“Felsefe varlığın kendini düşünmesidir”-Hegel
Neden Akılbilim?
Aristoteles insanı “düşünen hayvan” olarak tanımlar. Bizce, insanı diğer hayvanlardan en iyi bu tanım ayırt etmektedir. Gerçi insanın mensubu olduğu hayvanlar dünyasının diğer birçok üyesi de basit veya karmaşık bir “düşünme sistemi”ne sahiptir ve onlar da düşünme eylemi yapmaktadırlar. Ancak düşünme sistemine sahip diğer hayvanlar yaşamda kalmalarını, esas olarak düşünmelerine değil, canlı yaşamın evrimi sürecinde belirmiş olan başka birtakım avantajlarına borçludurlar. Ancak insanın yaşamda kalmada temel avantajı, diğer hayvan türleriyle kıyaslanamayacak kadar üstün olan düşünme yetisidir.
Düşünme yetimizin kaynağı ve taşıyıcısı, “akıl”dır. Akıl canlı yaşamın evrimi sürecinin kör rastlantıları sonucunda oluşmuş olup, bedenimizin; duyu organları, sinirler ve beyinden oluşan ve içinde bazı iç salgı bezlerimizin de yer aldığı maddi-biyolojik bir sistemidir. Sindirim, solunum, dolaşım, üreme gibi, akıl da bedenimizin sistemlerinden birisidir. Akıl canlı yaşamın evrimi sürecinde, bedenlerimizin sistemlerinden birisi olarak belirdiğinden beri, ilişki ve etkileşim içinde olduğu oluşlar üzerinde düşünme etkinliğini gerçekleştiregelmiştir ve gerçekleştiregidecektir.
Akıl sadece kendi “dışındaki” oluşlar üzerinde değil, kendisi üzerinde de düşünme etkinliğinde bulunur. Akıl kendi kendini de düşünür. Hatta aklın kendi kendini düşünmesi, onun temel düşünme etkinliği olup, diğer oluşları kendi kendini düşünmesi temelinde düşünür. Akıl kendisi üzerinde, çok eski zamanlardan beri düşünegelmiştir. Akıl üzerine bilinen en eski sistematik çalışma, Aristoteles tarafından yapılmıştır. Aristoteles, aklın düşünme programı olan “mantık” üzerine çalışmış ve onu ilk kez sistematik olarak ortaya çıkarmış düşünürdür. Aklın kendisi, düşünce tarihi boyunca, çeşitli düşünürler ve bilim adamları tarafından incelenmiş ve bu incelemeler sonucunda aklın kendisi hakkındaki bilgiler sürekli gelişip derinleşmiştir.
Bugün gördüğümüz manzara, aklın felsefe, mantık ve çok çeşitli bilim dalları tarafından incelenmekte olmasıdır. Evrenin fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal süreçlerini oldukça derli toplu ve sistematik olarak incelemekle birlikte, akıl, kendisini çok çeşitli disiplinlere dağılmış bir durumda incelemektedir. Aşağıda akılbilim kapsamındaki disiplinleri ortaya koyduğumuzda görüleceği üzere, felsefe, mantık, tıp, psikoloji, dilbilim, sanat, bilgisayar vs hepsi akılla ilgili ve aklı inceleyen disiplinlerdir. Yaşamda kalmada temel avantajımız olan aklımız üzerine sürdürülegelmiş incelemelerdeki bu disipliner dağınıklık, aklı inceleyen disiplinlerin düşünce tarihinde ortaya çıkış koşullarının ürünüdür.
Yaşamda kalmada temel avantajımız olan aklımızın nasıl yapılandığının ve hareket ettiğinin, belli bir yöntem disiplini içinde sistematik olarak incelenmesi, onun daha yakından ve bütün kapsamıyla tanınıp, anlaşılmasını sağlayacaktır. Aklımızı bir disiplin sistematiği içinde ne kadar yakından ve kapsamlı tanırsak, onu o kadar doğru ve etkin kullanabiliriz. Aklımızı doğru ve etkin kullanabilmemiz de bizim yaşamda kalma olanaklarımızı görülmemiş derecede bir ivme ile genişletebilmemizi sağlar. Bu nedenlerden dolayı, akılla ilgili çeşitli disiplinleri bir çatı altında toplayarak aklı sistematik olarak inceleyen yeni bir bilim dalı ihdas edilmesinin gerekli olduğunu düşündük ve bu bilim dalının adını “akılbilim” olarak koyduk.
Akılla ilgili olarak düşünce tarihinde ortaya çıkmış birçok disiplini bir araya getireceği için, akılbilim, ayrı bir bilim dalı olarak değil, disiplinler arası bir görünüm sergiliyor gibi görünmektedir. Ancak, aşağıdaki “Akılbilim Konuları” başlıklı bölümde ortaya koyacağımız üzere; her bir disiplinin aklın farklı bir boyutunu konu edinmiş olması, bu nedenle söz konusu disiplinlerin ortak paydasının akıl olması, akılbilimi bir “disiplinler sistemi” haline getirecektir. Böylece aklı inceleyen disiplinler akılbilimin alt disiplinleri haline gelecek; akılbilim, bağımsız bir bilim dalı, deyim yerindeyse “bilimler bilimi” kimliği kazanacaktır.
Akılbilimin nasıl bağımsız bir bilim dalı haline gelebileceği, aşağıda akılbilim konuları ve bu konular arasındaki bağlantı ortaya konduğunda, daha açık görülecektir.
Akılbilim Konuları
Akılbilim, aklın bütün yönleriyle bilinip, bu bilgi ışığında doğru kullanılması temel amacına yönelik olarak, onun nasıl yapılandığı ve nasıl hareket ettiğine dair bir bilinç elde etme çalışmasıdır. Bu çalışmada yer alması gereken konular aşağıda belirtilmiştir.
Düşünme; duygulanma, merak etme, izlenim alma, bilme ve davranma biçiminde gelişen bir hareket olup, akıl tarafından gerçekleştirilir. Akıl, bedenimizin duyu organları, sinirler ve beyinden oluşan maddi-biyolojik bir sistemidir. Bu sistemin işleyişine, bazı iç salgı bezleri de katılmakta; duygulanma, bazı iç salgı bezlerinde hareketlenme olarak gerçekleşmektedir. Bu nedenle, aklın, duyu organları, sinirler, bazı iç salgı bezleri ve beyinden oluşan maddi-biyolojik yapılanması akılbilim kapsamında incelenmelidir. Bu çerçevede, tıp biliminin çeşitli alt dallarının, aklın maddi-biyolojik yapılanmasına ilişkin tespitlerini bir araya getiren ve bizim “biyo-akıl” adını verdiğimiz bir konu, akılbilim kapsamında yer alacaktır.
Düşünme, duygulanma ile başlar ve diğer duyguların merak duygusunu, merak duygusunun da mantık sistemini harekete geçirmesiyle devam eder. İnsanların duyuş, düşünüş ve davranışlarının incelenmesi psikoloji biliminin konusudur. Bu nedenle, “psikoloji”, akılbilim kapsamında yer alması gereken bilimlerdendir.
Aklın, merak duygusunun harekete geçirdiği mantık sisteminin birincil formu “kıyas” olup, kıyasın ilk ikincil formu da “göreceleme”dir. Bu nedenle aklın mantık sistemi ilk olarak “göreceleme mantığı” olarak harekete geçer. Göreceleme mantığı, eskiden beri “diyalektik” olarak bilinen mantık biçimidir. Bu nedenle, göreceleme mantığının alışılagelmiş adı ile “diyalektik mantık” da akılbilim kapsamında yer alacaktır.
Eski adıyla diyalektik, bizim adlandırmamızla göreceleme mantığı, matematiğin esasını oluşturur. Bu nedenle akılbilimin alt dallarından birisi de “matematik” olacaktır.
Kıyasın ikinci ikincil formu “özdeşleme”dir. Akıl göreceleme mantığı ile başladığı hareketine “özdeşleme mantığı” ile devam eder. Özdeşleme mantığı, formel mantık ya da klasik mantık olarak bilinir. Bu nedenle, akılbilimin kapsamında “klasik mantık (formel mantık)” ve “önermeler mantığı” da yer alacaktır.
İnsanlar, canlı yaşamın evrimi sürecinde “insan” olarak belirmelerinden bu yana, hep “toplum” halinde yaşamışlardır. Bunun sonucu olarak düşünme etkinliği, bireysel akıllar tarafından, bir toplumsal ilişkiler sistemi içinde “toplumsal akıl” tarafından gerçekleştirilegelmiştir. Düşünmenin bir “toplumsal etkinlik” olarak gerçekleşmesini biz “dil” olarak görürüz. Toplumsal akıl, dil ile birbirine bağlanmış bir bireysel akıllar sistemidir. Dünyaya gelerek, toplumsal yaşam dediğimiz insan ilişkileri ağına yeni bir ilmik olarak eklenen her insan, kendini toplumsal aklın içinde bulmuş, ana dilini öğrendikçe toplumsal aklın dil hazinesini içselleştirerek toplumsal aklın bir parçası olmuş ve yaşamı boyunca edindiği bilgi ve deneyimlerini sözler halinde dil hazinesine ekleyerek, toplumsal aklı, şu veya bu ölçüde zenginleştirmiştir. Dilin, toplumsal aklın tarihi boyunca ürettiği bilgilerin saklandığı, duyguların toplumsallaştığı, güncelde ve kuşaklar boyunca iletişildiği bir yapı olması nedeniyle, duyguların dile getirilmesinin ve dildeki mantıksal örgünün inceleneceği “dil ve toplumsal akıl” adlı bir alan da akılbilim kapsamında yer alacaktır.
Düşünme, duygulanma ile başlar ve diğer duyguların merak duygusunu, merak duygusunun da mantık sistemini harekete geçirmesiyle devam eder. Bireysel akıllarda duygular, aklın duygulanma sistemi tarafından gerçekleştirilir. Bireysel akılların duygulanma sisteminin yapılanması ve hareketi biyo-akıl ve psikoloji derslerinde işlenecektir. Ancak insanlar düşünme etkinliğini, “toplumsal akıl” içinde gerçekleştirirler. Toplumsal akıl, dil ile birbirine bağlanmış bir bireysel akıllar arası iletişim sistemidir. Bireysel akıllardaki duygulanma sisteminin toplumsal akıldaki izdüşümü “sanat” olup, toplumsal aklın duyguları sanatsal etkinlikle canlı tutulup, harekete geçirilir. Bu nedenle “sanat ve sanat tarihi” de akılbilim konuları arasında olacaktır.
Aklın mantıksal etkinliğini, biz bilimsel etkinlik olarak görürüz. Bu nedenle akılbilim kapsamında, “bilim ve bilim tarihi” adlı bir konu da yer alacaktır.
Bilim ve teknoloji ilerledikçe akıl da makineleşmekte ve nöronlardan kat be kat hızlı oldukları için aklın yaptığı işlemler peyderpey, “bilgisayar” denilen “elektro-akıllar”a yaptırılmaktadır. Başka bir deyişle bilgisayarlar da akıl kavramı kapsamında yer almaktadır. Bu nedenle bilgisayarların donanım ve program olarak nasıl yapılandırılıp işletildiğine ilişkin “elektro-akıl” konusu da akılbilim kapsamında olacaktır.
İnsanoğlu, çok uzun zamanlardan beri, düşünme faaliyetinde sadece duyu organlarını değil, icat ettiği gözlem, deney ve ölçme araçlarını da kullanmakta, bunları sürekli geliştirmektedir. Gözlem, deney ve ölçme araçları hem aklın “alet” haline dönüşmüş şekli olduğu hem de düşünmede kullanıldığı için, “toplumsal akıl” kapsamındadır. Bu nedenle, “gözlem, deney ve ölçme araçları” da akılbilimin konularından birisi olacaktır.
Buraya kadar, aklı inceleyen bilimlerin ve disiplinlerin, akılbilim kapsamına nasıl alınabileceğini ortaya koyduk. Bunlara ilaveten, akıl üzerine çalışmaların, bir “akıl felsefesi” çalışmasıyla tamamlanması gerekir.
Akıl Felsefesi
Akıl bizim temel yaşamda kalma sistemimizdir. Hiçbir canlı ölmek için dünyaya gelmez; bütün canlıların doğası sonsuz yaşamaya yöneliktir. Bunun da nedeni, canlı yaşamın yapıtaşı olan genlerin, kendilerini sonsuza dek kopyalayabilmeleridir. İnsan da bir canlıdır. Canlı-olma doğamız, bizi sınırlı süreyle yaşamaya değil, sonsuz yaşamaya yöneltir. Bu nedenle, aklımızın içinde sonsuz yaşam ideali vardır. Biz sonsuz yaşama aşk ile bağlıyız. Sonsuz yaşam aşkı duygusu, bizim ana duygumuzdur. Sonsuz yaşam aşkı, duyguların duygusudur. Yaşamımıza yaşam katan şeyleri “güzel” bulup, onlar karşısında içimizde hoş duyguların uyanması ve onları sevmemiz; yaşamımızdan yaşam eksilten şeyleri “çirkin” bulup, onlar karşısında içimizde nahoş duyguların uyanması ve onları sevmememiz, sonsuz yaşam aşkı duygusunun halleridir. Bu nedenle, aşk, temel yaşamda kalma sistemimiz olan aklın önemli bir boyutudur. Bundan dolayı, akıl incelemelerine “aşk” konusu da dâhil edilmelidir. Aşk konusu, biyo-akıl, psikoloji ve sanat konularının içinde yer almakla birlikte, doğamızdan gelen sonsuz yaşam isteği bağlamında, ayrıca anılan disiplinlerin sağladığı bilgiler ışığında temellendirilecek felsefi bir konu olarak da ele alınmalıdır.
Öte yandan, aklı inceleyen iki bilim dalı olarak biyoloji (nöroloji, psikiyatri) ve psikoloji, halen bu sistemimizi, dolaşım ve sindirim sistemlerinde olduğu gibi, etkinliği bedenimizle sınırlı bir sistem olarak ele alıp incelemektedir. Ancak, aklın etkinliği bedenle sınırlı olmayıp, o, etkinliğini evrenin mikro ve makro derinliklerine kadar uzatabilen, etkinliğinin sınırı olmayan bir maddi-biyolojik sistemdir. Nasıl ki “güneş” denince aklımıza sadece gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz parlak, sıcak, ışıklı cisim gelmez ve ışığının, ısısının, radyasyonunun ve kütlesel çekim gücünün ulaştığı her yerde güneş “güneş” ise, aklı da etkinliğinin yayıldığı her yerde görebiliriz. Akıl, en uzak galakside olduğu gibi en küçük atom altı parçacık üzerinde de etkiyebildiği, yani akıl her yerde “akıl” olduğu için, aklı bedenimizle sınırlı bir sistem olarak incelemenin ötesine geçilmeli, bu bağlamda, akıl incelemelerine bir de “özgürlük” boyutu eklenmelidir. Özgürlük de temel araştırmasını gerektirdiği için, mantık ve matematik disiplinlerinin sağlayacağı bilgiler ışığında, felsefi yaklaşımla ele alınması gereken bir konudur.
Aklı özgür kılan özelliklerden birisi olan sonsuz düşünme olanağı, “Akıl özgürse, ‘kendinde şeyler âlemi’ olan metafizik nerededir?” sorusunu gündeme getirecektir. Bu sorunun cevabı olarak, metafiziğin anlamlandırılması gerekecektir. Bu nedenle, “metafizik” de akılbilim çalışmaları kapsamında incelenmesi gereken felsefi bir konudur.
Düşünme, başlangıcından itibaren hep bir toplumsal etkinlik olmuştur. Düşünme tarihine baktığımızda, mantığın, matematiğin, bilimin ve bunların toplumsallaşması aracı olan dilin, kısacası aklın düşünme programının ve düşünme etkinliğinin sürekli gelişmekte, yükselmekte, toplumsal aklın hep hareket halinde olduğunu görüyoruz. Bu durumda, toplumsal aklın hareketini sağlayan dinamiğin araştırılıp incelenmesi gerekecektir. Toplumsal aklın hareketinin dinamiği, felsefe tarihine bakarak bulunabilir. Bu nedenle, “felsefe tarihi içinde toplumsal aklın dinamiği”, akılbilimin bir başka felsefi konusu olacaktır.
Böylece, “aşk”, “özgürlük”, “metafizik” ve “felsefe tarihi içinde toplumsal aklın dinamiği” konularından oluşan, “akıl felsefesi”, akılbilimin son konusu olacaktır. Akıl felsefesi, aklın geçmişten bu yana gelişimini de kapsaması yanında, daha önemlisi, akılbilimin temelini ve aklın aşk ve özgürlükle donamış “ruhunu” ortaya koyacaktır. Aklı inceleyen tüm disiplinlere sinmiş olan aşk ve özgürlükle donamış ruh, akılbilime can ve kimlik verecektir.
Bu durumda akılbilimin alt alanları aşağıdaki gibi ortaya çıkmaktadır
– Neden Akılbilim?
– Aklın Biyolojik Yapılanması: Duygular, Duyular ve Hafıza (Nörolog)
– Yaşama İçgüdüsü, Duygular ve Merak (Psikiyatrist/Psikolog)
– Diyalektik Mantık (Mantıkçı)
– Klasik Mantık ve Önermeler Mantığı (Mantıkçı)
– Matematik (Matematikçi)
– Dilegelen Beyin (Dilbilimci)
– Toplumsallaşan Duygular: Sanat (Felsefeci veya Sanatçı)
– Toplumsallaşan Mantık: Bilim (Felsefeci)
– Düşünme Aletleri -1(Bilgisayar ya da Elektro Akıl) (Elektronik Mühendisi)
– Düşünme Aletleri -2 (Gözlem Deney ve Ölçme Aletleri) (?)
– Aşk ve Özgürlük (Felsefeci)
– Metafizik (Felsefeci)
– Felsefe Tarihi İçinde Toplumsal Aklın Dinamiği (Felsefeci)