Search
Close this search box.

Operasyon sözünü hiç sevmem, bana hep şiddeti, içeriksizliği, kuralsızlığı, yöntemsizliği (usul), hukuksuzluğu anımsatır.

Hukukta, usul (yöntem) esastan (içerikten) önce gelir. Bir iş ya da eyleme bağlı bir işlem, karar, tartışma konusu olduğunda, önce işlemin veya kararın yöntemince yapılıp yapılmadığına bakılır, sonra esası (içeriği) incelenir ve bir sonuca varılır.

Uzun süredir, son yerel seçimde birinci parti çıkan CHP’nin içinde ve dışında bir tartışma sürüp gidiyor. AKP ve MHP iktidarının, hazmedemedikleri seçim yenilgisinin ardından CHP’ye yönelik sürdürdükleri saldırılar, karalamalar, operasyonlar, devlet iktidarını elde bulundurmanın verdiği güçle idari, mali, cezai soruşturmalar, gözaltına almalar, tutuklamalar ve dava açmalar hız kesmeden sürüyor. Öte yandan parti içinde 4-5 Kasım 2023 te yapılan CHP 38. Olağan Kurultayı’na ve sonuçlarına ilişkin tartışmalar da bitirilemiyor.

Parti içinde ve medyanın bir kesiminde, bu olay, AKP ile birlikte Kemal Kılıçtaroğlu’nun tutumuna bağlanıyor; Kemal Kılıçtaroğlu konuşsa, “şaibe yok” derse saldırıların ve tartışmanın duracağı sanılıyor!

Kemal Kılıçtaroğlu ne dedi:  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP kurultayına ilişkin söylediği, “şaibeli kurultay” sözüne sessiz kalınmasını eleştirdi: “Yol arkadaşınız size ihanet etmemesi gerekir. Şaibeli kurultay nedir bu. Genel başkanın bunu açıklaması ve cevap vermesi gerekir” dedi.

Bu sözlerden CHP’ye yönelik operasyonu başlattığını söylemek, sapla samanı karıştırmaktır. Konuyu gündeme RTE getirdiği gün gibi ortada. O nedenle sakin düşünmeye ihtiyaç var.

Cumhur ittifakını oluşturan partilerin, bunların emir ve komutasında çalışan devlet görevlilerin, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin, medyaya yerleşmiş satılık kalemlerin, dincilerin, ırkçıların, ayrılıkçıların, soldan dönme “yetmez ama evetçilerin” laik cumhuriyetin kurucusu CHP’ye bitmez ve tükenmez kini ve husumeti vardır. Bunlar, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmasını içlerine sindiremedikleri için, bunu savunan partiye de tahammülleri yoktur.

Buna, CHP’nin içinde bulunan,  “yerimi buluyum yolumu buluyum” içgüdüsüyle hareket eden, “ideoloji yoksunu” yanardöner şaklabanların, liberalizmi savunan çıkarcı solcuların katkısını da unutmamak gerekir.

Ankara C. Başsavcılığı’nın, Kemal Kılıçtaroğlu ‘nu mağdur, Eski Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın müşteki (şikâyetçi), İstanbul Büyükşehir Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in aralarında bulunduğu 12 kişiyi Şüpheli (ilk sorgudan sonra sanık)  gösterdiği, 16 Tanığın anlatımına yer verdiği, kişilere ve döviz bürolarına ilişkin hesap hareketlerinin Excel dosyalarını, Masak raporunu,  arama ve tespit tutanaklarını, savcılığın 51 kişi hakkında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nden, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan, Yüksek Seçim Kurulu’ndan getirdiği yazıları, kurultay görüntü ve kamera kayıtlarını, İstanbul ticaret odasından, Çankaya İlçe Seçim Kurulu’ndan,  Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan (BTK),  Ankara Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden alınan belgeleri; D/DVD İnceleme, Kamera Kayıt çözümlemelerini, Ankara 42 Asliye Hukuk’un 2025/66 Esas sayılı dava dosya örneğini, Fezlekeleri, ihbar dilekçelerini kanıt olarak sunduğu; Savcılık değerlendirilmesini belirttiği; oylamaya hile karıştırmaktan şüphelilerin 1-3 yıl arası ceza verilmesini düzenleyen 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunun 112 md ile siyaset yasağı öngören TCK’nun 53/1, 37/1 maddelerinin uygulanmasını istediği, 40 sayfadan oluşan 2024/5366 soruşturma, 2025/37678 Esas, 2025/23782 İddianame Nolu, 30.05.2025 tarihli, iddianamesini okudum.

Yargılamaya konu olmuş bir dava hakkında bu aşamada değerlendirme yapacak değilim, bu artık yargılamayı yapacak mahkemenin işi. Üstünde durmak istediğim konu, bir kurultayın nasıl davalık hale gelmesidir. Bunun nedenleri ve sonuçları üzerinde durmak istiyorum.

Her siyasi parti bir ideolojik (düşünce) temele dayanır ve bunu tüzüğünün amaç maddesinde yazar, programında açıklar. Partiye üye olanlar,  tüzükteki amaç maddesini ve programını okuyarak, parti ideolojisini (düşünceyi) benimser; başkanı ve yönetim organlarını seçer, parti başkanı liderliğinde, yönetim organlarının kararları doğrultusunda, parti ideolojinin halk kitleleri tarafından benimsenmesi ve partinin iktidara gelerek ülkeyi yönetmesi için mücadele eder.

Parti içinde farklı düşünceler, farklı gruplaşmalar olur, ancak bu temel düşünceden ve çalışmadan sapılmaz, kişisel hırs ve ihtiraslara ortam hazırlanmaz, hoşgörü gösterilir, yola devam edilir.

Temel düstur bu olmasına karşın, özellikle çok partili yaşama geçildikten sonra, özellikle kitle partileri içinde, kişisel hırs ve ihtiraslar öne çıkmaya, sen ben kavgaları yaşanmaya, parti içi iktidar olmaya, karşıtları etkisiz kılmaya, tasfiye etmeye, partiden atmaya kadar varan tutum ve davranışa girer, partiden ayrılma, ayrı parti kurmalar sıkça görülür. Bu durum ilkin İttihat ve Terakki’nin iz düşümü CHP ile Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin iz düşümü Demokrat Parti’de başlar.

Ülkemizde CHP ile birlikte partiler, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi süreci merkezden yöneterek, parti yönetimini, belediye başkanlarını, milletvekillerini belirleyerek ülkeyi yönetirken, Demokrat Parti ile birlikte ekonomik ve sosyal yönden güçlü olan eşraf, ağa, tacir, müteahhit, iş adamı süreci belirlemeye, partileri ve yönetimleri etkilemeye, giderek ülke yönetimine girmeye başlar.

CHP’nin bağımsızlıkçı, devrimci, devletçi, halkçı yönetiminde, devlet geleneği olan bürokrasiden, ordudan, üniversitelerden, iş çevrelerinden insanlar partilere girerek öne çıkarken;  Demokrat Parti’nin işbirlikçi, muhafazakâr, özel girişimci, liberal anlayışlı yönetimlerinde eşraf, ağa, tacir, müteahhit, sanayici takımı öne çıkmaya, iktidarı ve politikalarını belirlemeye başlar.

CHP muhalefete düşünce, DP’nin siyasi mirasçısı Adalet Partisi, işbirlikçi, muhafazakâr, liberal politikalarını sürdürür, sermayeyi korur, emeği ezer.

12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra iktidara gelen Turgut Özal yönetiminde Anavatan Partisi, Süleyman Demirel yönetiminde DYP, Necmettin Erbakan yönetiminde MSP, Alpaslan Türkeş yönetiminde MHP, RTE ve Abdullah Gül yönetiminde AKP, dinci, ırkçı,  politikaları nedeniyle ağaları, şeyhleri, şıhları, tarikatçıları, ayrılıkçıları, tacirleri, müteahhitleri, iş adamlarını partilerine doldurur, yalanı, talanı, soygunu siyasi hayata sokar, siyaseti ticarileştirir; ekonomik gücü olmayanı siyasete giremez, siyaset yapamaz hale getirirler.

Siyasete girenlerin çoğu ise, partilerinin devlet iktidarını ellerinde bulunmasından yararlanarak, bakanlıklara, kamu kurumlarına, belediyelere çökerek, çalarak, çırparak, yolsuzluk yaparak, halkı soyarak iktidarın sürmesine hizmet ederler.

CHP’nin kapatılarak SHP’ye dönüşmesiyle birlikte aynı çizgi belirleyici olur, siyasetten nemalanmak isteyen ne kadar profesyonel uyanık, soldan dönme iş adamı, tacir, tüccar, müteahhit, mezhepçi, ayrılıkçı varsa partiye dolar; parti ideolojisini, amaçlarını, aydınlık yolunu kaybeder; devlet iktidarında olmadıkları için yalnızca belediyeleri kullanabilirler, çalarak, çırparak yerel iktidarlarını sürdürdüler.

RTE, İstanbul Belediye Başkanlığı ile başladı, başbakan, cumhurbaşkanı oldu. Bir yüzüğüm var diyordu, oğulları, kızları iş insanı oldu, yatları, katları, gemileri var; Harun’dular Karun oldular. Şimdi dünyanın sayılı zenginlerinden biri olduğu söyleniyor. Bu değirmenin suyu, bu servetin kaynağı nedir diye yıllardır soruluyor, tık yok.

Aynı biçimde SHP’den Ankara Belediye Başkanlığı yapan, SHP Genel Başkanı olan, hükümette başbakan yardımcılığı görevini yürüten Murat Karayalçın hakkında da benzer iddialar oldu, belediye olanaklarını siyasette yükselmek için kullandığı söylendi, savlandı, şimdi bu savlar unutuldu, kıdemli siyasetçi oldu.

Şimdi de İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için benzer iddialar dile getiriliyor. İddialar suçlamaya dönüştü, soruşturmalar açıldı, konular yargıya taşındı, gözaltına alındı, birden çok ilçe belediyesi başkanı ile birlikte tutuklandı, bazı davalar açıldı, bazı davalar sırada.

Neden oluyor bunlar?  Parasız siyaset olmaz düşüncesiyle siyaset yükselme hırsından, nemelazımcılıktan, vurdumduymazlıktan, bana bir şey olmaz aymazlığından, dürüst, ahlaklı, işin ehlileriyle çalışmamaktan, açgözlü, çıkarcı, fırsatçılara göz yummaktan, her şeyden öte ülkeyi, partiyi kişisel çıkar hesaplarına feda etmekten oluyor gibi görünüyor. Devlet ile yerel yönetimde görev yapanların, parti siyaseti ve yönetimiyle ilişkisini kesmeden bu sorunların bitmesi zordur.

AKP tek kişinin yönetiminde olduğu için devlet ve yerel yönetimlerde görev yapanların partinin siyasetine yönetimine karışması ve yön vermesi mümkün görünmüyor; CHP’de ise her büyük belediye başkanı, ileride parti başkanı olmak, yönetici kadroları belirlemede etkin olmak düşü kuruyor. Bu nedenle partililer ya güçlü görünenin ya da karşıtının yanında duruyor, gruplaşmalar oluyor, kıyasıya çalışma ve çekişme içinde birbirinin ayağını kaydırmak için her yol deneniyor, tabii ki parti içinde de huzur kalmıyor.

CHP içinde yaşananlar bundan kaynaklıdır, İstanbul Belediyesi Başkanlığı sırasında aldığı kararlar ve yaptığı işlerle güçlü konuma gelen Ekrem İmamoğlu yandaşları ile eski başkan Kemal Kılıçtaroğlu yandaşları arasında kıyasıya bir yarış olduğu, karşılıklı tartışmaların sürdüğü, bundan da devlet iktidarını elinde bulunduran, 23 yıldır ülkeyi yöneten, laik cumhuriyetin temel ilkelerini çiğneyen, halkı borca batıran, ülkenin birikimlerini yabancıya, yandaşa satan, mahkeme kararlarına uymayan, tüm yetkileri elinde toplayan, yaptıklarının hesabını yargı önünde vermemek için sürekli başkan olmayı ve iktidarda kalmayı düşleyen RTE’nin yararlanması var. Bunlar yokmuş gibi Kemal Kılıçtaroğlu ’nu ipe germenin âlemi yok!

Evet, yargıya güven yok, sakin olmak lazım, bu gün olmazsa da yarın olur, en sonunda hak yerini bulur.

Ey CHP’liler moralinizi bozmayın, yurtsever halkın sizle beraber olduğunu unutmayın, partinizin arkasında durun, demokratik haklarınızı sonuna kadar kullanın, laik cumhuriyeti kuran partiyi utanmaza, arsıza, uğursuza, haine, zalime, kurda kuşa yem etmeyin.

05.06.2025, Av. Mehdi BEKTAŞ

 

 

 

 

Ana Fikir