Milli Kurtuluşçuların emperyalist devletlere imzalattığı Türkiye’nin tapu senedi Lozan Barış Antlaşmasını, yüzüncü yılında, hak ettiği şekilde kutlamayan bir iktidarla karşı karşıyayız…
Sağcı, dinci, liberal iktidarlar, bu ülkenin eğitim politikaları, kurumları, çocukları ve gençleriyle oynamayı iş edinmiştir. Cumhuriyetin bilimsel laik eğitimini yolundan saptırarak, Osmanlının halkı cahil bırakan eğitimsizlik politikasını ve kurumlarını diriltmeye kalkmışlardır. Osmanlıda yabancı okullar pıtrak gibi çoğalmış, azınlık çocukları okumuş, Türk çocukları “mahalle mektebine” ve “medreselere” bağlanarak, doğa, tarih, coğrafya, edebiyat, felsefe ve fen bilimleri okutulmayarak cahil bırakılmış, Jön Türklerin ve İttihatçıların çabalarıyla Meşruiyetin ilanı ile askeriye, maliye, mülkiye, tıbbiye ve adliyede okullaşma başlamış ise de cumhuriyet kurulduğunda nüfusu on bir milyona düşen halkın %3 bile okuryazar değildir, ümmet masalıyla cahil bırakılmıştır.
Milli devrimciler, Lozan Barış Antlaşması ile ülke bütünlüğünü ve bağımsızlığını sağlayıp cumhuriyeti ilan ettikten sonra, ilk iş olarak eğitime yönelmiş, yabancı okulları kapatarak, ikili eğitime son vererek, eğitimde birliği sağlamış; yeni Türk harfleriyle ABC’yi, takvimi, ölçüleri kabul ederek, Kuran’ı Türkçeye çevirterek, ezanı Türkçeleştirerek, laik ve bilimsel eğitimi esas alarak, okulları milli eğitime bağlayarak, Halkevleri’yle halkı aydınlatıp imeceye katarak, Köy Enstitüleri’yle halk çocuklarını okutup eğiterek; tarım, hayvancılık, sanayide atılımlar yaparak, meslek okulları, uçak ve gemi fabrikaları açarak, yabancıların elinde olan kurumları kamulaştırarak, KİT’ler elliyle üretimi halkın hizmetine sunarak çağdaş toplum olma yolunda hızla ilerlemeye çalışırken, emperyalizmin uşağı dinci, gerici ve liberallerin saldırısına uğrar, direnişiyle karşılaşır, cumhuriyetin ilke ve değerleri emperyalizmin işbirlikçisi Demokrat Parti iktidarı ile geriye dönüş tuzağına düşürülür. Adalet Partisi, Anavatan, Doğru Yol, MHP ve MSP iktidarları dönemlerinde, cumhuriyetin ilke ve değerleri siyasi ve kültürel ihanete uğrar, cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli kurumların aymazlığı ile tarikatlar ve cemaatler devlet yönetimine girer, AKP iktidarıyla devlet organlarına yerleşir, kadrolaşır, cumhuriyet, laiklik, bilim ve halk düşmanlığı zirve yapar.
Anayasa Mahkemesi kararıyla “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” saptanan MSP çizgisinin devamı olan RP’nin parçalanması ile ortaya çıkan AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle birlikte cumhuriyet ve kurumları tasfiye edilmeye, eğitimsizlik ve yoksulluk yaygınlaştırılmaya, ülkenin yeraltı ve yerüstü servetleri, fabrikaları ve kurumları yabancı sermayeye ve yerli işbirlikçilerine satılmaya, toplumun yurttaşlık bilinci ve dayanışması yıkılarak, tarikatlaşma ve ümmetleşme yaygınlaştırılarak kapitalizmin tezgâhında emperyalizme derinden bağlanır, ülke siyasi ve ekonomik bağımsızlığını, sosyal ve kültürel özgünlüğünü yitirme noktasına gelir.
Bir ulusun huzuru, ortak dil, sosyal ve kültürel birlik, üretim ve tüketimde denge, laik bilimsel eğitim ve öğretim, adalet ve güvenlikle sağlanır. AKP’nin 2002’de iktidara geldiğinden bu yana bu değerler alt üst olmuş, ortak dil, sosyal ve kültürel dayanışma, üretim ve tüketim dengesi kalmamış, laik bilimsel eğitimi, adaleti ve güvenliği sağlamakla görevli kurumların içyapısı bozulmuş, etkinlikleri ve güvenirlikleri kalmamıştır.
Adalet ve güvenlik örgütü yanında en büyük bozulma eğitim alanında olmuş, ülkenin geleceğinin güvencesi kuşaklar irticanın girdabına sokulmuş, üniversiteleri medreseye, laik okulları imam hatibe dönüştürerek, okuyan, düşünen, tartışan, araştıran, sorgulayan kuşaklar yerine, okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, itaatkâr, kaderci, bağımlı “dinci ve kinci” kuklalar yetiştirmeye başlanmıştır.
Bu oluşum, siyasi iktidarın iki adım ileri bir adım geri yeniçeri yürüyüşü ile gerçekleşmiş, 12 Eylül faşist darbesinin açtığı “zorunlu din dersi” eğitimi yolundan yürüyerek, laik bilimsel eğitimi 4+4+4 sistemiyle ortadan kaldırarak, imam hatip okulları ve kuran kurslarını yaygınlaştırarak, dinsel eğitim ve öğretim temel yapılmıştır.
AKP iktidarı, bununla yetinmeyerek, meclise, hükümete, devlet organlarına, orduya, yargıya, milli eğitime imam hatip mezunlarını yerleştirerek, okullarda din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni varken, “manevi rehberlik” adıyla vaiz, imam, din görevlisini görevlendirerek, İzmir ve Eskişehir’i pilot bölge seçerek, milli eğitim müdürlükleri ile müftülükler arasında Protokoller imzalattırarak, kızlı erkekli karma eğitime son vererek ayrı okullar açmaya, haftada dört gün ders yapılıp üç gün yapılmayacağı tarikatçı milli eğitim bakanınca duyurularak, laik bilimsel eğitim ve öğretimi bitirerek, toplumun sinir uçlarıyla oynayarak, halkı bölmeye ve iç çatışma çıkarmaya yönelmiştir.
Dinci Mutlakiyetçi Osmanlıyı medrese kafası batırmıştı, dur denilmezse laik cumhuriyeti de imam hatip kafası batıracak.
Bunlarda demokrasi sözcüğü sözdedir, özünde dinci, ırkçı ve baskıcıdırlar. 1950 yılından itibaren cumhuriyetin ilkelerine ihanet ederek, halkın inancını, cehaletini, yoksulluğunu kullanarak, halkın oyu ile iktidara gelen, her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa, yolsuzluğa, hırsızlığa bulaşan, darbelerin gerçek sorumlusu olan, emperyalizmin işbirlikçisi bu gerici, dinci, ırkçı, liberal iktidarlardır.
Bunlar, Harun gibi gelip, kamu malını çalıp çırparak Karun olmayı, hırsızlık, yolsuzluk, yağma, rüşvet batağına saplanmayı politika yapmışlardır. Görevlerini yasalara uygun yapmadıkları, seçimle gelip seçimle gitmeyi içlerine sindiremedikleri, halka ve yargıya hesap vermekten korktukları için, darbelere gerekçe olmuşlardır.
Üniversiteler, genellikle 12 yıllık zorunlu eğitimi (ilk ve orta) bitirmiş, reşit olmuş (18 yaş) gençlerin öğretim gördüğü yüksekokullardır. Buralarda kadın ve erkek üniversiteli ayrımı yapılamaz. Bunların derdi, ilk ve orta öğretimdir. İlkel dürtülerle, çocuklar ve gençler arasında kız erkek ayrımı yaparak, kültür ve inanç ayrışmasını diriltmek, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” genç kuşakların yetişmesine engel olmaktır.
Bunların ahlaksızlıkları boylarını aşar, tarikat yurtlarında, okullarında kız ve erkek çocukların ırzına geçilir, taciz edilir, reşit olmayan çocuklar zorla evlendirilir gıkları çıkmaz; “çalıyor ama çalışıyor” diyerek hırsıza, arsıza destek olur, 4 kadınla evlenmeyi, kız çocuklarının okutulmamasını onaylar, türbanı bayrak yaparak laik cumhuriyete savaş açar.
Bunların ilk ve orta öğretimde kız ve erkek okullarını ayırmaları, okulların haftada üç gün tatile sokulması, siyasi namaz kılınan Cuma gününü tatil yaparak, laik cumhuriyetin tabutuna son çivinin çakılması niyetidir.
Laik cumhuriyeti savunan güçlerin dağınıklığı, laikliği ve cumhuriyetin ilke ve devrimlerini korumakla görevli meclisin, hükümetin, ordunun ve yargının tarikat temsilcilerinin eline geçmesi, karşı-devrime karşı suskunluk bunları cesaretlendirmektedir.
Halkçıların, yurtseverlerin, milli ve sosyalist devrimcilerin laik cumhuriyeti ve ilkelerini korumaları asli görevleridir. Geçmişi unutmadan, derneği, meslek örgütü, sendikası, vakfı, siyasi parti ve toplumsal örgütlenmesi ile ayağa kalkmalı, bu densizlere, kendini bilmezlere, yasal ve meşru yollardan haddini bildirmeli, cumhuriyetin nimetlerinden yararlanıp ihanet etmenin hesabını tek tek sormalı, yediklerini, içtiklerini burunlarından fitil fitil getirmeli, güvendikleri dağlara kar yağdığı, devrimci mücadelenin bitmediği kararlılıkla gösterilmelidir.
Ülkenin geleceği çok karanlıktır, bağımsızlıkçı, halkçı, yurtsever, politik ve ideolojik mücadele kaçınılmazdır, ertelemeye gelmez.
Yürü bre Hızır paşa
Senin de çarkın kırılır.
Güvendiğin padişahın
Gün gelir o da devrilir. (Pir Sultan Abdal)