Türkiye’nin Kanını Döküyorlar

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Ey halkım; bu gözyaşlarını sürekli dökmek istemiyorsan her şeyden önce emperyalist sömürücülere karşı çıkacaksın, onların kurdurduğu-yönlendirdiği partilere ve adamlara oy vermeyeceksin, onların beslediği gericilere – dincilere teslimiyet içinde olmayacaksın!

Türkiye’nin yüz elli yıllık yönetim deneyimi bize şu gerçeği gösterdi: Bu ülke akılcı-bilimsel-laik bir anlayışla yönetilmezse, halk bu idealler etrafında birleştirilmezse ve bölge ülkeleriyle dostluk kurulmazsa bu kanlı saldırıların önü alınamaz.

Dincilikte ısrar edilir ve ilerici-bağımsızlıkçı-gerçekten demokratik Türkiye fikri etrafında bir araya gelinmezse, bu katliamların baş sorumlusu emperyalizmin politikalarının aleti olmaktan kurtulmak mümkün olmaz.

***

Aşağıdaki sözler muhalefet partilerinin yöneticilerine ait değil. Bu sözleri artık söylemek zorunda kalanlar bugüne kadar izledikleri politikaların iflas ettiğini hala kabullenemiyorlar.

Milletimizin huzuruna kastedenler ve onların taşeronları, sivilleri de hedef alan menfur saldırılarla, ülkemizi istikrarsızlaştırmaya, halkımızın moralini bozarak kaos oluşturmaya çalışıyorlar…  

Farklı terör örgütlerinin ülkemizi hedef aldıkları bu saldırıların, bölgemizde yaşanan hadiselerden bağımsız olmadığının farkındayız…” (Kby)

Yılbaşı gecesi İstanbul-Ortaköy’deki hain saldırı üzerine söylenen bu sözler 16 yıldır bu ülkeyi yönetenlere ait. AKP iktidarı, 2002’de ülkeyi sıfır terörle teslim aldı. Bugün getirildiğimiz noktada ülkemiz sürekli kan ve can kaybediyor.

2002’de PKK neredeyse bitmiş durumdaydı.

IŞİD diye bir terör örgütü yoktu. Ona benzeyen El Kaide vardı ama bize uzaktı.

Bu tarihte Gülen Cemaati vardı ama devleti ele geçirecek kadar güçlü bir örgüt değildi.

Bu üç örgüt de AKP iktidarı döneminde ülkenin başına bela oldular. Bela olmaları sağlandı. Evet, bu örgütlerin arkalarındaki esas güç emperyalizmdir. Bu örgütler sonuçta emperyalizmin Ortadoğu ve Türkiye politikalarına hizmet ediyorlar. Ama BOP’nin eşbaşkanı olduğunu söyleyen kişinin genel başkanlığını yaptığı parti de yıllardır ABD emperyalizminin bölge politikalarının uygulayıcıları arasında yer aldı.

AKP iktidarı bu doğrultuda Libya işgaline katkı koydu ve bu ülke paramparça edildi, kan gölüne çevrildi. Libya’da yaratılan bu içsavaştan ve sonuçlarından en başta Türkiye zararlı çıktı.

Emperyalistlerin “ılımlı İslam” siyaseti gerektirdiği için Müslüman Kardeşlerle işbirliği yapılarak Mısır gibi ülkeler kaosa sürüklendi. Bu yüzden bölge ülkeleriyle Türkiye’nin geleneksel ilişkileri bozuldu. Bu süreç Türkiye’ye çok pahalıya mal oldu.

Suriye’de emperyalist devletlerin politikaları doğrultusunda içsavaş çıkartıldı ve bu gelişmeyle birlikte Türkiye beka sorunu yaşamaya başladı.

IŞİD ve başka cihatçı örgütler Suriye parçalanmaya başlayınca ortaya çıktılar ve bu örgütler Türkiye sınırını kullanarak güçlendiler. Bu süreçte İslamcı terör örgütleri Türkiye içinde de taban ve militan buldular. İktidar ise bu dinci örgütlerin bazılarının Türkiye’deki faaliyetlerine ideolojik ve politik yakınlıkları nedeniyle göz yumdu, güç toplamalarına imkân tanıdı.

2002’de hiçbir eylem yapma kabiliyeti kalmamış olan PKK ve uzantıları AKP iktidarı döneminde tekrar canlanmaya başladı ve Çözüm Süreci adı altında başlatılan görüşmeler döneminde ülkenin birçok yerinde örgütlendiler, özellikle Güney Doğu’ya ve büyük şehirlere silah ve patlayıcı depoladılar. PKK ülkenin birçok il ve ilçesinde hendek kazarken, iktidar Dolmabahçe Mutabakatı gibi Sevr zihniyetiyle hazırlanmış teslimiyet belgesini imzaladı.

AKP iktidarı, Suriye’nin kuzeyinde ABD-İsrail-PKK-PYD koridoru kurulmasına yakın zamanlara kadar ses çıkarmamakla kalmadı, Anayasayı çiğneyerek bu koridorun oluşmasına yardımcı da oldu. Yabancı bir askeri güç olan Peşmergeleri Türkiye topraklarından geçirerek Kobani’ye ulaşmalarını sağladı. Lozan Antlaşmasını çiğneyerek Süleyman Şah Türbesini Türkiye sınırına getirdi.

FETÖ’nün devlet içinde tahminlerin ötesinde büyük bir güç haline gelmesinin de en büyük sorumlusu AKP iktidarıdır. Bu iktidar ve tepesindekiler orduya, bazı aydınlara, ilerici kuruluşlara karşı emperyalizmin düzenlettirdiği kumpasların en önemli destekçiliğini ve hatta “savcı”lığını yaptılar. FETÖ’nün büyük bir ekonomik güç oluşturmasına, eğitim alanında, üniversitelerde, yargı, polis ve ordu içinde örgütlenmesine olanak tanıyan AKP iktidarı darbe girişiminden sonra bu hayati yanlışlarını sorgulamak yerine suçu başkalarına atmanın çabası içine girdi ve olağanüstü hali bu amaçla da kullanmaya başladı.

Ülkenin sürekli kan kaybetmesine, kaosa sürüklenmesine neden olan bütün bu gelişmelerin altında yatan esas politikanın ne olduğunu bir kez daha hatırlamakta fayda var:

Ülkemizdeki yüz yıllık uluslaşma sürecinin 1960 ve 70’lerde toplumsallaşmaya başlamasına tanık olduk. O yıllarda yaşanılan toplumsal mücadeleler bu devrimci dönüşümün sancılarıydı. Emperyalizme karşı Tam Bağımsız Türkiye ve faşizme karşı devrimci demokrasi kavgası yarım kalan Kurtuluş Savaşını tamamlama mücadelesiydi. Yani bu dönemde devrimci demokrasiye geçerek uluslaşma sürecini tamamlama mücadelesi verilmekteydi. Bu mücadelenin toplumsallaşması kaçınılmaz olarak toplumcu devrim aşamasına geçişi sağlayacaktı. 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleriyle bu devrimci gelişmenin önünü kestiler.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra dünyanın bir numaralı gücü haline gelen emperyalizm neo-liberal politikalarla her türlü ilerici-demokrat gelişmeyi yok etmenin çeşitli yöntemlerini geliştirdi. Toplumların ileri gidişlerini durdurmaya, tarihin akışına uygun gelişme süreçlerini tersine çevirmeye yarayan politikalar üretmeye başladı. Emperyalizmin Türkiye’deki uzantılarının savunmaya başladığı 2. Cumhuriyetçilik, sivil toplumculuk, Müslüman ülkelerde uygulamaya soktukları ılımlı İslamcılık gibi tezler bu amaca hizmet etti. Bu arada toplumun önemli bir kısmının da bu görüşleri benimsemesini sağladılar. Bu gelişme ile birlikte Türkiye’de demokrasinin gereğiymiş gibi sunularak önleri açılan mezhepçilik-cemaatçilik, etnikçilik bu emperyalist politikaların sonuçları olarak karşımıza çıkarıldı ve bu eğilimleri savunan kişiler, gruplar-örgütler çok yönlü olarak desteklendi. İşte bu akımlara mensup örgütler emperyalizmin Ortadoğu siyasasına hizmet ediyorlar, Türkiye’yi sürekli kana buluyorlar. Emperyalist güçler istihbarat, silah, eğitim vb. ile desteklediği gerici-bölücü örgütler vasıtasıyla Türkiye’yi tamamen teslim almayı amaçlıyorlar. Zamanında kurulmasına destek oldukları, açığı çok fazla kadroların yönettiği bir partinin iktidarda olmasını da bir avantaj olarak kullanıyorlar. İktidarı en azından Türkiye’yi parçalama amaçlarına ulaşmalarını engelleyecek bir güç olarak görmüyorlar. AKP yöneticilerinin son zamanlardaki bazı açıklamalarından ve kurdukları dış ilişkilerinden rahatsız görünseler de sonuçta bu hükümeti ülkenin kan kaybetmesini, kaosa sürüklenmesini engelleyecek bir erk olarak görmüyorlar.

Emperyalistler aletleri vasıtasıyla sokaktaki vatandaşlara, turistlere, polislere, askerlere, yabancı ülke temsilcilerine velhasıl istedikleri kesime, kişiye saldırabiliyorlar ve görüldüğü gibi iktidar bu katliamların önüne geçemiyor. Bugüne kadar takip ettikleri yanlış politikalarla bu katliamların önünü almaları da mümkün görünmüyor. Çünkü her şeyden önce halkı birleştirebilecek siyasi bir hat izlemiyorlar. Aksine monarşik özelliklere sahip bir Başkanlık rejimi getirmek uğruna ülkede ikilik yaratmakta bir sakınca görmüyorlar. Her attıkları adımla siyasi ortamı geriyorlar, toplum içinde kutuplaşmayı büyütüyorlar.

Emperyalistler sürekli saldırarak ülkeyi parçalamaya çalışırken, iktidar ise tek adamlık dayatmasıyla, adaletsizliklerle ve gericiliği besleyen politikalarla halkı bölüyor.

Ülke akılcı-bilimsel-laik-üretime dayanan planlamacı bir anlayışla yönetilmezse, halk bu idealler etrafında birleştirilmezse ve Türkiye’yi parçalamaya çalışan emperyalist güçlere karşı net tavır alarak bölgemizdeki devletlerle iyi ilişkiler geliştirilmezse bu saldırıların önü alınamaz. Dincilikte ısrar edilir ve ilerici-bağımsızlıkçı-gerçekten demokratik Türkiye düşüncesiyle bir araya gelinmezse; bu cinayetlerin baş sorumlusu emperyalizmin politikalarının aleti olmaktan kurtulmak mümkün olmaz.

 editor

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir