Search
Close this search box.

ABD ve Suudiler İŞİD’ı ve Yemen’de ve El Kaide’yi Kurtarıyorlar

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Bahar Kimyongür

Mondialisation.ca, 27 mars 2015

El Kaide’ye bağlantılı El Nusra teröristleri ABD’nin sağladığı TOW füzeleri ile İdlib kentinde saldırdı.
Arap ve Müslüman dünyasında, değişen bir şey yok. Araplar ve Müslümanlar düşmanları Amerika ve İsral’in zevk duyacakları şekilde kendi aralarında savaşıyorlar. ABD ve Suudiler başta Suriye, Irak ve yemen olmak üzere kendilerine karşı çıkan tüm ülkelere saldırıyorlar.

Suriye’de, Suudikuvvetleri iki cephede birden saldırıyor: Güney ve Kuzey

Kuzeyde Sünni ağırlıklı ve iktidara sadakat gösteren İbdil kenti El-Kaide milisleri tarafından kuşatılıyor. Bu milisler şehirlerini, topraklarını savunan kent halk güçlerinin ve Suriye ordusunun direncini kırmak için TOW füzeleri dahil Amerikan ordu silahlarını kullanıyorlar. El-Kaide’nin İbdil operasyonunu Suudi komutan Abdallah al Mouhaisni yürütüyor.

Güney de, Roma antik tiyatrosu yer aldığı antik Bosra al Cham El-Kaide’nin Suriye örgütlenmesi olan el Nusra Cephesi’nin önderliğindeki cihatçı grupların eline geçti.

ABD komutanlığı terörle mücadele de ağız gargarası yaparken, ABD / AB / GCC (Körfezdeki petrol krallıklarında oluşan 6 ülkenin ittifakı: Körfez İşbirliği Konseyi) ait hiçbir uçak ne İbdil ne de Bosra al Cham üzerinde görüldü.

23 Mart’ta Reuters’da Tom Perry imzasıyla yayınlanan yazıda belirtildiği gibi Batı askeri güçleri Güneydeki El-kaide güçlerine silah sevkiyatlarını arttırdılar. Dünyanın en büyük silah ithalatçısı Suudi Arabistan tarafından sağlanan bu silahlar Ürdün-Suriye sınırından geçerek Güneydeki anti-Esad koalisyonuna armağan ediliyor. Golan tepelerindeki Mont Bental’da anti-Esad güçlerden Ek-kaide’ye İsrail’in destek verdiği resmi olarak kabul ediliyor. (Wall Street Journal, 12 mars 2015 Yaroslav Trofimov).

Böylece, Doğu’nun tarihi mirasına ve müzelerinin IŞİD tarafından tahrip edilmesine göz yaşı döken, sanata tutkun ve incelikli güzel batı ruhu, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan antik Bosra al Cham şehrini IŞİD El-kaide’ye armağan etti.

ABD, Irak’ta IŞİD’e karşı mücadelede alan kaybettiğini hissediyor. Kürt, Şii ve Sünni güçleri komşular tarafından destekleniyor, İran ile teröre karşı işbirliği de başarı kazanıyor.

Anbar ve Selahaddin bölgesinde yer alan birçok ilçe ve köyler teröristlerden temizlendi. Bu kimlikler ve mezhepler üstü birlikten kaygılanan ABD, hava güçleri ile İran ile işbirliği içine giren Irak’ta alan kaybetme korkusu ile 26 Mart gecesi (evvelsi gün) Tikrit’teki IŞİD mevzilerini bombaladı.

ABD’nin Tikrit’e bu müdahalesi Washington ile her türlü işbirliğini ret eden Şii milisler tarafından yuhalandı.

MuktedaSadr’ınMehdiOrdusuveIrakHizbullahTugaylarınabağlıbazımilislerbile çatışmalardan geri durma kararı verdiler.

Bir çok analistin değerlendirmelerinin aksine Tikrit cephesinde yardımlaşma değil, Sovyet Ordusu ve General Patton ordusunun Hitler’in İmparatorluğuna karşı aralarında var olan rekabetin bir benzeri Iran ve ABD arasında da yaşanıyor.

İran’a karşı duyulan tarihi düşmanlık nedeniyle Suudiler IŞİD’i destekliyorlar. Bugün, Vahhabi hanedanı, IŞİD boyunduruğu altında yaşayan Suriye ve Irak halkı arasında İran’ın gittikçe itibar kazanmasından kaygı duyuyor.

Sonuçta, Suudiler arka bahçeleri olarak gördükleri Yemen’de anti-IŞİD direnişine karşı hava saldırısına geçti.

Geçmişte pan Arabistler ve Marksistler ile gerici Suudi yandaşları arasında savaş alanı olan Yemen, günümüzde yine gerici Suudi yandaşları ile Şiilikten esinlenen Hutsi milisleri arasında savaşa sahne oluyor.

Son günlerde, Suudi ajanı ve devrik başkan Abd Rabbo Mansur Hadi’nin kaçıp sığındığı Güney Yemen’in büyük kenti Aden’e doğru Ensarullahcı Husi milisleri olağanüstü bir ilerleme kaydettiler.

Batılı medyasının söylediklerinin aksine Husi milisleri mezhepsel bir politika izlemiyorlar, aksine yurtsever bir görevin gereğini yapıyorlar.

Dini kimliklerine rağmen, pan İslamist ve pan Arap bir yaklaşım sergiliyorlar ki, bu da Cumhuriyet muhafızları ve birçok Sünni kabileler de dahil olmak üzere Yemen ulusal ordusunun büyük bir bölümünün sempatisini kazanıyor, hızlı bir şekilde gelişmeler sağlıyor.

IŞİD gecen Cuma dört intihar bombacısı ile Camilere saldırarak yaklaşık 200 Şii’yi katlederken Arabistan yarım adasında El-Kaide (AQPA) intikamcı katliama girişti, bugün (26 Mart’ta) Vahabi rejim, Yemen’in isyancı güçlerine karşı askeri hava operasyonu başlattı.

Suudi Savunma Bakanı Prens Muhammed Bin Salman veya Suudi Arabistan Kralı Salman bin Abdul Aziz değil, Suudi Arabistan’ın Washington’daki Büyükelçisi kendi ülkesinin Yemen egemenliğine karşı savaşın içine girdiğini açıkladı. İkinci sınıf Arap filmine yaraşır bir senaryo.

Şimdilik, Al Mayadeen dahil Arap medyası Suudi hava saldırısında yirmi Yemenli sivilin katledildiğini konuşuyor.

İşbirlikçi ve çöken Suudi rejimi, ABD desteğinde Arap sol güçlerine (Marksist, milliyetçi, pan-Arap) bir zamanların kahramanı Mısırlı Üçüncü Dünyacı Jamal Abdel Nasır’a karşı savaşıyorlardı.

Arap sosyalizminin son kalıntıları da yok edildikten sonra, Suudiler hala ayakta olan tek pan Arap direniş güçlerine, Lübnan Hizbullah’ından Yemen Ensarullah hareketine ondan da Suriye Baas’ına kadar saldırıyor.

23 Kasım 2012’de Washington Post’ta yayınlanan uyarıcı yazıda ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, İran’ı ‘‘günümüzün Karl Marx’ı’’ olarak niteliyordu.

ABD emperyalizminin şahininin belirttiği gibi İran Marx’a eşdeğer ise 1744 de kurulan Suudi rejimi de Adolphe Thiers’in (*) karşı devrimi ve diktatörlüğü, Paris Komünü’nün de mezar kazıcısıdır.

Tercüme anafikir

Kaynak: http://www.mondialisation.ca/les-usa-et-les-saoud-au-secours-de-daech-et-al-qaeda-au-yemen/5439071

——–

(*) Anafikir editörünün notu:

1-Adolphe Thiers, Almanlarla işbirliği yaparak Paris Komünü’nü –Mart-Mayıs 1871- bastıran Fransız Cumhurbaşkanıdır.

2-İran’ın, C. Rice’ın dediği gibi ne politik ne de ideolojik olarak “günümüzün K. Marx’ı” olmadığını, bu devletin her şeye rağmen Ortadoğu’da kendi ulusal çıkarları için etkinlik kurma mücadelesi verdiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir Yanıt

  1. İran, bölgedeki ulus-devletlerin ABD emperyalizmi tarafından dağıtılmasından yararlanarak mezhep ayrılıklarını körüklemektedir. ABD’nin Irak işgali bu bakımdan İran’ın işine gelmiştir. Kimse bunun aksini iddia edemez. IŞİD ve El-Kaide gibi gerici örgütlerin terör estirdiği Irak ve Suriye coğrafyasında İran istihbaratı da at koşturmaktadır. Lübnan Hizbullahı aracılığıyla Suriye’ye, Devrim Muhafızları ve Ayetullahlar aracılığıyla Irak’a ve Yemen’e müdahale etmektedir. Bölgedeki dış destekli mezhep savaşları kesinlikle vatan savunması şeklinde telakki edilemez. Burada amaç vatanı savunmak değil, mezhep kışkırtmasıyla bölge ülkelerini ele geçirerek Ortadoğu’da nüfuz mücadelesi kurmaktır. Bu hususta dikkatli olmak gerekmektedir. IŞİD ve El Kaide’nin aksine, İran ve Şii güçleri, istihbarata ağırlık vererek çalışmaktadır. Bu da bölge halklarında kafa karışıklığına neden olmaktadır. Emperyalizme karşı çıkmanın en tutarlı yolu, mezhep savaşlarında taraf olmak değil, halkların ortak bir vatan ülküsü etrafında birleşik ve bağımsız devrimci mücadele çizgisini benimsemelerini desteklemek olmalıdır. Yoksa İran mollalarına anti-emperyalizm kılıfı altında ilerici bir rol biçilmiş olur ki, ABD ile anlaşması an meselesi olan güçlerin tarihsel niteliklerini göz ardı etmeye yol açılır. Saygılarımla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir