Son günlerde bazı gazetelerin internet sayfalarında,
Amerikan medyasında, Ortadoğu’da gittikçe derinleşen Sünni-Şii geriliminin yakın zamanda bir savaşa dönüşebileceğini ve Türkiye’nin bu savaşta Körfez ülkelerinin yanında İran’a karşı konumlanacağı iddiasının ortaya atıldığı yer almaktadır. (Haber Türk, 3 Şubat 2012)
Giderek derinleşen kapitalizmin krizinden ABD emperyalizmi payına düşeni fazlasıyla almaya devam etmektedir. Krizin yarattığı fatura sürekli ağırlaşmakta ve toplumların huzursuzluğu her geçen gün büyümektedir. Kapitalist ülkelerin birçoğu büyük borç krizleri içinde yaşarken, halk da işsizlik, kredi borçları ve sürekli budanan sosyal güvenlik gibi sorunlarla boğuşmak zorunda bırakılmaktadır. Batı’nın karşı karşıya kaldığı ağır ekonomik durgunluk, doping etkisi yapacak “hızlandırılmış pazarlar” yaratmayı zorlamaktadır.
Emperyalistler karşı karşıya kaldıkları bu devasa sorun nedeniyle atacakları adımların önünü sonunu çok fazla düşünecek durumda değiller. Petrolü olanın petrolüne, parası olanın da parasına çeşitli yollarla el koymanın yolunu bulmak zorunluluğunu hissediyorlar. Hem petrolü hem de parası olanları ise kaymaklı kadayıf gibi gördükleri kesin. Körfez ülkelerinin, Suudi Arabistan’ın ve hatta İran’ın görünümleri ise tam da böyledir. Bu bölgede çıkartılacak bir savaş sayesinde hem daha çok petrol ele geçirilebilirler, hem de satılacak silah, cephane, uçak ve gıda, ilaç gibi mallar sayesinde eldeki paraları gasp edilebilirler. Böylece Ortadoğu’da çıkarılacak büyük boyutlu bir savaş sayesinde ekonomik durgunluğun bir ölçüde de olsa aşılabileceğini düşünmelerini gerektiren birden çok neden olduğunu görebiliyoruz.
Bu bölgede çıkartılacak bir savaşın alt yapısının uzun zamandır örülmekte olduğunu birçok insan yazıyor ve konuşuyor. Bir tarafında İran, Suriye ve Hizbullah’ın yer alacağı bu muhtemel savaşın, diğer yanında ise Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve diğer Arap ülkelerinin yer alması istenmektedir. Amerika’nın İsrail ile birlikte tezgahlamaya çalıştığı bu savaşa ısrarla Türkiye dahil edilmeye çalışılmakta ve hatta Sünni tarafın başını çekmesi istenmektedir. AKP iktidarının yönetici takımının sürekli Suriye’ye karşı sert çıkışlar yapmalarının, alenen Sünni dinciliği öne çıkarmalarının altındaki asıl neden bu olası gelişmeye hazırlık olarak değerlendirilebilir. Bu güçlü ihtimalin alt yapısını örmek için aylardır yoğun bir çaba içinde oldukları açıktır. Suriye’nin iç işlerine karışmaktan, bu ülkeye karşı muhaliflerin Türkiye’de örgütlendirilmeleri, askeri hazırlıklarda bulunmaları gibi birçok etkinliğe izin verilmesi hep bu amaca hizmet eden davranışlardır.
Öte yandan BM Güvenlik Konseyi’nden istedikleri kararı geçirememiş olmalarının da emperyalistleri durdurmaya yetmeyeceği daha ilk günlerden belli olmuştur. Verilen demeçler, yapılan görüşmeler ve özellikle Suriye’yle ilgili yapılan gösteriler sorunun nereye doğru götürülmeye çalışıldığını gözler önüne seriyor. ABD’nin BM temsilcisi Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada Suriye ile ilgili karar tasarısına ‘red’ oyu veren Rusya ve Çin’in tavrının “utanç verici” olduğunu söyleyerek öfkesini kusmuştur. İngiltere ise bu vetonun Suriye halkına zarar verdiğini ileri sürerek hoşnutsuzluklarını belirtmiştir. ABD politikalarının destekçisi Davutoğlu ise bir yandan Suriye’ye “Askeri müdahale bölge için bir felaket olur” gibi inandırıcılıktan uzak konuşmalar yaparken, diğer taraftan ise tüm Suriye halkını Türkiye’ye kabul edebileceklerini bunun Esad yönetimine güçlü bir sinyal olacağını kaydediyordu.
***
İran’ın başını çektiği Şii-Alevi blok (Suriye’deki Alevileri kast ediyoruz) ile Türkiye’nin içinde yer alacağı Sünni blok arasındaki sıcak veya soğuk savaşın sonucundan ABD ile İsrail’in kazançlı çıkacakları besbelli. Böyle bir çatışma İsrail’i çok rahatlatırken, ABD emperyalizminin bölgedeki hegemonyasını güçlendirir ve “pürüz yaratan” ülkeler en azından güçten düşürülmüş, etkisizleştirilmiş olurlar. Diğer yandan da ABD’nin Sünni bloka satacağı silah ve diğer mallardan dolayı büyük miktarda para kazanacağı çok açık. Savaş olmasa dahi bu bloklaşmadan ABD sermayesinin büyük vurgun vuracağı bilinen bir gerçek.
Böyle bir çatışma ortamından bir kesim daha kazançlı çıkabilir onlar da Kürt’lerdir. Büyük bir Kürt devleti kurmak için daha fazla cesaretle harekete geçeceklerdir. Bölgedeki gelişmenin sıcak savaşa savrulması halinde Ortadoğu’nun haritasını değiştirecek bir potansiyele sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Bir ABD planı olarak yaratılacak olan bu çatışmadan Türkiye’nin ise hiçbir kazancı olmayacaktır. Özellikle ABD stratejisine bağlı bir iktidarın bu stratejiye göre çizilen planın dışına çıkması mümkün görünmüyor. Bu plan hiçbir şekilde mevcut devletlerin hiç birini (İsrail hariç) büyütmeyi esas almaz. Tam tersine bölgedeki mevcut büyük devletleri küçültmeyi esas alır. Türkiye ve İran gibi devletleri. Çünkü emperyalizmin en temel prensiplerinden birincisi, dünden de daha fazla olmak üzere, “böl ve yönet” stratejisidir. ABD-İsrail planı, karşı cephelerde olmalarına rağmen Türkiye, İran, Suriye ve Hizbullah’ın hatta Irak’ın kaybetmesi üzerine kurgulanacaktır. Bu arada Filistinliler de bu gelişmeden İsrail nedeniyle zararlı çıkacaklar arasındadır. İsrail daha fazla Filistin ve Suriye toprağında at koşturma imkânına kavuşacaktır.
Bölge ülkeleri arasında yaratılmakta olan insan hakları savunuculuğu ve nükleer silah karşıtlığı sahtekârlığı üzerine oturtulmaya çalışılan, mezhep kavgası soslu kavganın Ortadoğu’ya kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyeceği anlaşıldığı zaman işişten geçmiş olacaktır.