alanda okul açılmış, ancak dinsel gericiliğin baskısı, Arapça Farsça kırması Osmanlıcayı öğrenmedeki zorluk gibi kimi nedenlerle yeterli başarılı sağlanamamış, devlet, ordu, maliye alanları dışında pekte insan yetiştirilememiştir,  halkta okutulmamıştır.

Cumhuriyetin, cahil ve geri bıraktırılmış köylü bir toplumu gelişmiş bir topluma dönüştürmek düşüyle köklü değişikliklere yönelmesi, eğitim seferberliği başlatması,  Latin harfli yeni ABC’yi kabul etmesi, halk mekteplerini açarak halka okuma yazma öğretmesi, bilimsel laik eğitimli esas alan çağdaş insan yetiştirmek için ilk, orta, lise ve meslek okullarını açması ve yaygınlaştırması, Darülfünunu (Medrese) Üniversiteye dönüştürmesi, yadsınamayan gerçekledir.

Türkiye Cumhuriyetinde ekonomik, toplumsal, bilimsel gelişime paralel olarak zorunlu eğitim 3 yılla başlamış, sonra 5 yıl olmuş, daha sonrada 8 yıl olarak uygulanmaya başlanmıştır. Zorunlu eğitimin, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, 11 yıl olması gerektiğini söyleyenler, hatta önerenler vardır, ancak kimi sağ siyasi iktidarlar çeşitli bahaneler sürerek, tarikatların etkisiyle bu önerilere ayak diremişlerdir. Mevcut siyasi iktidar ise, eğitime başlama yaşını 5 yıla indirmiş, ilk ve orta öğretim süresini (4+4+4=) 12 yıla çıkararak, “halk çocuğunun dinini öğrenmesini istiyor” söylemi altında, zorunlu bilimsel eğitimi iğdiş etmek için gereğini yapmıştır; “Dindar ve kindar”, “yaratılış teorisine gönülden bağlı”, dinsel inancın tutsağı, padişah (!) kullarının yetişmesi yolu açılmıştır.  Oyun bile oynamadan çocuk okula başlayacak (5 yaş), ne olduğunu anlamadan 9 yaşında (5+4=9) kuran okumaya başlayacak, 13 yaşında(5+4+4) imam hatip okuluna geçecek, 18 yaşında (5+4+4+4=18) zorunlu imam eğitimini tamamlayacak, üniversiteye giderek imam hekim, imam hâkim, imam zabit vs olabilecek, siyasete girerek imam şehremini, imam milletvekili, imam bakan, imam başbakan, imam cumhurbaşkanı olarak memleketi yönetecek, sanayide, teknolojide,  hele de bilimde çağ atlatacak (!), tıpkı İslam toplumlarında olduğu gibi…   

Çağ atlatmak için öğrencinin kafasına türbanı geçirmekte kalmadılar, memurun, milletvekilinin kafasına da türbanı geçirdiler, kamu alanı türbana girdi, hal ve gidiş pekiyi(!)  Bundan sonra kadınlar başlarını örtünce, hele çarşafa girince her şey daha güzel olacak, kadınlar evinde, işinde, sokakta özgür yaşayacak, birinci sınıf vatandaş konumuna girecek, 80 yıllık zulüm bitecek (!) Göreceksiniz türbanlılar, bilimin, sanatın, teknolojinin gelişimine büyük katkılar sunacak, bilim alanında buluşlarıyla, kültür, sanat alanlarındaki başarılarıyla yükselecekler, dosta düşmana parmak ısıttıracak, Aziz milletimizin göğsü kabaracak(!) Laiklik diyen cahil cühela bunu kıskanmayacak, gerekli dersi mutlaka alacak(!)

Sen kalk cumhuriyetin laik okullarında yetiş (!), cumhuriyeti koruyacağına yemin et (!), sonra da cumhuriyetin canına ot tıka, hayat damarlarını kes!  Yanına da “eşit yurttaşlık” türküsü söyleyerek gelen, cumhuriyeti topa tutan, ayrı devlet kurma hayaliyle yatıp kalkan ayrılıkçıyı, minaresiz cami açmak için seferber olmuş mezhepçiyi, kişisel çıkarından başka değer tanımayan neoliberali, devrim kaçkını dönek taifesini alacaksın,  yürüyeceksin!  Bravo! Yargı iktidara bağımlı hale getirildiği için rahatlıkla böyle bir iş ülkemizde oluyor?  Suç işleyen iktidar olunca işlediği suç yanına kar kalıyor (!) Gün olur devran döner diye umut ediliyor! Burada eşit yurttaşlık isteyenlere, az sabredin kanun önünde eşit olmasanız da imamın önünde eşit olursunuz, musalla taşında safa girip cenneti bulursunuz demek gerekiyor(!)

Ey Dinciler,
Laiklik cumhuriyet düşmanları,
Gözünüzü aydınız!
80 yıldır tankla, topla yıkamadığınız cumhuriyeti, türbanla yıktınız!

Halkçı, solcu partiler, size de gün doğdu.
Türbanlı aday gösterebilir, tarikat desteğinde iktidar olabilirsiniz!
Karşı devrimin yanından cumhuriyete bir kurşun sıkmanızda bir sakınca yok, düşene vurmak erdem olmuş(!)            

Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir