Search
Close this search box.

ABD Emperyalizmi, 19 Mart Darbe Girişimi ve Sonrası-Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Mücadele içinde yer alan kitlelerin bu anti-emperyalist, bağımsızlıkçı beklentiyi Özgür Özel’e ve İmamoğlu’na her fırsatta hatırlatmaları gerekir.

Dünyanın bilim ve teknoloji alanında en ileri ülkesi sayılan ABD, aynı zamanda yer kürenin en sömürgeci, en talancı, en militarist ülkesidir. 21. yy’ın ilk çeyreğinin sonunda, emperyalist ABD’nin ultra zengin yeni yetme tekelleri faşist Trump’ı bu ülkenin başına getirdiler. Bu şahıs, insanlık için çok sorunlu politikalara imza atabileceğini işbaşına gelir gelmez belli etmeye başladı. 2-3 yüzyıllık bir tarihe sahip klasik sanayiye dayanan finans kapitalin ekonomik ve politik hâkimiyetine galip gelme başarısı gösteren, 20-30 yıllık kısa bir geçmişi olan ileri-modern teknolojinin yarattığı tekno-sermaye, dördüncü endüstri devrimini uygulayan (beşincisine doğru yol alan) bu “süper tekeller” ABD’de iktidarı ele geçirdiler.(*) Bu sonradan görme, aşırı soyguncu, insanların yatak odalarına kadar giren, Musk gibi zengin oldukları kadar garip de olan kişilerin yönettiği şirketler, dünyanın ve uzayın canına okuyacak kadar etkili bir güce sahip görünüyorlar. ABD’nin yeni yönetiminin gidişi, dünyanın adeta uçuk bir bilim-kurgu filminin platosuna dönüştürüleceği gibi bir his uyandırıyor. Bu kontrolsüz güce karşı dünyanın sadece ezilen-sömürülen milletleri değil, bu gidişten zararlı çıkacak olan bütün insanlık ve ülkeler işbirliği yapmak zorundadırlar.

Trump ve etrafındaki tuhaf destekçilerinin iktidarı türlü oyunlarla ele geçirmeleriyle birlikte ABD’de ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunların iyiye gideceğini düşünmek gerçekçi değil, aksine bu sorunların önümüzdeki yıllarda katlanarak derinleşeceğini öngörebiliriz. Çünkü bu ülkedeki gericilik bu zaferle birlikte giderek gemi azıya alacak, Amerika’nın yerleşik hukukunu, demokratik geleneklerini çiğneyecek ve öncelikle Amerikan halkına karşı saygısızlıklar yapacak ve hatta çeşitli saldırılar başlatacaktır. Amerika’daki işçileri ve demokratik kesimleri ezmeyi önlerine koyacaklar (ki bunun ilk haberleri gelmeye başladı bile) ve muhtemelen yeni tür bir cadı avı başlatacaklar. Tarihlerinde büyük demokratik mücadeleler vermiş olan Amerikan halkının önümüzdeki dönemde de ayağa kalkıp, Trump gericiliğinin saldırılarına karşı da direnişler sergilemesi yüksek bir olasılık. Dünyanın bu gericilikten kurtulması, dünya halklarının bu saldırgan güce karşı mücadelesinin yanı sıra, ABD’nin içindeki direnişin etkinliğine de bağlı olacaktır. Aksi halde ABD’deki bu gerici faşist iktidarın kendi halkına, yakın komşularına ve tüm dünya halklarına, bizzat yer küreye, iklimine ve hatta uzaya vereceği zararlar bütün tahayyüllerin ötesine geçebilir.

Bu “aşırılıklar çağı”nı da aşan akılsız, sınır tanımaz, uluslara, devletlere, uluslararası hukuka ve anlaşmalara saygısız gücün bölgemizdeki en öndeki işbirlikçisi İsrail’deki faşist iktidardır. Dünyanın çok kritik bir döneme girdiği önümüzdeki süreçte, bu yeni ABD yönetimi ve İsrail ile iyi ilişkiler içinde olan bölgesel devletler ve örgütlerin Batı Asya halkları için potansiyel tehlikeler yaratacağını görmek zor olmasa gerek. Mutlakiyetçi ve teokratik Körfez ülkeleri ile Suudi Arabistan, Suriye’deki dinci HTŞ yönetimi ve ortağı YPG-DSG’yi bunların arasında sayabiliriz. Türkiye’deki Tek Adam rejimi ise içeride “yerli ve milli”yi oynamayı sürdürürken dışarıda Trump ile “iyi ilişki” kurmanın çabası içinde.

Kulakları kapıda ABD’deki bu gericilerden sinyal beklediler ve 19 Mart darbe girişiminden hemen önce 16 Mart’ta da bu sinyal verilmeye başlandı. Trump ile Erdoğan arasında gerçekleşen telefon görüşmesinden sonra AKP rejiminin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Amerika’ya giderek ABD Dışişleri Bakanı’yla görüştü ama bu görüşmeden sonra ortak bir açıklama bile yapılmadı. Ancak ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun daha sonra yaptığı açıklama efendinin buyurgan ifadelerini andırmaktadır.  Rubio bu açıklamasında, 19 Mart darbe girişiminden sonra ortaya çıkan halk direnişini ve siyasal ortamı “istikrarsızlık” olarak nitelemekte ve Türkiye’de istikrarsızlık görmek istemediklerini, Trump’ın ilk yönetimi döneminde Erdoğan ile çok iyi bir çalışma ilişkisi kurmuş olduğunu ve bunu yeniden başlatmak istediğini belirtmektedir. AKP iktidarı, Rubio’nun belirttiği bu isteğe dünden razıdır.

Maltepe mitinginde, Özgür Özel’in 19 Mart darbesinin ardında “yurt dışındaki belli odaklar”ın olduğunu ilan etmesi tam da bu ilişkiyi işaret etmektedir. Özel’in bu ifadesinden çıkan sonuç, 19 Mart darbesinin izni bu odaktan alınmıştır. Burada şu önemli noktanın da altını çizmek gerekir: Özel ve İmamoğlu, yurtdışındaki bu odak’a karşı herkesin beklediği tutarlı tavrı göstermelidirler. Mücadele içinde yer alan kitlelerin bu anti-emperyalist, bağımsızlıkçı beklentiyi Özgür Özel’e ve İmamoğlu’na her fırsatta hatırlatmaları gerekir.

***

Seksen yıldır Türkiye’yi hegemonyası altında tutan ABD emperyalizmi, Trump gericiliğinin işbaşına getirildiği bu yeni dönemle birlikte, Türkiye’de oluşturulan dinci-gerici-faşist Tek Adam rejimiyle adeta uyum içine girmiş oldu. Bu uyum halinin zaman zaman çatışmalı olması durumu değiştirmez, asıl olan geçici uyumsuzlukların da sonuçta uyumluluk gibi temeli bağımlılıktır. İlişkinin esası Erdoğan’ın Trump gericiliğine sonuçta bağımlı olmasıdır. Bu bağımlılık, ekonomik, siyasi, askeri, ideolojik-kültürel alanlardadır.

Farklı dinlerden (medeniyetlerden) olmalarına karşın evanjelistler ile siyasal İslamcı aşırıcıların demokrasi güçlerine bakışlarında büyük bir fark olmayacağını, benzer faşist yöntemlerle, gerektiğinde birbirlerini destekleyerek dünyanın ilerici-demokrat-devrimci güçlerine saldıracaklarını söyleyebiliriz. Çünkü ABD ve İsrail’deki gericilik ile siyasal İslamcılık ortak düşman olarak dünyanın ilerici-laik-demokrat-devrimcilerini görüyorlar ve bu kesimlerin ilişkide olduğu kitleleri ezmek istiyorlar. Bu saldırıdan kurtulmanın çaresi, Amerikalı ve İsrailli aydınlar ve halklarıyla, bu ülkelerin saldırı tehdidi altında bulunan ülkelerin halk kitlelerinin birleşmesinden geçmektedir. Bu ezilen halklar, emperyalist güçlere karşı yürüttükleri mücadeleyle kendi ülkelerindeki gerici-işbirlikçi iktidarlara karşı mücadeleyi birlikte vermek zorundadırlar. Trump’ın çokça sözünü ettiği “üçüncü dünya savaşı” da ancak hem emperyalist ABD yönetimine, hem faşist İsrail’e ve hem de bunların işbirlikçisi iktidarlara karşı verilecek bu büyük mücadelelerle önlenebilir.

Eğer dünyanın ezilen, sömürülen halkları, ilerici ülkeler ve özellikle ABD’nin ve Avrupa’nın demokrasi güçleri, işçi sınıfları bu emperyalist gericiliğe karşı kararlı bir mücadele içine girerlerse karşılarında hiçbir güç duramaz. Geriye bir tek tehlike kalıyor, o da Trump gibi bir adamın bu devrimci demokrasi güçlerini kitle imha silahlarıyla tehdit etmesidir. Uzun vadeli bakarsak milyonlarca insanı öldürebilecek kapasiteye sahip ve hatta dünyayı yaşanmaz bir hale sokacak bu silahları kullanabilecek bir deliyi bile halkın gücü yola getirecektir. Çünkü dünyadaki en güçlü şey, nükleer silahlardan bile güçlü olan insandır. O silahları yapan da, robotları ve yapay zekâyı icat eden de insandır ve Trump gibilerini dize getirecek olan da odur. Türkiye’deki Tek Adam rejimine de son verecek olan insandır, halkın gücüdür, “millet iradesi”dir.

Emperyalizmin yarattığı sorunları ve bunların çarelerini stratejik olarak düşünürsek, gerçekten kazanacak olanların ezilen halklar, sömürülen işçiler, genç aydınlar ve bütün çalışanların olacağı sonucuna varırız. Çünkü haklı olan onlar, üreten onlar ve dünyanın asıl sahibi onlar…

 

 

(*)Kapitalist ülkelerde tekellerin yararlandığı araştırma ve teknolojik buluşlarla ilgili yapılan yatırımlar bu tekellerden çok devlet tarafından yapılır. Tekellerin çıkarlarını kollayan bu dev bütçeli ARG yatırımları sonuçta vergi veren halkın sırtına yüklenir.

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir