Search
Close this search box.

BASIN AÇIKLAMASI – Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BASIN AÇIKLAMASI

AKP+MHP Ortaklığının Gözü Dönmüş Yağma Hırsına Karşı
Sesimizi Yükseltiyoruz!

Ormanları ve Kıyıları Korumayan Kurumlar, Talanın Ortağı Oluyor

“Yeşil vatan” popülizmi ve şovenliğiyle, sadece orman yangınları konusunda sığ ve boş güzellemeler
yapan Orman Genel Müdürlüğü (OGM) ve Tarım Orman Bakanlığı, ormanlarımızın korunması
konusunda kılını kıpırdatmamakta ve son dönemdeki gelişmelere karşı hiçbir somut adım atmamaktadır.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere ülkemiz
orman varlığının, bozkır ekosistemlerinin ve doğal varlıklarının sermayeye yem edilmesi girişimlerine
karşı anayasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen Tarım ve Orman Bakanlığı ile OGM bu talan
politikalarına açık bir şekilde çanak tutmaktadır.

Sözde Yunus Emre, özde Kral Midas
Anadolu’nun önemli ozanlarından Yunus Emre’nin “Yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü” sözünü sık sık
kullanan “çevrecinin daniskası” Cumhurbaşkanı Erdoğan ve genel başkanlığını yürüttüğü partisi AKP ile
payandası MHP; 2B arazilerinin satışını kolaylaştıran düzenlemeler, süper izin olarak da bilinen
madencilik torba yasa tasarısı, kıyı kenar çizgisi düzenlemesi ve ÇED Yönetmeliği’ndeki değişiklikler gibi
yasama faaliyetleriyle, doğayı ve kamusal varlıkları değil – Erdoğan’ın ifadesiyle “yaratılanı” değil –
sermayeyi öncelediklerini bir kez daha göstermişlerdir. Sözde Yunus Emre’yi, pratikte ise Yunus Emre
ile aynı topraklarda yaşamış olan Kral Midas gibi “parayı seven” bu zihniyetin ne doğaya ne insana en
ufak bir kıymet biçmediği ortadadır.

Gidici İktidarın Giderayak Yağma Telaşı
Kamuoyu yoklamalarına göre “gidici” olduklarının farkında olan iktidar bloğu giderayak ülkeyi yağmaya
açma telaşındalar. Bu blok, “Devlette devamlılık esastır” ilkesi (“Yağmada devamlılık” dense yeridir) ile
hareket ederek ülkeyi yöneten merkez sağ ve muhafazakâr iktidarların geçmişteki yağma
deneyimlerinden ders almak konusunda da bir o kadar mahir olduğunu göstermiştir.
Bilindiği gibi AKP+MHP bloğu tarafından -başka gerekçelerle- yeni bir Anayasa tartışması gündeme
getirilmeye çalışılmaktadır. Bu tür konular genel siyasal konuların yanında tartışılmamakta,
görünmemektedir. Öyle görünüyor ki sermaye dostu bu bloğun asıl derdi, antidemokratik bir darbe
Anayasası olan ve birçok yönüyle de artık yamalı bir “AKP anayasası” da olan “1982 Anayasası’nın
demokratik normlarını güçlendirmek şöyle dursun, doğa ve çevreyi koruyucu hükümlerinden kurtulmak
ve sermaye sınıfı için “dikensiz gül bahçesi” yaratmaktır.

Anayasa ve yasaları tanımamak bu iktidar için bir alışkanlığa dönüşmüştür
Aslında “ben yaptım, oldu” tarzıyla Anayasa’ya, kanunlara ve yönetmeliklere uymamayı alışkanlık haline
getiren siyasal iktidar için böylesi hamlelere de gerek yoktur. Çok açık olarak Anayasa’ya aykırı olan
düzenleme ve uygulamalar bile yargı bağımsızlığının yok edilmesiyle birlikte yürürlüğe konulmuş
durumdadır. (Örneğin, 2018 yılında Orman Kanunu EK-16 maddesini yürürlüğe koyan iktidar, fiilen
orman olan alanlar için bile, hiçbir işgale uğramadığı halde, yerleşim yeri olmaya uygun görüldüğü takdirde
Cumhurbaşkanlığı Kararı ile orman sınırı dışına çıkarılabilmektedir.) Yani, halihazırdaki yasal
düzende ülkemizin tüm doğal varlıkları yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilmekte idi zaten.

Yeni Yasal Düzenlemeler Açık bir Biçimde Anayasa İhlalidir
Girişte sözü edilen yeni yasal düzenleme teklifleri henüz yasalaşmamış, dolayısıyla Anayasa
Mahkemesi’ne götürülmemiştir. Çok çok açık bir biçimde Anayasa ihlali yapan bu düzenlemelerin,
Anayasa Mahkemesi’ne taşınmaları halinde iptal edilmesi olasılığı da bulunmaktadır ve edilmelidir de.
Örneğin, madencilik faaliyetlerine açılan orman alanlarının tasarruf hakkının OGM’den alınıp Maden ve
Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne (MAPEG) devri Anayasa’nın 169. maddesine göre kesinlikle mümkün
değildir. Benzer şekilde kıyıların özel kişi ve kuruluşlara devri/tahsisi/satışı yürürlükteki Anayasa’nın 43.
maddesine göre mümkün değildir.

Dikensiz Gül Bahçesini Aşan: Yağma Rejimi
Aslında siyasal iktidar, el büyüterek, “dikensiz gül bahçesi” istemeyi de aşan anayasasız ve sınırsız bir
“yağma rejimi” yaratmaya mecbur kalmıştır. AKP+MHP başkanlık sisteminin sınıfsal karakteri bellidir.
Yerli ve yabancı tekellerin, büyük sermayenin çıkarlarını gözeten, bu arada kendi yeşil/yandaş
sermayesini palazlandırmayı sürdüren bu sınıfsal karakter, iktidar bloğunun gerici/dinci/şoven
karakterinden önce gelmektedir. ”Yerlilik ve millilik” söylemleri, “Vatan, Millet, Sakarya” hamaseti,
“yeşil vatan” popülizmi vs. tamamen sahtedir.
Kamusal faydası sorgulan(a)mayan, servet birikimini öncelikleyen enerji ve madencilik yatırımlarının
ülkemizde yaptığı büyük tahribat ortadadır ve artarak devam etmektedir. Yüzbinlerce hatta milyonlarca
yurttaşımız, bir avuç yabancı ve işbirlikçi yerli sermayenin kısa yoldan zenginleşmesi uğruna perişan
olmuştur. Yüzbinlerce hektar orman, bozkır, mera ve tarım alanı (zeytinlikler vb.) yok edilmiştir.
Yurttaşlarımızın, özellikle yüzyıllardır tarım ve hayvancılıktan geçinen köylülerimizin ata yadigarı
topraklarda yaşama şansları bırakılmamıştır. Temiz içme ve sulama suyu bırakılmayan, başta toz ve hava
kirliliği, gürültü kirliliğine maruz kalan, topraklarında ve sularında ağır metal zehirlenmesi riski altında
yaşayan insanlarımız ya göç etmek zorunda kalacaklar ya da bu olumsuz koşullarda yaşam kalitelerinden
vazgeçmek durumunda kalacaklardır. Öte yandan doğal ekosistemlerin bozulması, habitat parçalanması,
yaban hayatının ve milyonlarca canlının yok edilmesi sermayenin ve siyasal iktidarın umurunda değildir.

Bu topraklar bin yıllardır nice yıkımlar gördü ama böylesine planlı ve derin bir saldırıya
maruz kalmadı.
Bin yıllardır onca yıkım yaşamış Anadolu böylesine bir saldırı altında kalmamıştır. Ülkemiz uzun bir
süredir, açlık sınırı altında asgari ücrete çalışan milyonlar, geçimi için her gün iş kazalarında ölen emekli
ve çocuklarla, işçilerle “azgın bir azınlığa” çalışan AKP tipi vahşi kapitalizm ile yarı sömürge
durumundaydı zaten. Atılan bu son adımlarla da tam sömürge haline getirilmek istenmektedir. Diğer
bir ifade ile AKP+MHP eli ile “tam sömürge” rejimine doğru sürüklenmektedir.
Bu yıkım, kısa bir zaman diliminde telafisi mümkün olmayan -hatta dönüşü mümkün olmayan- bir
felaketler zinciri olacaktır: Seller, su taşkınları, heyelanlar, toplu ölümler, açlık, yoksulluk, yoksunluk gibi
felaketler asla bir kader, bir tesadüf, bir doğal felaket olmayacaktır. Bizzat bu politikaların sonucu
olacaktır.
Bu tür felaketler ilmek ilmek örülmektedir. Sınıf farkı gözemeksizin tüm toplumu etkileyecek olan bu
felaketler, elbette ki başta işçi, köylü, emekçi ve yoksul halk kesimlerini etkileyecektir. Sonuçta, ortada
yaşanacak bir ülke kalmayacağından sermaye kesimine de hayat zehir olacaktır. Başlangıçta sırça
köşklerinde idare etseler de bir gün ülkeden kaçmak zorunda kalacaklardır. (Sermaye, doğası gereği,
kendi sonunu da hazırladığının asla farkına varamayacaktır.)
Siyasal iktidar, “süper izinli madencilik yasa tasarısı” ile zenginleştireceği kesime, kıyılarda orman
manzaralı villa yapma olanağını da düşünmektedir. Günden güne yoksullaştırılan ve sağlıksızlaştırılan
işçi, köylü, emekçi ve yoksul halk kesimlerini insan yerine koymayan, hiçbir canlıya saygı göstermeyen
bu zihniyet ve geliştirdiği politikalar, yine Cumhurbaşkanın sık sık atıf yapmayı sevdiği “Hakk’a tapan”
bir ilke/inanç yerine, denebilir ki sadece güce ve paraya “tapmaktadır”.

Dünyada doğal varlıklarını satarak zenginleşen tek bir ülke yoktur. Zenginleşen sadece bir
avuç sermayedardır; geriye ise yok edilmiş bir doğa ve yoksullaşmış halk kalmaktadır.
Ormanların, bozkırların, sulak alanların, kıyıların satılmasıyla elde edilecek gelirlerle ülkemizin
“zenginleşeceği” gibi bir yalan algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir zaman;
doğal varlıklarını satarak zenginleşen bir ülke yoktur. Ya sadece bir avuç sermayedar, zenginliğine
zenginlik katmıştır ya da emperyalist ülkeler ve çokuluslu şirketlerin ucuz hammadde ihtiyacı
karşılanmıştır.

Bu Bir Yurt Savunmasıdır!
Söz konusu olan sadece birkaç yasa değişikliği değil, bir yurt savunmasıdır. Söz konusu olan yaşamı ve
hayatı mümkün kılan milyonlarca işçi, köylü ve emekçi halk kesimlerinin canlı ve cansız varlıkların
savunmasıdır.
Söz konusu yasa tasarıları geri çekilene kadar meşru ve yasal her türlü mücadele yöntemine
başvurulmalıdır. Bütün yurtsever/vatansever güçler bu saldırılar karşısında tutum almalı, mümkün
olduğunca bu tutum/mücadele birleştirilmelidir.
İşçi ve memur sendika ve konfederasyonlarına, meslek odaları ve üst örgütlerine, ulusal ve yerel
derneklere ve her türlü örgütlenmelere çağrımızdır.

Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği
Yönetim Kurulu

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir